the rasmus
103 (çalışkan)
sekizinci nesil yazar 3 takipçi 87.47 ulupuan
entryleri
oylamalar
medya
takip

    sözlük yazarlarının itirafları

    156906.
  1. hiçbir şey hiçbir zaman kolay değil.

    istediğim gibi biri olamayacağım. ama rol yapmaya devam etmek zorundayım.

    diğerlerine bakıyorum yine, en yakınımdakilere. onlar yanlışlarının farkında bile değil.

    aslında bence onlar da benim gibi.

    sadece bundan rahatsızlık duymuyorlar.

    belki daha bile kötü yapar beni bu onlardan.

    ama daha iyi yapmıyor, biliyorum.

    .

    zor olmaya devam edecek.

    zorunluluk olmaya da devam edecek.

    .

    her gün, her gece veda etmek çok zor.

    her gün tekrar tekrar vazgeçmek.

    artık godot da gelse bir şey değişmeyecek.

    godot geldiği gün de veda etmek zorundayım.

    çok geç kaldı.

    .

    geçmişe dönsem bile değişmez.

    yaşananlar yaşandı yine.

    kimse bilmese ben biliyorum.

    sessiz sedasız yine bu güne gelirim.

    .
    0 ...
  2. sözlük yazarlarının itirafları

    154813.
  3. hiçbir anlamı yok ya. hiç. boşuna. her şey boşuna.

    kendimi de, diğerlerini de... tüm bu anlamsızlık içinde riyakârlıktan bıkmayan herkesi, utanmadan kendilerini kandıran herkesi...

    ne insanım ama. çok farklı olduğuma inandım kaç sene. oysa aynı riya, aynı uzlaşma, aynı inançlar...

    ben napıcam ya. nasıl tutacağım kendimi, ne için, nereye kadar.

    ne boşuz.

    artık en yakın arkadaşlarımla bile gülemiyorum.

    artık beni derinden mutlu etmiyor hiçbir şey.

    bomboşum. artık üzülmüyorum da.

    kandırsınlar kendilerini tüm yüzeysel vasat gerizekalılar, kendilerini bir şey sananlar.

    zaten ne kaldı ki. çok değil.
    3 ...
  4. sözlük yazarlarının itirafları

    122116.
  5. garip düşünceler içerisindeyim. her zaman böyleydim gerçi, değişen bir şey yok.

    bazen düşünüyorum, 11. sınıfın ilk günü oturup bir şeyler yazmasaydım, düşünmeseydim daha iyi olmaz mıydı? bizimkilere uyup dışarı çıksaydım, eskisi gibi kahvemi içip keyfime baksaydım.

    düşündükçe umutlarımın, hayallerimin eksildiğini fark etmeme rağmen neden devam ettim düşünmeye? ya da asıl soru, şimdi neden devam ediyorum? bilmiyorum. hiçbir şey eskisi gibi olmuyor ama 2 yıldır daha kötüye de gidemiyor. buna sevinmeli miyim? bilmiyorum.

    birazcık anlam. birazcık olsa...

    artık hiçbir insana güvenmiyorum. hayatıma girmelerine dahi izin vermiyorum. zaten gerek de yok ama güven güzel bir duyguydu. özlediğim bir duygu. aşk gibi, ya da umut.

    aslında bu aralar kendime en çok sorduğum soru şu: bir aşkı ya da bir umudu hak edecek kadar iyi bir insan mıyım? hiç zannetmiyorum. iyi olmak için fedakarlık yapmak gerek. ben hiç fedakar olmadım.

    zevk için yaşayabilen biri olmayı düşünürdüm, ya da kendini uyuşturabilen biri olmayı... ikisi de ağır geliyor. takıntılar...

    buralardan gitmek... güzel bir his.

    geçmişiyle yaşayan biri için tam bir intihar.

    boş çabalara karşı güzel bir reddediş.

    anlamı reddedebilmek basit. düşünen her insan reddedebilir. ya bu anlamsızlığın kaynağını reddetmek?

    fedakarlık yapmam gerek.

    biraz düşünmeyi bırakmam...

    biraz mutlu etmem...

    biraz uyumam...
    4 ...
  6. ambivalenz

    2.
  7. ne kadar derin düşünürsen o kadar ambivalenz bi' hal alır hislerin.

    bir şeyi hem istemek hem istememektir.

    umut, gurur, kuşku ve benzeri duyguların karmasıdır.
    1 ...
  8. anathema dinlemenin şartları

    1.
  9. tartışmasız dünyanın en iyi grubu olan ve tartışmasız dünyanın en iyi şarkısını yapan ulu grubu günaha girmeden dinlemek için uyulması gereken şartlardır.

    kural 1- anathema boş boş dururken "hadi bir şarkı açayım da dinleyeyim" diyebileceğiniz türden şarkılara sahip değildir. anathema sadece derin bir buhrandayken ya da o buhrana girmeye hazırken dinlenilebilir.

    kural 2- anathema her yerde dinlenilmez. mesela sokakta yürürken veya spor yaparken dinleyemezsiniz. hele tuvalette falan büyük günahı vardır.

    kural 3- anathema her saatte dinlenilmez. anathema'nın en güzel saatleri gece 12-3 arasıdır. istisnai durumlarda (kız terkeder falan) diğer saatlerde de dinlenilebilir.

    kural 4- anathema'yı mutluyken dinleyemezsiniz. zaten anathema dinleyen adam mutlu değildir.

    kural 5- anathema dinleyen adam şarkıların anlamlarına da bakmalıdır. (öneri)

    kural 6- anathema kız düşürmek amacıyla kullanılmamalıdır. anathema'yı bu şekilde kullananlar bütün dini kitaplarda lanetlenmişlerdir.

    bu kurallara uymayıp anathema dinleyenler aslında anathema'yı hiç dinlememişler, anlamamışlar, hissedememişlerdir.
    1 ...
  10. sözlük yazarlarının favori şairleri

    170.
  11. yalnızlığın insana yaptırdıkları

    14.
  12. şiir yazmak, yazı yazmak, gitar çalmak, kitap okumak, düşünmek.
    0 ...
  13. intihar etmeyi düşünmek

    95.
  14. sahte ve çıkarlarla örülmüş bu dünyaya karşı duran her insanın en az 1 kere kafasından geçirdiğidir. kafka şöyle der: "ölümün olduğu yerde daha ciddi ne olabilir ki?"

    anlamsız bir yaşam mı, yoksa anlamlı bir ölüm mü?

    eklemekte yarar var: "intihar bir kaçış değil, reddediştir." sartre.
    1 ...
  15. sözlük yazarlarının itirafları

    116885.
  16. ülkemde, çevremde bu kadar salak ve boş insan olması çok acı. onlarla ayni ortami paylaşma zorunlulugu daha acı.

    neredeyse her şeyden nefret ediyorum. çıkardan, boş çabalardan, hayallerden, insanlardan...

    yalnız içince mutlu oluyorum artık. geçmişimi ancak bu şekilde anabiliyorum.

    Bu kadar berbat şeyi ancak bu berbatlıkla engelleyebiliyorum.
    6 ...
  17. laikliği anlayamamak

    6.
  18. içinde bulunduğu çevreden dolayı anlamak istememektir aslında.

    laikliğe değil; diğer dinlere, düşüncelere karşıdır bu kişi içten içe. kabullenemediği şey "dinin elden gitmesi" değil, kendine ailesi, ortamı tarafından yıllarca empoze edilen şeyin diğer insanlar tarafından çürütülmesidir. konu din değildir. konu insanın içindeki bencillik ve bulunduğu ortam koşullarıdır.

    o kişiye bunu kabul ettirmek de imkansızdır. çünkü siyaset bilimi nesnel olmadığından insanlar tarafından her yöne çekilebilir. "laiklik batı tarafından müslümanlığı parçalamak amacıyla yayılmıştır türkiye'de" der ve konuyu bu delilsiz komplo teorisiyle bitirebilir. sizin vereceğiniz cevabın da bir önemi kalmamıştır artık. zira adamın düşüncesi böyleyken bunu değiştirmek için ne kadar söz söyleseniz de zaten boşa gidecektir hepsi.

    laikliğin olmadığı ülkelerdeki geri kalmışlık, insan hayatına değer verilmemesi gibi konulardan bahsedildiğinde ise "ad hominem" taktiğini uygulayacaktır bu laikliği kabul edemeyen insan. yani konuyu değiştirecektir. üstaddan bir örnek: "benim türbanlı bacımı dövdüler".

    laikliği anlamamanın bir sebebi de çıkarcılıktır tabii ki. bir şirkette çalışıyorsa mesela, kişinin o şirketin çıkarları doğrultusunda hareket etmesi gerekir. askerse ve suriye'yle savaşma durumu olursa mesela, her ne kadar bunu doğru bulmasa da savaşması gerekir. diplomatsa, devlet ne istiyorsa bunu yapması gerekir. işte aynı şekilde, bir sağ şeriat partisindeyse, veya bir tarikata üyeyse de o kesim neyi düşünüyorsa o da aynı söylemlerde bulunmak zorunda kalmıştır. aksi takdirde pozisyonunu, makamını, güzel bir hayat olanağını kaybedecektir.

    yani laikliği anlayamamak, aslında tamamen insanın geçmişiyle olan bağından, yani ailesinden, veya bencilliğinden kaynaklanır.

    yine de farklı bir noktadan da girmek istiyorum konuya o da şu ki, herkes melissu gibi rahat bir ortamda büyümüyor, aramızda rabia'lar da var ve melissu hayatı boyunca her istediğini yaparken rabia sahip olduğu her şeyi kıt kanaat geçinen ailesi sayesinde kazanmış. melissu kadar rahat bir seçme şansı olmadığı açık. bu yüzden aslında bu bencilliği de çift taraflı olarak ele almak gerekir.

    bize göre bencillik, "sırf akp'ye yaranmak için atatürk'ü eleştirmek"tir.
    rabia'ya göre ise, "yıllar boyunca ona bakmış ailesinin görüşlerine ihanet edip kendi yolunu çizebilmek".

    yani aslında her açıdan bakıldığında birçok farklı etmeni var bu durumun. bu yüzden yargılaması da bu kadar kolay değil. sonuçta hem rabia, hem melissu olunmaz. ama rabia değiliz diye bütün suçu rabia'ya atmak, melissu değiliz diye de bütün suçu melissu'ya atmak "laikliği anlayamamak"tan daha kötü bir durum olan "insanlığı anlayamamak" kapsamına girer. ki suçlu da ne rabia'dır, ne melissu. suçlu rabia'ya seçim şansı vermeyen, melissu'ya ise rabia'yı sorgusuz dışlatan sistemdir aslında.
    0 ...
  19. elitist

    10.
  20. net bir tanıma gerek yoktur.

    bana göre elitist, sırf arkadaşımın adı muhammed diye onunla arkadaş olmayı reddeden kızdır.
    yeni aldığı i-phone bilmem kaçıyla oynarken fakir arkadaşımın "az bakabilir miyim" sorusuna "hayır" cevabını veren zengin kızdır.
    zengin tiplerle muhabbet edip fakirlerin selamını bile görmezden gelen insandır.
    restorantta oturup "öhöm öhöm" diye gerinip garsona cevap verme nezaketi bile göstermeyen adamdır.
    dinlediği müzikler, beğendiği filmler, okuduğu kitaplar bile bir kalıp içinde olan insandır. zevk aldığını söylediği şeyleri bile gerçekten zevk aldığı için değil, ambalajından sapmamak için yapandır.

    tabuları çok olan, kasıntı insandır.
    2 ...
  21. platonik aşk

    1387.
  22. özgüvensizliğin insana getirdiği mahcup utangaçlıktan güç bulan aşkların en temizi, içte en büyük yaşananı.

    erişilmez bir melek var önünde, utanıyorsun. daha önce kimseye bu kadar derin hisler beslememişsin. sadece utana sıkıla bakıyorsun arada, gözünü kaçıra kaçıra. anlamasın diye başkalarıyla muhabbet ediyorsun. ilk gördüğün anda "hayatımın en güzel kızı" demene sebep olan kız bu.

    onun olduğu mekanda kabına sığamıyorsun. heyecan, umut, mutluluk sağlayıcın senin. ondan uzaklaştığında enerjini kaybediyorsun. eve geldiğinde sadece yatıyor, hayal kuruyorsun. telefonuna resimlerini indirmişsin. uzun uzadıya o resimlere bakıyorsun tekrar tekrar. müzikler belki de hiç dinlemediğin kadar melankolik.

    eskiden yapmaktan hoşlanmadığın şeyler artık güzel bile gelebiliyor. önceden okula gitmek istemeyen sana okul artık çok kısa geliyor. hareket etmeyi sevmeyen sen, her gün sahilde yürümeye başlıyorsun onu düşünüp. yemek yiyemiyorsun. hayatında ne kadar önceliğin varsa, -ki bu kitap okumak, araştırma yapmak, ders çalışmak, siyaset, din, spor her şey olabilir- hepsi yerini bu kıza bırakıyor.

    önceleri herkese bahsettiğin kızı artık paylaşamıyorsun kimseyle. en hafif şakayı kaldıramayacak kadar ağırlaşmaya başlıyor yükün. her gün sosyal medya hesaplarını kontrol ediyorsun "acaba yeni resim eklemiş mi?", "acaba sevgilisi var mı?" diye.

    yavaş yavaş o mutluluk, umut, yerini umutsuzluğa bırakmaya başlıyor. bir gün bir hırsla, yine naif bir şekilde -ya sarhoş olmuşsundur, ya bir başkasının onunla konuştuğunu öğrenmişsindir- bir şekilde derdini anlatıyorsun.

    kız, bu özgüvensizliği zaten hemen anlıyor ve muhtemelen de olmuyor.

    o zaman, platonik aşk, bir başka platonik aşk oluyor zaten.

    en kötüsü hemen kesilmesi olmuyor, onunla bu şekilde konuştukça için hep daha bir umutla doluyor. ta ki, o umutlar bir anda bitinceye kadar. sonra zaten dibe vuruyorsun.

    en kötüsü bir başkasıyla olduğunu duymak oluyor. en dibi bu oluyor.

    yine en kötüsü, bu platonik aşkı bu aşamadan sonra kafada bitirememek oluyor.
    3 ...
  23. paul walker

    74.
  24. aslında onun öldüğüne değil, kendi anılarımda bulunan bir filmde yine kendi anılarımdaki bir adamı kaybettiğime üzüldüm. aslında ben anılarımın gerçek dünyadan git gide farklılaşmasına üzüldüm.
    0 ...
  25. sevmekten usanmam

    40.
  26. sevilmese de aşkı için emek harcamış kalbin akla gelen her hatırada kendi kendini şartlama cümlesidir.

    aşkın amacını anlamıştır kalp. çabalamaktır aşk ve o çabalayışlarını hatırladıkça kalbinin sıkışmasıdır. yıllar önce sakladığı fotoğrafını bulunca, arkadaşlarıyla eskiyi yad edince, yolu düşüp de evinin önünden geçince, başkasında o ismi duyunca bile filizlenen o ağrıdan dolayıdır ki, kalp hep yaşatır o aşkı içinde. belki insan söyleyemez, ama kalp istese de sevmekten usanmaz.
    2 ...
  27. yer yarılsa da içine girsem denilen anlar

    1455.
  28. lise 2'deydim. lise 1'deki bir kızdan hoşlanıyorum ama nasıl anlatamam yani, ilk kez böyle bir kızla falan kesişiyorum, facebook'tan fotoğraflarına bakıp duygusal müziklerle tribe giriyorum vesaire. bunla aynı kattayız, her gün merdivenlerin oraya dayıyorum kıçı, arkadaşlarla muhabbet ediyorum bir yandan da kapının önünden bizim tarafa bakan o kızla bakışıyorum. gidip konuşmaya da utanıyorum ama kalbim sanırsın gondol'a binmiş, öylesine bir mutluluk, öylesine bir keyif ve öylesine bir heyecan var içimde. herkese de anlatmamışım, nasıl anlatılır ki? özgüvensiz biriyseniz ve bir kızı erişilmez görüyorsanız diğerlerinin yapacağı ibnelik ve esprilerden kaçınmak istersiniz sonuçta. neyse bir gün yine dayamışım kıçı merdivenin oraya, kız bir arkadaşıyla benim yanıma doğru yürümeye başladı tam o sırada. yakın 2 arkadaşım var yanımda, bir de piç bi çocuk. kız yaklaşırken kalbimdeki gondol'un demiri çıkmış gibi hissettim, heyecan korkuya büründü. suratım kızarmaya başladı. sonra arkadaşlar da geliyor, geliyor bak diye gülüşmeye başladı. o piç çocuk da bunu duyunca üzerime çıkıp "geliyuur geliyuur" diye bağırmaya başlamasın mı? hem kıza, hem çevredeki millete rezil oldum. kalbime sıcak çay döküldü sanki. sonra kızların sınıfına girdi piç. ben de kendi sınıfıma kaçtım, son dersti zaten ama ne dersi ne bişeyi dinleyebiliyorum. "mınakoyim amınakoyim" diye küfredip "napcam lan ben" diye yüzümde "hasiktir" ifadeli gülüşle o son dersi geçirdim. hani, şimdi çok basitmiş meğer ama o çocuksu utancı, yüzümdeki hasiktir gülüşünü, vücudumdan akan soğuk terleri hala hatırlarım.
    9 ...
  29. platonik aşkın başka bir platonik aşkı olması

    16.
  30. öğrenilmediği sürece umutları çok yaralamayacak durum. öyle bir şey sezilir veya duyulursa kadere isyan, duygusal müzikler, depresyon kaçınılmaz. değişmeyecek şeyler ise az da olsa umut, o acı çekiş, her gün facebook sayfasına girip resimlerine, ilişki durumuna falan bakmak.

    yürekte çok ağır izler açsa da şair, yazar olmaya, alıntılar yapmaya gerek yok bu durum için. sen onu seversin, o başkasını.
    5 ...
  31. hayatın anlamsız geldiği an

    227.
  32. aşık olduğunuz kıza karşı hala umut beslerken, uzun zamandır başka biriyle çıktığını öğrenmek.

    zaten çalışmadığınız sınavda 0 aldığınızı duyduğunuzda huzur ve umursamazlıkla karışık rahatlama anı.
    0 ...
  33. aşk romanının sonuna yazılabilecek en son cümle

    116.
  34. yeni gün başlarken, kendini kandırmayı bırakmıştı. dünyanın sonu bile kıyametti, hiç mutlu son yoktu.
    0 ...
  35. birinden iyi geceler mesajı beklemek

    13.
  36. sadece aşık olduğum kişiden pes etmeden beklediğim mesajdı.

    şimdi hayat boş gelse de, o mesaj beklediğim geceler hep bir anlamı olurdu hayatımın.

    hiç gelmeyeceğini bildiğim halde, umudum uyanıktı geceleri.

    sonuçta, hiç gelmedi.
    0 ...
  37. michael sikkofield

    355.
  38. kitabını alacağım yazar. 4 yıldır ta inci'den, avare'den, twitter'dan, blogundan takip ettiğim, kaliteli yazar.

    seviyoruz.
    0 ...
  39. sensiz

    29.
  40. özdemir asaf'ın okuduğum en güzel şiiri.

    Sensiz de denizi seyredebiliyorum.
    Hem dalgaların dili seninkinden açık.
    Ne kadar hatırlatsan kendini boş.
    Sensiz de seni sevebiliyorum.

    Hep boş konuşurduk hatırlar mısın, bula bula,
    Karşılaştığımız zamanlarda.
    Sen, sevgiden şımaran çocuk,
    Ben şaşıran budala.
    1 ...
  41. alt tabaka topluma zararlı cahil insanları yakmak

    1.
  42. Faşist ve toplumcu bir öneridir.

    Ancak, toplum yararı için gayet de mantıklı bir seçim olabilir. Sonuçta boş, gerizekalı insan sürüsü başarılı kişilere, yani ülkenin gelişimine de zarar sağlar.

    Evet, başlangıçta çok sert ve insanlığa ters bir düşünce gibi gelebiliyor. Ama dinleyin.

    Mesela, dışarıda bali çekip yerlere tüküre tüküre, düşük kot pantolonlu arkadaş sürüsüyle yoldan geçen kıza laf atıp tuttuğu takımın rakibinin mağazasının camlarını kıran dangalak insanların ülkeye yararı nedir? Hadi ülkeyi geçtim kendilerine ne yararı vardır? Bunlar olmasa Türkiye daha iyi bir toplum olmaz mıydı?

    Evet, insan hayatı çok değerlidir. Peki ya insanların hayat değerini düşüren insanlarla, nezaket ve toplum görgüsünü bilen insanın hayatı aynı değerde midir? Bir magandayla topluma yarar sağlayan bir mühendisin hayatı aynı değerde midir?

    Evet, her şey eğitimsizlikten kaynaklanıyor. Peki olmuş bir olayın sebeplerine bu kadar kafa yoruyoruz diye sonuçlarını görmezden mi gelmeliyiz? Özellikle bu eğitimsiz toplum kültürünü arttıran insanların hayata hiçbir yararı yokken onlara neden değer verelim ki? Realist bir dünyada neden sonuçlardan çok sebeplere önem verelim?

    Toplum kültürü, ahlakı, görgüsü geri kalmış bu ülkede buna sebep olan insanlara neden iyi yaklaşalım?

    Ne yazık ki, böyle bir şey mümkün değil. Başarılı insanları da indirgeyen bu insanları sevmek, onlara elimde olsa yaşama hakkı vermek benim için mümkün değil.
    1 ...
  43. ben bu yazıyı sevdiğim kızın sevgilisine yazdım

    1.
  44. oğlum bak, çok şanslısın.

    ben 2 yıldır peşinden koşuyorum o kızın, sen 5 günde sevgilisi olmuşsun.

    ne güzel.

    benim sevgime inanıp da bana şans vermeyen kız, seni hiç tanımadan seninle çıkmaya başlamış.

    ne güzel.

    mert'miş adın da. en yakın 2 arkadaşımın ismine sahipsin, ne güzel. daha önceki de can'dı, o da eski arkadaşımdı.

    ne güzel, aynı okullarda okumuşuz hep.

    şans bana vurmamışken, yakınımdakiler a.ına koymuş şansın yani.

    ne güzel.

    aslında, hayattan nefret etme sebebimsin. sen, önceki, bir önceki.

    aslında, hiç güzel değil.

    o kıza iyi bak demeyeceğim. inşallah yine şerefsizin birisindir. yine üzülür kızcağız.

    belki, bir gün sevgimden başka veremeyecek bir şeyim olduğunu bilse de aslında anlar zaten gereken tek şeyin sevgi olduğunu. o'na en çok değer verenin ben olduğumu bilmesine rağmen bana bir şans bile vermediğini düşünüp kendine kızar.

    sonra belki, hatırlar beni, kendi kendine bir "ah" çeker.

    belki, sevgimi özler. o kadar özler ki belki, tekrar konuşuruz.

    belki, pişman olur.

    belki, beni sever.

    işte o zaman, ben yine o'nunla olurum.

    çünkü, ne olursa olsun dayanamıyorum, seviyorum.

    inşallah şerefsizin tekisindir.

    çünkü iyi olsan da, onu benden çok hakedemezsin.

    çünkü, benim kadar sevemezsin.
    4 ...
  45. hoşlanılan kızla yanlışlıkla kanka olmak

    1.
  46. kız sizden hoşlanmıyorsa her an başınıza gelebilecek acı olay.

    -şey, sena daha önce söylememiştim ama ben senden çok hoşlanıyorum.
    +rasmus seni kırmak istemem ama ben hiç böyle düşünmedim, resmen beni kandırdın.
    -yok, sorun değil. arkadaş da olabiliriz yani.
    +zaten öyleydik ki kanka.
    -aynen kardeşim şaka yaptım zaten la manyak.

    daha uzun bir anlatımı olsa da aslında, böyle bir şekilde başıma gelmiş olaydır.
    0 ...
  47. sözlük yazarlarının itirafları

    84593.
  48. asla umrunda olmadım ve yine de hala onu düşünüyorum. keşke bu kadar takıntılı olmasaydım sözlük. keşke hiç sevmeseydim.
    4 ...
  49. sözlük yazarlarının en belirgin özellikleri

    344.
  50. ukala, düşünceli, takıntılı olma durumları.
    0 ...
  51. ben bu yazıyı sana yazdım

    18259.
  52. sena, seni cidden sevmiştim. hala da seviyorum.

    ama artık bana zarar veriyor bu sevgi. sen beni her sevmediğini belirttiğinde içim acıyor, kendimden nefret ediyorum. sürekli kendimi sorguluyorum. senin suçun yok ama her olmaz dediğinde ben bitiyorum. bu yüzden ciddiyetsizim, bu yüzden seni kendimden uzaklaştırıyorum şimdi.

    seni herkesten çok sevdim. kıskandım. umursadım. seni karşılıksız sevdim ve sevmekten hiç vazgeçmedim.

    sen, her zaman kalbimde olacaksın. o yerini başkası dolduramaz çünkü.

    her şey farklı olsun isterdim.

    çünkü seni hala seviyorum.
    0 ...
  53. ben bu yazıyı sana yazdım

    18162.
  54. neler demek istediğimi bilemezsin.

    ama ne desem bilemiyorum.

    nasıl başlasam, yol nereye gider, umutlarım yeniden söner mi?

    çabalarım hep boş hissi, bazen bir kalp dolusu umut, kimi zaman kalbimdeki ağrı. kalbim ağrıdığında nedensiz yere gözlerimin ıslanması. üşümememe rağmen bacaklarımın titremesi. bunlar hep garip şeyler. işte bunlar hep söylenecek şeyler. ama söyleyemediğim şeyler.

    bir tarafta anlamsızlık, diğer yanda anlam, sonra amaç ve amaçsızlık. hepsinin beraber olması. garip.

    arkada teoman çalması, teoman da sevmem oysa ki. garip.

    aslında, şuan çok garip bir hayatım var. sanırım ben de çok normal davranmıyorum.

    kendimi çok ahmak hissediyorum. ben herhalde, bir yerlerde bir yanlış yaptım.

    neyse, değiştim.

    belki de en büyük yanlışımdı kendim için.

    yine de, sana değişemedim.

    bu da yanlıştı belki de, kalbim için.

    garip.
    3 ...
  55. ben bu yazıyı sana yazdım

    18147.
  56. o kadar zaman geçti, yine de seninle ilgili o kadar şey hatırlıyorum ki... geçmişimin silinmesini istemiyorum. bir yerlere yazmak istiyorum.

    seni ilk gördüğüm anı, unutamıyorum mesela. sınıfının kapısında durup dışarıya bakan seni unutamıyorum. gözün uzaklara dalmıştı. tam yanından geçiyorken fark ettim. görmedin beni ama ben gözlerimi alamadım senden. böyle, birkaç saniye bakakaldım. hani filmlerde yavaş çekim yapılır ya, aynen o şekildeydi. dünya durmuş gibiydi. sonra koridorda ilerledim, tekrar döndüm, sonra tekrar, tekrar... sınıfa girdiğimde arkadaşlarıma seni anlattım. "uzun boylu mavi gözlü güzel saçlı kız" diye sayıklıyordum. sonra tekrar baktım sınıfının kapısına. hiç ilginç gelmemişti o an ama bu kadar güzel bir kız görmemiştim daha önce.

    arkadaşımı çağırdım. "mert bak" dedim, "sana hayatımda gördüğüm en güzel kızı göstereceğim.". yine koridora girdik. başta yoktun ama dönerken kapıya çıktın yine. "aha bu" diye bağırdım. millet döndü bize baktı. utandım acaba duydun mu diye. utangaçtım ben, öyle her istediğini anlatabilen biri değildim. neyse, duymadın herhalde. bakmadın da. kaçtım zaten hemen.

    sonra, bir gün beden dersinden çıktık. seni gördüm kantinde. gözlerinin yeşil olduğunu o sırada anladım. bakakaldım yine. utanıyordum, göz göze gelmemek için arada bir bakıyordum. genelde bakamıyordum.

    adını öğrenmeye o kadar hevesliydim ki, bütün sınıf listesinin videosunu çekmiştim. tabii telefon rezildi, fotoğraf falan olmuyordu. akşam gidince aradım, buldum seni. ne çok sevinmiştim, sena.

    sen, hep kapının önündeydin. ben de çıkıyordum sırf seni görmek için. görünce de kaçıyordum. arada göz göze geliyorduk. nedensiz seviniyordum.

    dışarıda kantine giderken seni görünce utanıp sıkılıyordum. yanından geçerken kafamı eğiyordum. göz göze gelmemek için senin tersine dönüp öyle yürüyordum.

    arkadaşlarım sen önümüzden geçerken "geliyor" diye sesleniyorlardı. bir gün biri üzerime çıkıp "geliyooo" diye bağırdı. ne utanmıştım. son dersti zaten. gülerek geçip girmiştin sınıfına. sonra daha çok bakmaya başladım. sen de öyle tabii.

    okul maçlarında görüyordum seni. herkes maçı izliyordu, ben seni.

    konuşmaya çabaladım aslında. okuldan çıkınca az takip etmedim. anlamış olmalıydın, durup durup gülüyordun. arkana bakmıyordun ama anlamalıydın. saçma olan, sen durunca ben de duruyordum ama konuşamıyordum işte. sen rahatsız olma diye, bir yere kadar geliyordum peşinden. seni üzmek isteyeceğim son şeydi.

    bir gün evinin nerede olduğunu aramak için okulu ektim. hatta ekerken gördün beni. baktın böyle, ben de baktım. tek fotoğrafının tek karesinden yerini bulmaya çalıştım. o gün bulamadım ama sonradan yine o kareden buldum.

    arkadaşlarımdan ekledim seni internette. kabul etmedin. sonra bir gün bir ateş, ekleyiverdim. 5 dakika dayanamadım geri çektim isteği. ama facebook'un saçmalamasından olacak ki, kabul ettin akşamında isteğimi. o kadar mutlu olmuştum ki bu küçücük şeye bile...

    okuldan dışarı çıkmıştım. siz kapıda bekliyordunuz. sana bakıyordum ben, senin de bana baktığını görüyordum. hoşuma gitmişti. belki bana bakmamıştın ama ben böyle görmüştüm. böyle inanıyordum.

    sonra konuştuk. gülüştük, umutlandım, kavga ettik, umutlarım kırıldı, tekrar onarıldı... yok, boşver bunları.

    seninle ilk ve tek yüz yüze konuşmamı hatırlıyorum. koşuşumu, heyecandan bacaklarımdaki tedirginliği, benden kaçışını, çaresizce ve gitgide moralim bozulurken arkandan bağırışlarımı. sonunda döndün. güneşten açamıyordun gözlerini. bembeyazdı tenin. ben daha konuşmadan "artık olacağını sanmıyorum" demiştin bile. oysa ki amacım o değildi ki. ben, sadece sana sözümü tutmak istemiştim. resmini verdim.

    sonraki gün kızlarla mutlu mutlu gülüşüyordun. ben de mutluydum, çünkü sevinmiştin. ama artık asla cesaret edemezdim. gitmedim yanına. arkadaş olmak istiyordum bir yandan. bir yandan seni görünce kaçıyor, diğer yandan senden hoşlanıyordum.

    doğum günüm, onu bile evinizin önünde kutladım vişne suyumla.

    kuaförden çıkan abla bize bağırırken, tamam abla diyince arkadaki kahkahayı duydum. o rezil oluşum bile çok hoşuma gitmişti.

    sonra küstük yine. beni arkadaş olarak görmeni hazmedemedim. konuşmayı kestikten 2 gün sonra başkasıyla çıkmaya başlamışsın. 2 hafta sonra hala aptalca umutlar dolaşırken kalbimde, elif'ten öğrendim. ağladım çocuk gibi. aslında, çocuktum zaten.

    yazımın hep seni düşünerek geçmesi, sonra ilk gün beni gördüğünde gülüşün, sonra senden saklanmam, kaçmam, uzak kalmam.

    başkasıyla çıkarken bile seni düşünmem, ona senin yüzünden seni seviyorum dememem. seni unutamadığım için ayrılmam.

    yolda seni görünce arkadaşlarımın bağırışları. sana döndüğümde bana bakman bile hoşuma gitmişti yine de.

    arada karşılaşmamız, hiç tanışmamış gibi davranmalarımız.

    neyse, artık bitti zaten. yine de sağ ol.

    başkası bunları yaşasa, çok anlamsız. benim için ise ne kadar eskimiş olsalar da hayatımın anlamı bunlar. lise hayatım, senden ibaret.

    imza: dünyanın en platonik lise hatıralarına sahip genci.

    not: bu yazıyı buraya sadece arada okuyup hatırlamak, anılarımın hafızamdan silinmesini engellemek için yazdım. bu yazıyı aslında bir nebze kendime yazdım.
    0 ...
  57. şaka maka bir kızı karşılıksız çok sevmek

    10.
  58. duygusala bağlamaktır.

    en başta sadece güzelliğine tutulduğunu düşünürsün. umrumda değil dersin. aşk anlamsız gelir. sonra takıntın olur. fizy üyeliğinde mala bağlama isminde liste açarsın. dinlediği müzikleri listende en başa koyarsın. o izledi diye film izlersin. o dinliyor diye müzik kültürünü değiştirmeye çalışırsın. evden dışarı çıkmanı engeller. sürekli yatarsın. mutluyken acıkmazsın bile. sırf onun sayesinde 1 ayda 15 kilo verirsin. mutsuzken yemeksiz duramazsın. sınavlara çalışamazsın. moralin ya bozuktur, ya da bir umut dolmuştur içine. dışarı çıkınca mutlaka sahile gidersin. futbolla bile ilişkin kesilir. onun sayesinde dine yakınlığın bile artar ama onu görebilmek için namazları ekersin. siyasetle uğraşır, felsefe okurken o çıkınca karşına, hepsini bırakırsın. unutursun siyaseti, felsefeyi, teorileri. yazı yazarsın. şiir yazarsın. eline gelen her kağıda resimler çizersin. kendin çizemeyince başkasına çizdirirsin. evi evine 45 dakika uzaklıktadır. sen o evin önünden geçebilmek için yürümeyi tercih edersin. her geçtiğinde balkonuna, hep uğradığın markete bakarsın. bazen konuşurken istemese de üzer seni. kapatırsın telefonu, bilgisayarı. yatarsın. umrumda değil dersin. sonra 2 gün dayanamaz yazarsın tekrar. her seferinde umrunda olduğunu anlarsın. sevgilisi olduğunu 2 hafta sonra öğrenir. sokak ortasında ağlarsın. yanından geçerken dilin tutulur. yanından geçince çocuksu bir mutluluk olur. sokakta görünce garip bir telaş olur. kışın yolda görüp onunla konuşmaya çalışınca o soğukta vücudun terler. uzaklaşınca anılar her şeyindir. yakınken hiçbir şey umrunda değildir. bazen emek verdiğini hissedersin. bazen sadece seversin.
    3 ...
  59. daha fazla entry yükleniyor...
    © 2025 uludağ sözlük