az önce google reklamlarında rastladığım değişik bir hayır örgütlenmesi. referandum tarihinin yaklaştığı şu günlerde vatana millete hayırlı olmasını dilediğim yapılanma. beğendim. çünkü burada anladığım kadarıyla amaç insanların düşünce yapılarını değiştirmek değil, önce onlara neyin ne olduğunu gösterip daha sonra bir seçimde bulunmasını sağlamak.
bir darbe girişimi olduğunu düşünün. iktidarda da chp var. mesela yani. yüzde ellilik kesim yine aynı yüzde elli olsun.
kaç kişi sokağa çıkardı acaba? bence çıkanlar olurdu. yani yine olurdu herhalde.
tayyip sevdasıyla sokağa atlayanların "vatan için" diye yutturma girişiminden bahsediyorum. bunu yiyenler ciddi ciddi var.
bir elinde başka bir arap ülkesinin bayrağı, diğer elinde türk bayrağı. kimisi kabeyi tavaf etmeye gider gibi giyinip çıkmış. kimisi de yatsı namazını evde kılmayıp sırf etraf da görsün diye meydanda kılıyor. buraya kadar yine normal. tabi bunu yaparken bayrağını yere atmış.
meydanlarda "recep tayyip erdoğan" tezahüratını yaptığın an o kutlama ulusal olmaktan çıkar. an itibariyle senin görüşünde olmayanlar o meydanda senin yanında durmaz.
bunlardan hangisi? en son ne zaman "türk" kelimesini ağzına aldı? Türk milliyetçiliği bundan önce yüzlerce defa ayaklar altına alınırken iktidar kıçı yaladın da, mesele tayyip olunca mı milli duyguların kabardı? sen şimdi milliyetçi mi oldun? hmm.
tuttuğun parti bir kere milliyetçi bir parti değil. kafadan kaybediyorsun kardeşim.
bunlar kim şimdi gelin size açıklayayım.
yıllar önce fetonun peşinde dört dönerken bize senin atatürk'ün hocaları astı diye bık bık öten, bugün de gücü seçip feto asılsın diye heyecandan yerinde duramayanlar. feto güçsüz kaldı ya hani.
her kılığa girdiler. önümüzdeki üç beş ay da milliyetçi takılırlar.
başkanı dahi olmayan ve en iyi futbolcuları sakat olan, batmak üzere olup alacaklarını alamadığından dolayı antremana çıkmayan oyuncuların olduğu bir klubün, samsunsporun deplasmanda 0-1 önde götürdüğü maçtır.
ya güzeldir ya zekidir. ikisi de yoksa eğer kötü bir geçmişi vardır bu insanın. yazık la kimin çocuğuysa demiştir birileri zamanında. belki enseye şaplak yiyen değil şaplak atan taraf olmak istemiştir artık. onlara lafımız yok. ama yine de yapmasınlar öyle şeyler. öyle savunma biçimi olmaz.
güzel olanlar herkesin bildiği güzel olanlar işte. onlarda ego olmayacak da kimde olacak anasını satayım. öyle olmasa aşık oluruz alayına mazallah.
zekanın getirdiği ego ise farklıdır. tolstoy ağabeyin dediği gibi kişinin kendini ne sandığını bir kesrin paydası yapıyoruz şimdi ama adamın belki payı büyük. kesir yine büyük çıkıyor vah vah. o yüzden böyle şeylere aldırmayın. inanmayın. bu sözler çok yanlış. insanın değeri böyle şeylerle ölçülmemeli. herkes eşittir. herkes değerlidir ulan.
ama işte bu zeki insanlardan, kibirli olanıyla olmayanı arasına ince bir çizgi çekiyoruz. zeki olduğu halde tepeden bakmayanını bulursanız alnından öpün. onlar daha doğal, daha gerçek çünkü. tepeden bakanları ise daha çocuksudur. aşamadığı bir engeli çiğnemeyi tercih ederler genelde. örneğin kazanamadığı bir sınav için zaten şöyleydi böyleydi diyerek küçümseme gayreti içinde bulunmak gibi. burada bir yapmacıklık hali var tabi. tam olarak tepeden bakmak da böyle , durduk yere insanlara acımaya çalışırlar. çünkü bu onlara iyi gelir. küçümsemezler. küçümseme gayreti içinde bulunurlar. bu bir hastalık çünkü. çok vahşi.
ego insanın ham maddesidir. olmazsa bizler olmayız. olmasaydı hepimiz aynı olurduk. fazla ya da az olabilir bu. bu normal. olmasını gerektiren ya da gerektirmeyen nedenleri vardır. ama gel ve gör ki sen milyar yıllık dünyadan geçip giden milyarlarca canlıdan sadece biri, kocaman bir kumsalda öyle duran bir kum tanesi kadar değerin varken çıkıp da ne oluyoruz biz aga demiyor hiçbiri. neden abartıyoruz bu kadar, ne derdimiz var. neyin peşindeyiz.
evet abartanlara aslında tolstoy ayarı vermiş oluyor. çok doğru katılıyorum. insanın değeri ölçülmeli. egosunu tepede tutan her canlı değersiz ve aşağılıktır. o yüzden uslu durun, azıcık adam olun. vesselam.
Trabzon Direnişe devam ediyor. saat 18:00'de KTÜ iiBF önünde buluşuyoruz. Sadece Türk Bayrağı olacak yürüyüşe herkesi bekliyoruz. TÜRK Bayrağı dışında HiÇBiR bayrak ve flamanın getirilmemesi rica olunur.
sözde istanbul takımlarına tepkili olan ve kendini dört büyüklerden sayan bir klubün taraftarlarının galatasarayı bir baba olarak görmesi ile ortaya çıkan enteresan çelişki. kendilerinin de farkedemedikleri aslında bir eziklik sendromu.
şimdi bir yıl evvel galatasarayın şampiyonluğunu ilan etmesinin ardından kornaların çalındığı, silahların patladığı bir şehrin takımından bahsediyoruz. galatasaraya tepkisi olan, sadece trabzonsporlu olan gerçek taraftarlara sözüm yok. onlar bir kenara geçedursun. sözüm yavşaklara.
gelip de bir anket yapsan şu şehrin insanın yarısından çoğu "penum iiknci takiimum kaasaraydur" der. tanıyorum bu adamların hepsini ordan biliyorum. bak sallamıyorum yani. galatasaray derbilerinde öğrenci semtindeki kafelerein galatasaray formalı insanlarla tıkış tıkış dolması, söz galatasaraya geldiğinde bir yumuşama belirtileri, gizliden gizliden içeriden beslenen sarı kırmızı bir sempati. aman yarabbim ne güzel bir sevgi.
adamlar takımınızda oyuncu bırakmamış, neyiniz varsa almış sömürmüş. gelip dönüp bir de üzerine bir güzel koymuş bırakmış. hala gaasray gaasray. ulan normal bir adam olsa fenerbahçeye beslemediği kini besler. ama size gelince hala "şikeciy punlar şkeci haainler" "kupamizu isteeyruk". galatasaray desen zaten adamlar yüzyılın görmemişleri. takımları bir gol yiyince ya da oyuncusu kart görünce dünyaları yıkarlar, kıyametler kopar. peşine çok haklıymış gibi anlamsızca sinir krizleri geçirip hakeme sataşan teknik heyetiyle, ezeli rakibi arasında puan farkı olmasına rağmen tam bir "görmemişlik" timsali gösterirler. sanırsın ki üçüncü ligden gelmiş bir takım tarihinin ilk şampiyonluğuna oynuyor. aç gözlülük. yarın gelir "onur" unuza da göz dikerler bunlar heh uşaklar *
üç sene evvel bursaspordan kat kat güçlü olduğumuz halde ve şampiyonluk maçında fenerbahçenin size karşı yüzyılın futbolunu oynamasına rağmen, siz de yüzyılınızın çanakkale geçilmez futbolunu oynayarak maçı bırakmadınız. ve şampiyon olmamıza izin vermediniz. tebrikler. şampiyon bir anadolu takımı oldu sonuçta çok da fazla kin beslemedik, triplere girmedik. ama işin ilginç yanı bunlar üç temmuzdan baya bir önceydi. şike bahanesiyle kin besleyen insanların peki o zamanki derdi neydi.
bana sorarsanız işte bunlar hep. neyse. sözün kısası bence çok güzel ikili oluyorsunuz dostlar. siz onlara "baba" gibi baktıkça onlar da sırıtarak zevke geliyor. o yüzden öyle çok büyüğüm havalarına girmeyin. bu şekil hiçbir zaman en büyük olamazsın. en fazla pontus sömürgesi olursun. hep böyle kalın. sağlıcakla.
çirkinleşmede, alçalmada zirve yapmış soysuz insan topluluklarıdır.
ben istemesem de her türlü sonu işin milliyetçilik kısmına uzanan bir konu bu. bu tarz tartışmalara pek girmeyi sevmem ama futbol vasıtasıyla da olsa bazı şeyleri burada söylemek gerek. neyse onu boş verin konu futbol.
doğrusunu söylemek gerekirse ben de maçtan önce pek ümitli değildim. 1-0 ın benfica karşısında çok avantajlı bir skor olduğunu da düşünmedim hiçbir zaman. tabi kendini takımının renklerine adamış her insan içinde umut besler. öyle de olmalı. umutsuz insan imansız insandır. inanan insan varolandır. inanmayanı yoktur. varsa da yok olmuştur.
galatasarayın real madrid karşısında attığı son golden sonra nasıl da "gol be!" diyerek havaya sıçradığımı hatırladım az önce. ve defalarca da pişman oldum. bu gece biz elendikten sonra illa ki çıkacaktı etrafta sevinç naraları atacak olan üç beş tane kendini bilmez. bunu herkes tahmin etmiştir. tahmin edemediğim şey ise bu insanların sayısının bu kadar fazla olduğuydu. bunu gerçekten bilmiyordum.
yüzde doksan oranında galatasaray ve trabzonspor taraftarının oluşturduğu bu insan topluluklarından bir kısmı üç beş yıl önce şike bahanesiyle kaptırdıkları kupanın derdine düşmüş, diğer taraftan ise on üç yıl önce bir türk takımının almış olduğu uefa kupasının kıymetten düşeceğine inanan sidik yarıştırmaca taraftarları mevcut. bu kupayı türkiyede bir tek galatasaray kaldırdı ve de hep öyle kalmalı düşünce anlayışı. ne büyüksünüz siz hele. aman ne büyük hedefler bunlar. ulan sanki gelip de sizin müzenizdeki kupayı mı verecekler sandınız ne yaptınız.
takım boktan bir futbol oynayarak elense bile etrafta bir yandan "canın sağolsun", "bu günleri de bize gösterdin teşekkürler fenerbahçem" gibi iletiler görüyorken bir yandan da "nihaha", "zuhahah fenevbahçe" liseli demeyeceğim, bu tarz iletiler ergenlik çağındaki bir insanın bile zekasına hakarettir. on bir oniki demeliyim ki on iki yaşındaki çocuğua bile yakışmayacak hareketler.
anladığım husus ise neden? bir adam gelip de ne için bir yarı final busabakasında benficayı destekler. insan günahı kadar fenerbahçeyi sevmeyebilir. gerçek dünyasında kin beslediği herhangi bir insana bile beslemediği kini besleyebilir ama neden bir portekiz takımını destekleyecek kadar alçalır. hani bu adamların size bu güne dek bir kıyağı bir torpili mi geçti de biz mi bilmiyoruz nerden bir sempatiniz oldu. yani bizim bilmediğimiz mi bir şey var acaba. sizle maç yapsalar size de döşeyeceklerdi. yani muhtemelen deyim de gerilmesin hemen kimse. kısacası bir portekiz takımının gözüyle onlar fenerbahçeymiş, cimbomuymuş ayrı bir muamele var da mı biz bilmiyoruz. yani anlatabildim mi? şöyle söyleyim,
ercan taner için maç sırasında, kendini yere atan bir benficalı futbolcu için "kendini çok güzel yere bıraktı" maç sonlarına doğru "kramplar başladı" yorumuna karşılık fenerbahçe aynısını yaparken niye öyle söylemiyordu? ya da sow'un pozisyonu ofsaytken neden sesini çıkartmıyordu? gibi yorumlarla karşılaştım. peki açıklayım gerizekalı. çünkü o maçı sunan adam hangi milletten geldiğini, hangi vatana hizmet ettiğini, hangi ulusal marşı söylediğini, atalarını kim olduğunu bilen görünümü veren bir insan modeli. sen ya da sizin gibi sütü bozuk, soyu sopu neyedüğü nerden geldiği belli olmayan bir organizma türü değil. evet nefret edebilirsin, büyüklüğünü çekemeyebilirsin belki ama ha şunu şöyle bilesin. bu takım senin sırf ezeli rakibin diye yoluna engel koyuyor diye, bir zamanlar belki şikeyle yargılanmış da olsa bu kulübün yapmış olduğu çirkinliğin boyutu hiçbir zaman senin bu gece yaptığın çirkinliğin boyutuna ulaşamaz.
üstüne alınmasın herkes. kendini bilen bilir. söylenecek birkaç çift söz daha var aslında ama,
bol bol isyan edin. içerik olabildiğince küfürlü olsun.
düdüt: eksileyen zeki şahıslar. siz bu tarz yazıları beğendiğinizi bildiğim için böyle bir öneri sundum. şu pozisyondan bakınca demek ki gerçekten küfür kullanmak lazımmış. *
sekiz ya da dokuz sanırım en ideal olanıdır. beşine vurdurdum üçüyle yiyiştim, ikisine ellettim. ben aklı başında, kendi sınırlarımı çizebilen bir insanım. çünkü çıkmadan kesinlikle vermiyorum.
derseniz hem kuul olursunuz hem de kendinizi kaşar gibi hissetmezsiniz. o yüzden en makbul olanı budur zannımca.
daha çok kadınların, yeni sevgililerine eski sevgiliyi unuttuklarını, aslında onları hiç sevmediklerini, ilk ve son aşklarının bizler olması gerektiği, kalbim seni sevecekse bir ömür boyu sevmeli diyerekten de öyle olacağını ispatlamaya yönelik kulandıkları tabir.
birbirlerini sevmiş, zamanında onca şeyi paylaşmış, yedikleri içtikleri ayrı gitmemiş, günlerce gecelerce doyasıya sevişmiş, aynı bedende bir bütün haline gelebilmiş iki insan ayrılık sonrası nedense "o benim ilkim olmasa da sonum" ya da "ondan başkasıyla olamaz, başkasıyla daha yapamam" diyerekten ayrılık acısı çeker, dibe vurur. aradan günler, haftalar, aylar geçer. psikolojik travma atlatılıp her şey normale dönmeye başladıktan sonra "ben onu zaten hiç sevmedim, benimkisi alışkanlıkmış" diyerek harika tespitler yapmış bulunurlar. mesela şimdi atıyorum, alkol bağımlısı bir adam alkolu bıraktığında yaşayacağı ayrılık acısının bununla bir benzerliği olabilir mi diye bir düşünmek gerekir. bağlanmak ya da sevmek tamam ikisi faklı şeyler şimdi fakat biri olmadan diğeri olur mu diye de kafa yorulabilir.
insan zaten ancak çok isteyip de yaşayamadığı bir ilşki için hayatının büyük kısmını onun hayallerini kurarak geçirebilir. onun dışında ise sevmek, yahu sevmek güzel bir şey bunda utanılacak ne var. "pof ben onu sevmiyodum sevdiğimi sanmışım.." hadi canım ordan, basitleşmeyin bu kadar.
aşk kelimesinin anlamını, aslında ne demek olduğunu bilmeyen, hayatını mantık çerçevesine göre planlamış, genellikle sıradan, ruhsuz insan söylemidir.
aşk çok sevmek değildir zannımca, çok çok sevmek de değildir. aşk hayranlık duygusudur. bu bir şarkı, bir kadın, bir müzik grubu ya da ne bileyim bir portre.. olamaz mı olabilir. tabiki her zaman bir kadına ya da bir erkeğe, karşı cinse duyulan hayranlık daha güçlü olmuş olmalıdır ki ve adı aşksa bunun, acıyla hüsranla devam etmelidir. çünkü aşk ulaşamamamaktır. eğer ulaşırsan aşk son bulur. onu artık putlaştırmaktan vazgeçmişsin ve ruhunun derinliklerine inip onu çoktan keşfetmişsindir.
aşka falan inanmam ben pöff.. işin esprisi burda, ben kaç kere aşık oldum çok iyi bilirim bu duyguyu siz ne anlarsınız meselesi değil tabi. insan düşünen bir canlıdır ehe güzel tamam evet insanlar konuşarak anlaşır evet hayvandan farkımız.. insanlar aynı zamanda güler, ağlar, hayal kurar. öleceğini bilerek yaşamak, sebepsiz yere kafanda kurguladığın bir şeyden acı çekmek, vicdana ve duygulara sahip olmak.. sonra bir ruhsuz daha atlar ordan "bana felsefe yapma!" diye her neyse tabi bunlar da hayvandan farkları e bir farkımız olsun diye vermiş birileri heralde.
kimileri vardır, güler, sevinir, heyecanlanır, bazen hiç bilmediği bir sebepten ağlar, belki bazen bunların bedelini, o eşsiz mutluluğun bedelini öder. acı çeker dibe batar.. sonra küllerinden doğar, düşünür, hayatı sorgular, yeniden gülümser, hisseder, bazen ufacık bir şey hiç olmadık yere onu kahkalara boğar. çevresindeki çoğu insanın hissedemediklerini hisseder, düşünemediklerini düşünür, anlayamadıklarını anlar. kısacası yaşadığı hayatı tanımadan, hayatın ona ne anlam ifade ettiğini bilmeden dünyaya veda etmez..
kimileri de vardır, doğar büyür güler eğlenir içer sevişir ölür.
fenerbahçe galatasaray derbisi bir yana, ligde kalma mücadelesi veren takımları düşünürsek çok daha önemli bir maçtır. samsunsporumun bu maçtan üç puanla dönememesi halinde artık ümitler tükenmiş ve takım küme düşmüş sayılmaktadır. bu bir ölüm kalım mücadelesi olacaktır.
ailevi sorunlar, aldatmak aldatılmak ya da araya üçüncü bir kişinin girmesi.. falan gibi konulardan bahsetmeyeceğim. oysaki bunlar çözülebilecek veya ayrılıkla sonuçlanabilecek meselelerdir. bir de hiç çözülemeyecek, çözülse bile devamı hiç bitmeyecek sikindirik meseleler vardır.
şimdi daha önceden erkeğin kadına karşı olan üstünlüğünden çok bahsetmişimdir. ama burda bir taraf tutma grup olma olayı yok. belirteyim yine de bununla övünmedim hiç bikere.
kadın erkek ilişkilerinde ilişkinin yönünü belirleyen genellikle erkekler olmuştur. yani kısacası erkekler hep baskın taraf olmasına rağmen karşı cins buna boyun eğmez. yanlış olan burda bunu bir eziklik ya da acizlik olarak algılamaları ama bir ilişkide kadının ve erkeğin rollerinin farklı olduğunu düşünememeleri içler acısı. burda kadın aslında kendi kendisini aciz duruma düşüren taraf ve bunu gerek dışarıda, etrafımızda sosyal yaşantımızda gerekse sol framede açılan başlıklarda belli ederler. ve bizim kadın erkek eşitliğine düşman kendini bir bok sanan tipler olduğumuzu sanarlar.
oysaki babalarımızın spermleri annelerimizin yumurtalıklarına tecavüz etmekle meşgul iken erkek mi kız mı diye bir tercih sunmadılar önümüze değil mi? ha böyle bir tercih sunsalar dünyada dişi olmazdı heralde onu da biliyoruz hepimiz.
peki bunun sonucunda ne oldu? ilk heyecanı atlatıp birbirini keşfetmeye başlayan çiftler kavga etmeye başladı. neden? kadın erkeği aşamadı ve ego savaşları başladı. tabi erkek de savunmaya geçti. burda haklı ya da haksız olan tarafın kim olduğunun zerre kadar önemi olmaz genellikle. kadın bunu düşünmez altta kalanın canı çıksın misali saldırır ve saldırmaya devam eder. ve eğer bunu haksız olduğunu bile bile yapıyorsa işte o an sevgiliden iğrenilen anlardan bir tanesidir.
erkek de yapabilir. ama bunlar sadece bir genelleme.. olur ki gün gelir karşınıza bir insan çıkar. olgun düşünen, zeki, güzelliği önemli değil çok çirkin olmasın yeter. zor zamanlarınızda yanınızda olacak , hasta olduğunuzda başucunuzda bekleyecek. ve en önemlisi kadın olmanın ne olduğunu bilerek, buna göre hareket ederek, kadının doğası gereği nasıl yaratıldığını neleri önemseyip önemsemeyeceğini bilip egolarını sevdiği insana olan sevgisinden daha önemli tutmayan bir insan bulduğunuzda, eğer ki varsa böyle bir insan dünyada, gidin onu bulun ve onunla evlenin.
yaşanmış rezalet bir olaydır.
şöyle söyleyeyim. karadeniz teknik üniversitesi orman mühendisliği bölümünde bir öğrencinin temel fizik vize sınavında cevaplayamadığı basit bir soruya "bir kere bir cisim kendi kendine hareket etmez. eğer böyle bir olay varsa bu allahın taktir-i ilahisidir.." bla bla. ve yazının sonunda edit: bilmem ne bla bla. şeklinde devam eden saçma sapan bir cevapla aklınca hocayla taşak geçmeyi amaçlayan, amip kadar beyni olmayan öğrencinin düştüğü rezil durumdur.
daha sonra öğretim görevlisi s.k. cevabın bir kopyasını çıkartır ve bu cevabı en başta bilgisayar mühendisliği bölümü olmak üzere dersine girdiği bütün bölümlerde sınıfta elden ele dolaştırarak herkesin böyle bir şeyden haberdar olmasını sağlar ve sözlük yazarı özentisi gerizekalı öğrenciyi bizlere rezil etmeyi başarır. tabi hoca bununla da tatmin olamaz. daha sonra öğrenci hakkında tutanak tutulur.
lise çoktan bitmiştir artık hoca ve öğrenci arasında mesafe vardır. daha seçkin, saygın insan görünümü verirler bizlere kendileri de öyle hissederler. ne gerek var ki? hepimiz insanız. kendi öz benliğini doğallığını kaybetmeyi geç, kaybetse bile bunu günlük yaşantısına yansıtmayan kaç tane hocamız vardır ki. ayrıca akademik ünvanları yükseldikçe bu daha da belirginleşmekte, daha rahat bir şekilde tespit edilmektedir. bilmem yanlış bir tespit midir.
ne kadar iğrençtir değil mi her şeye şöyle bir yukarılardan bakmak. küçümsemek, kendini yüceltmek. bu işin aslı budur aslında. öğrenci vize sınavına gelir ve boş kağıdı verir çıkar.
- yeaa sorular kolaydı da aslında biz yapamadık iştee
- çalıştın mı?
- çalıştım.
- ee ben de çalıştım.
ulan denyo çalıştın madem soruları kolay buluyorsun niye yapamadın lan angut. amaç bu değil mi zaten adam akıllı çalışan yapmayacak mı bu soruları?
sanırım kolay bulmak için soruları anlamak yetiyor çoğu insana. soruları anlamak çözmenin yarısıymış. yalan lan inanmayın yok öyle bir şey. iki yüz kişinin alttan aldığı bir dersi bir sene de otuz kişi verebilmişse ve sen de gelip buna tepeden bakıyorsan senden bir bok olmaz zaten.
kıl oluyorum işte. bir şeyi kolay bulmanın asıl anlamı nedir? kolay bulmak ne demektir? sınırları nedir, tamam büyüttüm ama duymak istemiyorum şu lafı çok salakça.
sinirliyken sitresli iken pek bir işe yaradığı yok bu haltın, stresi falan aldığı da yok. yalan abisi. stres olmasın keyifli iken en güzeli değil mi gecenin bir karanlığında ne bir insan çocuk apaçi arabesk müzik araba davul çöp arabası kamyon uçak vb sesleri . sadece o en sevdiğin şarkı ile bir gece vakti yakılan sigara ve derin düşüncelere dalmışsın falan filan..
sıcak ramazan günlerinde herkesin başına gelebilecek bir durum.. başka zaman olmaz da hani oruçlusundur hay anasını açlığı geçtim bir de bu eksikti dersin susuzluktan ölmek üzeresin ve canın bira çeker işte o an. birden aklına gelir hayalini kurarsın olsa da kana kana içsem dercesine.