o değilde, ilk derste "tabi ki aranızdan bazılarınız çok parlak öğrenciler olacak ve aa'yı hak edecekler" türünden bir konuşmayı yapan hocanın olduğu derse girmiştim. içimden inekler, diye geçirdim, tabi ki hak edecekler. sonra aa almıştım dersten filan, kendimi çok kınamıştım.
bir efsaneye göre kıyamet giderek hızla yaklaştığından kalu belada daha uzun süre bekleyen ruhlar bu beklemeden ötürü daha bir bilgiç daha bir akıllı bıdık olurlarmış. dolayısıyla zamane çocukları klişelerine kondurulan yeni doğan bu bebişler leb demeden leblebiyi anlar hale gelirlermiş.
sanıyorum ki efsane doğruysa, dünyanın son gününde doğan bebek direk benzamin button gibi bişi olabilir.
kafamın içinde çok boyutlusun. her gece uyumadan önce kendini ve yaptıklarını tartmandan sıkıldım. bazen sesli konuşuyorsun ya, kendince kimsecikler çakmadı sanıyorsun, geçen gün ingilizce konuşurkene sen yine böyle, sesli sesli, acayip bakışlar yedin.
mezun olamadın ya, devlette kesiyor ya harçlığını, son bir bu ay alıcaksın ya o 260TLlik borç krediyi, koydu sana tabi. önceden mırın kırın ediyordun ya, fakir kalmak zor felan diye. işte şimdi fakirlik nasıl bir şeymiş onu gördün ya, macera hayallerini unuttun tabi.
bi ara okuldaki hocalara bile artistik yapıyordun ya, diyordun onlar benim peşimden koşsun, lan. bitirme alıcak hoca bulamaz haldesin, ortalama desen yerlerde, seni kovucaklar her biri kapılardan bunu köpek gibi biliyosun ya ve hala bilimsel bilimsel konuşabiliyorsun ilgi alanım bık bık diye, işte ben buna sinir oluyorum.
kendini intihar da edemiyorsun ya, buna bitiyorum.
meşhur felaket vakası(1985). bir software disaster.
therac-25 bir radyoterapi cihazıydı. aşırı dozda radyasyon vererek; 3 hastanın ölmesine, 2 hastanın ağır, bir hastanın da hafif yaralanmasına sebep olmuştu.
faydacılık kavramının babaları : jeremy bentham ve epikuros hazretleridir. bir davranış etkilenenlerin çoğunu mutlu ediyorsa ahlaken doğrudur, anlayışını kapsar. sonuca bakar.
eylem faydacılığı çok sayıda kişinin daha fazla mutlu olması için devam et;
kural faydacılığı ise, herkes şu şekilde davransaydı daha fazla kişi mutlu mesut olurdu diye düşün ve davran, der.
eylem : bir kişiyi öldür organlarını 10 kişiye ver, 10 can kurtar ^^
kural : toplumun %1 ini cariye yapmak bir süre sonra mutsuzluk çıkartır, olmaz bu iş.
böyle bir kavram, "ahlak şansı" diye bir tanımı ortaya çıkarır.
eleştiri olarak; sonuç ne kadar güzel, ne kadarımız mutlu, kaçımız huzurlu?
bu mutluluk hepimize eşit olarak dağılacak mı, adil miyiz?
babam bu kadar güzel pasta yapmayı nerden öğrendi? gibi sorular gelebilir.
ahlaki normlar toplumdan topluma hatta aynı toplumda zaman içinde değişir , der.
durumun ne olduğunu söyleyen desktriptif bir önermenin, durumun ne olması gerektiğini söyleyen normatif bir önermeye dönüşmesi için, "neyin doğru neyin yanlış olduğuna o toplumda yaşayanların karar vermesi" gerektiğini belirtir.
örneğin barışçıl bir toplum kültürel relativizmi kabul ediyorsa, savaşçıl bir toplumun kendilerine yarın bir gün saldırmasını "kendi içlerinde ahlaken doğru bularak" garip bir duruma yol açar.
felsefe metodolojisine göre çelişmelerle ilerleyen yöntemdir. ilk tanım gibi, tez, antitez ve sentez ile uğraşır.
örnek bir diyalektik :
ötenazi yanlıştır çünkü insan yaşamı kasıtlı olarak sona erdirilmemelidir.
peki ya hasta bilinçli ve çok acı çekiyorsa?
peki ya hasta bilinçsiz ve beyin hasarı var ve zaten bitkisel hayattaysa?
ölümcül bir hasta? Neye göre, kime göre ölümcül? Hepimiz ölmeyecek miyiz zaten?
davranış kurallarının bireysel ve toplumsal olarak ayrıldığı, toplumsal yararlığının değerlendirme ilkesi sayılabileceği bir ahlak sistemi vardır.
açık yani herkesin bildiği, resmi olmayan yani zorlayıcı bir yetkinin olmadığı, aklı yürüterek anlaşılabilen, bütün katılımcıların eşit olduğu tarafsız yanları olan bir sistemi vardır. ilkeleri din veya hukuk veya felsefeye dayandırılır.
dediği gibi ciddi düşünüyordur, karşısındakinden de aynı ciddiliği bekliyordur aksi takdirde intikamı acı olacaktır. bence bu tür kadın ve kızlardan kaçınılmalıdır. bu tür kızların muhafazakar versiyonları da vardır ki düşman başına. ilk buluşmada "namaz kılıyor musun?" diye sorarlar mesela. aman diyim panpalar. *
şöyle bir şey var. biz türk halkı olarak aile, akrabalar, kankiler filan derken bayağı bir sevişgen bir ülkeyiz. genelde dikkat ettiyseniz ecnebi movielerinde sevgi mesajı verilmeye çalışıldığı yani filmin ulvi bir mesaj kaygısı içerisinde olduğunu görürüz. ama türk filmlerinde olay bu değildir. çünkü sevgi bizim her zaman her yerimizde olan bir adet gibidir. örneğin japon alemi robotikleşmeye giden çarklarında işkolik ömürlerini dünya dünya diye sarfettikleri için, genelde animelerinde, filmlerinde hep asıl kazananın arkadaşı, kankası olanın birbirlerini sevdikleri için katlanabildikleri tahammül seviyelerin yüksek olanlar olduğu vurgulanır. sizi seviyorum türk kavmi. ırkçılığa hayır, sevgiye evet. yaratılan herkesi sevgiyle kucaklayarak bu entariciği sonlandırıyorum. muck. zokora sana da evet. *
şimdi orjinalde sarığımsı türbanı hint fakirlerinin taktığı ve ellerinde dillerinde zurnayla küpün içinden yılan çıkarttıkları düşünülürse, evet, türban mini etekten daha çok tahrik ediyor.
normalde insanların hayatlarına burnumu sokmak gibi iğreti bir huyum olmamasına rağmen, nil'in de dediği gibi hakkında her şeyi, hatta her bi naneyi bilmek istiyorum len. ama o hala çok sessiz, hani kadınlar gevezeydi, hadi dır dır başının etini yerlerdi? sustuklarında çok şey demek isterlerdi hani? bi suç mu işledim, onun hoşuna gitmeyen ne yaptım, ne yapıyorum hep gözden geçirdim. bulamadım bilader. bir şey soruyorsun, uzun hikaye diyor. kıskandırmaya çalışıyorsun, git gez dolaş, gençsin daha diyor. ama aramızdaki çekimin gücünü es geçemez, beni görünce yüzünde güller açıyor, hep nerdeydin diyor. ama o kadar len. sadece nerdeydin?
devamı gelmiyor. off.
kocaman bir klişedir. netice de bir naneye benzemeyecek olan saç için kurulan salyalı sümüklü ekstradan harcadan "ayna" vaktidir. benzer bir versiyonunu fetih 1453 de gördük, dedik ağlamadan olanı da varmış filan.
bu cümlenin bir cemal süreyya dizesi olduğunu bilmeyenlere söylediğinizde, çok acayip bakışlar yemenize sebep olabilir. tam yerinde söylerseniz sizin için artı 1 puan kazandırmakla beraber, şiir ruhundan anlamayan arkadaşınıza smsle söylerseniz, uff slk, gibi bir sms cevabı alarak, şiirsel sms hayatınızı başladığı gibi bitirebilirsiniz, ya da direk gidin köprüden atlayın, hayat kısa zaten.
ajan ajana karşı deyince tav olduk, dedik kesin tam gaz aksiyondur, oh yeah. tam gaz erotik çıktı. mide bulandırdı. kanki sevgili kapışmacası aşkı memnu'dan beter sahneler, başroldeki hanım abla yaşlanmış, hala ben de iş var demek için mi bu filmi çekmiş anlamadık. hayattan soğuttu. neyse ki "parasını verdik sonuna kadar kullanalım" tipi insandan değiliz . *