Simiddddiiiiicciiiiiii!
Eskialıyooğğhh eskialıyoğğhh
Demiralıyooohh demiralıyoooohh
Siz de fark ettiniz dimi?
ilk kelimeleri genel olarak doğru. Buradan ne sattıklarını anlayabilirsiniz veya aldıklarını.
Çocuklen tabi amerikan filmlerindeki bebeleri görüp özendiğimiz olaydır. iki sandalye üzerine battaniye ile geçiştirilmiştir.
--spoiler--
Burası benim evimmiş tamam mı?
--spoiler--
Vardır. Hatta ve hatta ilk okul 1.sınıf mezuniyetinde şiir okuyamadığı için üzülünce kendisini dansa davet etmiştim. Böyle odun değildik o zamanlar tabi. Peh pehh pehh...
Rivayet odur ki; Mısır priamitleri yapımında yardım eden uzaylıların yine aynıları bin yıllar sonra japonya’ya bir ziyarette bulunmuş (1300-1400ler) ve bu saatin nasıl yapılacağı ve ne olduğu konusunda yazılar sunmuşlarıdır.
imparator kai-shio’nun bu işe pek aklı yatmasa da önemli bir mesele olduğunu düşünüp mühürlü sandığında saklmıştır. Taa ki Nisan 1946’ya kadar... imparatorun başına gelen meseleden haberi olan bir saat firması imparatora hitafen ama avrupai de olsun diyerek casio markasını kurmuş ve geleneksel saatler yaparken bu sandığın açılması ile f91w çağı başlamıştır.
Dünyamızdan değildir.
şarkılarını dinlediğim sırada pencereden bakma isteğiyle ayaklandım. Bomboş bir dağa bakan penceremden o gün bir çoban ve sürüsünü gördüm. Reflection şarkısı başlamıştı o sırada, çobanın sürü etrafında koşturuşu, onları bir düzen içine sokma çabası ve sürekli dönen o kalabalık gürühu bu şarkı boyunca izlediğimde bende çok farklı hisler uyandırmıştır. Belki yazıya dökememek benim eksikliğimdir ancak tarifi yoktu belki benzetebilirsem, sürüyü bizlere benzettim bu çoban kimdi bilmiyorum belki devlet, din, aile ve daha bir çok otorite olabilirdi. itaat etmek için yaratıldık veya yaratılmadık ama bir çoban olmadan belki başına buyruktuk. Bu başına buyrukluk bizi biz yapan mı yoksa bizden uzaklaştıran bir mesele miydi?
Bilmiyorum...
Kendi vicdanımız bütün bu otoritelerin düşündüğünü belki daha fazlasını bize fısıldayamaz mıydı?
Bilmiyorum...
Günün doğuşu ve batışı otların rüzgarla sallanışı, yağmurlar, bulutlar ve bütün kainat bizimle bir parça mıydı? Yoksa fazlamıydık bu yere?
Bilmiyorum...
Belki de bizi fazla yapan bizdik, kibrimiz ve her nesnenin bizim için var olduğuna inanmak mı bizi bu yerin kanseri yapmıştı?
Bilmiyorum...
Bu penceremden bakarken bu boş dağlara belki yüzbinlerce yıl önce biri daha bakmıştı, benimle aynı mı bakmıştı?
Bilmiyorum...
Bilmiyorum?
Hayatında bir kez olsun oral sander okumuş birinin sorgulamayacağı bu başlık altındaki arkadaşlar gibi tarihi sorgulama triplerine girmeyeceği mevzudur. (bkz: günaydın)