çevirisi "cesaretin var mı aşka?" olmayıp, "çocuk oyunu" olan filmdir.
ayrıca, cap ou pas cap repliğinden sonra;
-Büyüyünce ne olacaksın?
+Ben diktatör olacağım ya sen?
-Ben de turta olacağım. Bir pastanenin vitrininde, kayısılı.
repliğiyle beni benden alan film. marion cotillard güzelliği ve oyunculuğunun yanında, fransız sinemasına ilgi duymanızın başlıca sebebi olabilecek kadar iyidir.
Filmin anlatmak istediği asıl amacından uzaklaşıp, anlatma biçimine takılan kişiler şimdi o filmi yavaşça yere bırakıp sinema dünyasından uzaklaşsın. zira, cinsellik sadece ve sadece "araç" olarak kullanılmıştır tıpkı film karelerinden alıntılar yapmanın da araç olması gibi. bertolucci edith piaf severleri unutmayıp, filmin sonuna non je ne regrette rien eklemiş bir de.*
Servet Çetin'in dahil olduğu Galatasaray kadrosunu gördükten sonra (ilk 11 -> Ufuk Ceylan, Ali Turan, Lucas Neill, Servet Çetin, Hakan Balta, Barış Özbek, Sabri Sarıoğlu, Ayhan Akman, Elano, Kewell, Pino) umudumu son zerresine kadar kaybettiren ancak Hagi 'nin "biz Galatasarayız." sözünün inancıyla izleyeceğim maç.
kadroda kalan galatasaray ruhundan mahrum servet'e, ayhan'a karşılık kendisi kadro dışı bırakılmıştır. hangi sebepten bu kararın uygun görüldüğü tartışılır da, takımın şu an kötüye giden durumunun sadece bir başlangıç olduğunun kanıtıdır bu.
ali sami yen'i, eski açığı evi gibi benimsemiş galatasaray taraftarının ali sami yen'in yıkılacak olması üzerine dillendirdiği tezahürattır. zamanı gelince, ağlatabilir.
taraftarını, sözlük platformlarında kendini "herkesin yazdığına kimse karışamaz" özgürlüğünden yararlanarak aklına eseni yazan rakip takımın taraftarlarıyla başbaşa bırakan takımdır. futbolcuların 90 dakikalık maç sonunda çektiği "bedenen" yorgunluğa karşılık, onlarca kat fazlasını çektiğimiz kafa yorgunluğuna rağmen ağzımdan çıkan tek söz; ulan galatasaray..
-bu cümleleri genelleme değilmiş varsayın- başı açık insanlar, sadece başı açık olduğu için başkalarıyla birlikte olduğunda başörtülü kişiler onları alabildiğine eleştirip ahlaksız kabul ediyorsa, başörtülü insanın da başındakiyle çelişmemesi gerekir. erkekle el sıkışmaktan çekinen başörtülü kadınların yolda, sokakta erkekle el ele dizdize olması mantıklı gelmiyor. tıpkı dünki 7 kasım 2010 trabzonspor galatasaray maçında başörtülü kadınların tribünde bulunmasının mantıklı gelmediği gibi. kadınların tavırlarına bakılmadan, sadece başındaki örtü sayesinde ahlaklı kabul edildiği bir toplumda yaşıyoruz gerçi. kimseye derdini anlatamazsın.
yeri gelir, bir galatasaraylıya saç baş yoldurur; yeri gelir taraftarın sahadaki gülen yüzüdür. en ufak bir futbol bilgisi olmayan insan dahi sabri'nin kötü ortaları üzerine konuşabilir. tıpkı guiza'nın "yine mi gol değil" repliğinden bağımsız düşünülemeyen pozisyon kaçırışları ve bilica'nın kazı merakından konuşabileceği gibi. sabri elbette bir guiza, bir bilica değildir; olamaz. aslan parçasıdır o. bazen kötü ortasıyla, bazen golüyle, iyisiyle kötüsüyle galatasaray'ın sadığıdır. benim anlamadığım, galatasaray ya da futbolcuları üzerinde en ufak bir hakkı olmayan kişilerin sabri'yi kötüleme çabası. "bugün de sabri'nin ortalarıyla dalga geçtim ehehe". sabri, futbolun peygamberi olacak konuma da gelse bu kişilere yaranamaz artık. önemi de yoktur.
güldük, eğlendik, bitti. tamam? daha sağlam şeylerle gelin.
internette eski sevgilinin profilini ziyaret etmekle ya da en alakasız filmleri izlemekle geçirdiğiniz vakitlerde bir gram uykunuz yokken, vizeler için kitabın kapağını kaldırmanızla birlikte esnemeye başlamanız. oluyor bu.
düşmanlıktan çok, hafife alma söz konusudur. kendimden biliyorum, iki-üç yıl sonra öğretmen olacağımı söylediğimde insanlar "hı.. öğretmenliği mi kazandın? bu mudur yani?" der gibi bakıyor. başka toplumların gözünde öğretmenler "gelecek nesli yetiştirecek yüce kişiler" iken, bizim ülkemizde "maaşı iyi. tatili çok. garanti iş." olarak görülüyor. elbette aralarında iyi öğretmenleri ayırt etmemizi sağlayan kötüler de var. fakat öğretmenlik gibi bir mesleğin "ıyy öğretmenlik mi?" şeklinde yorumlanıp, össde yeterli puan alamayınca son çare olarak okunması, içler acısı.
toplu taşıma araçlarında, sınıfta, kafelerde vs. siz telefonunuzla ilgiliyken, telefonunuzu gözüyle taciz eden insandır. bir diğer örneğini, siz gazete/dergi okurken sizle birlikte okumaya çalışıp siz baktığınızda ilgilenmiyormuş gibi yapan insanlar oluşturur.
tanım; gözü çıkasıca insan.
buluştuktan sonraki süreci de etkileyen heyecandır. hiç planlamadığınız şeyler söylersiniz, alabildiğine saçmalarsınız. o anki heyecan-mutlulukla bunu fark etmeseniz de, buluşmadan sonra dönüp baktığınızda heyecanın nelere sebep olacağını görürsünüz. ama önemi yoktur, o'nun yanında olduktan sonra.
Türk korku filmlerine bakılınca, bu tür gerilim filmi olduğu iddia edilen filmlerde mantık aramanın mantıksızlığı bir yana; film esnasında "baksana perde uçuşuyor. aa gördün mü tencereler düştü. çocuk uçuyoor!" gibi durmadan gereksiz ayrıntılar veren kişilerle izlenmemesi gereken film.
kendilerini dünyayı kurtaran adamla karıştırıp, hayatı boyunca yöneticilikle tek münasebeti "apartman yöneticiliği" olduğu takdirde, egosunu durduramayacağınız kişilerdir.