aile saadeti modunda ben bilmem eşim bilir izlerken çiğ köfte yeme yarışması çıkar, komageneden sipariş verilir.1 saat bekleyiş sonunda çiğ köfte gelmez.sebep? 120 kişiyle hemfikir olmandır. adamlar 20 dakikada 120 sipariş almış. o ne reytingdir öyle..
bunca zamanlik suskunluğumu bozan isyanın sebebidir. çünkü bozkır hüzündür, ıssızlıktır, insanın ruhunu üşütür. yönün kaybolur her yer birbirine benzer. kuş sesleri değil aç köpekler vardır kulağında. bozkır acımasızdır, ulaşamamaktır, aşamamaktır dağları. velhasıl güzeli yoktur bozkırın. olsa olsa mecburisi vardır..
amerikan filmlerindeki çok çılgın partilerdir. özellikle lise çağındaki kopillerin izin alarak gittikleri ve ailelerin çocuklarını bile bile niye gönderdiklerinin asla anlaşılamadığı partilerdir. zina yuvasıdır düpedüz.. alokol tuzağıdır. yazıktır gençlere. günahtır..
başka hiç bir tatta yoktur. öyle ki bu haz, ekşi seven kişilerde limonu gördükleri an başlar. ağzın sulanır, titreme gelir. yüz kasların gerilir. enerji verir insana ekşi!
ah limon gibisi var mıdır..
bazılarının yalnızca saçlarını değil günahlarını da örtmek için kullandıkları araçtır.
çünkü kimilerinin gözünde türbanlı namuslu, başı açık .rospudur.
örtünün altındakini ya da yürektekini kim bilebilir?
peki kendini örtmek için kullanılan bu örtüyü takan kişi, çoğu kez, gerek baş örtüsünün rengi, kılığı, kıyafeti gerek makyajı, süsüyle, her hangi bir başı açıktan daha fazla dikkat çekiyorken, bu nasıl örtünmedir? nasıl kendini sakınmadır?
üniversitelerde sırf başını bağlasın diye insanlara para teklif edildiğe de mi yalan? siyasetle ilgili değildir herhalde..
din yürekte olur. şekille insanları ne birbirinden, ne dinden soğutmaya kimsenin hakkı yoktur.
ayrıca şu güne kadar bu konuyla ilgili hiç bişey yazılmayışıyla, sözlükte mimar sayısının azlığını ispatlar niteliktedir. 'nerdesiniz mimarlar?' dedirtmektedir.
le corbusier isimli mimarın en önemli yapıtlarındandır. 1929-1931 yılları arasında poissy / fransa'da yapılmıştır.
yapı bir betonarme mucizesi niteliğindedir. nazik kolonlarla yerden kopartılmıştır. yeşil bir tepede konumlandırılmıştır. ve etrafındaki kırın genişliği yapının güneşlenme terasına yansıtılmıştır. şerit pencereleri, beyaz badanası, küpten parçalar boşaltılarak oluşturulan formu ile bir hayli özgün bir yapıdır.
1887 isviçre doğumlu le corbusier'in asıl adı charles-edouard jeanneret'tir. modern mimarlığın kurucularındandır. fakat, kendisi mimarlık eğitimi almamıştır. aslen saat ustasıdır. 15 yaşında yaptığı saat tasarımıyla dehasını göstermiştir. 17 yaşında ilk evini yapmıştır ve bundan kazandığı parayla avrupa, akdeniz ülkeleri, türkiye, ortadoğu gibi bölgeleri gezmiş ve buralardaki yapıları incelemiştir. ve asıl ilginç olan bu yolculukların tümünü yürüyerek yapmasıdır. gezdiği süre boyunca hep gördüğü yerlerin eskizini yapmış ve ilgisini çeken yapılarda günler geçirmiştir. sonuçta tüm bu mimarlık birikimlerini özümsemiş ve kendi tasarım anlayışını oluşturmuştur.
tasarımlarının erken dönemlerinde küp - kare odak noktasını oluşturur. saflık, duruluk, yalınlık, beyaz badana.. ve çevreyi yapının içine alacak şerit pencereler.
sonraları kendi tasarım ölçütlerini kırmış, yerden yükselttiği yapısını toprağa oturtmuş, kübü planda bırakarak, duvarları eğmiş, taş gibi doğal malzemeleri yapılarına almıştır.
ama insan tüm yapıtlarında ölçüleriyle, yaşayışıyla birinci sırada yer almıştır. öyle ki, dolaplarından, tavan yüksekliğine, mekan açıklıklarına her şey insan ölçüleriyle açıklanmaktadır.
corbusier mimarlığın yanı sıra şehir tasarımları da yapmıştır. ayrıca ressamdır ve resme çok önem verir. yapıtların fotoğraflanmasındansa, algılanabilmesi için resminin yapılması gerektiğini savunur. pek çok makale ile derdini yazılı olarak da anlatmayı ihmal etmemiştir. hatta 12 sene kadar yapı üretimine ara vermiş ve kendini kitaplara vermiştir. yayınladığı kitaplarda özellikle mimarlık öğrencilerine seslenmiştir ve kitap satış fiyatlarını indirmek için basımda cebinden para ödemiştir ki öğrenciler alabilsinler..
hayatı boyunca araştırmaktan ve üretmekten hiç vazgeçmemiştir.
le corbusier'in kelime anlamı ustadır.
çoğu yapıtının detay üretimlerinde bizzat bulunmuştur.
cephe anlamında yapıtları tüm dünyada halen taklit edilmektedir fakat onun tasarımlarındaki öze ve detaylardaki inceliğe hala rastlamak güçtür..
nazilerden de çok çekmiştir. 2.dünya savaşında çeşitli eserleri hasar görmüştür.
ölmeden mezarını bile tasarlamıştır kendisi.
hatırası ve neredeyse yüzyıl önce sergilediği tavır ve dehası önünde saygıyla eğiliyorum..
günün birinde eserlerine dokunup o havayı tenefüs etmeden ölürsem gözlerim açık gider.
bu öğrencilerde mezuniyete kadar görülen, belki de hocaların gözüne girmek için sergilenen tavırlar bütünüdür. derslere girmemek için sergileniyor olmaları da olasıdır. çünkü büyük yüzde ile mezuniyet sonrasında bu aktivasyondan eser kalmaz.. ne ideolojik anlamda, ne sosyal olarak..
babadan oğula belediye yönetimlerinin aktarıldığı, henüz aktarılmasa da, yakında aktarılacağı, başkenti ankara olan imparatorluk.
bayrağında, koyu yeşil üzerine minare ve köprülü kavşak alt geçitli yavşak imgeleri resmedilmiştir.
temel tasarım dersleri sonunda kendini kolaja vermiş, elinde devamlı makas ve uhuyla dolaşan, nerde bir dergi, kuşe kağıda basılmış bir katalog görse, makasıyla üzerine atlayan, parmakları yara bere ve kara kara uhu kalıntıları dolu şahsiyet.
kimlik bunalımına sürüklenmiş bir şahsiyetin manavdan talebi. tabi manav düşünmez adamın psikolojisini, alacağı paraya bakar.
-abi kavun bu hafta yaramaz, ben sana avakado veriyim. şöle irisinden 3-5 tane..
ayrıca klibindeki kızı oturtmuşlar bi aynanın önüne. cihan yıldız'ın türlü açılardan 135 tane fotoğrafı yapışık camda. kız bunalıma girmiş. fotoğraflara bakıp bakıp ağlıyor. sanıyorsun ki üzüntüden. hayır hiç alakası yok. yazık, kız korkmuş baka baka..
sen koy bakalım mehmet günsur'un, tolgahan sayışman'ın fotoğraflarını, hatunda ne hüzün kalır, ne gözyaşı..