unutulmuş ne varsa sevgiden geri kalan m.kürdi bir avni anıl eseridir.
Unutulmuş ne varsa sevgiden geri kalan
Bir kadeh şarap gibi içilmiş şarkılarda
Bütün ışıklar sönmüş terkedilmiş hatıran
Bir senin aydınlığın karanlık sokaklarda
genelde abuk subuk yorumlardır. ben çok güldüm. yazayım siz de gülün.850 li bir numara aradı. numarayı yazdığımda gogola bu bilinmeyen nolarla ilgili bi site çıktı.biri şöyle yazmış ve davamı.
Çükcü
Numara sahibi çükümü ye
Çükün arkadaşı
Numara sahibi yukardakinin çükünü ye
Çükçünün karısı
o yemesin ben yicem
Barron
Ne mallar var yemeye çok meraklısın ..
ülkemizde bolca görülen bir fetişizm türüdür.oruç seviciliği de diyebiliriz buna. ve bu durumda oruç ibadeti tamamen masumken , ibadeti yerine getirmeye çalışan seviciler için ne yazık ki aynı şeyi söylemek imkansız.bu fetişistler ibadet meselesini tamamen yanlış anlamış ,aynı zamanda namaz , haC ,UMRE fetişzmine de tutulmuş arkadaşlardır. bunlar için bu ibadetlerin ne anlam ifade ettiğinin , ne için ifa edildiğinin hiç ama hiçbir önemi yoktur. tek önemli şey o ibadeti bir şekilde yerine getirmek ve sonra da ay benim güzel oruçlarım , namazlarım vs diye sevmek , bunları etraftaki insanların gözüne sokmak , bir üst level olarak da eger etraflarında ibadet etmeyen kimseler vaRSA SEN DE kıl , sen de tut şeklinde bu insanları taciz etmek ve ne yzık ki tuttugu bu bihaber oruçların , kıldıgı namazların kendini kesin kurtardıgı hezeyanıyla bir de etrafındakileri kurtarmaya çalışmak (sözümona)tır.bunlar ibadetlere taparlar. şuursuzdurlar.hatta bunların daha vahim türleri diğerlerine zarar verir.ama bu fetişizm değil başka bir deliliktir.
çocukluğumdan hatırladığım bir kitap ismi.dün bahçedeydim.toprağı kazdık. mis gibi toprak çıktı altından.şöyle bir baktım.yatıp uzanmak için iyi bir yer gibi gözüktü bana.güvenli ve huzur verici ,kucak gibi.yani belki de ölüm...
oysa dayımı bir karanlık kuyuya koyduk.unutamıyorum.gerçek olamayacak kadar kötü.ve şöyle dedim yanımdakine insanları da böyle ekiyorlar toprağa ama onlar ekin vermiyor.adam öylece sustu...
ht web sayfasına girdim.fotolar var. allahım porno siteyi aratmayacak. herkes açmış.meme açmış . döt açmış. açmış allah açmış.yav kardeşim aç aç nereye kadar . ne açanlar açmaktan usandı ne bakanlar bakmaktn. anlamıyorum gerçekten.
Nusaybin’de taş üstünde taş, baş üstünde baş komayın!”
Bu sözler Devlet Bahçeli’nin.
Grup toplantısındaki konuşmasını televizyonda izlerken ürperdim.
Bir katliam çağrısı...
Ya da tenkil zihniyetinin olanca açıklığıyla hortlaması...
Tenkil, topluca ortadan kaldırmaktır.
Toplu kıyımdır.
Taş üstünde taş, baş üstünde baş bırakmamaktır.
1938 Dersim, devletin derinliklerinde hiçbir zaman kaybolmamış olan ‘tenkil zihniyeti’nin bu topraklarda yaşanmış en korkunç örneklerinden biridir.
Demirel, 1991’in Şubat ayında Ankara’daki Anadolu Kulübü’ndeki bir akşam bana şöyle demişti:
“1938’de, Dersim’de korkunç şeyler olmuştur.”
Demirel döneminin dışişleri bakanlarından ve 1938 Dersim’de emniyet müdürü olarak bölgede görev yapmış olan ihsan Sabri Çağlayangil, kendisi de Dersimli olan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun teybine 1986 yılında der ki:
Erdoğan, 2011 yılında 'Dersim'de 50 bin kişi öldü' demiş ve 'Devlet adına özür dilemek gerekiyorsa ben özür diliyorum' ifadesini kullanmıştı
Erdoğan, 2011 yılında 'Dersim'de 50 bin kişi öldü' demiş ve 'Devlet adına özür dilemek gerekiyorsa ben özür diliyorum' ifadesini kullanmıştı
Mağaralara iltica etmişlerdi. Ordu, zehirli gaz kullandı, mağaraların kapısının içinden... Bunları fare gibi zehirledi.
Yediden yetmişe o Dersim Kürtlerini kestiler.
Eski hava kuvvetleri komutanlarından, 12 Mart Darbesi’nin altında imzası olan rahmetli Muhsin Batur Paşa anılarında, genç bir havacı subay olarak Dersim’deki ‘özel görevi’nden şöyle söz eder:
Elazığ’ın biraz uzağında, Harput’un eteklerinde çadırlı ordugâh kurduk. Bir müddet sonra ilk durak Pertek olmak üzere harekete geçtik. Ve iki ayı aşkın süre özel görev yaptık.
Okuyucularımdan özür diliyor ve yaşantımın bu bölümünü anlatmaktan kaçınıyorum.
Bu nasıl ‘devlet aklı’dır ki, vatandaşlarının bir bölümünü sürgün etmiş, barkını yakmış ama 29 isyana yol açan sorunu 1923’ten beri çözememiştir?
Paylaş
Paylaş
‘Özel görev’ neydi,
Muhsin Paşa onca yıl sonra bile anlatmaktan niçin kaçınmıştı, sorularını geçiyorum.
Dersim ’38 tam bir tenkil operasyonuydu.
2010 yılında Tayyip Erdoğan şöyle diyecekti:
“Dersim’de 50 bin kişi katledildi, 1938 yılında...” (*)
Dersim’de “taş üstünde taş, baş üstünde baş komayan” bu tenkil zihniyeti günümüzde yeniden hortlamış durumda.
Ne yazık ki öyle.
Aradan yıllar geçtikten sonra Cizre de, Sur da Dersim gibi anlatılacak ve ne hazindir ki, yaşanan acılar daha büyük acılara zemin hazırlayacaktır.
Kimileri de, dün ve bugün olduğu gibi ‘devlet aklı’nın gereği olarak tenkil zihniyetini yarın da savunmaya devam edecekler.
Bu nasıl ‘devlet aklı’dır ki, 1923’ten beri 29 isyana yol açan bir sorunu çözememiştir.
Bu nasıl ‘devlet aklı’dır ki, kendi vatandaşlarının bir bölümünün kimliğini, dilini inkâr etmiş ama 29 isyana yol açan bir sorunu 1923’ten beri çözememiştir.
Bu nasıl ‘devlet aklı’dır ki, kendi vatandaşlarının bir bölümünü yıllar boyu köyünden mezrasından zorla sürgün etmiş, evini barkını yakmış yıkmış ama 29 isyana yol açan bir sorunu 1923’ten beri çözememiştir.
Bu nasıl ‘devlet aklı’dır ki, hukuku hiçe saymış, Susurluklar, Ergenekonlar yaratmış, binlerce ‘faili meçhul cinayet’ işlenmesine zemin hazırlamış ama 29 isyana yol açan bir sorunu 1923’ten beri çözememiştir.
Bu nasıl ‘devlet aklı’dır ki, bazen darbeler yapmış, demokrasiyi tamamen askıya almış, hukukun üstünlüğü anlayışını hiçe saymış, Diyarbakır Askerî Cezaevi örneğinde olduğu gibi kendi vatandaşlarına bok bile yedirilen işkencehaneler kurmuş ama 29 isyana yol açan bir sorunu 1923’ten beri çözememiştir.
Bu nasıl ‘devlet aklı’dır ki, 1923’ten beri sorunu çözememiş, tam tersine azdırmış, derinleştirmiştir.
Bu nasıl ‘devlet aklı’dır ki, Türkiye’nin kalkınmasına, refahına yatırılacak kaynakları savaşa harcamıştır.
Bu nasıl devlet aklıdır ki, elli bin vatandaşının 1984’ten beri ölümüne yol açmıştır.
Bu nasıl bir ‘devlet aklı’dır ki, 1923’ten beri kan ve gözyaşına neden olan vahim hatalarından bir türlü gereken dersleri çıkaramamıştır.
Ve bu nasıl bir ‘devlet aklı’dır ki, ne acı ya da acıklıdır ki, bunca yıldır bunca kan ve gözyaşına rağmen trajediye doymamış bu topraklarda çözümü daha hâlâ namlunun ucunda sanmaktadır.
Böyle bir ‘akıl’a ancak şaşılır!
1923’ten beri hep aynı şeyleri yapıp farklı bir sonuç beklediği için şaşılır bu ‘devlet aklı’na... Nokta!
alıntıdır.hasan cemal
Evde durum berkemal.
iyiyiz, annem de, ben de.
Odan, evin, mahallen hepsi yerli yerinde.
Fakat ülke için üzgün, insanlara da biraz kırgınım baba.
Yananlar yanıyor çığlık çığlığa, kalan herkes uzun bir sırada bekliyor suspus, art arda…
Sırası gelen biat etmiyorsa vuruluyor, dövülüyor; hapsediyor, aç bırakıyorlar.
Bombalar patlıyor başkentte, toplar yağıyor doğuda evlere güpegündüz…
Sıradakiler yine suskun. Kendilerine uzanmaz zannediliyorlarsa o kanlı pençe, susup başını öne eğerlerse, bu vahşi hırsı tanıyamamışlar bence. En üzücüsü de, can simidi gibi tutunmuş insanlar önyargılarının çerçevesine.
O Kürt, bu dinsiz, şu cemaatçi diye ayrışıp boşuna tartışılırken gerçekler boğuluyor, paralar yutuluyor, yalan kaplıyor yüzeyi, dibe vuruyor masumların hakkı, özgürlükleri…
Bir damga yetiyor insanların vicdanını rahatlamasına, suskunluğunu aklamasına.
Terörü, teröristi, hendeği duyan bir ‘oh’ çekip destek çıkıyor çatışmalara, askerlerin şehitliğine, morgda biriken çocuklara, bebeklere, sokaklarda katledilen sivillere.
Nefret köpürtülüyor her gün yöneticilerin dilinde, yandaş gazetelerde.
Ne oldu da bozuldu huzur?
Soran yok, unutulmuş insan neredeyse barış istemekten utanacak halde.
Durum böyleyken hala meslektaşlarının çoğu sus ve pus. Gün ardına insanların yüzüne yalanlar söylenip, ayrışma köküne kadar körüklenirken demokrasinin dördüncü kuvveti bildiğim gazeteciler, bir avuç insan dışında, ya korkudan sesini kısmış, canla başla rahatsız etmeyecek konular arıyor, yoksa yaratıyor ya da menfaatini sırtlamış tetikçilik peşinde.
Korku, tepkisizliğe ve suskunluğa bir bahane olmamalı baba. Bilinmeli ki şimdi susulursa asıl korku, haksızlık, şiddet ve ölüm gün gelip o uzak sanıların kapıları çaldığında duyulacak.
Baba;
Kırgınım dedim, kızgınım demedim.
Bu da öfkelenmemeyi senden öğrendiğimden, bir de umudumdandır her şeye rağmen. Şüphem yok gerçeğin üstün hakimiyetinden.
Zulmün hanedanlığı da yıkılacak elbet bir gün üstümüzden.
Sen ve ben, yine koşarak ineceğiz sahile, deniz aynı deniz, kucaklayacaksın güneşi sımsıkı, beni ve annemi kucakladığın gibi.
Bağrımızda dürüstlüğün gururu, elimizde bir avuç yassı taş, dalga dalga sekecek kahkahalarımız...
Özgürlük elbet bizimdir baba.
Allow me to speak my Arab tongue
before they occupy my language as well.
Allow me to speak my mother tongue
before they colonise her memory as well.
I am an Arab woman of color.
and we come in all shades of anger.
All my grandfather ever wanted to do
was wake up at dawn and watch my grandmather kneel and pray
in a village hidden between Jaffa and Haifa
my mother was born under an olive tree
on a soil they say is no longer mine
but I will cross their barriers, their check points
their damn apartheid walls and return to my homeland
I am an Arab woman of colour and we come in all shades of anger.
And did you hear my sister screaming yesterday
as she gave birth at a check point
with Israeli soldiers looking between her legs
for their next demographic threat
called her baby girl “Janeen”.
And did you hear Amni Mona screaming
behind their prison bars as they teargassed her cell
“We’re returning to Palestine!”
I am an Arab woman of colour and we come in all shades of anger.
But you tell me, this womb inside me
will only bring you your next terrorist
beard wearing, gun waving, towelhead, sand nigger
You tell me, I send my children out to die
but those are your copters, your F16′s in our sky
And let’s talk about this terrorism business for a second
Wasn’t it the CIA that killed Allende and Lumumba
and who trained Osama in the first place
My grandparents didn’t run around like clowns
with the white capes and the white hoods on their heads lynching black people
I am an Arab woman of colour and we come in all shades of anger.
“So who is that brown woman screaming in the demonstration?”
Sorry, should I not scream?
I forgot to be your every orientalist dream
Jinnee in a bottle, belly dancer, harem girl, soft spoken Arab woman
Yes master, no master.
Thank you for the peanut butter sandwiches
raining down on us from your F16′s master
Yes my liberators are here to kill my children
and call them “collateral damage”
I am an Arab woman of colour and we come in all shades of anger.
So let me just tell you this womb inside me
will only bring you your next rebel
She will have a rock in one hand and a Palestinian flag in the other
I am an Arab woman of color
Beware! Beware my anger…
ben bu dünyanın devr-i devranını,izzet-i nefsini s..k..yim,
yansın bu ibneler su veren itfayenin hortumunu s..k..yim,
ben delimiyim mecnun gibi bir am için çöllere düşeyim,
verirse verir, vermezse leylayı da s..k..yim.
öyle olmuyor be neyzen , vermeyen leylanın peşinde ömür bitiyor.
Artık Ne Siyah Gözlerinin Gölgesi Kaldı
Kalbim O Büyük Aşka Bedel Kinlere Daldı
Lânet O Güzel Gözlerinin Nûruna Yağsın
Bin Aşk Yaratan Saçların Âhımla Ağarsın
şimdi burada bin aşk yaratan saç diyor ya işte aşk adamı böyle abarttırır. düşünsene adamnın her saç teli bin aşk yaratıyor ne hoş , ne zalım , ne kadar mazo .
kevser in belasını allah vermemiş cehennem zebanisi bir insan bozuntusu ölü bir bedene işkence edip , çıplak fotoğrafını çekip medyaya servis etmiştir. bu kevsere , pkk ye , hdp ye , kürtlere değil insanlığa senin insanlığına , yaratılmışlığına yapılan bir hakarettir. türk olmaktan sizin gibiler ve bu zebaniler , onların şakşakçıları yüzünden utanıyorum. lanet olsun sizin insanlığınıza.
şimdi canım sık sık arabayı stop , istop işte herneyse ondan ettireceksin . motor duracak. ama normalde çok eski bir araba kullanmıyorsan , normal şartlar altında frene basıp durduğunda motordan çok ses gelmediği için ve sürekli arabayı sistop ettirdiğin için frenle durduğunda arabadan hiiç ses gelmediği için helecandan istop ettiğini sanabilirsin. ve marşa basıp arabanı çalıştırmak istersin yapmaaa. önce bak hele gerçekten durmuş mu motor. nasıl mı anlacan göstergelre bak orada eciş bücüş bitakım ışıklı şekiller çıkmışsa evet istop etmişin bunlar ikaz lambaların.marşa bas . ama değilse marşa basma zira araba çalışırken kontağı kapatmadan marşa basarsan maazallah yakarsın lan. bi sürü masraf sonra. hiç anlamıyorsan şüphelendinsen sistop mu deel mi diye debryaja basılıuken ayağın gaza bas, ses çıkar araba çalışıyorsa ,değilse bi bok olmaz ses felan çıkmaz yeniden çalıştır arabanı.
Ruhunda ölen nağmede sevda sesi var mı ?
Anlat bana ey sevgili aşkın bu kadar mı ?
Kumral saçının telleri hicranı sarar mı ?
Anlat bana ey sevgili aşkın bu kadar mı ?
o kadar sık hasta olunur o kadar çok aile hekimine gidilir ve bir iki günlük rapor yazdırılır ki doktor sizi yeniden gördüğünde , siz yine ben geldim dediğinizde aa ben de merak etmeye başlamıştım der ve güler. hem komik hem de çok yaralayıcıdır. görünürde ciddi bir rahatsızlığın yoktur. bir kanser değilsindir bir böbrek hastası değilsindir. senin hatalığın gözükmez ya da herkesin yakalandığı soguk algınlıgıdır. görünmeyen hastalığın akla ziyandır kimseye derdini anlatamazsın yeri gelir annen yeri gelir eşin yeri gelir iş arkaaşın yeri gelir doktorun alay eder. herıkesin yakalandığı grip soguk algınlıgı vesaireye de kışın ve baharın her ay bi kere teslim olursun anan aglar. yok anan da aglamaz bi süre sonra. görünmez hastalığımın epilepsi oldugundan şüphelenildiğinde tetkik sonucunda epilepsi çıkmadıgı için hüngür hüngür aglamıştım. zira önümdeki 14 seen boyunca hem çok hasta olup hem de hastadan sayıılmayacagımı , hastalıgımın janjanlı bir ismi ve karizması olmayacagı için hem hastalık çarparken hem de toplum tarafından süründürülecegimi adım gibi biliyordum.oysa epilepsi olsaydım ailem eşim şefim doktorum bana acıyan gözlerle bakıp nasıl yardım edeceklerini şaşavcaklardı. çok şükğr epilep0si değilim ancak en az bir epilepsi hastası kadar yorulmakta acı çekmekteyim.
* slm naber
* hiç nolsun ( surat on karış , bet bet bakıyor )
aradan az vakit geçer . işyerinin hiçbir aklı başında insanın yakın olmak istemeyeceği zevzek , yavşak bir çalışanı gelir . buna laf atar. ve sonra bu on karış suratlı ,suratsız arkadaştan acayip canlı , civelek sesler ve de kahkahalar yükselir. ahan da işte bu yaratık işyerindeki aşüfte kadındır. diğerine bişy demeye gerek yok zaten o da babası..... biridir.