belirli bir saatten sonra sözlükte online olmak ile başa gelen hissiyattır.
okuyorum böyle yazılanları bazı başlıklarda, bazıları belki de cidden trol, ama eminim ki bazıları gerçek fikrini yazıyor.
ya o da insan, ben de insanım. aynı dili de aşağı yukarı konuştuğumuza inanıyorum. yani ne kadar fark olabilir arada?
yani o kadar sallamıyorum tabi, ne kadar ilginç kafalar var, insanlar cidden yaşıyor bunları vay anasını yav diyerek bir sonraki başlığa geçiyorum.
Pandemi sebebiyle seyirci olmadan yapılmış olmasına rağmen işe yaramıştır, demokratlar bu kurultaydan alımlarının akıyla çıkmıştır.
tabi trump'ın Türkiye lehine tutumu sebebiyle hala kimi destekliyorum bilmiyorum. sonuçta bizim için önemli olan kısmı yeni başkanın Türkiye'ye ve politikalarına olan bakışıdır.
Demokratlar çok daha fazla Türkiye ve Erdoğan karşıtı. bazıları hepimizin bildiği haklı sebepler tabi, ama bazıları da gerçekten fake news. bilmiyorum.
Bizim için iyi olabilecek bir şey, özgür dünyanın başına gelebilecek en kötü şeylerden biri: trump'ın yeniden seçilmesi.
kafam karışık.
Japonya'nın Hokkaido adasındaki tek büyük şehir olan sapporo'nun merkezinde yer almaktadır. kışları iki-üç metre kar olur. kampüsü inanılmaz büyük, insanları pek keyiflidir.
Sapporo, Tokyo gibi insanların insanlıklarından çıktıkları bir şehir asla değildir, büyükşehir olsa dahi geniştir, ferahtır, kalabalık değildir. en tatlı kısmı ucuzdur ve Japonya'nın en büyük ikinci eğlence semti susukino da okuldan yürüyerek 30 dakika uzaklıktadır.
bünyesinde modern Japanese studies program (MJSP) adı verilen bir bölümü barındırır. 6 ay japonca hazırlık ve 4 yıl normal lisans olmak üzere 4.5 senedir. yarı ingilizce yarı japoncadır. ülkede sunduğu imkanlar açısından özel sayılabilecek bir bölümdür. bitirmesi hem finansal, hem mental, hem de akademik olarak inanılmaz zordur, haftada 3 gün okula gidip 4 gün guesthouselarda temizlikçi olarak mesai yapabilirsiniz. her sene bölüme giren 20-30 kişiden sadece üçte biri civarı mezun olmaktadır. inanılmaz stresli ve spartan bir bölüm olmasına rağmen, bitirdiğinde japonyaya ve hayata dair her şeyi öğrenmiş bir titan olarak çıkarsınız, deriniz demirden olur.
artık ulaştığım noktadır.
baba dünyada ben hiç fakir vegan görmedim, ve lütfen inanın şunu söylediğimde; bir sürü dünyalı gördüm.
Maslow piramidinin tepesinde keyifler keka, laf atmıyorum, hayat bu sonuçta.
ama bu da dünyanın ilginç bir gerçeği.
mahallesi ve sokağı ve kapı numarasına kadar, coğrafya kaderdir, bu klişe de tekrar önümüze çıktı bu vesileyle.
girilerin yarısının forum havasında takıldığı bir sözlükte (kızım ekşiye söylüyorum gelinim uludağ sen anla) antik yazarların sözlüğün durumunu tartıştığı bir sözlük oturumu.
kimseye lafım yok yanlış anlaşılmasın. ben moderatör değilim, kimse banlamadıkça da arada gelip yazarım. zaten daha bugün çıkardım uyku modundan hesabı.
ama bazılarınız mekanı donanimhabere çevirmiş, valla gönül koydum.
noluyoruz aq dedirten olay.
hayır içinizde mi varmış da tutmuşsunuz bunca zaman, bi' anda mı patladınız hepiniz? biri ata yürür, öbürü boku pipetler, nedir olum bu fetiş merakı?
(bkz: ibneler)
az önce yaptığım şeydir. şaka yok, bayaa oturduk adamla, geyik yaparken bi' tavla atalım dedim.
5-2 yenip tavlayı koltuğunun altına sıkıştırdıktan sonra yolladım ibneyi. sen kim hayırdır, it.
şaka lan şaka, o istedi oynamayı. hatta bilerek bir el verdim ki suyu ısınsın.
hdp nin baraj altında kalmasını dileyenlerdir. kalsın ya. ben harbi kalsın istiyorum. olum ben gidicem yurtdışına, götü sikilecek olan sizsiniz. hdp türkiye'nin en büyük şansıydı barış için.
hdp nin baraj altında kalmasını isteyerek bunu dileyenlerdir. hakediyosunuz amına koyim hepiniz bu ibnenin padişahlığını. alsında bi başkanlığı siksin hepinizi. vatan millet aşkınıza sokayım.
bişiy diyicem. bi' gelip toplansanıza. taşak değil çünkü yazacaklarım. ama alta öyle "çünkü kürtler ibnedir" veya "bunu nasıl yazarsın kansız piç annen nereli" filan yazacaklar siktirsin gitsin, ben mantıklı birşey yazıcam, git onu başka başlıklara yaz, ihtiyaç yok.
ben yıllardır sözlükleri takip ederim. üyeleri olmadan, öyle sol frame e bakarım. birkaç ay öncede uludağa hesap açtım arada iki üç şey yazarım diye. ekşi, itü instela olmadan önce, uludağ filan, güzel tatlı geyiklerde dönüyor genelde ama, yıllar yılı merak ettiğim birşey var.
türkiye'nin en büyük sosyal platformlarının üçünde "kürtler neden savaşıyor" diye bir başlık yok. dur, olay yapmadan önce bir öncekini tekrar oku. kürtler neden savaşıyor. bak "neden kürtler molotof atar" var, "neden ırağa gitmezler" var, bin tane salak saçma şey var, ama "neden kürtler savaşıyor" diye birşey yok.
bu ne demek? bunu bir düşünelim. neden, burada kaç tane adamız, kimse yıllardır savaşılan, durmadan kan kaybedilen bir savaşı savaştığımızı düşünmemiş? bunu bir aklınıza getirsenize. kaçınız biliyor lan el kaldırın. gene troller buraya da damlayacak ama, yazasım var allah kahretsin. normalde sikime takmadan devam edebilirim, çünkü ben ne kadar konuşsam da bi' bok değişecek değil ama, bazen insan yazıyor genede boş yere olduğunu bile bile.
şimdi, ben yarı yarıya kürt ve türküm. hayatımın yarısında doğuda, yarısında da batıda yaşadım. affınıza sığınarak iki tarafıda yaşadım demek istiyorum.
işin tarih kısmından başlıyorum, bu entry biraz uzun olursa kusura bakmayın gencolar.
önce doğudan başlayayım. önce dersim katliamından giricem, çünkü en nihayetinde oraya varıyor kökleri işin.
katliamdan yıllar önce, daha ülke kurulmamışken, ruslar kuzeyden geliyo dimi ülkeye. çat bi' anda her taraftan atar yiyoruz, basıyolar ülkeyi ipneler heryerden.
tunceli/dersim diyorum, çünkü iki kelime içinde hala hassas olanlar var, boş. hani, orayı, üst taraflarını, yukarıları tutacak kimse yok. yok çünkü ordu yok, dağıldı ordu. anlaşmalar falan filan yapılıyor, silahlar dönüyor ve çat, seyit rıza topluyo aşiretleri yürüyo cepheye. buna inanmayan gidip araştırabilir, önemli değil bilinmemesi, çünkü yazmaz bizim kitaplarımızda. basit bi' google bunu anlatabilir size, canınızı sıkmayın bununla ilgili.
neyse abi gidiyo bu tayfa, pülümür'de filan tutuyolar rusları geri yolluyolar. bak ruslar yarsa orayı elazığ'dan kaptırır aşağıya kadar, sonra ayıkla pirincin taşını. neyse yaşasınlar oleyler, yıllar geçiyor.
tüm türkiye'nin en özerk yeri hala tunceli/dersim. cumhuriyet kurulalı çok olmuş ama isyanlar tbmm'nin otoritesine karanlık atıyor. özerk hala adamlar, osmanlı bizi özerk bıraktı, biz nasıl devlet altına girelim şimdi diyorlar. ulan ibneler diyesiniz var, ama bunlar o kadar benziyor ki türklerin "aq biz hep özgür yaşadık, bak çinlilerin nasıl amına koduk bastık mekanlarını çıktık" demelerine. türkler hep özgür yaşamış. e kürtlerde hep özgür yaşamış abi. napayım şimdi ben, iki üç tane piç kurusu bana atar yapacak ama napiyim yani osmanlı'da kürdistan diye bir bölge varmış. google et şimdi bana kızma.
bak burada yanlış anlaşılmayayım, ben ne kürtçüyüm, ne de türkçüyüm. bölünsün mü ülke, kesinlikle hayır. ben hep birlikte yaşamamız taraftarıyım. sadece azıcık daha tarih ön bilgisi verip demek istediğime gelicem.
'35 da tunceli/dersim'e silahlansızdırılma emri geliyor. '36 da çoğu aşiret silahlarını teslim ediyor. buna inanmayanlar genelkurmayın birkaç sene önce açıkladığı belgeleri gidip araştırabilir.
'37 de tunceli/dersim etrafına askeri yığınak yapılıyor. '38 de harekat başlıyor.
ve, çok talihsiz olaylar gerçekleşiyor. şimdi anlatmama gerek yok, katliam her zaman katliamdır. fakat sonuç olarak, özerklik yıkılıyor bu bölgede. gerekli, gereksiz, ne oldu, kim ne yaptı, anlatsak herkes birbirinin boğazına sarılır. olmuş ve bitmiş birşey olduğu ve konumuz bu olmadığı için geçiyorum.
şimdi olmayan bir senaryo düşünelim. türkler birkaç yüzyıl boyunca arap egemenliğinde yaşamış olsunlar. 1920'de ingilizler gelip alsa her yeri, ardından 1970'e kadar türkçe yasaklansa. herkes ingilizce konuşsa. bu senaryoyu bi' kafanızda canlandırın. türkçe konuşamıyorsun, hayır türkçe bilmiyorsun ki, türkçe öğrenmen yasak. bu senaryoda tüyleri diken diken olanlar benimle kalsın, olmayıp alta küfür yazanlar siktirsin.
ne kadar ibnece dimi? lan kendi dilini nasıl konuşamıyosun sen, türkçe lan senin anadilin. insan anadilini konuşmaz mı?
tamam benim örneğim biraz ekstrem, ama şimdi bu senaryoya kürtleri koy, yasaklanan dil kürtçe olsun, ve konuşmak zorunda olduğun dil türkçe olsun.
ben kürtçe bilmiyorum. 1999'da babam elazığ'da ingilizce öğretmenliği yaparken evi özel kuvvetler basmış, babamla anneme silah doğrultmuş, ve evde sakladığımız teröristin nerede olduğunu sormuş. aynı halk otobüsüne binip iki durak farkla indikleri için. hiçbir iletişim, hiçbir bağ yok.
ne kadar saçma değil mi?
bu saçmalığa benim annemle babama silah doğrultulmuş.
babamında götü atmış, kim olsa atmaz, düşünsene evinde iki tane bebek var, ve sana silah doğrultuyolar.
ben hatırlamıyorum, abim hatırlıyor.
sounç olarak bize sıkıntı olmasın diye ilerde biz kürtçe öğrenmiyoruz.
tamam çok yazdım, günümüze geliyorum. biz çocukken savaş devam ediyordu, hergün televizyonda başka bir şehit haberi filan vardı.
şimdi, iki taraftanda ölenlere allahtan rahmet diliyorum ama, bi' bizi geçsenize. bi' bizi geçin, gene kanayan hep biziz ama, bi' bizi geçin.
ülke kaç yıldır barışta dimi? bunu inkar edemez kimse, barıştaydık. ateşkes vardı. ben ankara'da yaşarken arkadaşlarımın akrabaları, doğuya gidip hiçbirşey olmadan geri dönüyordu. ve bende seviniyodum lan, hani ne güzel ölmüyo işte hiçkimse.
sonra iki olay dönmeye başladı. ışid falan filan, ypg çıktı savaştı bunlarla, bizimkiler beğenmedi bunları filan.
bak kimse yanlış anlamasın, ben pkk'cı değilim, şu an ki pkk'nın da motifleri hakkında ciddi fikirlerim var ama, bi' baksanıza şuna.
haziran'da akp oy kaybetti.
ama nasıl kaybetti.
ov nasıl gitti.
ve her nasılsa, ne olduysa, ne bittiyse, pkk gene karşı saldırıya geçti. niye? haziran'da akp oy kaybetti diye, pkk durup dururken saldırdı mı?
bu pkk mal mı? kafasına göre sağa sola saldırıyo mu?
kürtler kanamıyor mu? onların anneleri babaları yok mu?
sonra kaç ay öldük bittik. kürtler gene ibne oldu. karşı tarafta ölen herkes için "iyi olmuş piç kurusuna."
sanki karşı tarafta ölen herkes, ölmek için geliyo dünyaya. onun bi dünyası hayali yok.
bizden biri düşünce cehennem kıyamet.
e ne oldu aq? ne oldu ki?
barıştan bahseden herkes bi' anda "savaşalım! savaşalım!"
bu arada savaşalım diyen kimsenin cephede tanıdığı yok. herkesin tuzu kuru. hele milletvekilleri, aman birinin başına bişiy gelmesin.
ama savaşalım! ölen başkası ama, biz genede savaşalım!
peki cidden kimse farkına varmadı mı, savaşın haziran seçimlerinden hemen sonra başladığını? ya bu kadar mal mıyız biz?
gerçeklere yönelik konuşursak, pkk geçtiğimiz aylar içinde iki defa ateşkes teklifi, bir defada savunma planı sundu.
kim biliyo bunu? kim okuyo lan bunları?
iki tane bomba patlatıldı. diyarbakır ve ankara.
barış için giden insanlar havaya uçuruldu ve insanlar "oh iyi oldu teröristlere" dedi.
sen, ne hakla, ne cüretle, bu insanların öfkelerine karşı koyuyorsun ki o zaman?
hayır bizzat sen öfkelendirmiyor musun bunları?
ya neden, neden insanların ölmesi, başkaların hoşuna gidiyor ki?
olum ölünce oyun bitiyo lan. yok yani, ölmüşün, neye öldüğün ne farkeder.
olum yeter ölmeyelim lan.
şimdi ben yaklaşık 30-40 dk oturup yazdım bunları, biliyorum çok laf yiyicem. evet troller basacak mesajı.
ama sen okuyorsun ya kardeşim bunu, hani ne bileyim.
belki sende anlarsın be bunları.
aslında oturup anlasak birbirimizi, gidip ne güzel çay içeriz.
ne bileyim. sanki içtiğimiz çay, böyle çok daha güzel olur be.
beraber içsek.
başlık açılmamış laga lugalarla, açayım da tercih zamanı aklına yatacak olan arkadaşlar baksın buna, çok bakılıyor biliyorum, bende çok sözlüklere baktım bölümü seçmeden önce.
okuduğum bölümdür, bölümün dibidir. üniversite içinde kendi özerkliğini ilan etmiştir, kendi kulüpleri, kendi kuralları vardır. harbiden, baba baba japonca öğretilir, japon dili ve edebiyatı değil, japonca öğretmenliğidir. formasyon dersleri alınır son sene. kulüpleri harbi kafadır, manga olsun kaligrafi olsun, çok önem verilir. animeci arkadaşlar için, evet o animelerdeki kulüp atmosferi burada da vardır, ayrı olarak bölümün japon kültür günü, üniversite içinde minik japonya günleri vardır.
eğlencelidir, hoştur, ama zordur. ilgisi olmayanlar çok zorlanır. bayaa ben yaparım değil, çünkü gelip boşuna 1 sene okumayın diye söylüyorum. çok arkadaşım var, öyle puanı tutup gelen ama o zorluk karşısında bok olan. çünkü ilgini çekmezse, o zorlukla mücadele etmekte istemezsin. tabi bu demek değil ki illa bayılacaksınız japonya'ya, ölün bitin yaşasın naruto filan, ama çok zor olmasını bekleyin.
derslere gelmemezlik edemezsiniz. bak bu geyik değil, eğer düşünüyorsanız gelmeyi %100 yoklamayı hedefleyin. her bir ders, sadece bir defa verilir, her derste yeni birşey öğrenirsiniz. diyeceksin ki hideyoshi abartma sende her bölümde öyle o, değil. her bölümde öyle değil. toparlayamayabilirsiniz. hastalıktan geberiyor olsanız bile, 2 aferin alıp derse gelin. anneniz babanız ölmediyse derse gelin. sakın devamsızlık yapmayın. başınız çok ağrır. örnek olarak ilk hafta "zaten bayram ikinci hafta ne gelicem ya 1 haftalığına" diyip gelmeyen, ve o ilk 1 hafta yüzünden kalan arkadaşımı örnek verebilirim.
ödevleri çoktur, kawamoto-sensei'nin ilk derse girip kırık türkçesiyle "hazirlik cehennemi" demesi için bile gelinebilir. şaka bi yana, harbi ödevler, quizler derken zamanın nasıl geçtiğini unutursunuz. eğitim kütüphanesi yeni eviniz olur. takarsın kulaklığını 2 saat bilgin hocanın yazı alıştırmalarını yaparsın. harbi çalışılması gerekir. fakat değer.
çünkü aldığınız eğitim kalitedir. bayaa taşak değil, kaliteli eğitim alırsınız. kapı kulu kırık sınıfta derse girersiniz ama parayla zor bulunacak eğitimi alırsınız, hocaları o derece kalitelidir. kimse bir ishiyama, bir reiko arai dersinden sonra rahat rahat bölümü bırakıp gidemez. ayrıca notlarınız yeterince iyiyse 1 sene japonya'da okuyabilirsiniz, ki bölümün "ultimate goal" ı denilebilecek birşeydir. taşaklıdır, japon hükümeti filan verir paranızı.
hocaları tatlıdır, çok kafadır, iyi geyik yaparsınız. işleri yoksa sizinle çıkıp içmeye gelirler, iyi muhabbet döndürürsünüz.
sonuç olarak, zor mudur, evet çalışılması gerekir, fakat çok da eğlencelidir. bölüm başkanından tut hazırlığına kadar herkes aile gibidir. ishiyama sensei den çok bir onii-chan dır belki de biraz. bence gelin, gidip çay filan içeriz şakir'de, güzel olur.
bu arada bence çanakkale türkiye'nin en güzel, en tatlı şehridir.
sengoku dönemi (tam çevirisi savaşan ülke dönemi) 1467-1603 tarihleri arasında japonya'da yaşanan bir güç savaşıdır. büyük siyasi değişiklikler yaşanmış ve binlerce insan hayatını kaybetmiştir. dönem tokugawa ieyasu'nun shogunluğu ele geçirmesiyle son bulmuştur. bazıları bu dönemin sonunu yeni japonya'nın başlangıcı diye yorumlar.
ayrıca;
verdiği yemek miktarı ile sizi ne tok ne aç tutan bir büyüye sahiptir. sanki tokmuşsunuz, ama açmışsınız gibidir, tam arafta bırakır insanı, yurt yemekhanesi açılınca koşarak gidersiniz.
ayrıca bir dipnot: tatlı mı ayran mı ikilemine gelindiğinde ayran seçilmelidir, tatlı her zaman başarısızdır.