2000 sayfalık iddianameyi okumadan, toplanan tüm deliller için "bunlar cemaat işi akepe işi bilmem ne, kurmaca düzmece" diyebilmektir ve bu insanlar hakkında endişe duyuyorum. daha dün balyozcular mapusu boyladı ve yazdığınız yazıların teması şu:
"rövanş gelecek.."
"bu savaş burada bitmez.."
bik
ve
bik...
__
intikam çığlıklarınızı güzel güzel internetten, ip adresiniz, bilgisayarınız, isminiz soyisminiz kayıtlı üyeliğiniz bulunan sitelerden dile getirdiniz. şimdi bakın gençler, sizin için kaygılanıyorum. artık devir değişti, artık namaz kılıyor diye ordudan atılmış insanlar, zamanında aşağılanmış insanlar sizin tabirinizle "rövanşı" aldı. zamanında mağdur olanlar kazandı. şimdi bırakın mağdur edebiyatını. sizin mağduriyetiniz ancak "bunu rövanşı gelecek" demek. bu süreçten sonra unutun artık siz o eski muhtıraları, yok ordu göreve pankartlarını...
bakın!
hazır üniversite öğrencisisiniz filan belki çoğunuz. yarın bir gün kpss'den 90 almanıza rağmen "neden ataamıyorum ben ühühühü" demeyin. devletin istihbaratı var. bir valla* güvenlik soruşturmanıza bakar.
mantıklı hareket eden fenerlidir. genel bakış açısı ile..
ha sonuçta fenerlidir ne yapsa yeridir de, takımına bu kadar ihanet duyguları içinde olmasını masum görmemiz lazım.
malum gs fazla gol attığı için, fenevli de atılan her golden sonra 100er mb almanın orgazmını yaşamaktadır.
ekşi sözlükte, yazdıkları ile ateistleri inim inim inleten bir yazar. öyle ki ateistler ile eğlene eğlene yerin dibine sokuyor.. okurken gülüyorsunuz çokça..
Allah'ın senin yapacağını bilmesi demek, senin bir işi yapmanı engelleyecek değildir.
mesela benim kalkıp yürümem, su doldurmam ve içmem..
Allah'ın bunları bilmesi benim su içme eylemimi değiştirmez.
melankolisi doğuştan değildir elbet bu insanın..
mutsuzdur, çünkü mutsuz edilmiştir zamanında. hayır o zamanlar dünyaya daha saf daha temiz bakıyordu. doğuştan getirdiği bir melankolisi yoktu. belki hiç olmayacaktı.
zamanla yediği her bir darbe, her bir üzüntü bu insanı daha da güçlü yapmadı. daha da üzdü. daha da karamsar oldu.
güldü belki sahte bir gülücük. ağlamayı yakıştıramadı. doluydu. normal-anormal ayrımı yoktu artık.. iç içe geçmişti hepsi.. sözler kelimeler inandırıcılığını kaybetmiştir. artık.
hayatın güzel olmadığını düşünür bu insan. insanların masumiyetini kaybettiğini belki de hiç o masumiyetten nasibini almadıklarını düşünür. insanlara güveni kalmamıştır çünkü.. yolda iki liseli arkadaşı yan yana görse dalmak ister, "eşşoleşşekler defolun gidin karşımdan" dememek için zor tutar kendini..
"allahın belası ortamınızı da alın başınıza çalın " diye haykırmak ister, kızlı erkekli ortamlara.. bu ortamların ne mal olduğunu zamanında acı bir şekilde tecrübe etmiş, türlü yavşaklıklara birinci elden şahit olmuştur..
o güne kadar yapılan her güzel şeyin içindeki kötülükleri düşünür. asıl güzelliği bozan da bunlardır. illa ki güzel anlarınızda olaylar çıkmayacaktır. olaylar illa ki insanın içinde de olacaktır. işte o güzel anı acılaştıran, üzen, mahveden, -hiç olmamış olsa dahi- aklına getirdiği işin iç yüzüdür. yani bu kadar gülünüyor, eğleniliyor ama.. ya yüzüme gülünürken..
of neyse..
neyse değil!. böyle düşünür bu adam işte!..
dayanaksızdır bu düşünceleri, şüphedir, paranoyadır, obsesyondur her ne ise..
kendi de bilir mantıksız olduğunu ama aklından çıkaramaz.. üzer kendini boş yere, bomboş yere..
keşke kendisini üzmekle kalsa! karşısındakini de üzer. üzdüğü için artık sevilmediğini düşünür. düşünür işte.. dayanağı üzmesidir..
her türlü zarardadır kısaca.. sonra bir de " ne olursa olsun destek çıkacağım " sözlerinin samimiyetsizliğini görür.. üzüntüsüne üzüntü katar.. daha çok üzer, daha çok üzülür.. dedik ya kelimelere sözlere olan inancını yitirmiştir biraz.. kısaca zordur demek kelimeyi karşılamaz. yaşanmadan anlanmaz. anlıyorum seni demeyin! anlayamazsınız...
bu güçsüzlüğü yine karşının sevgisini yitirme nedeni olur mu?
olsa şaşırmaz...
"diğer sözlük yazarları ile polemik/tartışma konusu olabilecek entryler silinir" ..
anlam veremediğim bir tür entry silme sebebidir. bazı kendisini aşmış arkadaşlar nedense başlıklarına eleştiri babında entry girilmesinden hoşlanmazlar. gammaz buttonunda böyle bir şeye rastlamıyoruz. rastlamıyoruz ama biliyoruz ki bu entryleri yazarın kendisi silmiyor. silmediği için de gözler moderasyona kayıyor..
yok moderasyondan adamı filan yok kimsenin. belki vardır yoktur bilemem.
ama kendi nick altınızda istemediğiniz bir yazıyı gidip ""sildirtebiliyormuşsunuz.""
ilginç geldi. *
hadi nick altında entry görmek istemeyen yazarı geçtim, kurallarda "istemediğimiz entryler nick altımızdan silinir" gibi bir kuralı da aklım almıyor. sayıp sövenler ve hakaret edenler için zaten, "hakaret buttonu" var gammaz butonunda..
ama "hakaretsiz eleştiriler de yazar isterse silinir" gibi bir kural nasıl olabilir? gerektiğinde eleştiri de olmayacak mı? işin garibi bu sildirenler [*] zamanında sansüre karşı yürüyüş yapmış kişiler..
ne güzel değil mi.. (bkz: çifte standartlar enstitüsü) sansürü önce kendi zihniyetinizden çekin, eleştirileri hazmetmeyi bilin, ondan sonra internete sansüre karşı olun. bu samimiyetsizlik değil de nedir?
illa bütün giriler olumlu olacak diye bir şey yok değil mi ama? az uz, hakkaniyetli ve hakarete varmayan eleştirilerin nesini sildirirsin? bu arkadaşlar sildiriyor o kadar uzun yazdığınız veya emek harcayarak girdiğiniz entryi, kabul etmiyor mu edemiyor mu, kendisine yediremiyor mu?
daha kötüsü böyle eleştirilerin olduğunu bilip de görmezden mi geliyor?
yani bir nevi kendini kandırıyor..
ne güzel.. ne güzel...
yıllar geçse de her dinlenildiğinde ilk kez dinlenmiş hissi veren, sizde hiç eskimemiş belki de eskimeyecek olan şarkılardır..
kimisi eski günlerinize, kimisi anılara götürür sizi..
güzeldir..
geçenlerde başıma gelmiş olayı aktararak güzel mi güzel, üstüne tuz biber olmayacak bir tanım. öncelikle kürt arkadaşlarımın kusura bakmamasını istiyorum. yanlış anlamasınlar yani entryi okuyunca. çünkü cidden hayatımdaki en iğrenç anlarımdı.
neyse..
ben gecenin bir vakti bir delilik edip, istanbul'a gitmeye karar verdim. hani özlemişim böyle öyle değil. neyse..
saat 2:15 te metro turizmin non-stop arabası vardı. kılpayı kaçırdım onu. kaçırdım ama işte.. yine de gitmeye kararlıyım. kararlı olsak ne yazar lan. anasını satim bir tane otobüs kalmamış, hepsi gitmiş. orada bağırıp çağıran adamlardan birisi yardımcı olmaya çalıştı:
+istanbul'a mı?
-evet..
+karşıya bir araba gelecek, hemen şimdi..
ben artık kafaya koyduğum için gitmeyi, tamam dedim.
+tamam gidelim.. * doğu arabası mı?
-hee.. doğu arabası..
ilk kez binecektim. ve hani aklımda bildiğin otobüs işte ne olabilir ki fazla diyorudm. bizim fatih diye bir arkadaş var. o doğu arabaları pis kokar abi şimdi yanlış anlaşılmasın da.. derdi. aklıma geldi onlar da. işte ne kadar pis olabilir ki filan derdim..
neyse gittik bekliyoruz. geldi birazdan. otobüs kapısının önünde hesaplaşıldı, paralar alındı verildi filan. anlaşıldı ki kaptan boş gitmemesi için koltuğu satıyor. bana dedi 5.koltuğa geç. boş orası. diye..
ama abi...
bindikten sonra para verseydim kesinlikle binmezdim!!1 lan ne bu..*??
içerisinin kokusu ahırötesi, yani iğrenç, kötü ıııyykkkkk.. cinsinden..
hani oradaki insanlar nasıl orada oturmuş? ben neredeyim filan dedim.. burnum alışır tesellileri ile kendimi teselli ediyorum ama.. nafile aga.. istanbul yolculuğu bildiğin bana bir günah keffareti oldu gitti. bittim resmen bittim.. bittim
burnuma, ciğerlerime giren şey oksijen filan değildi. başka bişeydi.
koku üzerime siner diye tırstım yol boyu, bir tarafta bebek ağlamaları, bir tarafta gaz kaçırmalar filan..
ve tam tamına 45 dk boyunca molada bekledi, muavini de kürt. genç bir kürt. ben de türküm. türk olduğum için de böyle bir tepeden bakmalar. yani bir başka açıklama göremedim. sorduğum sorulara böyle eli cebinde cevaplar verme..
ilk kez doğu halkına karşı bir antipati oldu bende..
kısaca:
binmeyin bindirmeyin. Allah belalarını vermesin.. nefret ettim..
az evvel paşa paşa filmi izliyordum ne güzel. yine ve yeniden.. evet yine ve yeniden beynimi zonklatan bir mantık hatası ile karşılaştım* ve bu seferki öyle böyle değil.
neyse.. sizin de aklınızı karıştıracağım ama olsun:
cem yılmaz, yani deli idris'in, cinayet masasından yeni ayrılan mustafa'nın veda gecesinde söylediği,
haaydi gidelum haydi haaydii.. türküsü var malumunuz.
işte bunu demeden önce, sandalyenin alt kısmından mı, ayağının dibinden mi bilemedik ama bir çay bardağında rakı alıyor eline. ve kaldırıyor.
sonra haydi milleettt diyor..
millette anlaşmış gibi aynı yerden kaldırıyorlar!..
şimdi..
neden?? neden rakılar yere konulmuş???!! yardım edin kafayı yemek üzereyim*
kimi zaman kavgalı,
kimi zaman kıskançlıkla,
kimi zaman küsmek ile,
kimi zaman üzülmek ile,
bunca kavgaya, tartışmalara rağmen bilirler ki,
birbirleri için gözyaşı döktüler..
birbirlerinin gözyaşlarını öperek sildiler..
birbirlerine tutku ile bağlılar..
tutku ile delice vakit geçirdiler..
oldum olası nefret ettiğim erkek türü. türü diyorum çünkü bu tiplerden çevremde etrafımda kenarda köşede tonlarca var.. acaba diyorum ki bunlardan sayılı mı var.. vardır veya yoktur.. ama kelimenin tam anlamı ile iğreniyorum bu tiplerden..
öncelikle neden iğreniyorum...
adam düşüncesiz.. adam düşüncesiz çünkü düşünmüyor ki kızın belki bir sevdiği var. belki bu davranışlarından rahatsız olacak birisi var..
gerçi kız umursamıyorsa çocuk napsın..
neyse..
salla gitsin..
aynı laubalilikte bu çocuğa cevap veren kız mı?
o da gerizekalı.
belki de çocuk karaktersiz tamam, laubali konuşuyor da.. sen ne mallığına aynı üslupla konuşuyorsun..
arkasına saklandığı kisve "arkadaşız biz.."
heytt bee.. ne günlere kaldık iyi mi...
toplumda azınlık olarak görünen bireylerin haklılığı veya haklı sanılmaları durumu. insanlara nedense öyle gelir.
değil midir?
bir düşünelim birlikte.
sadece hayal edelim mesela.
şu an romantik bir tutku ile devrim'den bahsedenler, komünist olanlar veya komünist olmayıp da devrimin olmasını isteyenler, azınlıktır. evet azınlıklar ve nedense şu kapitalist dünyada cidden hoş bir düşünce gibi, herkeslerin eşit olduğu bir dünya.. belki de anarşizm.. devletin olmaması, sair otoritelerin reddi, bakuninin dediği gibi hem eşitliğin hem de özgürlüğün birlikte yaşanılacağı bir ütopya..
bu azınlık arkadaşlar, farklılar. farklı olma çabasında olanları saymıyorum, ama farklılar. farklı olmak istemeseler de farklılar ve toplum onların düşüncelerine, dünya görüşlerine, ideolojilerine, ütopyalarına bir farklılık ve dolayısıyla bir çeşitlilik olarak bakmakta. bu da ister istemez bu ütopyaları bir çekiciliğe, bir cazibeye bürümekte.
önyargılarının kalın duvarları arkasına kendilerini tıkmamış kişiler de buna hak verir.
şimdi tam tersini düşünelim..
dünya devrimi gerçekleşti, troçki'nin ruhu sızlamıyor. devrim tüm dünyada yaygın. evet şu saatten sonra. gözü açılmış, tamahkar insanoğlu, doymak bilmeyen bir nefse sahip. bu bu zamana kadar azdıkça azdı. azdı ve şu noktadan itibaren de ilginçtir ki, bir dünya devrimi gerçekleşmiş olsun hadi. tüm dünya komünist.
işte şimdinin gözü açılmış, tamahkar, nefisperest insanları büyüyüp çocuklarına anlatacak. "bak bir zamanlar bir çok çeşitlilik vardı, iki mal satıcam diye halden hale giren şirketlerin rekabetinde, ucuz mallar satın alırdık. hamburger vardı bir zamanlar, kfc vardı.. alırdık bir çok şeyi filan.."
çocuklar büyür, belki de ortada gezip dolaşan ve bir zamanlar bu dünyayı cehenneme çevirmiş kapitalizmin, kapitalist gençlerine sempati ile bakarlar, düşünürlerini zevkle okurlar, mantık bulurlar belki de.. vardır belki de..
işte o zaman da o kapitalist gençler azınlık olurdu. onların da fikirleri cazip gelebilirdi, onların düşüncesi çekici olabilirdi. çünkü o zaman da onlar azınlık olacaktı..
tabii komünizmde bu gençler olabilecek mi? orası ayrı tartışma mevzusu.
bence, komünizm ile kapitalizm iki ucu boklu değnek. hiç bir kimseyi mutlu etmek mümkün de değil.
en iyisi (bkz: islam)
(bkz: huzur islamda)
"komşusu aç yatarken, tok uyuyan bizden değildir"/hadis-i şerif.
kemalistlerin ne kadar bu ülke için zarar sebebi, gelişiminin önündeki engel olduğunu bilen kişiler olarak, "hadi yaa o kadar mı kötü" diyenlere küçük bir teselli mahiyetindeki teorimi açıklıyorum, teori de denemez de işte, başımdan geçen olaylar silsilesi.. veya ben kavram üretmeyi bilmiyorum. neyse.
çünkü genelde ideolojik yönden ne kadar kusurlu olsalar da bu kemocan tayfa, yeri geldiğinde bazı iyi işler yapabilmektedirler. ilginç geldi bana da ama öyle. neyse geçiyim:
şimdi bi kız mevzusu olsa bir kere bu kemalistler kadar sağlam teselli veren adam görmedim. ne zaman sözlükte itiraflara filan yazsam, bizim "özgürlükçü-anarşist" tayfadan ses seda çıkmaz. onlar nedense pek umursamaz gibi.. umursamasın daha önemli işleri vardır onların. mesela maç yorumları yaparlar filan.
neyse işte..
bir bakmışsın ki "x" yazarı sana teselli için mesaj atmış:
"kanka siktiret yaa.. bu kızların hepsi böyle amk.. benim de başıma geldi.. şöyle şöyle.."
-ya olm şu an sen öyle dertlisindir ki.. senle güzel içilir..
+yok hacı ben içmem, kullanmam içki..
-olsun olsun.. bu seferlik iç bişey olmaz..
bu "x" yazarının nick altına filan bakıyorsun, adam kemalist işte, ulusalcı takılan biri. ya da saf bir biçimde atatürkçülük oynuyor. belki de zamanında ayar verdiklerimden birisi..
belki de polemik yaptığım birisi..
yok gideni geri getirmiyor ama adamlar güzel teselli veriyor. bu yüzden teşekkür ediyorum..
chp isimli parti müsveddesinin, pkk teröristleri öldürüldü diye, geçip yas tutması olayıdır. ilginçtir.. yana yakıla başbakan'a teröristler ile müzakere eden adam diyen bu insanlar, şimdi de geçmiş pkk'lının yasını tutmaktalar..
hadi chp'nin kemalist zihniyetine soralım:
-pkk denen terör örgütü, bu ülkeye ve bu ülkenin evlatlarına kurşun sıktı mı?
+sıktı...
peki ne mantık ile, hangi akılla bu rezaleti yapmakta bu chp.
partisi için oy mu alacak doğudan?
adam neden sana versin be adam.. gider bdp'ye verir..
günlerden bir gün, işim gücüm icabı ankara metrosunda yolculuk eder iken.. kızılay tarafına gidiyordum işte.. fazla ayrıntıya girmenin alemi yok..
gidiyorduk işte.. tablo şu:
kucağında ayağında terlik bulunmayan 4- 4,5- 4,7642 yaşlarında bir çocuk bulunan, tek gözü kör bir baba.. maddi durumunun iyi olmadığını üzerindeki kıyafetlerden ve çocuğunun kıyafetlerinden anlayabiliyorsunuz.. çocuğu kucağında sıkı sıkı tutmuş.. gören tek gözü ile etrafına bakınıyordu.. ben de tam karşısında bu insanlık dramını seyre koyuldum.. bir yandan halimize şükrederken diğer yandan da "allah yardım etsin..." iyi dileklerimi dudağımdan eksik etmiyordum..
etmiyordum da benimkisi sadece dilde işte.. bi atraksiyon yok bende.. "sığır!"
sonra adam bi müddet sonra:
sami ulus hastanesine gidecektim ben.. diye ortaya bir soru sordu..
ben etrafıma bakındım.. millette birbirine bakındı..
sami ulusa gideceğim, çocuğum hasta.. nasıl giderim.. şu şu saatte yetişmiş olmam lazım..
adam bir yandan da acıyan gözlerin kendisine baktığından haberdar yüzünü insanlardan kaçırıyor.. işin kötüsü ben de bilmiyorum hastaneyi.. bir iki kişi anlatmaya çalıştı ama tam oturmadı adamın aklında anlaşılan.. tamam sağolun dercesine başını salladı..
sonra orada oturanlardan bir insan, belki o da bir baba, belki de maddi durumu pek iyi değil, iyi olsa neden metroya binsin, arabaların ucuzladığı şu devirde.. işte bir vatandaş kalktı ayağa, yanına yaklaştı adamın, cebinden 20 tl çıkardı ve:
-al şunu inince taksiye bin git, çocuğa da bişeyler al yemesi için, dedi...
+yok sağol... almayayım.. dedi baba..
-al al.. çocuğun için al.. biz de babayız.. al hadi..
türkiye cumhuriyeti üzerinde yaşayan ve soyu asyaya dayanan, kimi kaynaklara göre de horasana dayanan milletimizden nefret etme nedenleridir. bir kaç tanesi sıralanabilir. herkes katılıyor biliyorum. o yüzden örneğe geçiyorum:
hepimizin bildiği üzere türk milletinin bir imtihanı, nasıl bir imtihan? geçemediği bir imtihan..
"yetenek sizsiniz" yarışması ve orada anket yapılabilse türkiye nüfusunu temsil etme potansiyeline sahip bir kalabalığın hal ve hareketleri bu milletten soğuma veya veya nefret etme nedeni(m) olmuştur. şöyledir ki...
aref denen kardeş, geçmiş çok basit bir illüzyon olayını yaparken, oraya gelmiş ve muhtemel lise son veya üniversite 1-2. sınıf öğrencilerinin arkadaş gruplarını etkileme pahasına:
son zamanlarda aklıma gelen ve çıkmayacağını düşündüğüm acizane düşüncem.. ne diyeyim abi..
ben yedinci nesilken geldim, o zamanlar hadddii diyelim biraz daha seviyeli idi..
şimdi ise iki üç gündür takip ediyorum.. gördüğüm şey ciddi ciddi içler acısı, surat ekşitici. utanmasam hayata dair iç burkan detaylara girerdim..
şimdi bunları yazdım diye, bir takım aklıevvel, git o zaman beğenmiyorsan filan diyecekler.. onlara alıştık da.. konu o değil.. yine de o dayılara bi cevap vereyim.. mütevazi bir biçimde..
canım kardeşim..
burası benim ilk göz ağrım, ilk yazarlığıma burada başladım, keşke hala o ilk heyecanla girdiğim uzun tanımlarım kadar verimli üretken olabilseydim.. ama yok.. cidden yok.. bu sözlük bu güne kadar hep kaliteyi yakalasın diye kulaklarınızın bekaretini aldık, bunu diyenler 1.2.3.4.5.6. nesillerdi.. ben 7 idim ama olsun ben de kalite yanlısıydım biraz daha..
demem odur ki..
bu sözlük o hep bir ümitle beklediğimiz "o kaliteyi" hak etmiyor.. bunu anladım..
açılan başlıklar..
istatistiğe giren bomboş bakınızlar..
ciddi tanım giren yazarların sol framede kaybolup gitmesi...
aslında giden o en kaliteli yazar tayfasına kızardım, kızardım da şimdi onların gittiği atmosferi özler oldum..
belki de cidden ileri görüşlülük etmişler, gitmişler..
ben arada bir girer çıkarım gene.. ama yok be sözlük.. senden adam olmaz gibi..
kalın sağlıcakla..