timeforhonoringyourselfwillsoonbeatanend
71 (misyonunun farkında)
yedinci nesil yazar 12 takipçi 73.58 ulupuan
entryleri
oylamalar
medya
takip

    lg47la640s vs lglm760

    1.
  1. hangisini alacağıma karar veremediğim led tvleri.
    teknolojii kurtları...
    belki yardım ederler.
    0 ...
  2. doğal başağrısı tedavileri

    1.
  3. baş ağrısını ilaçsız iyileştirme yöntemleridir.

    duşa girip bir kaç defa iyice keselendikten, derinin bütün gözeneklerini açtıktan sonra ılık-soğuk terapisi yapmak kanın deveranını arttırır. peşine içilecek -yanında çikolatalı- okkalı bir türk kahvesi. ve son olarak eşinizin size masaj yapması.
    1 ...
  4. tamam senin eşşeğin erkek olsun

    1.
  5. karşındaki insan laftan anlamayan cinstense 'artık sussun' diye söylenen sözdür.
    0 ...
  6. sabah otobüse binen 30 erkeğin selam vermemesi

    1.
  7. tam başlık: istanbulda sabah, sadece bir duraktan binen 30 kişiden hiç birisinin şöföre selam vermemesi olacaktır.

    yuh dedirten durumdur. o şöför de bir insan evladı. ve bu sıcakta -klimasız- bir otobüsü -macar ikaruslar- akşama kadar kullanacaktır. insan bir merhaba, kolay gelsin, selamün aleykum, hayırlı sabahlar vs. birşeyler söyler.
    insan dağdan da gelmiş olsa söyler. ama tabi 'insan' söyler.
    1 ...
  8. karısını üç çocuğunu ve kardeşini kaybetmek

    1.
  9. ordu'lu ahmet bey'in başına gelendir.

    rahman sabır versin.

    dünyadan 'mutluluk' bekleyenler...

    heeeey! duyuyor musunuz?

    hayat bir imtihan.

    hiç aklımda yokken arabamla kaza yaptım.

    ahmet bey de hiç aklında yokken bütün ailesini kaybetti.

    dünyada mutluluk yok!

    öyle bir vaat de yok!

    o muhayyel mutluluğu yakaladığını zannedenlerde de 'tatmin' yok!

    evlenmiş; birbirini sevmiş; çocukları olmuş; hepsi de büyümüş; belki ilk ikisinin evlilik hazırlıkları bile başlamış imiştir, kimbilir?

    ama rabbim verdiği 'emanetleri' geri aldı.

    aynı verirken yaptığı gibi, alırken de sormadı.

    şimdi iki şey var ahmet beyin başında;

    sevdiklerinin ölümlerine sabredip yokluklarına alışmaya çalışmak;

    allahın huzuruna varınca kendisine verilmiş olan 'emanetler'e sahip çıkıp çıkamadığının hesabı.

    sabır..sabır..sabır..
    rabbim kalbine inşirah ver ahmet bey'in.
    başın sağolsun.

    http://yenisafak.com.tr/g....2013-542211?ref=manset-6

    edit: link.
    4 ...
  10. faizler yükselsin diyen financial times

    1.
  11. eskiden içerideki iliştirilmişler aracılığıyla sessizce hallettiği soygunu, ekonomi yönetimine diş geçiremeyince alenen yapmak zorunda kalan rotschildlerin köpeği pozisyonundaki gazetemsi kağıt parçasıdır.
    bir de batı demokrat, özgürdemiyorlar mı?
    çok gülüyorum.
    0 ...
  12. tuvalet kağıdı olsa kullanılmayacak profesör

    1.
  13. batıda demokrasi var mıdır

    1.
  14. mısırdaki darbeye 'darbe' diyemeyen batıda demokrasi yoktur. ve demokrat değildirler. net.

    (bkz: tony blair.)
    (bkz: barack obama.)
    (bkz: merkel.)
    (bkz: david cameron.)
    0 ...
  15. israille beraber kurulan türk gazetesi

    1.
  16. israil devletinin temelleri beyoğlunda atılırken, eşzamanlı olarak türkiyede kurulan gazetedir.
    0 ...
  17. rabiatül adeviyye meydanı vs tahrir meydanı

    1.
  18. 5 temmuz 2013 mısır kıyamı

    1.
  19. rabiat-ül adeviyye meydanını dolduran mısırlı müslümanların eylemidir.

    aziz olan,

    cebbar olan,

    kahhar olan 'yaradan' 'enîs'iniz olsun.

    kalbimiz, gönlümüz, dilimiz, duamız sizinle.

    http://www.aa.com.tr/live/

    edit: trt de destek vermiş. varolsun. http://www.takvim.com.tr/...0b-4202-86ed-dfb7bb6958ad
    1 ...
  20. donsa

    1.
  21. batman merkezli bir dondurma şirketi.

    http://www.donsa.com.tr/Donsa/Anasayfa.Aspx

    bu da kürtçe çekilmiş bir reklamı:

    1 ...
  22. divan otelinde molotof bulunması

    1.
  23. divan otelinin ve sahiplerinin gezi olayları sırasında ne tür bir 'işlev' gördüklerini net şekilde ortaya çıkaran hadise.

    bu alenen

    'demokrasi istemiyorum',

    'halka hizmet eden devlet istemiyorum',

    'faizleri düşüren hükümet istemiyorum',

    'halkının refahını arttırmayı isteyen hükümet istemiyorum',
    demek, net.

    (bkz: vay anasını sayın seyirciler)

    http://www.internethaber....ele-gecirildi-552135h.htm
    1 ...
  24. divan otelinin odalarında molotof kokteyli bu

    3.
  25. sayıştay raporlardan kamu zararını çıkardı

    1.
  26. ak partinin, halkı öküzün altında buzağı aramaya ittiği eylemi.
    kendi topuğuna sıkmak bu olsa gerek.
    eski hükümetler de yiyordu, fakat o zamanlarda halk hakikaten perişandı. şimdi de duyuyoruz yolsuzluk dosyalarını falan. keşke örtbas etmeseler.

    ama yine de insan düşünmeden edemiyor, bunların içinde de yiyenler var, ve hakikaten iyi yiyenler var...

    demek ki eski hükümetler deveyi hamuduyla götürmüş, halka hiçbirşey kalmamış.

    --spoiler--
    Sayıştay Başkanlığı, Meclis’e gönderilecek mali raporlardaki ‘kamu zararı’ bölümünü çıkardı.

    Denetlenen kurumlarda, işlemlerden doğan kamu zararı belirtilecek ve rapor bu haliyle Meclis’e sunulacaktı. Denetçiler evrakı bu şekilde hazırladı. Ancak Başkanlık, raporların yeniden düzenlenmesini istedi. Bazı üyeler ve denetçilerin karşı çıkmasına rağmen başkanlık kararında ısrar etti ve raporlardan ‘kamu zararı’ bölümü çıkarıldı. Sayıştay Kanunu’ndaki değişiklik sebebiyle, geçen yılki raporlar da TBMM’ye teslim edilmemişti. Değerlendirme Kurulu’nun kararıyla, 2011’e ait malî raporlar başkanlığa iade edilmişti.

    Denetçiler bu yıl da raporlarını hazırladı. Fakat Sayıştay Başkanlığı beklenmedik bir karar alarak, denetçilerin raporlarındaki ‘kamu zararı’ kısmını kaldırması ve raporların yeniden düzenlenmesini istedi. Bazı Sayıştay üyeleri ve denetçiler, kurumun yetki ve itibarının zedeleneceği gerekçesiyle bu duruma karşı çıktı. Başkanlık kararında ısrarcı olunca, raporlardan kamu zararına ait bölümler çıkarıldı. Bu kez de raporların zamanında hazırlanamaması ve bir kez daha TBMM’ye gönderilememesi tehlikesi doğdu. Çünkü denetim raporları, kamu idaresinin üst yöneticisi tarafından, raporun alındığı tarihten itibaren otuz gün içinde cevaplandırılıyor. Bu cevaplar da dikkate alınarak yeniden düzenlenen denetim raporları Sayıştay dairelerinin görüşleri alınmak üzere raporun ilgili olduğu yılın bitimini takip eden mayıs ayı sonuna kadar Sayıştay Başkanlığı’na sunuluyor. Bu raporlara kamu idarelerinin cevapları da ekleniyor. Daireler, raporlar hakkındaki görüşlerini temmuz ayının 15’ine kadar Sayıştay Başkanlığı’na sunuyor. Fakat söz konusu takvimde daha şimdiden 3 haftalık bir gecikme yaşandığı belirtiliyor. Raporlar henüz tamamlanmadığı için dairelere ulaşmadı. Raporların dairelerde de yaklaşık 3 hafta incelendiği ve adli tatilin de yaklaştığı göz önünde bulundurulduğunda büyük sorun yaşanacağı kaydediliyor.

    Kamu zararının belirlenmesinde; iş, mal veya hizmet karşılığı olarak belirlenen tutardan fazla ödeme yapılması, mal alınmadan, iş veya hizmet yaptırılmadan ödeme yapılması, transfer niteliğindeki giderlerde, fazla veya yersiz ödemede bulunulması, iş, mal veya hizmetin rayiç bedelinden daha yüksek fiyatla alınması veya yaptırılması, idare gelirlerinin tarh, tahakkuk veya tahsil işlemlerinin mevzuata uygun bir şekilde yapılmaması gibi durumlar esas alınıyor.
    --spoiler--

    http://www.zaman.com.tr/p...ri-cikarildi_2104654.html
    1 ...
  27. 40 bin ağaç kesilerek kurulan üniversite

    6.
  28. sanki üniversite kendilerininmiş gibi bazı aklıevvelleri germiş üniversitedir.
    3 ...
  29. gezi parkı olaylarının 27 mayısta başlaması

    1.
  30. 27 mayıs 1960 la alakası yoktur, kesin!

    yoksa var mıdır?

    bak kafam karıştı şimdi!

    senin ağababanı da bir 27 mayısta almıştık, seni de alırız mı demek istedi acep bu müsamereyi tertip eden yapımcı, ölü soyucu zevat?

    ha geziciler?

    yoksa siz de mi darbecisiniz?

    yok pardon! siz demokrattınız. siz özgürlükçüydünüz! unutmuşum!
    0 ...
  31. halil berktay ın gezi parkı yorumu

    1.
  32. prof. halil berktay hocanın (kendisi solcu ve ateisttir. neme lazım. ben şimdiden önlemimi alayım da! sonra yok efendim akpliydi, şakirtti, koyundu, kuzuydu bık bık bık denmesin!)
    gezi parkı olaylarını yorumlamasıdır.

    --spoiler--
    istanbul'un başka neresinde, ne var; göstericiler ne yapıyor ve polis ne yapıyor; kendi gözlerimle görmedikçe bilmiyorum. Evde kapalıyız. Valikonağı caddesine yukarıdan, kuş bakışı bakıyoruz. Valikonağı'nın, Nişantaşı kavşağından başlayarak aşağıya, Ihlamur inişine doğru uzanan yaklaşık 200 metrelik kesimi ve yan sokakları üzerinde, saat kabaca 17-20 arasındaki bütün olaylar gözümüzün önünde, ayaklarımızın altında cereyan etti. Ben sadece iki üç saat boyunca burada gördüklerimi yazıyorum. Öğleden sonra 16 sularından itibaren, aşağıdan, Ihlamur ve/ya Teşvikiye tarafından gelen eylemciler, yan sokaklardan çıkarak hemen altımızda, Valikonağı üzerinde toplanmaya başladı. Polis ise tam Nişantaşı kavşağında barikat kurmuş bekliyordu. Bu arada, Teşvikiye caddesi üzerinde, Teşvikiye Camii tarafından gelen kalabalık protestocu grupları, polis grubunun önünden sloganlar atarak geçtiler ve hiçbir müdahale olmadı; herhalde Osmanbey'e çıkıp ya Taksim yönüne yürümüş, ya da sağa dönüp ara sokaklardan geçerek gene Valikonağı'nın alt tarafına gelmiş ve bizim önümüzdeki kalabalığa katılmış olmalılar. Her halükârda, saat 17 dolayında belirgin bir kalabalıklaşma oldu; Teşvikiye yönünün arka sokaklarından, yüzlerce insan gelmeye başladı. 20'lerinde, en fazla 25 yaşlarındaydılar. Büyük çoğunluğu sarı-beyaz baretli ve beyaz kumaş "hastane tipi" gaz maskeli, en önde giden 20-25 kişi de ciddi, hi-tech gaz maskeliydi. Bazılarının beraberinde, ilk başta ne olduğunu anlamadığımız, ama daha sonra içinden gaz fişeklerini söndürmeye yarayan su bidonları çıkacak olan çuval veya torbalar vardı. Başka hemen hiçbir örgüt bayrağı veya flaması yokken, bir tek SODAP (Sosyalist Dayanışma Platformu) bayrakları ve SODAP yelekli (sonradan "sapancı" olduğunu anlayacağımız, nitekim kendilerine öyle hitap edilen) kişiler -- ve tabii bir de tek tük Türk ve/ya Atatürk bayrakları göze çarpıyordu.

    Önde giden o 20-25, belki 30-40 kişinin bütün davranışları ve beden dilinden, belirli bir "liderlik" konumunda oldukları belliydi. Daha arkadan gelen asıl büyük kitle ise, daha genç, daha az özgüvenli, isterseniz daha az "kabadayı" deyin, daha sıradan bir 20-25 yaş üniversite gençliği kitlesinden oluşuyordu. Geldiler, biriktiler, sıklaştılar ve Nişantaşı dörtyol ağzına kadar yürüyüp, oradaki polis barikatının dibine kadar girdiler. Belki 2000 kadardılar. "Bu daha başlangıç, mücadeleye devam" sözleriyle, 15 Haziran sabahı saat 10 açıklamasından sloganlar atıyorlardı. Polisle burun buruna geldiler; bulunduğumuz yerden, en ön safta, polisle göğüs göğüse temas halinde olanlar arasında ne olduğunu göremiyordum. Derken polis biber gazı atmaya başladı. Belki 7-8 el attılar (öyle yüzlerce, binlerce filan değil; üç saatlik bütün "çatışma" boyunca, hep saydım; toplam belki 10-15 sefer olmak üzere, her seferinde polisin 10'dan fazla fişek sıktığını görmedim). Bu ilk 7-8 fişeklik salvo üzerine, bütün o, en fazla 2000 kişi diye tahmin ettiğim kalabalık 100-150 metre geriye kaçıştı ve yan sokaklara girdi. Böylece Valikonağı caddesinin Nişantaşı barikatının önündeki 100 metre kadarlık kesimi boşalmış oldu. Asıl bundan sonra, olayların ilginç bölümü başladı. Büyük kitle, kaçıştığı yan sokaklardan bir daha çıkmadı ve oradaydıysa bile, görünmez oldu. Görünen, başından beri 25-30 gibi tahmin ettiğim; tavırları, jestleri ve kumanda edici beden dillerinden "liderlik" diye tarif ettiğim kesimdi. Yan sokak ağızlarına girdiler ve köşelerden bakıp, ilk başta 75-100 metre mesafeden, polisi kollamaya koyuldular. Zaman zaman çıkıp taş atıyor ve sonra geri kaçıyor; polisin zaman zaman attığı gaz fişeklerini ya tutup geri atıyor, ya da su bidonlarına atıp üstünü bezlerle kapatarak söndürüyorlardı. Bir süre sonra, Nişantaşı kavşağına bakan istikamette yolun sol tarafındaki ikinci sokaktan, bir grup büyük inşaat demirleri ve kalaslarla gelmeye başladı. Herhalde bunları, o sokaktaki bildiğimiz bir inşaattan almışlardı. Bunlarla, herhalde polis hattına yakın bir noktada (nasıl olacaktıysa) bir barikat kurmaya niyetliymişler gibi, caddeden dümdüz Nişantaşı kavşağına doğru yürümeye başladılar; 40-50 metre kala polis tekrar 2-3 gaz fişeği attı ve kalaslarla demirleri oracıkta bırakıp geri kaçıştılar.

    Bir sonraki aşamada, bu sefer cadde üzerindeki bir başka inşaat alanını kapatan metal levhaları söktüler ve bunları kalkan gibi kullanarak adım adım polise doğru ilerlemeyi denediler. 5-10 metre ilerlerken ikide bir geriye dönüp "sapancılar gelsin, sapancılar buraya" diye bağırıyorlardı. Nitekim arkadan SODAP yelekli birkaç "sapancı" geldi ve sapanlarıyla polise, yelek ceplerinden çıkardıkları, bilye olduğunu sandığımız küçük objeleri atmaya koyuldular. Polis tekrar 2-3 fişek attı ve geri kaçtılar; bir daha da ilerlemeyi denemediler. Buna karşılık, Nişantaşı kavşağına doğru solda, sondan ikinci (Atlas Kasabının olduğu, neredeyse Nişantaşı Marketin karşısına düşen) sokaktan, tekrar kalaslar, inşaat demirleri, nereden söktükleri belli olmayan suntalar ve büyük bir plastik çöp konteynırıyla gelip, derme çatma bir barikat kurmaya giriştiler. Nasıl kuracaklarını bile bilmiyorlardı ve neye yarayacağı da hiç belli değildi ama, gene de yanyana yığıp en fazla 70-75 santim yüksekliğinde gevşek bir yığın oluşturuyorlardı işte. Bir de, yanlarında getirdikleri büyük bir zincir vardı; bunu da barikatın önünde, yolun iki tarafındaki iki direğe bağladılar. Arkaya doğru iki saf halinde dizilip, elden ele kaldırım onarımı için getirilmiş taşları da geçirerek barikata rastgele yığıyorlardı. Bu derme çatma siperin ardında durmuş, hep aynı 5-6 kişilik, baretli ve gaz maskeli grup, sapanlarıyla bilye atmaya ve aynı zamanda, "hepiniz orospu çocuğusunuz" ve "gelin de hepinizin a...'nı s...lim" gibi şeyler bağırmaya başladılar. Zaten bu noktada cinsel küfürlerden başka slogan kalmamış gibiydi. Dahası, hep aynı 25-20 kişilik "lider" veya "militan" grubunun mensupları, zaman zaman cadde üzerinde polise doğru yürüyerek kollarını açıyor, "gel, gel" diye bağırırken elleriyle de aynı şekilde "gel, gel" işareti yapıyor, ya da daha müstehcen el-kol hareketlerine başvuruyordu. Bu "lider" veya "kabadayı" kesimden birinin, polise doğru bütün bedenini kullanarak "kanırtma" veya "geçirme" diye tarif edilebilecek hareketler yaptığını; bir başkasının, inşaat demirlerinden birini yerden alıp kasıklarının arasına sokarak diyagonal vaziyette tutup, demirden dev bir penisi varmış gibi gene polislere doğru yürüdüğünü gördüm. Fenerbahçe forması giymiş bir başkası ise cadde ortasında ancak "Fatih Ürek tipi" diye tarif edebileceğim bir göbek dansı benzeri hareketler yapıyordu. Aynı sıralarda, yan sokaklatrdan birinin ağzında ateş de yaktılar; civardan söktükleri, topladıkları ne varsa üstüste yığıp tutuşturdular; cadde üstünde bir ateş daha yakıp, bunlarla herhalde bir yangın havası yaratmak istediler.

    Hemen her şey, polisi kızdırıp saldırtmak üzerine kuruluydu. Bunlar belki 10-15 dakika devam ederken, Nişantaşı kavşağına doğru solda birinci sokaktan, besbelli Kedi Parkı'ndan sökülmüş olan banklar taşınmaya başladı. Bazı bankları, beton temel ve ayaklarıyla birlikte sökmüş ve o vaziyette, grup grup taşıyarak getiriyorlardı. Bunları cadde üstüne dizmeye ve kavşaktaki polis kordonuna karşı ileri bir mevzi halinde yanyana getirmeye başladılar. Oysa böyle yakın bir barikata polisin izin vermeyeceği çok belliydi. Nitekim hemen 3-5 gaz fişeği daha attılar; söz konusu 10-15 "lider" veya "militan" da kaçıştı ve bunun üzerine polisler, ilk defa Nişantaşı kavşağındaki mevzilerinden çıkarak Valikonağı'na girip ilerlemeye koyuldular. Yanyana dizilmiş park banklarına geldiler ve kenara ittiler; hemen ardından, kavşakta bekleyen TOMA da ilk defa caddeye girdi ve ilerleyip zincirin üzerinden geçti; o ikinci, entepüften barikatı da dağıttı ve bu, daha hiç su sıkmadan, geriye kalmış bütün küçük grubun da yan sokaklardan iyice içerilere kaçması anlamına geldi. Ardından, önde 15-20 polis Nişantaşı market sokağının hizasına, bir 20-30 polis de kavşaktan önceki son sokağın hizasına gelip mevzilendi. Bu da, arkalarında mezbeleye dönmüş bir semt bırakan protestocuların uzaklaşmasıyla birlikte, bütün eylemin, çatışmanın sonu demek oldu. Saatime baktım: çatışma 17:30'da başlamışken, şimdi 19:20 olmuştu.

    Gözlemlerimi net özetleyeyim. (1) Polisin bütün mevzilenişi, kimseyi Nişantaşı kavşağının ötesine geçirmemek, Taksim'e ilerlemelerine olanak vermemek üzerineydi. (2) Polisin, protestocuların fazla ilerlemesini önlemek için zaman zaman gaz fişeği atmak dışında bir güç kullanmama talimatı aldığı çok açıktı ve nitekim öyle de davrandılar. Benim görüş alanım dahilinde, cop kullanmadılar, kimseye başka şekilde de vurmadılar, kimseyi gözaltına almadılar. Hatta yan sokaklardan birisi üzerlerine yürüdüğü ve küfrederek itip vurmaya kalkıştığında bile, sadece geri itmekle yetindiler; hiçbir karşılık vermediler. Oysa o kişinin yaptıkları (veya karşı apartımandan bir hanımın ettiği, kızımı "baba, Nişantaşı'nda Atatürkçü olmayan herhalde bir tek biz varız" demeye sevkeden küfürler) derhal tutuklanmalarına yeterdi de artardı bile. (3) Ben Gezi Parkı direnişinin başından değil, ilk haftasından da değil, bugününden, 15-16 Haziran'ından bahsediyorum.

    BU ÖLÇÜLER iÇiNDE, aşikâr olan, bütün saldırganlık ve şiddet insiyatifinin eylemcilerden geldiğiydi. Artık Taksim'e ulaşmak ve tekrar işgal etmek diye bir umutları da yoktu; sadece ve sadece, nerede ve ne ölçüde olursa olsun polisle çatışmak istiyorlardı. Belki bir kısmı için bu, AKP'yi devirmek gibi bir hedefe bağlıydı; bir kısmı içinse, kendini (1848 veya 1870-71 misali) "barikatlardaki bir özgürlük savaşçısı" gibi hissetme arzusundan kaynaklanıyordu. Ama ortada somut, anlamlı ve ulaşılabilir hiçbir siyasi hedefin kalmadığı ve eylem için eylem, çatışmak için çatışmak arzusunun öne çıktığı son derece belirgindi. isteyen, "bu Cumhuriyet tarihin en kitlesel eylemidir" diye yazıp dursun. Belki gerçek olan, bu gençlerin kendilerini öyle bir "tarihsel ân ve aksiyon" içinde hissetme özlemidir. Elle tutulur olan şu ki, sokağa yalnızca hırslanmış bir öfke ve nefret ile belki bir kahramanlık ve macera hissi hükmediyordu.

    Biliyorum ki bunları çıkıp söylemem ve yazmam, şimdi gene bir tepki dalgasına yol açacaktır. Aldırmıyorum. Ben bıktım artık. Bir solcu ve bir demokrat olarak, on yıllardır sol adına söylenen yalanlardan bıktım. "Kol kırılır yen içinde" anlayışından bıktım. Bütün oportünist faydacılıklardan bıktım. Geçmişte ve bugün, benim kendi kuşağımda ve şimdi kuşaklarda, maksimalist boyölçüşmeci, saldırgan ve şiddet kullanan kesimlere "masum gençlerdir" veya "barışçıl protestoculardır" veya "meşru savunma halindedirler" diye kol kanat germekten bıktım -- vakti zamanında bana ve bizlere kol kanat gerilmiş olmasından da, şimdi başka gençlere kol kanat germeye çağrılıyor olmaktan da bıktım ve utanıyorum. Günlerdir okuduğum "polisin inanılmaz vahşi saldırıları" teranelerinin (ki yok böyle bir şey; polis kullanabileceği şiddetin belki en fazla yüzde 10-15'ini kullanıyor) yanı sıra, eylemcilerin şiddetinden zerrece bahsedilmemesinden bıktım ve utanıyorum. Sürekli kriz ve sürekli çatışma mantığıyla her türlü şiddeti davet edenlerin, sonra da "anne polis beni dövdü" havasıyla himaye aramasından (ve bazılarının da solculuk gereği veya iktidar düşmanlığı gereği onlara bu himayeyi sunmasından) da bıktım ve utanıyorum.

    Ben bu satırları yazarken Başbakan Erdoğan da Kazlıçeşme'de hep aynı kibir ve nobranlığıyla konuşmuş; üstelik MHP'yi (veya tabanını) da yanına almış; bir çeşit fiilî Milliyetçi Cephe oluşturmuş. Yapar, yapmıştır. Tek el şaklamaz. Kim itti onu o noktaya? Krizi Erdoğan başlattı; ikinci hafta boyunca sürdüren ve hele 15 Haziran Pazar sabahından itibaren bu kutuplaşmayı özellikle davet eden de, ister "sol" deyin, ister Taksim Dayanışması, ister protestocular-eylemciler, işte onlar oldu. Hükümet demokrat olsun; peki. Ya muhalefet? Acı olan şu ki, Türkiye'de önce muhalefet (ve sol) demokrat olmayı ve dürüst olmayı ve namuslu olmayı öğrenmedikçe, iktidarı ve bütün toplumu demokratlaştıramaz.
    --spoiler--

    kaynak:http://sivildusunce.com/1...html#.UcCB1LSxfSU.twitter
    4 ...
  33. christiane amanpour un tahrirden yediği ayar

    1.
  34. http://yenisafak.com.tr/v...den-boyle-kovulmustu/8082

    yağlarımı eriten bir ayardır. oradaki göstericiler amerikanın düşman olduğunu biliyorlardı, gereğini de yaptılar gördüğünüz üzere, de taksimdeki göstericileri anlayamıyorum ben.
    hayırdır gençler!

    şimdi;

    devrimin tanımı mı değişti;

    yoksa abd emperyalist ve kapitalist olmaktan vaz mı geçti;

    veyahut sizin gibi düşünmediği -ve bu yüzden koyun olduğunu iddia ettiğiniz- halkın tamamının sizin bu zırvalarınıza inanacak kadar salak olduğunu mu zannediyorsunuz?

    hangisi?
    2 ...
  35. 15 haziran 2013 taksim gezi parkının boşaltılması

    1.
  36. an itibariyle gerçekleşmiştir.

    bütün talepleri ilgililerle konuştuktan ve tamamını en üst seviyede*ifade ettikten sonra dağılmaları gerekirken, garip bir şekilde devam etmek istediler. sanırım maksat yine müdahale edilmesini sağlayıp istedikleri ajitasyona devam etmekti.
    http://www.haberturk.com/...679-taksimde-hareketlilik
    1 ...
  37. anne kokulu yazma

    1.
  38. 27 haftalıkken 750 gram dünyaya gelmiş ve şu an 83 günlük 1.6 kg olan bebeğin iyileşmesini hızlandıran bir yazmadır. hüzünlendirir.

    --spoiler--
    83 gündür solunum cihazına bağlı yaşayan parmak bebek Büşra'nın kuvözüne doktor tavsiyesi ile annesinin yazması konuldu.
    Psikolojisi düzelen bebek hızla iyileşmeye başladı

    Konya'da 83 gündür solunum cihazına bağlı olarak yaşayan parmak bebek Büşra Nur'un kuvözüne doktorun tavsiyesi ile annesinin yazması konuldu.

    Doktoru Fatih Şanlı, "Bu yazma ile anne özlemi çeken Büşra psikolojik olarak rahatlıyor ve huzursuzluğu gidiyor. Bu sayede klinik olarak iyileşmesi de hızlandı" dedi. Konya'da özel bir hastanede sezaryen doğum ile henüz 27 haftalıkken 740 gram ağırlığında dünyaya gözlerini açan parmak bebek Büşra Nur Çelik, 83 gündür hastanenin yeni doğan yoğun bakım ünitesinde solunum cihazına bağlı olarak yaşıyor. 28 yaşındaki Hülya Çelik ve 30 yaşındaki Halil Çelik çiftinin 2'nci çocuğu olarak dünyaya gelen Büşra Nur bebek, özel mamalar sayesinde 83 gün içerisinde 740 gramdan 1 kilo 600 grama kadar ulaştı. Ancak doktorlar, doğduğundan beri kuvözde bulunan minik bebeğin kuvözüneanne kokulu yazma konulmasını istedi. Sağlık durumu gün geçtikçe iyiye giden Büşra Nur'un kuvözüne yaklaşık bir hafta önce annesinin yazması konuldu. Annesinden uzak olan Büşra Nur bebeğin onun kokusuna muhtaç olduğunu dile getiren hastanenin Yeni Doğan Yoğun Bakım Ünitesi Sorumlusu Uzm. Dr. Fatih Şanlı şöyle konuştu:

    " Büşra Nur, iç güdüsel olarak her bebek gibi anne özlemi çekiyor. Doğduğundan beri kuvözde tutulan bebeğimiz yanında annesini hissedemediği için huzursuzlaşıyor ve bu durum sağlığına zarar veriyor. Biz de bu durumu yenmek için Büşra Nur'un kuvözüne annesinin bir gece boyunca koynunda beklettiği yazmasını koyduk. Bu sayede anne özlemi çeken ve zaman zaman huzursuzlaşan Büşra Nur'a annesinin yazmasını koklatarak psikolojik olarak rahatlatıyoruz. Bu sayede klinik olarak iyileşmesinin daha hızlı olduğu gözlendi."

    ANNESi DE ÖZLEDi...
    Doğduğu günden beri bebeğini kucağına alamadığını belirten anne Hülya Çelik, "Doktorumuz kuvöze yazma koyulması gerektiğini söylediğinde çok şaşırdım. Ben de dua okuyup, yazmamı bebeğim gibi koynuma alarak gece onunla yattım. Kokumun sindiği yazma kuvöze konuldu. O benim kokumu özlemiş ben de onun kokusunu özledim. Çok şükür bebeğim kritik dönemi atlattı. Kucağıma alacağım anı hayal ederek yaşıyorum" dedi.
    --spoiler--
    (bkz: anne kokulu yazma.)
    kaynak: http://www.sabah.com.tr/Y...okulu-yazmayla-iyilesiyor
    1 ...
  39. ibrahim kalın ın cnn e verdiği tarihi ayar

    1.
  40. yağlarımı eritmiştir. ohh. herşey bir tarafa cnn in canlı yayınında bu sözlerin yankılanması bu müsamerenin yurt dışı destekçilerine atılmış müthiş bir goldür.

    http://www.dailymotion.co...mr-kalin_news#.Ubeu_tgoow -

    can you imagine a situation where a group of people with sticks and molotov coctails etc. walking towards to white house? and allowing to these people attack....

    videoyu neremle izlediğimi soranlar pardon siz nerenizle dinliyorsunuz?

    efendim?

    duyamadım?

    e ama olmuyor. biz buralarda duyma organı olarak kulakları kullanıyoruz.

    siz ayıp ediyorsunuz.

    metnin çevirisi:
    ellerinde sopa ve molotof kokteyli olan bir grup insanın beyaz saraya yürüyüşüne ve saldırmasına izin verir misiniz?

    şimdi ayarı kim yemiş oluyor. milyonlarca insan izlerken bu lafı sokmuş olan mı, yoksa verecek cevap bulamadığı için terbiyesizlik yapan spiker bozuntusu mu?

    kulak diyorum...
    duymak diyorum...
    sen hala neticem diyorsun...
    e ben ne diyeyim sana.
    1 ...
  41. 2014 seçimlerinde erdoğan yüzde kaç oy alır

    ?.
  42. bu gidişle % 50'yi geçecek gibi durmaktadır.

    kontrollü gerginlik stratejisiyle inisiyatifi eline alan erdoğan artık alıp yürüyecek.

    hepimiz izleyip göreceğiz.

    gezi parkıyla hükümeti alaşağı edeceklerini ya da hükümete iyi bir ültimatom vereceklerini düşünenler şimdi nerededirler ve n'apıyorlardır acaba? seçim akşamı sıfatlarının alacağı hali şimdiden merak ediyorum.

    (bkz: ankete gel ankete.)*

    edit: an itibariyle istanbul dükalığına savaş açmış bulunmaktadır.

    6 ay sonra gelen edit: evet ne abd, ne rusya ne çin ve ne de israil. ak partiye erdoğanın yaptığını kimse yapamadı. ve 17 aralık yolsuzluk ve rüşvet skandalı ve akabinde gelişen olaylar sırasında yaptığı hatalar sebebiyle oyları giderek düşmekte ve yardımcıları gün aşırı oy oranımız % 50 demek zorunda kalmaktadır.
    sanırım şu an % 35 civarında.
    bu şekilde devam ettiği takdirde artacak gibi de durmuyor.
    7 ...
  43. karmaşa olsun faiz lobisi doysun

    ?.
  44. taksim gezi olaylarının arkasındaki odakların hedefidir.
    faiizi bir kaç günde iki puan arttırmışlardır.
    artık siz hesaplayın kaç milyar dolara denk geldiğini?
    ve bir kaç günde bir kuruş yatırım yapmadan üstelik bu milletin evlatlarını birbirine kırdırarak kim bilir kaç milyar para kazandılar.

    şöle bir hesap yapalım.
    100 milyar paramız olduğunu düşünelim.
    6 aylık devlet tahviline % 80 faiz veren bir de devletiniz var.
    ve sizin paranız durduğu yerde her yıl katlanarak artıyor.
    üstelik bir kişi istihdam etmeden.
    bir lira vergi vermeden.
    hem devletin ordusunun açtığı ihalelerde kimsenin bilmediği yolsuzluklarla,
    hem de hazinenin istikraksızlık yüzünden açtığı ihalelerde ödemek zorunda kaldığı fahiş faizlerle kesenizi dolduruyorsunuz. (bkz: istanbul dükalığı.)
    şimdi her yerden darbe yediniz. orduya ayrılan bütçe artık eskisi gibi kabarık değil. malum milli eğitim ve sağlık bakanlığı bütçelerinin gerisindeydi yanılmıyorsam.

    faizler de tepetaklak oldu % 4 lere kadar düştü.
    siz olsanız bu işleri yapan adamı sever misiniz?
    onu alaşağı etmek istemez misiniz?
    hesap basit 100 bin liranız artık 6 ayda 180 değil 104 bin lira oluyor.

    anlıyor musunuz yıllarca bizi nasıl soyduklarını.

    o kadar slogan atıldı. hatta bazı bankalargaranti protesto falan edildi.
    bir tek slogan var mı kredi kartı temerrüt faizleri düşsün diyen.
    bir tek slogan var mı bankalar aldıkları masrafları düşürsün diyen.

    yok.

    ama beyler kanalistanbula, üçüncü köprüye, marmaray'a karşılar. niye? bu vatanda yaşayan herkes memlekete yatırım yapılmasına sevinir. yok eğer biz ingiliz uşağıyız diyorsanız, işte o zaman anlarım bu gerekçeleri.

    http://www.takvim.com.tr/...-olsun-faiz-lobisi-doysun
    http://www.takvim.com.tr/...el/2013/06/08/karanlik-el
    ayrıca...
    http://www.takvim.com.tr/.../2013/06/08/gezide-dehset

    ve son olarak ahmet yenilmezden gelsin:



    hayırlı olsun!
    1 ...
  45. kurtuluş savaşı nın gerçekleşmediği iddiası

    ?.
  46. nazar-ı dikkate alınması gereken bir akademisyenin konu hakkındaki bir buçuk saatlik konuşmasıdır.

    buyrun izleyin. bir değerlendirin. benim kafam karıştı.
    http://www.youtube.com/watch?v=N011aaUqU6Y
    0 ...
  47. lan anan da güzeldi noldu

    1.
  48. leyla ile mecnunun ilk bölümünde iskenderin mecnuna söylediği repliktir. nette gezinirken rastlanmış, yarmıştır.

    2 ...
  49. abd ve iranın petrol kardeşliği

    1.
  50. sahnede 'dövüşen' kuliste * oynaşan karı koca gibi iki devlettir kendileri. hiçbirşeye değil de, birbirlerine atarlanırken 'ulan kesin bunlar akşam aşna fişne yapıyordur' diyenler 'komplocu' damgası yiyor ya, ona yanıyorum. -halkını tenzih ederek söylüyorum- ne israil ne de abd devleti beni 'iran devleti' gibi korkutuyor. zihni açsın diye bir kaç soru yöneltelim...

    1- iran hiç 'batı'ya karşı savaştı mı?
    2- devrimi yapanlar güya 'sürgünde' yaşıyorlardı değil mi? peki nerde yaşıyorlardı.
    3- şimdi fransa ve abd'den bağımsız, ve hatta onlara düşman mı olmuş oluyor iran?
    4- hadi bu kadar yalanı söyleyebiliyorlar... adamların çıkarları...elbette savunacaklar. peki biz? biz salak mıyız? niçin hemencecik inanıveriyoruz?

    yaptığınız hesapların altında kalın inşaallah.

    http://www.aktifhaber.com...ol-kardesligi-778239h.htm
    1 ...
  51. ben bu yazıyı müstakbel kayınvalideme yazdım

    ?.
  52. hayatımızdan sektire sektire git. mümkünse bir daha da dönme. nokta.
    0 ...
  53. tuncelide dağ yürüyüşü yapmak

    1.
  54. 2013'de gerçekleşen hadisedir.

    fakültedeki hocam 'güneş battıktan sonra hareket eden herşeye ateş etme izni' olduğunu söylediği 'munzur' dağında dağ keçisi peşinde geçirdiği bir haftadan sonra komutanın; 'hocam, siz canınıza mı susadınız?' sorusuna muhatap olduğunu anlatmıştı.
    silahların gölgesi olmayınca hep kitaplardan okuduğumuz o güzel dağı gezip görmek isterim açıkçası.

    inşaallah yakında gece yürüyüşlerinin yapıldığını da duyarız.

    nasipse -eğer barış gerçekleşirse- yazın tunceliye bir yürüyüş tertipleyebiliriz.
    ne dersiniz?

    http://www.zaman.com.tr/m...Id=136453&activePic=5

    edit: link
    4 ...
  55. iran ın en büyük partneri türkiyedir

    ?.
  56. iran cumhurbaşkanı yardımcısı ali saidlo nun beyanatıdır.

    iranla, ırakta karşı karşıyayız. (türkiye barzani'nin, iran maliki'nin hâmisi.)
    başından beri esad'ı desteklediği için suriyede de karşımızda.
    pkk'nın da en büyük destekçisiydi kendileri.

    şimdii... bayram değil... e iran eniştemiz de değil...

    hayırdır inşallah!
    hayırdır inşallah!
    1 ...
  57. daha fazla entry yükleniyor...
    © 2025 uludağ sözlük