öylesine yaşıyor gibiyim, öylece.
durağan.
öylesine çıkıyor kelimeler ağzımdan, duymayı isteyenlere göre konuşuyorum, başımı çok ağrıtmasınlar diye. dilim söylüyor hepsini, kalbimle konuştuğm zamanlar çok nadir.
bunalıyorum insan ilişkilerinden, dayatmalardan. sabredemiyorum.
son günlerde uyurken hayalim,
havasız bir odada soluk alabilemek, gürültü edebilecek hiçbir nedene yer vermeyen üstüne üstlük kendi iç sesimin de kaybolacağı bir oda.
yaşamın tadı bile yok son zamanlarda.
şöylece ortaya çıkmış bir biblo gibi hissediyorum kendimi.
soğuk, ruhsuz, porselen gibi.
isteklere ve sonucunda elde edememelere boğulmadan , çok bir şey istemeden, kendince yoğurulan, olması gerektiği gibi yaşadığım, daha iyisini kolay ya da zor, vakitle elde edebildiğim bir yaşam istiyorum.
sakin, huzurlu.
hissederek.
2 ay sonra gelen edit:ve ben şimdi kendi göz yaşlarım içinde boğuluyorum.
ölüyorum sanki.
isteklerimin yanlış çıkarımları sonucu bu durumdayım.
nefes alamıyorum.
gerçekten özlediğim zaman eziyet etmeye başlıyorum, tersliyorum, itiyorum.
bir de şey var, kimseyi özleyemediğin zaman birini özlemenin ne kadar mükemmel bir duygu olduğunu hatırlamaya çalışıyorsun.
içimdeki deniz
ve dipteki hafiflik
rüyaların gerçek olduğu
iki kişinin bir dileği gerçekleştirmek üzere, birleştiği
senin bakışın ve benim bakışım
sözden gayrı tekrarlanan bir yankı gibi
daha derine
daha derine
kan ve kemiğin içinden, herşeyin ötesine
ama hep uyanıyorum,
ve hep ölmüş olmayı diliyorum,
saçların, ağzıma dolanmışken,
sonsuza dek öyle kalayım diye *
düşünce bozukluğu olduğu düşünülen insanları o şekilde düşünenler kendi düşüncelerinin pisliklerinde yoğrulmaktan kendilerini seçemezler, bu yüzdendir ki düşünceleriyle diğerlerini de pisletirler.