behzat ç.'nin yayından kaldırılması tehlikesiyle karşı karşıya kalması sonucu, dizinin takipçileri ve hayranlarını yarın akşam (27 mayıs 2012, pazar) ankara-yüksel caddesinde, behzat ç.'nin yeni bölümünü sinevizyondan izlemek üzere buluşturacak etkinliğin adıdır efendim. ankara'da bulunan behzat ç. hayranlarının katılmasını öneririm. eğlenceli olacağa benzer. etkinliğe şuradan ulaşılabilir.
edit: ayrıca oyuncular ve senaristler de orada olacak imiş.
dün akşam bursa müjdat gezen kültür, sanat ve eğlence merkezi'nde oynanmış olan, uğur uludağ oyunudur. üçüncü türden yakın ilişkiler'in yazılışının hikayesidir. oyuncular; hakan bilgin, yosi mizrahi, yağmur kaşifoğlu, doğa rutkay, barış ataş, funda pelin kurt, demet şaşmaz, melisa doğu ve uğur uludağ'dır.
oyunu genel olarak beğendiysem de yer yer gelen akp esprilerinin içi doldurulamamış gibiydi. oyunun gidişatıyla hiçbir bağlantısı yoktu. tiyatro oyunlarını çok fazla takip eden birisi olmadığımdan ve kendisiyle bugüne dek pek fazla karşılaşmamış olduğumuzdan, yosi mizrahi'nin ne kadar yetenekli, önemli bir oyuncu olduğunu bu oyunda anladım. oyunda en fazla göze çarpan isimdi. hakan bilgin ve yağmur kaşifoğlu da muhteşem işler çıkardılar. her ne kadar, salonda 'gomunist gahpe' esprisini anlayan tek kişi olarak kendimle gurur duyup, bu replikten dolayı içten içe kendisini tebrik etsem de, doğa rutkay oyunun zayıf halkasıydı. gülmelerine hakim olamıyor, sesinde sürekli kaymalar yaşıyordu. turne yoğunluklarını bilemiyorum, belki de yoğun bir program içinde gerilen sinirlerden, yorgunluktan vs. böyle olmuş ve bu eleştiriler de haksız yere yapılmış olabilir. gördüğümü söylüyorum sadece. dekorlar şahaneydi. bir sahne ikiye ancak bu kadar güzel bölünebilir.
soran herkese, eğer bir gün bir yerde yakalarlarsa kesinlikle kaçırmamalarını söylüyorum. gerçekten müthiş bir oyun.
sözlükteki başlığının açılmasına sebep olan şey, böyle bir işgüzarlık olacakmış demek. efendim, kendileri, ordu'nun tarihini anlattıkları bir yazıyı ingilizceye çevirtmek istemişler, ancak şöyle ucubik bir şey çıkmış ortaya.
tanım: beni sabah sabah gülmekten yerlere yatıran bir ticaret borsasıdır.
gerçek gündem isimli haber sitesinde yer alan bir aydın keleşoğlu yazısının başlığıdır. engin ardıç'ın yaptığı hem özürlü hem chp'li şeyine karşılık ('şeyine' diyorum, çünkü eğer tam anlamıyla anlatmak istersem götüme fena girebilir) yazılmış, engin ardıç'ı ayar manyağı yapan bir yazıdır efem. şuradan okuyabilirsiniz.
ghetto agent'ın verdiği bir ukteymiş efendim. bildiğim kadarıyla, 'misket' adı verilen küçük, yuvarlak, camdan yapılma oyuncakların ege bölgesinde anıldığı isimdir.
daha doğrusu, "16 ocak'ı 17 ocak'a bağlayan gece görükle'de gerçekleşen kartopu savaşı" olurdu, ama malum, karakter sınırı şeysi. efendim köyün yarısı, hatta belki de daha fazlası sokaklara dökülmüş, ana caddenin iki yanına sıralanan insanlar saatlerce birbirlerine kartopu fırlatıp eğlenmiştir. eskişehir'deki kalabalığın iki üç katı kadar bir kalabalıkla gerçekleşen bu savaş, etkisini yavaş yavaş kaybetmeye başlasa da şu saatlerde bile devam etmektedir. olayın boyutlarını anlayabilmek için, kartopu savaşının sadece bir kısmını gösteren şu fotoğrafa bakmak yeterlidir sanıyorum.
yaracılıktan yoksun, internet kültürü olmayan, 'ben bunu buraya yazıyorum ama başka insanlar da izleyecek. izlemeden önce ne olduğu hakkında ufak da olsa bir fikirleri olsun, doğru düzgün isim vereyim şuna' diye düşünmeyi beceremeyen insandır. bir de 'koptummmm gülmekteeeeenn' diye uzatırlar. yemin ediyorum, asansörde osuran insanlar bile bu kadar itici gelmiyor gözüme. aynı şekilde, 'izleyin, sonra paylaşacaksınız zaten' şeklinde özgüven patlaması yaşayanlar var ki, aman ki ne aman.
karakter sınırından dolayı yazamadığım tam adı, "bilimsel düşüncenin yaygınlaşması için: iii. evrim, bilim ve eğitim sempozyumu" olan etkinlik, 17-18 aralık tarihlerinde boğaziçi üniversitesi garanti kültür merkezi'nde gerçekleştirilecektir.
türkiye çapında birçok üniversiteden bilim insanlarının katılımıyla gerçekleştirilecek olan sempozyumun oturum başlıkları şöyle:
insan evrimi
moleküler evrim
ekoloji-evrim
biyoloji felsefesi
evrim öğretimi
öğretmen çalıştayı
ayrıca bir de sürpriz var. richard dawkins telekonferans yoluyla sempozyuma katılacakmış. katılmayı umduğum sempozyumdur. afişi de şöyleymiş.
bulgar göçmenlerinin bir adetidir efendim. göçmen gençlerinden birisi askere gitmeden önceki gece, arkadaşları ve yakınlarını toplar, herkese sınırsız (burada sınırsız, 10-15 kişiye 20-30 kasa bira oluyor sanırım) alkol sunar.
ayrıca önümüzdeki kasım veya şubatta ilk nobranska'ma da katılacağımı umuyorum. çok yakın bir arkadaşımın kardeşi olan çok yakın bir arkadaşım askere gidiyor da. güzel olur sanırım. bir kasa carlsberg sözünü kaptım.
dredg resmen yardırmıştır. öncesinde çıkan gren seyirciyi ısıtsa da gerek sahne aldıkları saatte mekanın fazla kalabalık olmamasından, gerek de şarkılarının pek bilinmemesinden ötürü, insanlar durgundu. ha, hastasıyız gren'in, orası ayrı.
dredg ise, dediğim gibi, yardırdı. bu adamları evde dinlemekle konserde dinlemek arasında tek fark var, konserdeyken müziklerinin her tarafınızı sarması. umarım bir daha gelirler de canlı dinleyemeyenler de dinleme şansını bulur. konserden sonra seyircinin arasında karışıp fotoğraf çekilmeleri, imza vermeleri falansa gerçekten dost canlısı adamlar olduklarını gösteriyor. drew'den biletimi imzalamasını isterken, ismimde geçen 'n' harfini bir türlü anlayamaması ve sürekli 'm' yazması, bildiğin kuyruk varken muhabbet etme şansını bulmamı sağladı. cidden gırgır herifler, yerim. hehehe
devletin en temel ihtiyaçlar*** haricinde hiçbir şeye karışmadığı, güllük gülistanlık yönetim biçimidir. anarşizmden daha 'mümkün'dür, ama tabii, "neye göre, kime göre 'mümkün'?" diye sorarlar adama.
bir süre bekledikten sonra, nick altına kimsenin bir şey yazmadığını fark edip, 'bari kendim doldurayım' diyerek kolları sıvayan, 7. nesil yazar. pek yeni değildir efem. bir de ezik mi ne.
richard dawkins'in 1991 yılında, 'ingiliz kraliyet akademisi noel dersleri' adı altında verdiği, her biri yaklaşık birer saatten beş bölüm tutan derslerdir. evrimi, onun nasıl işlediğini, hangi şartlar altında gerçekleşip, ne tür sonuçlar doğurduğunu anlamak isteyenlerin kaçırmaması gereken bir settir. çok kısa bir süre sonra, içinde benim de bulunduğum bir çeviri grubu tarafından hazırlanan altyazılar da tamamlanacak.
1. ders: waking up in the universe
2. ders: designed and designoid objects
3. ders: climbing mount improbable
4. ders: ultraviolet garden
5. ders: the genesis of purpose
facebook'taki evrim ağacı sayfasının hazırladığı ankettir efendim. 'evrim' kelimesini görünce beynindeki saldırı mekanizmaları devreye giren bir insan değilseniz, katılmanız, sizin yararınıza olabilir sanıyorum.
tüm renkler siyah üstüne beyaz
gölgeler yok geceler beyaz
elimi kaldırsam gece; uzansam, topraktayım
biz bu rüyadan erken uyandık.
biz bu rüyadan yorgun uyandık.
beni takip et, tehlike yok
bu yolu ben seçtim
burada kimse yok
ben sadece kendimi savundum
ellerimle kararttım gündüzü, geceyle.
ve gözlerim yüzümde bir leke,
dokunsalar, kaybolur.
biz bu rüyadan erken uyandık.
biz bu rüyadan yorgun uyandık.
bunları kimseye söyleme
sakın gözünü açma:
uyanırsın.
bir bilmek vardı, bir de sahip olmak. kalanlar, kuru ve dünyevi. bir ucu yokluk, bir ucu varlık. aralarındaki köprüde tekinsiz bir yolculuk. yürürken, bir ses duydu, varlığı da yokluğu da bir: "ben, bu dünyayı yaratırken, söz vermedim burda olmaya zaten, dışardan izleyip karar vermek varken." gökten bir elma düştü, yere vurdu. yer yarıldı, dipsiz bir kuyu. ağzına kadar dolu: kül, kan, toprak! "bakın, hava kararıyor orada. görebiliyor musunuz, gözlerimdeki aksini, alevlerin?" tuzakların hepsinin farkındayken, göz göre göre, köprünün öte tarafına tekinsiz bir yolculuk. büyük meçhul, budur. hakikatin aksi, budur. bilemedi. dalından düşen elma, unutturuverdi insana her şeyi. hava karardı. alevler yükseldi. hades'in başına omzunu dayayıp kara bir uykuya daldı. artık istediklerinden fazlasına sahipti, ama hiçbir şey bilemezdi.
kül'ün artık güçler dengede isimli albümünün dokuz numaralı şarkısıdır. kendisinden önce gelen büyük meçhul'ün ardından bangır bangır girer. işte sözleri:
siz, insanlar! günah aslında hep karşınızdadır. cennet içinizdeyse, yukarı bakmayın; cehennem, başkalarıdır. dünyayı merak ettikçe, aslında sadece kötülük yarattınız. adına inanç dediniz. taşladıkça çoğalttınız. tüm o erdem saydıklarınız, aslında en büyük tutkularınız. sığındığınız alışkanlıklarınız, artık sizin tüm varlığınız! bir tek iradeniz vardı elinizde, paranızla sattınız. candan çıkanı cana satıp, can verdiniz, can aldınız!
canım dediklerinize, aslında sadece kendinizi sattınız. adına 'can derdi' deyip, acımadan onları da sattınız. minnet duymadan, gidip nimete saldırdınız. eliniz boş kalınca, gidip canınızdan çaldınız! durun! kendinize bir bakın! kafa patlatın!
siz öğrettiniz, tarih aslında hep bizden yanadır. biz içindeysek, başka kimse yoktur. suçlu hep başkalarıdır. sınırın öte yanında aslında kardeşiniz yaşarken; 'nişan al! ateş!' bak, bir zafer daha kazandınız. tüm o taptığınız değerler, aslında en büyük korkularınız! ötekini hep nefretle andınız, korktukça saldırdınız! kim direndiyse, o silindi. silemeyince, karaladınız! adaleti kanla yazdınız. can verdiniz, can aldınız! durun! kendinize bir bakın! kafa patlatın!
sahte peygamberlere kendi doğrularınızı sordunuz. eteklerine yüz sürüp, olmadık medet umdunuz. kaderinize emanetti öte dünya, yetmedi size aklınız. peygamberiniz nerde şimdi? can verdiniz, can aldınız!
gözünüzü hep aç, karnınızı hep tok tuttunuz. gözlerini aç, bu, bizim suçumuz!
aklından bir sayı tut* isimli polisiye romanının yazarı. manhattan'da birçok reklamcılık şirketinde yöneticilik pozisyonunda çalışmış, ancak kısa süre önce, romanın kahramanı gibi, eşiyle birlikte, new york'un kırsal bir kesimine yerleşmiş. ayrıca aklından bir sayı tut, yazarın ilk romanıymış.
şimdi efendim, gerçekten de akıcı bir dille yazılmış, çevirisi de aynı şekilde, çok iyi yapılmış. ancak, katilimizin, kurbanlarının aklındaki sayıyı nasıl bildiğinin açıklanmasından sonraki kısımlar, önceki kısımlar kadar ikilemde bırakmıyor okuyanı. şahsen ben, bu sayı bilme olayının işleyişi konusunda daha yaratıcı bir şeyler beklemiştim. zira, kitabın arka kapağını okuyan birisi, bütün kitabın bu sayı bilme mevzusuyla alakalı olduğunu düşünebilir.
meselam, kurbanların geçmişiyle ilgili birazcık daha fazla bilgi verilip, kurbanlar arasında daha somut bir bağ kurulabilirdi. böylece sayı bilme mevzusuna hem daha fazla çekicilik katılmış olurdu, hem de gerçekten önemli bir mesele haline gelirdi. şu durumda, sayı bilme mevzusunun diğer olaylardan önem açısından pek bir farkı olmadığını düşünüyorum.
asıl başlık "depremlerin artması mehdi (as)'ın çıkış alametlerindendir" olacaktı, ama malum, elli karakter şeysi. neyse, şuradan izlenebilecek videonun konusudur efendim. gece gece deprem gerginliğinin üstüne, kocaman bir kahkaha attırarak iyi gelmiştir.
neymiş efendim, artan depremler mehdi'nin ortaya çıkacağına dair birer alametmiş. hee. sen dünyanın, yaşadığın toprağın anasını sik, sonra da bunlar kıyamet alameti.