sanırım artık yok ya da hiç olmadı... veya ya ben çok yaşlandım ya da herkes üniversite öğrencisi diğer açıdan bakıldığında.
tamam genç olun, 20'li yaşların güzelliğini yaşayın ama rencide edecek kadar da genç olmanın bir alemi yok... ulan ben ne diyorum be, resmen orta yaşlı amcalar gibi olmuşum ya lan şaka maka.
neyse, sanırım olmayandır.
edit: oraya kadın nereden geldi, sadece yazar olması gerekiyordu ciddi ciddi.
4 senenin ardından bugün aklıma geldi de bir gireyim dedim, hatta şifremi unutmuşum o kadar kopmuşum yani... olum siz ne yaptınız buraya amk? sol frame'de meme, göt, çük, kız, kadın saçı, sevişmek, yine sevişmek, hep sevişmekten başka bir şey yok? sebebi neydi ki?
ulan ekşi'ye bok atıyorum ben her gün ama diğer yazarlar burayı görse tövbe edip, af dilerler... yapmayın olum böyle şeyler, hiç yakışıyor mu size böyle şeyler? rahat bırakın kızları.
bazı embesillerin artık nerede ve hangi kafada yaşıyorlarsa ciddi ciddi bunun olabileceğine inanıp yer yer ciddileştikleri ilanlardır...
Ulan beyinsiz lavuk senin yaşadığın ülke türkiye. sen çevrenden ya da internetten bir takım şeyler duydun diye kızlar sorgusuz sualsiz sıraya mı girecek sandın?
ulan bu ülkede yaşı ne olursa olsun kadınların çoğu 3 yaşındaki kız çocuğundan daha nazlı be! ne fuck buddysi ne sikişi amk?
bana göre filmografisinde yer alan altı filmden sadece mustafa hakkında herşey oluşturmak istediği sinema tarzına en uygun filmdi...aslında sonrasında da yapmak istediği buydu ama birçok sinemaseverin ve eleştirmenin de olumlu eleştirilerle yaklaştığı filminin devamını getirmek yerine ''gişe yapacak film'' sektörüne girmek istedi...nedeni ise çok basit...
siz olsanız gişeden gelecek yüzbinlerce dolara ek olarak gün geçtikçe insanların aklına kazınma şansını ve her yeni filminiz için bir beklenti oluşturmayı mı seçersiniz yoksa daha kurgu aşamasında gurur duymaya başlayacağınız ama bir adım sonrasını kestiremediğiniz sinema yolculuğunuzun nerede sonlanacağını merak ederek günlerinizi geçirmeyi mi?
idealizm'i hayat felsefesi olarak belirlemiş kişiler dışında herkesin cevabı tabii ki para ve kariyer garantisi olacaktır...çağan ırmak'ta doğal olarak bu yolu seçip daha önce televizyona yapmış olduğu dizilerin de yardımıyla yakından tanımış olduğu ''genel türk sinema seyircisi imajına'' uygun sömürü filmleri yaparak sinema kariyerini ve kazancını garantileme yolunu, yani kolay olanı seçmiştir...
tüm bu gerçekleri gözden kaçırmayan biri olarak daha hala neyi eleştiriyorsun o zaman diyenlere cevap kısmına geldi sıra...evet daha önce de belirttiğim gibi yapmak istediği sinema ve piyasa gerçekleriyle yüzleşmek zorunda kalan bir sinemacının bu zor karar aşamasında kolay yolu seçmesini acımasızca eleştirmek çok mantıklı değil..benim tek derdim herkesin bu yolu seçmesi halinde bana göre hala doğmayı başaramamış ''çağdaş türk sineması''nın düşük yapma olasılığıdır...
bu problemi çözebilmenin tek yolu da, çağan ırmak gibi aslında farklı bir sinema yaratabilme umuduyla yola çıkıp bir şekilde geri adım atan popüler sinemacıların kendilerini ispatlamalarından ve banka hesaplarına yüklü bir miktar katkı yaptıktan hemen sonra sırtlarını döndükleri noktaya geri dönmeleri ve kaldıkları yerden eskiye nazaran çok daha güçlü ellerle devam etmeleridir...ancak bu şekilde türk sinemasına katkı yapabilirler ve yapmalılar.
o kadar da zor değil. hele bu kadar sağlam koltuklara oturduktan sonra...
+1'im ile katıldığım insan kategorisidir. zombi salgını olsa daha iyi olur ama ben herhangi bir global doğal afete de tavım. işte bunlar hep amerikan sineması, dizi sektörü, pc-konsol oyunlarının bünyede yarattıkları...
O değilde 1.83 boy gerçekten kısadır. Doğru söylemiş kim söylediyse.
Nereden mi biliyorum? kendimden tabii... ulan orta okulda ve lisede her zaman en arkada oturan çocuğun boyu anlamsız bir şekilde durdu ve yerinde saymaya başladı aniden. süt desen deli gibi ağlata ağlata içirdiler yıllarca, basketbol desen oynadım kaç sene boyunca ama olmadı işte.
Kısa olduğum gerçeğini de kendim çıkardım bu arada ben... sokakta yürürken artık benden kısa insan bulamıyorum amk neredeyse.
Hayatımda bir tane bile çürük dişim olmamasına rağmen yıllar önce bana muhtemelen 30 tane diş çürüğüne bedel bir acı yaşatan ağrıdır...
Ben böyle lanet, böyle iğrenç bir acı yaşamadım arkadaş. içtiğim ağrı kesiciyi bile 15 dakika sonra ekarte eden bir ağrıdan bahsediyorum. kral ağrıdır tek kelimeyle.
burger king'in türkiye pazarındaki yeri kolay kolay sarsılmayacağı için pek önem arz etmeyen reklamdır...
şimdi içinizde daha önce burger king ten mütamadiyen yemek yiyen biri çıkıpta ''abi ben severdim bunları ama bu reklamdan sonra gitmem vallahi olm'' der mi? bence demez... e o zaman burger için artısı olmasa bile en azından eksisi olmayacaktır bu komik reklamın... ki ben size söyleyeyim sevilir de bu şimdi...
bursa F.s.m bulvarında 2-3 ay önce açılan yeni mekanlardan biri... kendileri dürümcü bekir usta'ya komşu olmakla beraber hem iç dekorasyon hem de konsept olarak bulvar'da üst üste açılan mekanlara göre farklı bir yerdeler kanımca. benim açımdan mekanda dart olması ayrı bir avantaj ama bunun dışında konsept partileri ve canlı performansları da farklılık yaratıyor. fiyatlarda benim kıstaslarıma göre oldukça uygun. yanlış hatırlamıyorsam hafta içi saat 21.00'a kadar tekila 5 ya da 6 lira, bira 5 tl, votka 7 tl idi. bu arada bildiğim kadarıyla görükle'den de servis kaldırma gibi bir durumları vardı. geçen hafta bir minübüs öğrenci arkadaş içeri hücum edince anlamış oldum.
valla ben fırsat buldukça gidiyorum ve gayet memnunum. içiyorum, müzik ve kafa dinliyorum.
uzun zamandır dikkat ediyorum nerede olduğunu, ne giydiğini ve o an etrafında kimlerin olduğunu düşünmeden rahat rahat eğilen, domalan kadınlar dolu sokakta. tamam benim için problem yok hatta bundan hiçbir erkeğin rahatsız olacağını da düşünmüyorum ama yine de dikkat etmeleri lazım.
2.yarı oyuna giren matteo ferrari'nin, bir tane bile uzun pas vermeyerek, topu oyuna orta saha oyuncusu gibi sokabilen defans oyuncuları isteyen schuster'e beni gönder dediği maçtır...
ulan bir tane uzun pas atar ya da bir tane dripling falan yapar insan be... zorla kaşınıyorsun ferrari.
baş karakterinin oyun seslendiricisinin tabiriyle hooomaru olduğu, gelmiş geçmiş en iyi dövüş oyunlarındandır.
başlangıçta genellikle homaru ile * oynardım ama sonrasında tek gözlü karizmatik ispanyol jubei'ye dönüp, arada sırada da gollum'dan hallice olan yaratık arkadaşımız genan ı seçip çivyçivyçivy diye dönerek yardırırdım.
abrakadabra'nın işletmecisi özgür abi'nin suratı hala gözlerimin önünde. kolay değil tabii... neredeyse tüm çocukluğumun yaz ayları hem de sabahtan akşama kadar atari salonlarında geçti. sabahtan evden çıkıp arkadaşlarla buluşma mekanımız olan salona gelince insanın evine geldiğinde hissettiği huzuru yaşar, moralim yerine gelirdi. hatta büyüyünce zengin olup evin bir odasını atari makinalarıyla doldurma gibi bir fantezim de vardı. şu ana kadar gerçekleşmedi ama hakikaten o günleri özledim.