biz sanat tüketicileri sunulan esere ve eser sahibine illa ki birşeyler bulup söyleriz. bunlarda çoğunlukla haklı da olabiliriz. ama yapılan en büyük hata kurunun yanında yaşın da yakılması. misal, bir müzisyenin görüşleri beğenilmiyorsa yaptığı şarkıyı güzel bulsa da dinlememek ne kadar doğru?.. ahmet kaya'yı pek sevmeyen bi arkadaş radyoda çalan ahmet kaya'nın bir şarkısının girişini duyunca heyacanlanmış ve biraz sesini açmıştı. şarkı ilerleyince ahmet kaya'nın şarkısı olduğunu anlar anlamaz kızgınlıkla radyoyu kapatmıştı.
- ibrahim tatlıses: kişiliği yaramaz ama allah vergisi bir sesi var. hertürlü şarkıyı, türküyü hiç zorlanmadan enfes okur.
- yılmaz vural: değil türkiye, dünyanın futbol bilgisi bakımından sayılı teknik direktörlerindendir. ama sadece işine odaklanmayı birtürlü beceremiyor.
- van gogh: büyük ressam.. tartışmasız.. ama insan kendi kulağını keser mi yav..
- ajda pekkan: müfredatta "bir şarkı nasıl söylenir" adlı bir ders olsa ajda pekkan da bu dersin ordinaryus profesörü olur. ama aşırı magazinel durumu kendisini itici yapıyor.
- selami şahin: mevcut dillerdeki şarkıların çoğunun söz yazarı ve bestecisi olması zor inanılacak bi durum ama gerçek. çok iyi bir müzisyen ama çok kötü bir şovmendir.
demokrasinin sözlük anlamını bir kenara koyarsak, farklı seslerin farklı düşüncelerin aynı ortamda dile getirilmesi ve bunların herkesçe şiddet,baskı,engelleme vs. olmaksızın tartışılabilmesine olanak sağlamasıyla internet, demokrasinin tam anlamıyla vücut bulduğu bir yerdir. bir an için ülkelerin de bu şekilde çok sesliliğe müsaade edilen yerler olduğunu düşünelim. inançlısı inançsızı, sağcısı solcusu, feministi maçosu vb.. aynı otobüste yolculuk ediyorlar, fikirlerini söylüyorlar, ama baskı yok, şiddet yok. imkansız, değil mi?.. o zaman sloganımız: internet, büyük nimet!..
bu yağmur çeşidini ilk öğrendiğim olay bir hababam filmi sahnesidir.şöyle ki; mahmut hoca hababam sınıfına bir vukuatlarından sebep ceza kesmiştir. sınıf toptan bahçede,yağmurun altında ve gelen geçenlerin gözleri önünde tekayak üzeri durmaktadır. şaban,güdük ve damat yanyanadır.yanlarına, şimdi ismini çıkaramadığım ve gülüşüne hasta olduğum tombulca velet yanaşır.dalgasını geçerek: " - içeri girsenize yağmurda ıslanacaksınız.. ama doğru ya bu yağmur sizi ıslatmaz, "ahmakıslatan" yağıyor. hehehehe.. " der.. ferit de sittiri çeker tabii..
not: izlediğim sahne yüzbininci tekrarlarından değil,ilk seferindeki sahnesindendir. yıl sanırım 1988 olmalı.. oha yaşlanmışız a.q.
herhangi bir konu tesbit edilir.örneğin uzaylı.. bu konuyla ilgili bir makro olay ve bir de mikro olay aynı anda konu içine yerleştirilir. örneğin NASA yetkilisi gelir, mahalle bakkalıyla polemiğe girer..ve olaylar gelişir. güldürmek için ekstra espriye ihtiyaç yoktur.normal koşullarda yanyana gelemeyecek herhangibir büyük obje ile yine herhangibir küçük objeyi yanyana getirdiniz mi insanı gıdıklamaya yakın bir etki yapmış olursunuz. bkz; isviçre konsolosluk yetkilisinin gelip mahallede geyik çeviren gençlere sopayla dalması.. siz de evinizde kendiniz deneyebilirsiniz. kolay gelsin..