müziğin müzik, masum kelimesinin kıymet olduğu vakitlerde dile gelmiş en hoş ezgilerinden bir tanesi. içten, sevgi ve ikna dolu.
aşkımın ilk baharı, ilk heyecanım benim
sevgilim, iki gözüm, biricik cânım benim
eşi yok, menendi yok, gönül sultânım benim
sevgilim, iki gözüm, biricik cânım benim
tüm dinsever, dinsever sever, günah sevmez, günahsever sevmez ve türlü deniz ürününe bayılan arkadaşlarca, aramızda kendi imkanlarımızla kurduğumuz koalisyon sonucu, dünya ve ahiret işlerini, dünyanın döndüğü cehennem halini, ar, ahlak, namus, taksi şoförleri gibi konuları işlemek adına hiç ummadık pazarı pazartesiye bağlayan bu gecede hazır ettiğimiz zirvedir. saniyesinde gördüğü rağbet tabanı öpmüştür. 7 kişiyle başlayan zirve, fikir ayrılıklarından ötürü değil, can sıkıntısından 4'e düşmüştür. böylesi bir açıklamanın doğmuş olma sebebiyse açıktı, yeni sofucanlar, bir kaç aydır işsiz gezenler, pazar gecesi de içenler yahut pazartesi günü gideceği işi herhangi bir organına takmayanlar bekliyoruz. maksadımız dünyayı dualarımızla kurtarmak, geçmişe yad etmek, bilimle çok paralel bir müessese olan dini, elindeki tahta asayı yılana dönüştüren musa peygamber konusuyla başlamak üzere, tüm konularda incelemek, halka sevdirmek, her eve en az bir din sağlamaktır. dinsiz kalmayın diye varız biz, allah dinsizleri sevmez, allahı sevmeyenleri de biz bilmeyiz. eğer siz de "allaha inanmıyorum, ama bir güç var" diyorsanız, gelin ikna edelim, alnınızdan öpelim. O halde son olarak ne diyoruz? Trafik kurallarına uyalım, uymayanları uyaralım, uyuyanları uyandırmayalım, uyanıklarla bir olmayalım.
şehir bahçelerindeki hanım kızlarımızdan zerre farkları olmayan, kol bacak sayılarından tutunuz, tükettikleri gıdalara kadar her şeyleriyle göz bebeği türk kızlarımızdandırlar.
evdeki imkan, araç ve gereçlerle kişinin kendi estetik cerrahisi olması durumudur. latince'deki "kendi kendine" anlamındaki "oto" sözcüğüyle süslenmiş bu güzide eylemler yardımıyla, artık siz de ajda pekkan gibi bin yıl yaşayabilirsiniz.
adım adım olmasa da, ufaktan bir anlatım aşağıdaki göz nuru linkte mevcututur.
artık pek rast gelinmeyen polis türüdür. her an bir macera, atılacak dayağın potansiyel mağduru, bulaşılacak herhangi lüzumat değerine sahip mevzuat peşinde olan polisin aksidir.
fazla söze mahal bırakmayan, her baktığı yönde, her söylediği sözde, her gülümsemesinde, kaşlarının her telinde muhteşemliği barındıran, içinde her dakika süregelen mükemmeliyeti ve biz insanoğlunun kısıtlı duyularıyla ancak bu mükemmeliyete tanık olmasına imkan sunacak yüzü taşıyan asıl türk insanının bize sunduğu 1. yeryüzü harikasıdır.
önce sadece adnan'a, ardından gördüğü rağbetle adnan'ın yeğenine yar olan, kimbilir, belki de ilerleyen vakitlerde diziye müdahil olacak yeni bay yüzlere hanımlık sunacak olan bebişimiz bihterin, çılgınlar gibi en bilindik uzuvlarını sallayarak sokakta yürüdüğü ve ter bezleriyle dermatolojik olarak onayladığı deodorant reklamı ardından sevenlerince layık görüldüğü hitaptır. Biri bu Bihter salaklıklısına "reklamda yürüme nezaketi" dersi versin gözünüzü seveyim. Canlı saç jölesi gibi, yürürken birbirinden ayrı yönlere sallanan uzuvlar istemiyoruz. Süt ayarı kaçmış bir sütlaç daha makul bir örnek. Ama yine de hangi şekerli gıda olursa olsun, Yaldır yaldır yürüyor insan içinde. insanda biraz ar olur, ahlak olur. aile izliyor.
bazı gerçeklerin nasıl kesinlik kazandırılıp insan önüne konduğu konusunda meraktan çatlatacak gibi olan tespittir.
eldeki bilgilerle kimi fikirlere ulaşılması mümkündür, ancak insan duyularının ve aklının yetersizliğinin söz konusu olduğu şartlarda ne kadar kesin kanıya varılabilir, muallaktır. sürekli şu, bu hakkındaki gerçekler diye dile getirilen unsurların aslında en basit, en kolay varsayımlar olduklarından sık sık karşımıza çıktığı düşünülmelidir. madem varsayımların her biri gerçek sıfatıyla nitelendiriliyor, gerçek şudur: insan yaratılmadan evvel meleklerin katında başıboş ruhlar halinde barınıyorlardı. Tat almaktan, yürüyebilmekten aciz, içkinin, sigaranın, karşı cinsin verdiği zevkten noksan, görmek, gezmek, konuşmak gibi keyiflerden uzak şekilde yaşam sürüyordu. yaratıcı, bu insan ruhunu bir bedenle örttü topraktan yarattığı. yetersizliğini bir kadınla tamamladı üremek konusunda. ve her ruhu bir bir yarattı tarihten bugüne, hala da yaratıyor ta ki son gün gelip de dünyanın biteceği ana dek. ve anlaşılacağı üzere, ibadetler, dualar aslında bir tapınma değil,minnettir yaratıcıya. şükranını sunanlar, yaratıcının bu eşsiz lütfu karşısında bir mütevazi minnet duyanlar haklarının fazlasını cennetten alacaktır. bir teşekkürü fazla görenlerse cehennemde hak ettiklerini bulacaktır.