Sakın başlamayın, sakın, sakın, sakın. Hayatınızı bitirme ihtimali olan çok tehlikeli bir şey. Uyuşturucuya düşman olun, pis şey, çok pis.
Ama illa da denemek istiyorum, merak ediyorum vs. diyorsanız da ayda birin ötesine geçmeyin, o da hafif doz olsun. Ayda birin ötesine geçmezseniz beyninizdeki endorfin resöpterlerinin etkilenme olasılığını dolayısıyla bağımlı olma olasılığınızı ciddi oranda azaltırsınız.
not: iş bu entride uyuşturucu düşmanlığı yapılmıştır, sadece kullanacak olanların yararına bir yavsiye içerir.
56 yaşına gelmiş olsa da bir tatlı kuzu olarak kalan jocelyn'in diğerlerine göre çok daha sakin, insanı alıp götüren, bazen hafif depresifleşen fakat hemen ardından size daha gönülden bir kucaklamayla yaklaşan şarkısı.
Zindan iki hece, Mehmed'im lâfta!
Baba katiliyle baban bir safta!
Bir de, geri adam, boynunda yafta...
Halimi düşünüp yanma Mehmed'im!
Kavuşmak mı? .. Belki... Daha ölmedim!
Avlu... Bir uzun yol... Tuğla döşeli,
Kırmızı tuğlalar altı köşeli.
Bu yol da tutuktur hapse düşeli...
Git ve gel... Yüz adım... Bin yıllık konak.
Ne ayak dayanır buna, ne tırnak!
Bir âlem ki, gökler boru içinde!
Akıl, olmazların zoru içinde.
Üstüste sorular soru içinde:
Düşün mü, konuş mu, sus mu, unut mu?
Buradan insan mı çıkar, tabut mu?
Bir idamlık Ali vardı, asıldı;
Kaydını düştüler, mühür basıldı.
Geçti gitti, birkaç günlük fasıldı.
Ondan kalan, boynu bükük ve sefil;
Bahçeye diktiği üç beş karanfil...
Müdür bey dert dinler, bugün 'maruzât'!
Çatık kaş.. Hükûmet dedikleri zat...
Beni Allah tutmuş, kim eder azat?
Anlamaz; yazısız, pulsuz, dilekçem...
Anlamaz; ruhuma geçti bilekçem!
Saat beş dedi mi, bir yırtıcı zil;
Sayım var, maltada hizaya dizil!
Tek yekûn içinde yazıl ve çizil!
insanlar zindanda birer kemmiyet;
Urbalarla kemik, mintanlarla et.
Somurtuş ki bıçak, nâra ki tokat;
Zift dolu gözlerde karanlık kat kat...
Yalnız seccâdemin yününde şefkat;
Beni kimsecikler okşamaz mâdem;
Öp beni alnımdan, sen öp seccâdem!
Çaycı, getir, ilâç kokulu çaydan!
Dakika düşelim, senelik paydan!
Zindanda dakika farksızdır aydan.
Karıştır çayını zaman erisin;
Köpük köpük, duman duman erisin!
Peykeler, duvara mıhlı peykeler;
Duvarda, başlardan, yağlı lekeler,
Gömülmüş duvara, baş baş gölgeler...
Duvar, katil duvar, yolumu biçtin!
Kanla dolu sünger... Beynimi içtin!
Sükût... Kıvrım kıvrım uzaklık uzar;
Tek nokta seçemez dünyadan nazar.
Yerinde mi acep, ölü ve mezar?
Yeryüzü boşaldı, habersiz miyiz?
Güneşe göç var da, kalan biz miyiz?
Ses demir, su demir ve ekmek demir...
istersen demirde muhali kemir,
Ne gelir ki elden, kader bu, emir...
Garip pencerecik, küçük, daracık;
Dünyaya kapalı, Allaha açık.
Dua, dua, eller karıncalanmış;
Yıldızlar avuçta, gök parçalanmış.
Gözyaşı bir tarla, hep yoncalanmış...
Bir soluk, bir tütsü, bir uçan buğu;
iplik ki, incecik, örer boşluğu.
Ana rahmi zâhir, şu bizim koğuş;
Karanlığında nur, yeniden doğuş...
Sesler duymaktayım: Davran ve boğuş!
Sen bir devsin, yükü ağırdır devin!
Kalk ayağa, dimdik doğrul ve sevin!
Mehmed'im, sevinin, başlar yüksekte!
Ölsek de sevinin, eve dönsek de!
Sanma bu tekerlek kalır tümsekte!
Yarın, elbet bizim, elbet bizimdir!
Gün doğmuş, gün batmış, ebed bizimdir!
Bir tek dahi müstehçen sahne, çıplaklık koymadan çekilmiş en erotik sahnelerden birini barındıran efsane film.
Hem önce seviştiler sonra sevdiler kendi maskelerinden arınmış bir şekilde birbirlerini. Sevişme de beyinlerde oldu sevme de. Maskelerini çıkartabildikleri kadar anladılar birbirlerini, öldürebildikleri kadar canavarlarını, birbirlerinin olan ruhlar yarattılar. Jung ekolünün temsili olan en başarılı filmdir. Fakat o bile tam anlayamadı kendi hemşerisini.
Aşkını ilan edene kadar ki o son sahnelerdeki, yaşlısın, çirkinsin ithamları aslında acı çektireni kendisine çekme konusundaki umutsuz çırğınışlardı kendi gitmeden önce
Armonileri başta garip bir şekilde basit geliyor alt perdelerde neler olduğunu anlamaya çalışınca fark ediyorsun örüntülerin karmaşıklığını ve özgünlüğünü. Bazı senfonileri kendi içlerinde öyle sıkı sıkıya bağlıdırlar ki bir akoru yeter hemen hemen hepsini çıkarsamaya.
Bu değil de asıl bunu dinleyenler mal. Bu ego tatmini yapıyor aslında normal bir durum.
O dinleyenler varya, onlarla evlenecek kızlara, o kızların ailelerine, kendi ailesine, dostuna düşmanına yazık. Her açıdan sığ insandır. Dikkate değer hiç bir şey yapamayacağa alçak bir tek porsiyonluk hayatın sonunda ölecektir.
Pianoda çalması kolay gibi gözüken fakat zor olan, ölümü çok yeni olan belki de 21. yüzyılda yaşamış en büyük bestekar.
Müziklerinde öyle esrarlı bir hava verir ki öyle geçişlerle sizi farklı noktalara sürükler ki chat yaparken çalışırken vs. dinleyemezsiniz. Bütün dikkatinizi an ve an vermeniz gerekir. O gerilimi yükseltip yükseltip sonra da alt perdeden bir notya basıp durmaları kan dondurur. Eyes Wide Shut filminde kullanılmış müzikleri iyidir.
Bazen de kendi halinde coşmaya başlar. Coşması da benzemez diğerlerine. Hep bir çirkin kral havası var.
Popüler kültürün öyle istemesi. Yoksa ne gerek var evlenmeyeceğin insana bağlanmaya, o güzel sevgililik, hatunluk, vs. sıfatları yıpratmaya. Karşılıklı olarak vücutlarınızı beğendiğin kişiyle seks yaparsın bağlanmayı düşündüğün birine denk gelene kadar.
Benim ilk aşkım demiyim de ilk kuvvetli hislerim olan kız o ara eurovision'ı kazanan keman çalan dallamaya hayran diye keman çalmayı öğrenmişliğim vardır. Zor zamanlar geçirdik sözlük, salak zamanlar.
canlı performansının youtube'da bile sadece bir örneğini gördüğüm çağın ötesindeki eser. live hali kusursuz bir ihtişama sahip. Dinlediğiniz diğer şeylerden çok farklı, dinleyin, dinlettirin. hallelujah çekme konusunda uzmanlaşmış birini barındırır. Sırf hallelujah diyişi için bile dinlenir.
Bir de +18 bu kardeşim sonradan psikolojiniz bozulmasın.
Geçen gün çok fena şeyler yaşadım. Başıma gelmeyen kalmadı. Saatlerce üç dakkalık iş için bekletildim, bu bekletenlerden biri de tübitak'dı, düşünün artık halimi. Tübitak'da bile bir çocukça iş bilmezlik bir ben noldumculuk bir beklesin ölmez yacılık. Her yerde de ben şu işleri hallediyim siz sonra ben varmışım gibi yaparsınız diyorum. Herkesde de bir yassah hemşerim yassah lafları hazır. Kendileri çok sütten çıkmış ak kaşık ya bizim işimizdeki en ufak yanlışlığa müsade etmiyorlar. Neyse işlerim bitti. Üniversite'ye geçicem bizim servis durağına yakın olduğumdan servisle geçeyim arabayı da servisle dönerken akşam alırım dedim. Yorgunum da zaten hiç trafik çekecek halim yok.
Ben günden dolayı sinirli bir şekilde bindim servise, ben geldiğimde nerden baksan servisin %90'ı boş. Ortalarda bir yere geçtim, hafif günüş vuruyor, ben de yavaştan sakinleşiyorum. Sakinleştikçe de içimden şarkılar söylemeye başladım, zaten boş olduğundan serviş çok hafif de dıştan söylemeye başladım bir süre sonra. Ben böyle across the universe'ü söylerken çok hafif bir sesle, diğerleri rahatsız olmasın diye değil alçak sesle söylemem öyle hoşuma gidiyor zaten çok da enerjim yoktu, hafiften de uyuklamaya başladım başlıcam öyle bir ruh halindeyim. O günkü olaylar beni çok yıprattığından da uykum geldi. Yan tarafıma da kitaplar ceket vs. koydum ki kimse gelip yanıma oturmasın.
Entrinin konusu olan güzel o ara servise doğru yürümeye başladı. Ben küçüklüğümden beri hep eşek gözlü kızları severim, çekik gözlüler biraz çirkin gelir, sebebi ben de hafif çekik gözlü olduğumdan evrimsel olarak genetik çeşitliliği arttırma çabam, ama bu güzel başka türlü bir çekik gözlüydü. Hani seni sevmeyen ölsün diyeceğiniz cinsten. Hafif mayıştığımdan olsa gerek belki de bizim servise bineceğini düşünmediğimden bakıyorum ben bunun yüzüne o yaklaşırken öylece. Sanki uyumuşum da rüyadaki kendi beynimin ürettiği güzelliklere bakar gibi, sanki o bana aitmiş istediğim kadar istediğim an bakarmışım gibi. Derken bu bizim servise girdi, girerken de bana baktı biraz. Benim uyku sarhoşluğu o ara gitti. Deminden yoldan geçtiğinden beri güzeli süzünce, aman bugün sıçtık bari sıvamayalım kezban filan çıkarsa niye bana bakıyorsun derse diye ben kapattım gözleri zaten de uykum vardı canıma minnet iletişimi kesmek için yer vermemek için uyur numarası yapan liseliler gibi numara yapıyorum.
Bu yürüdü yürüdü boş serviste yanımda durdu. Bu durunca ben içimden siktir ya bugünün belası bitmicek herhalde ne bana bakıyorsun dicek diye düşündüm. Hafif gözleri açınca bu yanıma oturmak ister gibi hareketlendi. Ben bunu anlayınca bisiktirol bakışı atmaya çalıştım ama o uyku haliyle atamadım, tabii bunlar bir saniyeden kısa sürede oluyor, tam da uykulu olduğumdan otomatik olarak ceketi kitapları vs. alıp kucağıma koydum. Allah belasını versin, ne şarkıya devam edebildim o geldikten sonra ne de uyuyabildim. Biraz durdu bu öyle ben yine kapadım gözleri öyle kalkışı beklemeye devam ettim. O da büyük ihtimalle baktı bende iş yok çıkardı telefonuyla mesajlaşmaya başladı bir süre sonra. Öylece gittik, indi, bitti bu durum.
entriden çıkarılacak ders: boş toplu taşıma araçlarında kasten yan tarafını dolduran insanların yanına oturmaya çalışmayınız, uyukluyorsa hiç çalışmayınız, güzel olmak size istediğinizi yapma hakkı vermez.
edit: Beyler o değil de niye bu kadar zorunuza gitti. Bir gün sizinde yanınıa oturan olur asdfgthtrt.
ben bunu ciddi ciddi kullanmaya başladım yabancılarla konuşurken, daha bir bok da olmadı hatta daha dikkatli dinlemeye başlıyorlar, ilgileri artıyor bazılarının asdsfergtrbf gh.
Kör kıza anlık beste olayı uydurmadır. Kendi son derece duygu yüklü müzikler yapmasına rağmen bir erkeğin ağlamasını aşağılık bir hal olarak görür, yaşlı gözleri sadece kadınlara yakıştırırdı. Muhammedileri övmüşlüğü vardır bazı alıntılara göre vücudu yıkama konusunda. Kendisi de abdestin farzlarını uygulardır günde bir kaç kez.
dünyanın en etkili kişiler sıralamasına giren iki bestekardan biridir. Döneminde yazdığı senfoniler, müzik teorisinin dahi ötesindedir. Bunların çoğunu da ya tamamen ya da kısmen sağırken yazmıştır. Yani duymadan tamamen ezberinde kalan notalarla beste yapmışlığı var. Bu kadar gelişmiş bir beyinden çıkabilirdi ancak 9. senfoni de zaten.
Herkese incik boncuk dağıtmayan son derece gerçekçi bir yazar. Erkeğin bütün piçliklerini, kadının bütün orospuluklarını bilir ve yazar. Fakat onu ulu kılan bütün yazdıklarının içinde, her türlü pis yapıda aşkı o kaybedenlerin duygusu olarak topluma pompalanan hissi, mutluluğu ve ölümü aydınlatabilmesi.
Aydınlanmış bir ruhun portresini çizen yazar. Hayatının annesi ölene kadar olan döneminde bazen acıyla, bazen sevgiyle, bazen hovardalıkla yaşamış olan proust, bu dönemde aydınlattığı ruhunu anlatır ünlü eserinde. insanlık tarihinin en uzun romanını yazmıştır. Boş cümleler, beylik laflar bulamazsınız. Tam da vermek istediğini tam da vermek istediği şekilde, kendini dışardan soyutlayarak yazmıştır. Bu kadar kolay olmazdı herhalde aydınlanmış ruhunu görmek eğer kendi karanlığına çekilmese.
Bazı betimlemeleri, tezleri o kadar doğru ve ayrıntılı ki modern nöroloji şapka çıkartsa az kalır. Donanımıyla diz çöktürür. Kendine hayran bırakır aydınlanmanın o yüce hali. Kayıp zamanın izinde'de en başarılı kısım herkesin takdir ettiği gibi albertine kayıp'tır fakat beni çiçek açmış genç kızların gölgesinde daha mesut etmişti. Belki de bana yabancı gelen, keşfetmek istediklerime en çok oradan öğrendiğimdendir. Ayrıca şu sözü zamanının ruh ve bilinç görüşlerinin felsefi derinliğinde çağının en iyisidir. Yani aynı zamanda iyi bir felsefeci.
"bir saati parçalarına ayırınca ne görürüz?
bir saatin ruhunu parçalarına ayırabilmenin mümkün olmadığını görürüz.
küçük parçalar, birlikte çalışmak için zorunlu olarak yanındakine ihtiyaç duyan bütün o küçük parçalar manevi bir dünyaya gitmek için bir durak ve ruhani nesneler yumağından başka bir şey değil. bir saati parçalarına ayırınca insanı parçalarına ayırmış oluruz.
önce bir el düşünelim. kimin eli bu görünmeyen? fani bir insanın eli. bir ölümlü. doğmuş, sevmiş, okumuş, ağlamış, gülmüş, darılmış, uyumuş, uyanmış, kirlenmiş ve arınmış. nihayetinde o kadar kısa bir süre yaşayacak ki, çoğu insan onun farkında bile olmayacak. insan karanlıkta bir alev gibi parlayıp sönecek. binlerce harfin içinde bir harf, milyonlarca, milyarlarca kum tanesinin içinde bir kum tanesi. bir şiirin dizesi bile değil: “keşke yalnız bunu için sevseydim seni."
keman ve obuayı benim ruhumun balta girmemiş ormanlarında dans ettiren sanatçı, keşki bu kadar güzel olmasaydı da kitap okurken, çalışırken, dolaşırken vs. de dinleyebilseydik fakat bende ya hep ya hiç hissi uyandırır. Aynı hissi çello konçertolarında da yaşarsınız. Bir ara buraya ortaya karışık o tip müzikleri sıralıcam.
ilk okul öğretmenime büyük saygı duyarım. Bana her gün en az 50 sayfa kitap okumamı çok büyük yeteneklerimin olduğunu, matematikte de çok iyi olduğumu söylerdi. Daha neler neler söyledi kim bilir de işte aklımda bunlar kalmış. Bana çok şey katmış müthiş bir insandır.
Kadın nasıl bir hırs yapmışsa anneme her gün kağıt imzalattırıp getirttirirdi 50 sayfa okudu diye. Ama helal olsun kafasındaki edebiyatçıyı yetiştirdi.
insanın içine değişik bir enerji katar, özellikle sabahın erken saatlerinde dinlendiğinde. Hayatında bir kez sarhoş olup bunun eşliğinde dans etmemiş olanlar bana mesaj atarken iyi bir sebebe sahip olsun şarkısı. Çevrenizdekiler fazla aptal geldiğinde açın dinleyin.