trafigi durduran kiz
649 (ferrarisini satan yazar)
altıncı nesil yazar 7 takipçi 27.20 ulupuan
entryleri
oylamalar
medya
takip

    istiklal marşı derneği

    1.
  1. narsist benliklerin toplandığı vakıf.
    1 ...
  2. nısbi

    1.
  3. uzaklık ve yakınlık kavramlarının cuk oturduğu tanımdır.

    gündüzdü.
    "gece ne kadar uzak" diye düşündü.
    daha gecenin gelmesine sekiz saat vardı.
    sonra gözünü kapadı.
    her yer karanlığa boğuldu.
    uzak olan gece yanı başındaydı.
    şimdi de gündüzün gelmesini istiyordu.
    gözünü açtı.
    gündüz oradaydı.
    gözlerini alan bir aydınlık vardı.
    gözünü tekrar kapadı, tekrar açtı.
    " bazen her şey ne kadar uzak ve ne kadar yakın" diye düşündü.
    0 ...
  4. bir kitabın çevirisini okumak

    1.
  5. bir dile, dolayısıyla bir kültüre, bir zihniyete, bir geleneğe yapılmış en büyük haksızlık, kitap okurken yapılan en aptalca tercihmiş.

    toynbee' nin hatıralar/tecrübelerim kitabından:

    " ... 1911-12' de para da çok basitti. uluslarası para piyasaları istikrarlıydı. o sıralarda belçika, fransa, italya ve yunanistan arasında, bu dört ülkenin her birinin gümüş paralarının diğerlerinde de yasal para birimi olması hasebiyle bir "latin para birliği" vardı. atina' dan yunan kırlarına yaptığım seferlerde bir cebimi yunan bakır parasıyla doldururken.. "

    ve kitabın orjinalini alırsınız, görürsünüz ki ne bu paragraftaki "istikrar" türkçe' deki istikrar, ne "hasebiyle" yeterli manayı buluyor, ne de "sefer" gerçekten söz konusu olan yolculuğu tanımlamaya yetiyor.

    yiğidin harman olduğu yer nasıl fransızca' da bir anlam bulmuyorsa,
    nasıl bir amerikan filminde fuck up yerine, kahretsin diye altyazı geçiyorsa ve bu bize gülünç geliyorsa,
    bir kitabı çevirisinden okumak da bir o kadar gülünç kaçıyormuş, ben bugün bunu yaşadım.

    Fransız şairi Cocteau da katılır bu fikre;

    "Bir şiir hiçbir dile tercüme edilemez. Hatta yazılmış göründüğü dile bile.' Peki, mademki öyle, insan bu kadar güç, bu kadar imkansız bir işe niçin girişiyor? Bunun cevabını kendime göre vermeye çalışayım. Şiir başka bir memleketlerin şairleri gibi duymaya, onların düşündüklerini düşünmeye, onların usullerini kullanmaya kalktı mı kendi imkanlarının başka hiçbir suretle genişletilemeyecek bir şekilde genişlediğini görüyor. Bu yalnız şair için değil, okuyucu için de böyle."

    velhasıl, istanbul' u yahya kemal'in dilinden, türkçe' den,
    toynbee' nin hatıralarını da, toynbee' nin dilinden, ingilizceden okumak, en iyi seçimdir.
    3 ...
  6. klasik sinema

    1.
  7. klasik sinema anlatısı sinemanın "büyü" süne izleyiciyi inandırma temelinde gelişir.
    izleyicileri alabildiğine duygulandırmak, izlediği sahneye katabilmek, rollerle özdeşleşmesini sağlayabilmek olarak da tasavvur edebiliriz klasik sinema anlatısını.
    bu sinema anlayışı haliyle oyuncuların işlerini yadsınamaz derecede zorlaştırıyor.
    oynadıkları rolü olabildiğince gerçekçi canlandırmalarını, izleyiciyi inandırabilmelerini ve adeta o rolü "yaşama" larını gerektiren bu sinema anlayışı, oyuncularını yönlendirir.
    bu yöntemle sabah trafiğine takılıp stres dolmuş, eşiyle arası bozuk, borç içinde yüzen, hayatın sıkıntılı evrelerinde yüzen bir adamı bu sorunlardan uzaklaştırır, hayatın "sıkıntılı" ve "kötü" yanlarından alıkoyar, arındırır.

    (bkz: katharsis)
    1 ...
  8. ölü yıkamak

    3.
  9. bir insanın ömründe yapabileceği en büyük çılgınlık,
    edindiği en ürpertici tecrübedir.

    kozlu gasilhanesi' nin kapısında beklerken daha başlar kalbi bir telaş almaya.
    Ard arda cenazeler gelmektedir.
    Yaşlıya yakıştırıyor insan ölümü de,
    18 yaşında bir kız geldi mi beyazlar içinde,
    işte o an anlıyor insan.
    ölümü işte o an anlıyor.

    Gasilhanenin kapısından içeri girerken "ölüden değil diriden korkacaksın hocam" diye aymazlığa vurur insan da,
    soğuk, ıslak bir mermerin üzerinde yatan yaşıtın bir genç kızı gördüğünde,
    işte o an anlıyor insan.
    ölümü işte o an anlıyor.

    bir pamuğa biraz aseton damlatıp,
    bir çift soğuk, buz kesmiş eli alırken avuçlarına,
    silerken 18 yaşında bir kızın kırmızı ojelerini,
    kendinden bir şeyler buluyor ya insan hani yanıbaşındaki cesette,
    işte o an hissediyor ölümün gerçekten onu da vuracağını.

    gözkapaklarına dokunmalı bir ölünün.
    Bir ölünün gözkapaklarına dokunmamış insan,
    ölümü anlayamaz.

    bir ölüyü yıkarken hissettiğin en asil duygu,
    merhamettir.
    gencecik yaşta ölmüş bir kız.
    Henüz sevdiği adamla evlenmemiş,
    çocukları olmamış.
    henüz istediği bölümü kazandığını öğrenememiş,
    Yeni aldığı elbiseyi giyememiş bir genç kız.

    Son damla akıp giderken ayak parmaklarının ucundan,
    hiç tanımadığınız bir insanın umutlarına ağlarsınız.
    hiç çekilemeyeceği fotoğraflara ağlarsınız.
    Onu seven insanların yerine,
    son kez bakarsınız gözkapaklarına.

    ve beyaz bir bez parçasına sarıverirsiniz kayıp giden bir hayatı.

    ve seslenirsiniz kapıdan.

    - yakınları gelip alabilir.
    77 ...
  10. bir erkek kadar soğukkanlı olabilmeyi arzulamak

    1.
  11. iki ayrı fıtratın bu kadar "ayrı" olabilmesine hayretle şahit olmaktır.
    Bu denli hassas bir ruha sahip olmanın sebebi kadın olmansa eğer,
    küfredersin xx kromozomlarına.
    Siz bir çocuğun tertemiz bakışlarından etkilenip saatlerce hayatınızdaki lekeleri pişmanlıkla anarak ağlarken,
    bir erkek gelir ve sadece gözyaşınızı siler, gider.
    Siz sevdiğiniz adam sesini yükselttiği anda sesinizin titreyişiyle boğazınıza düğümlenen dışa vuramadığınız öfkeyi örtpas etmeye çalışırken,
    bir erkek neden bu denli sarsıldığınızı anlayamaz.
    siz sevdiğiniz adam ortama girdiğinde oturuşunuzu düzeltirken,
    o erkek gelir karşınızda ağzının kenarından kabukları sarkıta sarkıta, salyalarını savurta savurta çekirdek çitler,
    ve siz "erkek" liğine verirsiniz.
    ve bir erkeğin soğukkanlılığını arzularsınız.
    5 ...
  12. nazi almanyası sanatçıları

    1.
  13. Nazi Almanyası dönemi, apolitizmle bezenmiş bir "tarafsızlık" edebiyatının sanatçılarının hangi güruha denk düştüğünün en büyük örneğidir.
    tarafsızlık adı altında üç maymunu oynayan sanatçılar, sistem tarafından dışlanarak bertaraf edilmiştir.

    "üstün ari ırkı" nı temsil eden şu heykel almanya'da birçok binayı ve meydanı süslüyordu:

    http://www.wfu.edu/~woodaljn/ant260/steel.gif

    bu heykelin heykeltraşı olan Josef Thorak, kısa zamanda faşist ideolojinin en büyük propaganda aracı haline gelmişti.

    Ancak Nazi rejimi sadece bu gibi sanatçılardan faydalanmıyordu.
    Hitler' in kutsal yetenek bahşedilmiş sanatçılar listesindeki birçok isim Nazi partisi'yle bağlantılı değildi.
    bu "apolitik" sanatçılar sisteme büyük bir ideolojik destek sağlıyorlardı.
    Ki nazi almanyası dönemi ilerici sanatçıların sürgüne yahut ölüme gönderildikleri bir dönemdi.

    Leni Riefenstahl: yahudilere yapılan zulmün farkında değilim ve siyaset ile ilgilenmiyorum.

    carl orff, ilerici arkadaşı kurt huber' in ölüm cezasının hafifletilmesine yardım etme teklifini reddedecek kadar ileri gitmişti.

    Johannes Heesters: doğrusunu söylemek gerekirse, çalışmalarımda çok yoğunum, siyasetle ilgili bir şey yapamıyorum.

    oysa aktör heesters, nazi almanyası'nın en üst yöneticileriyle dostluk ilişkisindeydi.
    ve hitler tarafından "nazi gençliğinin sembolü" olarak gösteriliyordu.

    Bu sanatçılar faşist, gerici bir rejimde "apolitik" davranmanın ne gibi sonuçlara yol açacağını gözler önüne sermiştir.
    2 ...
  14. yen inadı sevdiğim

    1.
  15. gel inad- ı sevdiğim diye anladığım funda arar dizesi.
    1 ...
  16. hz muhammedin bir damla kanı yere dökülseydi

    1.
  17. Uydurma hadistir.

    Taif' te taşlanmıştır peygamber, kanı akmıştı, öyle akmıştı ki hem de Allah cebrail' i göndermişti.
    Cebrail (a.s) dilersen hepsini helak edeyim, demişti.
    ama o merhamet sahibi, metanet sahibi insan "hayır" demişti.
    Hayır, belki onların soyundan gelen insanlardan iman edecekler olur.

    ayrıca uhud savaşı ndan da haberi olmayan yazarın sıçtığı başlıktır.
    Biraz araştırırsa hem o güzel insana bok atmaz, hemde bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmasından dolayı rezil olmaz.
    Önerimdir başlık sahibine.

    bir de imla klavuzu öneriyorum kendilerine.
    4 ...
  18. salak kızla girilen diyaloglar

    1.
  19. Genelde tikidirler de.

    +Burak'ı kıskandırmak için senceaa bizim mahalledeki futbol takımıyla arka bahçede kola içiyoruzz diyiim mi?
    -Bence hiç gerek yok neredeysen oradayım demen en doğrusu.
    +Off o zamann yarın buluşmaya biraz geç gidiyiaam de azıcık beklesin kıymete binerim.
    -Gerek yok öyle numaralara yahu git vaktinde, işin varsa ertele.
    +Tamam tamam o zaman ben biraz dekolte giyiaam de öyle kıskansın baree.
    -Seni basit bir kız sanabilir olduğun gibi gitmen en mantıklısı.
    +Senin neden bu kadar yalnız olduğunu anlayabiliyoruaaam.
    2 ...
  20. sürme

    12.
  21. Bağımlılık yaptğı şahsımca da kanıtlanmış, kanıksanmış olan ve gözleri, bakışları en sıradan ve çirkin olan insanların bile bakışlarına bir anlam, bir şahanelik katan yegane makyaj malzemesidir.
    Sürmeyen kızlar süren kızları aşırı derecede kıskanır ki bu da şahsımca kanıksanmıştır. O güzellliğin "süren" den kaynaklandığını sanıp, yanılırlar, kıskanırlar, laf ederler, aaa bi ton boya sürünce benim de gözlerim güzel olur bea. Derler. Oysa ki bilmezler. Sen de sür. Bir fark göremeyeceksin.
    5 ...
  22. engelliler

    1.
  23. Gereksiz alınganlık ve melankolinin ete kemiğe bürünmesidir.

    Öyle ki o adam tekerlekli sandalyesinde otururken sen kalkıp bir su içeyim demeye utanırsın, yürüyebildiğin için kendine küfredersin.

    Sanki engellerinin sebebi sağlam insanlarmış, engelli oldukları için ekstra ilgi ve alaka gerekirmiş, herkes onların üzerine titremeli ve her sözünü tartarak söylemeliymiş gibi üstünüze bir yük bindirirler.

    Özürlü dersiniz, alınırlar.
    Engelli dersiniz, bozulurlar.
    Ne dyeceğinizi şaşırırsınız.

    Zordur işiniz amenna.
    BElki bir adım geriden başladınız yarışa.
    BElki aşklarınızı, dostlarınızı kaybettiniz, toplumdan dışlandınız kimi zaman.
    Bu duygusal çöküntüyü anlayamayacak kadar dongoz değiliz.

    Ama madem siz de her normal insan gibi olduğunuzu, toplumdan ayrı bir yere sınıflandırılmak, ayrıştırılmak istemediğinizi vurguluyorsunuz her seferinde..

    O zaman ayakları tutan ahmet' e nasıl davranıyorsam, tekerlekli sandalyedeki ahmet' e de öyle davranabilmeliyim.
    Alınmamalı, gücenmemeli.

    Velhasıl onca dert yanmalarında biraz topluma haksızlık edildiğini düşünüyorum.
    Nerede elinde değneği yolu bulmaya çalışan bir ama görse koluna girip yolunu tutuyor, tekerlekli sandalyesiyle kaldırımdan inemeyene topluca yardıma koşuyor, sırf onların derdini tasasını dinlemek için dilsiz alfabesi öğreniyor,zeka özürlü bir çocuğun saçlarına saldırıp kendisini linç etmesine aman çocuk üzülmesin ailesi kırılmasın diye sessiz kalıyor benim insanım.

    (bkz: insanın kendisiyle barışık olması)
    4 ...
  24. © 2025 uludağ sözlük