trt1de bir komedi dizisi.
çoğumuz izlemeyiz bu kanalı maç vs. gibi istisnaları saymazsak. ama keşke bu diziyi herkes izliyor olsa. neden mi?
çoğu komedi (!) dizisinden alışık olduğumuz o bayıcı gülme efektleri yok *; oyuncularının çoğu genç yetenek, atik, yenilikçi; senaristine diyecek söz bulamıyorum, yazdığı esprileri orijinallik sınırlarını aşıyor inanın. dizinin bütçesi az ama güldürüsü fazla, emeği fazla.. he bir de gündeme yapılan bir takım göndermeler var ki.. mesela geçen bölümde * başroldeki mecnun yanlışlıkla zamanda 2023 e yollanıyor. 2023 teki istanbul o kadar güzel tasvir edilmiş ki böyle uçan uzay araçları, havada gri bulutlar, boğazın iki yanını sarmış gökdelenler (haydarpaşa garı hala aynıydı orası ayrı bir olay) daha neler neler.. gülmenin yanında düşündürüyor diyeceğim ama gülmekten düşünemiyor insan.
bir de ilk izlediğinizde ufak bir önyargı oluşabilir çünkü; dizi esasında saçma olay örgülerinden oluşuyor, amaç yalnızca komedi, tabii dediğim gibi gündeme gönderileri de ayrı bir tat katıyor. izledikçe hafif bir tebessüm ettiğinizi, eğer ki kaptırmışsanız kendinizi kahkahalarınıza engel olamadığınız göreceksiniz.
gülme efektini sanmıyorum ama- dert edenler varsa tavsiyem: yalnız izlemeyin, yanınızdaki size o konuda yardım edecektir..
konusu:- isminden de anlaşıldığı gibi- doğu edebiyatının meşhur aşk hikayesindeki leyla ile mecnun karakterlerinin günümüze uyarlanmış tiplemeleri. bu iki aşık bir türlü kavuşamamaktadır olumsuzluklardan dolayı.
--spoiler--
-neden bir türlü ölemiyorsun? neden!
-bu maskenin altında, et ve kemikten fazlası var. bu maske bir düşüncenin, fikrin üzerini örter bay creedy. ve bu düşünce ve fikirler kurşungeçirmezdir, onları yok edemezsiniz.
--spoiler--
--spoiler--
-why won't you die?!
-beneath this mask, there is more than flesh. beneath this mask there is an idea,
mr. creedy. and ideas are bulletproof.
--spoiler--
boğa heykeline açılan caddelerden biridir. gece hayatı hareketli olan bu caddeden açılan pek çok ara sokakta rengarenk insanlarla, dükkanlarla karşılaşabilirsiniz.
yeni stadı türk telekom arena ile gündem konusudur, daha doğrusu stadın açılışında yapılan konuşmalara karşı edilen protesto..
aslında rteye tepki toki başkanına gelen tepkiden daha az ses getirmesine rağmen rte gaza gelmiş, bunun organize suç olduğunu beyan etmiş. şunu da belirteyim, rtenin o günkü açılışa geleceği belli bile değilken nasıl böyle bir organizasyon sağlansın.. adnan polat her şeye rağmen özür diledi tabi, neyse, bekir coşkunun yazdığı bir makale ilgimi çekti, paylaşayım:
üç günden beri galatasaraylıyım
galatasaraylılar kömürü kabul etmediler
bu nedenle üç günden bu yana galatasaraylıyım
bir gurur yoksulluğunun ortasında, kim bilir kaç insan kendini galatasaraylı hissetti, o gururun ucundan-köşesinden bir parça tatmak için
hani aç kalmış kuşların ekmek kırıntısına koşması gibi
*
spor yazısı deyince, futbol camiasını ve taraftarı yıllarca ülke sorunlarına duyarsızlıkla suçlayan bir yazar olarak, ömrümde ilk kez taraftarım
ve takımımı açıklıyorum:
galatasaray
kimi yöneticileri ya da oyuncuları, kendi seslerinden korksalar dahi, galatasaray bir gecede halkın takımı oluverdi bundan böyle takım gol yediğinde oturup ağlarım bile
niçin?..
çünkü; üniversitesinden medyasına, ordusundan yargısına, aydınından halkına kadar herkesin sindirildiği ve susturulduğu bir zamanda, galatasaraylıların önlerine konulan 600 trilyonluk ikrama(!) kanmayıp, demokratik tepkilerini bir ağızdan göstermeleri az şey midir?..
galatasaraylılığın centilmenliğine yakışmadı, misafire bu yapılmaz, spor ahlakına aykırı gibi savlar normal zamanlar için doğru olsa bile; çıkar uğruna yalakalık, saygısızlıktan daha büyük suçtur
ayrıca bize stat yaptı yan yolları da koydu diyerek türkiyede olup bitenleri görmemezlikten gelmek ve orada o kömür alanlardan farksız türkiye seninle gurur duyuyor diye zıplamak
yakışır mıydı spor insanlarına?..
*
bu bir dönüm noktası da
anı kitapları o geceyi, karşıdevrimin kırılma yeri olarak gösterecekler gelecek kuşaklara
göreceksiniz
bundan böyle kendi partisinin devşirme kalabalıkları ya da kapalı alanlar dışında hiçbir yerde huzur içinde konuşamayacaktır padişah
aşkı özlemek..
sevgiliye hasret..
aşık olduğunuz kişiyi özlersiniz hep.. karşınızda size, sadece size baktığı için gülümseyen birini görmeyi, özlersiniz..
hava çok soğuk, konuşamayacak kadar titriyor olsanız da.. o yanınızdayken sanki en sıcak mevsimdeymiş gibi olmayı, özlersiniz..
en çok gözlerini özlersiniz, duygularını tek bir bakışıyla anlamayı..
ama artık o gitmiştir, kalansa özlemektir..
gidersiniz, dolaşmak istersiniz yalnız..
onu düşünmeden tek bir dakika bile geçiremeyeceğinizi bile bile..
sonra onunla bir zamanlar gittiğiniz yere, kahve içmeye gidersiniz, bir zamanlar birlikte oturduğunuz masaya oturursunuz..
anılarınız peşinizi bırakmıyordur sizi gittikçe kemiren sadık bir köpek gibi..
biri gelir ve afedersiniz şu sandalye boşsa alabilir miyim? deyince.. neden boş olduğunu düşünürsünüz o sandalyenin.. orda eskiden..off.. içinizden onca küfür sayıp babayı alırsın demek geçse de sadece boş demekle yetinirsiniz.. sadece boş...
yeter diyorum anlasana, insanları bu kadar düşünmen, onlara bu kadar yardım etmen yetmedi mi? bırak biraz da onlar kendilerini düşünsünler, bırak başlarının çaresine baksınlar sen ne hırpalıyorsun ki kendini..
anlatamazsın kendini başkalarına işte, yıllardır beceremiyorsun da zaten bir işi. hep önyargılı, sabit fikirli insanlar oldukça etrafında bir yere varamazsın sen. biraz değişiklik, yeni yerlerde yaşamak gibi şeyler lazım sana. evde oturup bilgisayarında vakit geçirmekten başka yaptığın yok. hadi çık dolaş biraz, hava al, denizi seyret işte için açılır. ama doğru ya, sen için açılsın da istemiyordun, çünkü sen hiçbir şeyi haketmeyen berbat insanın tekisin. çık git bu dünyadan artık.. bedenim bu iğrenç ruhu istemiyor.. ayrılmandır istenen..
çiftlerin birbirlerine şiddetli geçimsizlik sırasında yaptıkları hakaretlerdir. bazıları çok yaratıcı olmakla beraber, bir arkadaş grubunun içerisinde söyleniyorsa ortamı kahkahaya boğar. bir örnek:
(bkz: bungee jumping yaparken ipin kopsun)
tıpkı (bkz: bu entry daha önce girilmiş) uyarısındaki gibi, bu hayal de daha önce kurulmuştur. cemal gürsel döneminde tamamen yerli üretimi iki otomobil yapılmış, ancak medyanın kuşatması, halkın desteklememesi gibi nedenlerden dolayı fabrika kurulamamış, arabalar da ancak müzelerde sergilenecek kadar değere binmişlerdir.
daha fazla bilgi için şu filmi izleyiniz: devrim arabaları.
o arabaların isimleri devrim idi.
çok iyimser, konuştuğunuzda moralinizi bozuksa bile düzelten, sevimli sevimli biricik insandır. onunla konuşurken adam olun, başınız belaya girer sonra.**
tipik galatasaraylı söylemi. aslında oldukça iyimser ve polyannacı bir yaklaşımdır. beşiktaşı kucaklayan sistemle fenerbahçenin adı bile söylenmeden alttan alttan feneri dışlama prensibi uygulanır.