tezat ve kaos
339 (çok gezmiş çok okumuş)
altıncı nesil yazar 1 takipçi 0.61 ulupuan
entryleri
oylamalar
medya
takip

    sahi bi darbecilerle hesaplaşma vardı ne oldu ona

    1.
  1. siktim öldü diye kestirip atacakken irkilip kendime çeki düzen verdiğim, ve gece gündüz misali birbirinin ardılı iki farenin dimağımı kemirirken koyduğu ambargo.*
    esasında geçtiğimiz günlerde arkadaşla tartışırken, tartışmayı noktalayan sözdü bu hesaplaşma. referandumda boy boy afişlerde yazan "darbeciler yargılanacak" minvalli sözlerin artık, "e hadi yargılansın o halde" diye aks-i sedasından öte birşey değildi. amma ve lakin iş %58'i alıp, icraat aşamasına gelince akla takılıyordu bu soru. sahi yahu darbeciler yargılanacaktı..

    üstelik 28 şubat gibi, 27 nisan gibi nispeten yakın zamanlarda gerçekleşmiş ordunun siyasete müdahalesi varken, 12 eylül gibi; cunta ekibi 5 kişiden oluşan ve çoğu şu an merhum paşaları yargılama iddasının gerçekliğini sorgulamaktan öte birşey değildi. anayasanın geçici 15. maddesinin derhal kaldırılması kadar basit bir işken üstelik hem de meclisin %60'ı akp milletvekillerinden oluşuyorsa. zaman aşımı dediğinizi duyar gibiyim. ama durun, ben bilmem recebim bilir.

    hasılı, yargı reformundaki aceleci tavrı referandum öncesi verilen bütün vaatlerde de görmektir %58 içindeki bir kesimin arzusu. aksi halde onlar da sorgulayacaktır şu soruyu:

    sahi bi darbecilerle hesaplaşma vardı ne oldu ona!
    7 ...
  2. troll nickleri altındaki entrylerimizi siliyoruz

    1.
  3. aslında troll nickleri altındaki entrylerimizi siliyoruz kampanyası şeklinde açılması planlanan başlıktır.*
    (bkz: uludağ sözlük troll imha merkezi)
    (bkz: uludağ sözlük moderasyonu nun troll sevgisi)
    (bkz: uludağ sözlük ün troll kaynıyor olması)

    ve daha niceleri...
    --spoiler--
    uzunca zamandır sözlüklerle hemhalim. bazen görüyorum bu troll sıfatlı gevşekler en beğenilen listelerine entry sokuyorlar. bakıyorsunuz ki entrye; (bkz: böyle bir entry yok) (bkz: hiç olmadı ki) (bkz: olamayacak işler peşindesiniz) silmiş yavşak. şimdi kim bu troll yavruları? amaçları ne? -karma listesinde dibi zorlamak, ki tek zorladıkları dip de budur bence, çoğunluğu bakir ergen pezevenklerdir bunların. -iğrenç ve sapkın fanztezilerini sözlüğe taşıyıp bu yolla sözlük içinde meşhur olmaya çalışmak. lan en meşhuru şahin k, yolda belde karşılaşsam veya otobüste yanıma otursa kaldırırım, kalkmasa girişirim. yapmayın bunu. -dinlere, ırklara şunlara bunlara, büyük veya küçük herneyse kalabalıkların kutsal atfettiklerine, dokunulmazlarına pöykürmek. oğlum, biri çıktı tanrı öldü dedi, sonra kendi öldü. öte taraftan aldım haberini, ankaralı namık adında bir zebani vermişler başına, salmış gobrayı, veretmiş odunu. yazık olur gençliğinize, ölen hep ehtiyar mı?
    --spoiler--
    ne güzel demiş haftanın en beğenilenlerine giren troll hüznü başlığına, şu an silik olan kapital karl değil mi?

    gerçekten de bu troll denen klavye sahipleri sözlükteki icraatlarını son birkaç ayda o kadar abarttılar ki artık sözlükte bırakın okumaya değer entry, tıklamaya değer bir başlık dahi zor bulunur oldu. birisi çıkıyor kutsal değerlere saldırı üzerinden trollük yapıyor, diğeri sapkın fantezilerini uygun kalıplarda sözlüğe aktarıyor, bir diğeri hayranı olduğu siyasetçinin yalakalığıyla tepki çekmeye çalışıyor son olarak da biri çıkıp içindeki fransız aşkı ile sesini duyurmaya çalışıyor.

    bu adamlara gerek açtığı başlıklar altında gerekse nicki altında hakaret, hatta galiz küfürler dahi edilse de her birinden marjinal keyif duyan bu keyif pezevenkleri moderasyonun da göz yummasıyla gittikçe sapıtıyor, gittikçe abarıyor.

    arada ölçüsünde bırakanlar da yok değil. edebi diliyle troll-kaliteli yazar arasında kalmayı kotaran ve büyük troll olma payesini edinenler de var.

    şimdi, bu insanlar nasıl bir ruh hali ve beklenti içerisinde yazıyorlar ki tepki çekeceğini, eksi oylanacağını, hatta küfür edileceğini bildikleri halde ısrarla bu yolda ilerliyorlar. en nihayetinde karma listesini zorlar, nick altında bilmem kaç sayfa yazı görürsün. hayır, bu sosyal mastürbasyon sayesinde alacağın hazzın nick altındaki hakaret dolu küfürler ile bağlantısı ne onu anlamış değilim.

    [yazıyı bilerek uzatıyorum ki okumaya üşenen troller okumasın]

    tamam, adamların yazılarında ciddi olmadığını bildiğim için kaale almıyorum da, sözlüğün gittiği nokta hayra alamet değil.

    ne yapacağız?

    -sözlükte kimsenin nicki altına yazmamış biri olarak şunu söylemeliyim ki troll nicleri altındaki entryleriniz, onlara gerek destek, gerek köstek niteliğindeki yorumlarınız bu insanları güçlendiriyor. "beni öldürmeyen şey güçlü yapar" demiş nietzshe. ilk etapta bu adamların nick altını tenhalaştırsak, şüphesiz ki sesleri azalacaktır.

    -eksi oy vermeyeceğiz. sebebi kapital karl belirtmiş. adamlar karmada dibi zorlamaya çalışıyorlar. eskaza bir tanesi beğenilenlere girse zaten siliyorlar. bakın bir tanesinin ekran görüntüsü: https://galeri.uludagsozluk.com/r/6016/+

    -başlıklarına yazmayacağız. bir trollün en belirgin özelliği sürekli kendi başlıklarına yazmasıdır. bu sebeple açtıkları başlıklara yazmayacağız.

    işte bu üç yöntem ile troll istilası bir ölçüde azalır.

    ne dediler?
    --spoiler--
    az kaldı sayın yazar.

    hep beraber göçeceğiz başka diyarlara.

    o zaman rahat edeceğiz saçma sapan işlemlerin olmadığı ortamlarda.

    bu da şiirdi.
    --spoiler--
    *
    4 ...
  4. genç komünistlerin hayal dünyası

    1.
  5. genç şakirtlerin hayal dünyası, genç kemalistlerin hayal dünyasından sonra açılmasının elzem olacağı genç kürtçü komünistlerin hayalleridir.

    sovyetler yıkılmasaydı, latin amerika'daki, kuzey kore'deki yönetimler yayılsaydı, çin kapitalistleşmeseydi, sovyetler çekoslovakya'ya girmeseydi, 68 kuşağı kapitalist uşağı olmasaydı acaba kozmos bize de devrimi gösterir miydi diye hayıflanır dururlar.

    kaypakkaya, çayan, gezmiş gibi kahramanlarla avunup dururlar. her fırsatta biryerlere isimlerini sokuştururlar. zaten literatürlerinde birkaç kelime vardır. devrim burjuva faşist yoldaş vs...
    6 ...
  6. tarihsel süreç içerisinde ulus devlet yapılanması

    1.
  7. ulus olma bilinci gelişmemiş; devleti salt bir teşrii kuvvet addeden bir kesimin ulus devlet kavramını da basit bir milliyetçilik arka planı ile algılama güdüsünden ibaret olması sonucu açıklanmak zorunda olunan yapılanmadır.

    öncelikle "devlet" kavramı üzerinden farklı alıntılar yapmakta fayda var.

    platon için devlet: "filozof kralın bilgisinin ve ruhunun ideal bir form halinde somutlaşması."
    aristo için devlet: "bireyin siyasi olarak mensup olduğu organik yapı."
    hobbes için devlet: "insan varlığını güvence altına alan siyasi güç."
    hegel için devlet: "tanrının yeryüzündeki yansıması."
    marx için ise: "egemen sınıfların baskı aracı."

    devlet her ne şekilde tanımlanırsa tanımlansın, çağımızda modern dünyanın şekillenmesinde en büyük katkıya sahip kurumdur. ulus devletler kronolojik olarak devlet kavramının ortaya çıkışından çok sonra, fransız ihtilali beraberinde ve tarihsel materyalizm çerçevesinde* gerçekleşmiştir. birçok sosyolog toplum yapısını, medeniyeti, terakkiyi kısacası insanlığı düz bir çizgi üzerinde daima ilerleyen, ilerledikçe gelişen bir yapı olarak addedetmiştir. ulus devlet yapılanmalarının şu an dünyada hakim olarak görülmesinin sebebi de mevcut şartlar altında toplum oluşturmanın en uygun yolu olarak görülmesidir.

    tarihte devlet yapılanmaları eski yunan şehir devletlerinden imparatorluklara, imparatorluklardan da ulus devletlere doğru gelişim göstermiştir. ve bu bağlamda ulus devletler kendi güç dengelerini de yeniden şekillendirmiştir. skolastik dönemde iktidarın kaynağı ve meşruiyeti din ve kilise iken, sekülerleşmenin ve reformların yaygınlaşması ile iktidarın kaynağı ve
    meşrutiyeti değişmeye başlamış, insanı baz alan bir yapıya bürünmüştür. bu tip değişimde iktidar kaynağı ve toplum yapısı bir ortak bilinç, ortak kültür ortak dil ve kültür, en önemlisi ortak dilek çatısı altında toplanmış ulusun yapısıdır.

    ulus devletin salt bir milliyetçilik algısı ise temelinde enternasyonelleşme karşıtı olmasında, ulusalcı-milliyetçi bir çizgi içerisinde yatmasındadır.* keza en nihayetinde ulus devletler ulusçu-toplumcu bir yapılanma güdüsünde ve fakat enternasyonelleşme karşıtı olduğu için bu kesim tarafından kavram olarak da ulus devletler kaypak bir milliyetçilik tanımına hapsedilmeye çalışılmıştır. işte bu kaypaklaştırma, milliyetçiliği bir etnik kimlik milliyetçiliğine indirgeyip kısır döngüye hapsederken, özündeki şuur ve bilinci yitirmiş, karşı karşıya getirilen halklar safhasına hazırlamaktadır. dünyada tek bir etnik kimlikten gelen çok az ulus vardır ve bu uluslar da bir perspektiften bakınca zaten özünde milliyetçi bir yapıdadır. türkiye gibi farklı etnisitelerden oluşan ulus devletlerde milliyetçilik algısı anayasa tarafından güvence altına alınmış ve sosyal devlet yapısı ile de pekiştirilmiştir. örneğin anayasanın 66. maddesi içerisinde türklük* kavramı son derece net olarak ifade edilmiştir.

    "türk devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes türktür."
    1 ...
  8. tool vs apc

    1.
  9. tool temelinde sadece mjk olmayan, felsefi ve müzikal altyapısını maynard'dan ziyade danny carey tarafından alan ve tool, bir grup olarak, tıpkı iskambildeki 4 as gibi birbirinden ayrılmaz bir bütünü simgelediği için tamamen farklı kulvarlardaki iki grubun kıyaslamasıdır.

    tool tarz olarak fazla kompleks ve prograsiftir.
    tool'da ritimler, sözler, riffler birbirini tamamlar nitelikte ve gelişigüzel değildir.
    tool şarkılarında felsefi, mistik, kült ve spiritüel temalar vardır.
    tool klipleri de tıpkı şarkıları gibi içerisinde anlaşılması güç simgeler, semboller barındırır.
    toolcu diye onlarca kişi tanıyorken, apcci henüz kimse tanımadım.
    1 ...
  10. bir moderatör kaç yazara denk

    1.
  11. son günlerde artan moderasyon tepkisinden sonra aklıma takılan sorudur. bir moderatör kaç yazara denk?

    {giriş notu: yazar sayısını moderatör sayısına bölüp, çıkan sonucu bkz içerisinde vermeyin}

    her nedense uludağ sözlük moderasyonu ününü diğer sözlüklerde dahi duyurabilmiş bir moderasyon. itü, ekşi hatta yeni kurulmuş sözlüklerde dahi uludağ sözlük başlığı altında görülecek 4 entry'den biri moderasyon ile alakalı. hatta bırakın diğer sözlükleri, uludağ sözlük moderasyonu başlığı altındaki sayfa sayısını ekşi ve itü'deki muadil başlıklarla kıyaslayın ve neden bu sözlükte en çok moderasyon konusunda yazarların dert yandığını görün.

    şu ana kadar şahsi olarak moderasyon ile hiçbir problemim olmadı. şikayet ettiğim her konuda sonuç aldım. fakat son bir haftada sözlük içerisinde gözümün önünde cereyan eden olaylar, moderasyonun aşırı keyfi tutumları bu soruyu sordurdu bana.

    ilk olarak kapital karl'ın moderatör sikmek başlığını açıp, aleni ya da imalı hiçbir küfür, hakaret içermeyen; ihtimal, sözlükte sesleri anormal şekilde yükselen pkk sempatizanlarına karşı moderasyonu uyarı amaçlı girdiği entry sonrası nitratex ile birlikte 120 günlük çaylaklık cezası almasıydı. entry'nin aslı şurada, incelenebilir: (bkz: kapital karl/#8578047)

    ardından, böyle moderasyon olmaz olsun protestosu başlığı açılıp, moderasyona karşı bir manifesto başlatıldı. başlatan arkadaşlar ve beraberindeki birçok yazar kafa izni alarak sözlükteki haksızlık, hukuksuzluklara tepkisini koydu. bu yazarların ortak özelliği, hiçbirinin sözlükte son bir yıl içerisinde yükselen trollerden, bkz yazarlarından olmaması; her birinin ayrı ayrı sözlüğe emek harcamış yazarlar olmasıydı.

    bir diğer mevzu ise; gün itibarı ile kara gomlekli'ye özel mesaj yolu ile ard arda küfreden bir yazarın, ö.m. ile küfür, hangi sözlükte olunursa olunsun, silik olma durumu getirecekken; mevzu bahis yazarın çaylak yapılması idi. aralarında nasıl bir diyalog geçtiği hakkında fikrim yok fakat her ne şekilde olursa olsun küfür siliklik sebebidir.
    (bkz: milletin anasına sövenleri sözlükte tutan yönetim/#8629412)

    bunlar sadece son bir hafta içerisinde gözüme çarpanlar idi.

    bir tarafta moderatör sikmek başlığı açıldığı için çaylak edilen iki arkadaş, diğer tarafta ö.m. ile bir yazara ana avrat düz gittiği için çaylak edilen bir kişi. ister istemez şu soru takılıyor akla:

    bir moderatör kaç yazara denk?
    4 ...
  12. gelişmemiş ülke sorunu olarak kapitalizm

    1.
  13. tanımı içerisinde olan önerme. dünyadaki bütün ülkelerin gelişimine set koyan, hunharca, kahpece, sırf imtiyazlı olan kodaman-simsar sınıfın kalkınmasını, semirmesini terakki etmesini isterken, dünyanın geri kalan av konumundaki ülkelerini, halklarını sömürmek, terakkisine mani olmak için üretilmiş ideoloji olan kapitalizmin, yüzyıllar içerisindeki evrilme sürecinde gelişmemiş ve gelişmekte olan şeklinde sınıflandırdığı diğer dünyanın boyunduruğundaki bir insanın haykırışı...

    kapitalizmin bugününü anlamak için dününü çok iyi bilmek gerekir. dolayısıyla bugün modern dünya sistemi olarak tarihsel kapitalizm, kökenleri, coğrafyası, zamansal gelişimi ve çağdaş yapısal krizleriyle iyi anlaşılmak durumundadır. tarihsel kapitalizmin kökenlerini, 16. yüzyılın ingiltere'sinden alan 19. yüzyılın ilk yarısına kadar genişlemesini sürdüren ve ancak o zaman küresel bir sistem olarak anılmaya başlanan sistemdir. vahşiliğinin ise en yoğun yaşandığı dönem ikinci dünya savaşı sonrası dönemdir. bu kapitalist dünya-ekonominin çerçevesi içinde oluşturulan kurumlar sistemi, bireyleri alıcı-satıcı şeklinde metalaştıran pazarlar, pazarlarda rekabet eden firmalar, devletlerarası bir sistemin içinde bulunan çok sayıda devlet, halk, ve kimlikleri yansıtan statü grupları.

    buraya kadar herşey karunlar liginin kuralları dahilinde ve sosyal darwinizm gibi deterministik bir bakış açısı içerisinde, ecnebilerin hele ki liberallerin gururla söylemekte hiçbir beis duymadığı "survival of the fittest" prensibi içerisinde görünüyor. ama asıl mevzu, bu "fittest" güruhunun oyunu nasıl oynadığı.

    kapitalizm işte bu noktada sahte bir evrenselcilik ideolojisiyle işleyebilmektedir ki o da bütün insanlara eşit şekilde uygulanan genel kurallara öncelik verdiğini devletler düzeyinde kabul ettirebilmesidir. ancak bu sahte evrenselciliğin arkasında aslında hiçbir şekilde düşünmediğimiz "ırkçılık üstü" bir algı yatıyor ki zaten kapitalizmin beraberinde gelişen modern anlamdaki emperyalizmin mihenk taşı da bu noktadadır. bugün afaroz edilmiş bir ideoloji olan nazizm'deki ırkçılığın ve faşizmin ultra-nasyonelist milliyetçilik anlayışının çok daha farklı bir boyuttaki karşılığı kapitalizm gibi riyakar bir ideoloji içerisinde yatmaktadır. işte zurnanın zırt dediği yer de burası. iki dev kapitalist ırkçılık algısını tarihsel materyalist süreçte iki kıtayı sömürerek sağlamıştır.

    kapitalist avrupa: hammadde ihtiyacı ve ucuz işgücünü karşılamak için yıllar öncesinde afrika kıtasına dadanmış, bunu sonuna kadar kullanmış, bölge insanının kolektifleşmesine engel olarak, tarımda sadece belirtilen ürünleri yetiştirmesine izin verip, sosyal hayatı teşkil eden diğer bütün alanlarda önüne set çekmiş, çıkarılan maden kaynaklarına el koymuş ve bugün temel ihtiyaçlarını dahi karşılayamaz durumda bırakmıştır.

    kapitalist amerika: hammadde olarak avrupa'dan iyi bir drumda olduğu için uzun bir süre bununla idare etmiş, 20. yy'de özellikle de dünya savaşları sonrasında artan enerji ihtiyacını ve illegal silah, savaş teknolojisini ve dolayısıyla para babalarını ihya etmek için asya kıtasına; ortadoğu'ya saldırmıştır. gelişen ekonomi ve politik ihtiyaçlar/stratejiler çerçevesinde imtiyazlı sınıflarının refahlarını korumak adına her yolu meşru görmüş, "terör" adı verilen korku mekanizmasıyla dünya politika hayatına yön vermiştir.

    t e r ö r: burada duralım. terör sanıldığı gibi isyan eden birkaç çapulcunun kurduğu ve haklarını(!) almak için devlete, millete kuduz köpek misali saldıran bir hareketin adı değildir. en azından ülkemizdeki ve ortadoğudaki birçok terör örgütü bu şekilde, belki farklı amaçlarla kurulmuş olsa da bugün hizmet ettikleri güç açısından düşününce durum böyle değildir. örneğin ortadoğudaki birçok terör örgütünün kaynağı olan fkö de marksist temeller üzerine kurulsa da uzantıları bugün kapitalist/emperyalist ülkelerin en büyük dostudur. keza islamcı el-kaide ve hamas da yine emperyalist abd ve israil'in kurmuş olduğu örgütlerdir ve sahip oldukları kirli paralar da uluslararası simsarlar tarafından kontrol edilmektedir. pkknın feodalizme karşı kurulduğu söylense de bugün en büyük dostu güneydoğudaki aşiretçi taban ve ırak'ın kuzeyindeki yine bu yapıdır. (bkz: emperyalist ülkelerin kullandığı terör örgütü/@tezat ve kaos)

    terör, avcı konumundaki kapitalistlerin, av konumundaki gelişmekte olan kapitalist ülkeye en büyük kazığıdır. tabi sadece bu olsa iyi. bunun bir de neoliberal ekonomi içerisindeki uygulamaları vardır ki adı özelleştirme ve yabancıya toprak satışıdır. (bkz: özelleştirme adı ile bir vatanı satışa çıkarmak/@tezat ve kaos)

    türkiye gibi gelişmekte olan ve gelişmemiş ülkelerin en büyük sorunu kapitalizmdir.

    kapitalist ekonomi çarkları arasında sıkışmış, iç ve dış karar mekanizması türlü uluslararası anlaşmalarla tahakkum altına alınmış bir ülke olarak türkiye'nin kurtuluşu mevcut kapitalist düzenin verdiği bütün tavizlerin devlet ve halk lehine değiştirilmesi ile başlayacaktır. bunun ise yegane yolu milli ekonomi modeli içerisinde sağlam bir iktidardır.

    milli ekonomi ile işsizlik sorunu,
    sağlam ve kararlı iktidar ile de törör sorunu tamamen çözülecek ve türkiye gelişimi önündeki en büyük iki engeli bertaraf edecektir.

    son sözlü doğan avcıoğlu'ndan yapalım:

    "kalkınma düzen değişikliği demektir!"
    2 ...
  14. israil saldırılarının arkasında siyonizmin olması

    1.
  15. bugün birileri saldırı için faşist, ırkçı kalleş hatta hayvani dese dahi, saldırı arkasındaki dinamiği yani siyonizmi görmezden geldikçe hedefine boş teranelerden "one minute" manifestolarından öteye varamayacağı gerçeğini algılamış kişi söylemidir.

    kısaca bi siyonizm tarifi ile başlayalım: "Filistin'de Yahudiler için yeniden bir vatan kurulmasına destek veren uluslararası Yahudi siyasi hareketi. Söz konusu alan, Tevrat'ta bahsi geçen ve israil Diyarı (ibranice: Eretz Yisra'el) adı verilen topraklardır. israil'in kurulmasından bu yana, Siyonist hareket de şekil değiştirerek öncelikle Modern israil devletinin desteklenmesi amacı ile varlığını sürdürmektedir.*
    bugün siyonistler, arkasında amerikan evangelistlerinden tutun, dünyanın her yerinde kurulmuş mason locası, illuminati, rotary, lions ve türevleri olan siyonist örgütlerle amaçlarına; yani idealarındaki büyük israil devletine ulaşma olgusu içerisindeler. bunun yanında, devlet terörü ve küresel terör unsurlarını son derece sinsi kanalize eden siyonist örgütler sadece gizli anlaşmalarla değil, farkında olmadan dünyadaki birçok kişi tarafından ekmeklerine yağ sürdürmekteler. burada mevzunun mihenk taşı, aşırı kapitalist bu örgütlerin varlıklarını sürdürmek için gerçek siyonistlerle, yani bugünkü israil devleti sınırları içerisindeki kendi tabirleri ile "vatanseverler" ile işbirliği içerisine girmeleridir.

    gelelim siyonizmin hayallerdeki sınırlarına. siyonizme göre batı sınırı nil nehridir. yahudiler anayurtlarının bir bölümünü de ırak-kuveyt ve iran'a ait olan körfez bölümü olduğunu belirlemişlerdir. şimdi de bizi ilgilendiren bölüme gelelim, zira güneydoğu diye bildiğimiz ve türkler, araplar, kürtler ve yahudilerin yaşadığı coğrafya olan bu bölge önce musul ve kerkük türklerinin bölgeden sürülerek toros kuzeyine gönderilmesi, ardından bölgedeki arap nüfusunun suudi arabistan ve mısır'a sürülmesini ve en son; kürtlerin türkiye'nin güneydoğusuna ve ırak'ın kuzeyine konuşlandırılmasını öngörmektedir. geriye kalan da elbette yahudi milleti olacaktır!

    bu arada bahsedilen ülkelerin hemen hepsinin amerika ile ilişkilerinin sıkı olduğunu da belirtmeliyim.

    komplo teorisi diyebilirsiniz ama bir rivayete göre israil bayrağının alt ve üstündeki iki mavi şerit nil ve fırat nehirlerini simgelemktedir.

    yıllar önce filistin topraklarından başlayıp, tedrici bir şekilde sürdürülen devlet terörizmi ile beslenen ve en nihayetinde birçok ortadoğu ülkesini ısıracak olan bu kuduz köpeğin şimdilik sadece dişlerini göstermesi, her ne şekilde algılanırsa algılansın karşılıksız kalmamalıdır!

    (bkz: dişe diş kana kan)*
    1 ...
  16. emperyalist ülkelerin kullandığı terör örgütü

    1.
  17. açılımı "partiya kefere kürdistan" yani kürdistan kafir partisi olan ve bizlerin kısaca pkk diye bildiği terör örgütüdür.

    uyarı: uzunca bir yazıdır. eğer beyin hücrelerin biraz fazla mesai yapsın, sözlükte anket doldurmak yerine birşeyler öğreneyim istiyorsan sonuna kadar oku!

    türkiye 60'lı yıllarda sol hareketlere getirilen serbestlikler sonucu tarihinde ilk defa türkiye işçi partisi gibi bir partiyi milli bakiye sistemi ile vekil seçilen meclise sokabilmiştir. o zamanki tip içinde bugünlerde dahi adlarını duyduğumuz isimler türkiye'ye sosyalizmi getirmek adına faaliyetler yürütüyor, en kötü ihtimalle parlamenter demokrasi içinde işçi hareketlerini örgütlemek istiyordu. partinin bugün pkk sorunu olarak da bilinen kürt hareketine giden en keskin dönemi ise oy oranlarının düştüğü ve emek hareketini temsil etmekten gittikçe uzaklaştığı hareketin siyasi olarak dayanmak istediği tabanını değiştirmek istemesiydi. yıl 1967, türkiye işçi partisi doğu mitinglerini organize etmeye başlar ve yörenin sosyal ve iktisadi geri kalmışlıklarını diyarbakır, tunceli, ağrı gibi kürt kökenli vatandaşların yoğun yaşadığı bölgeleri gezerek dile getirmeye başlarlar. işte tip'in 4. büyük olağan kongresinden bazı satırlar:

    "kürt halkı üzerinde baştan beri hakim sınıfın, faşist iktidarların, zaman zaman kanlı zulüm hareketleri niteliğine bürünen, baskı, terör ve asimilasyon politikası uyguladıkları,
    ...
    partinin kürt sorununa, işçi sınıfının sosyalist devrim mücadelesinin gerekleri açısından baktığını kabul ve ilan eder."

    zamanla, doğu mitingleri ile başlayan ve türkiye'nin yoksul bölgelerinden sadece biri olan bir bölgenin sıkıntısı emek, mücadele hareketinden çoktan çıkmıştı. hareketin adı devrimci kürt hareketi idi.

    aslından pkk'nın temellerinin atılış yılı 1974'tür. bu dönemde yapılan toplantılar ile örgütü kuran kadrolar türkiye solunun kürt sorununun çözümü konusunda yetersiz kaldığı görüşündedir. bu da farklı bir örgüt anlayışını beraberinde getirecektir. o yıllarda ideolojik görüşünü inşa etmeye çalışan apo henüz bu oluşumlar içine tam olarak girmemişti. bu oluşumlar içinde yetişen ve sonradan terör örgütü ile yakın temaslar içinde olacak olan isimler de yok değildi. şimdilerde kendilerni ulusalcı söylemleri ile görsek de aslında bu kişilerin geçmişi buralara dayanmaktadır. yalçın küçük ve doğu perinçek.

    örgütün aslında çok küçük bir de silahsız kanadı vardır. teori olarak mahir çayan'dan esinlenen bu kanat bugün pkk'nın şehir ve üniversite örgütlenmelerinde kendisini gösteriyor. silahlı ve büyük bölümü ise genel olarak marksist bir örgüt olan filistin halk kurtuluş cephesinden etkilenmiştir. bir not: mahir çayan ile tokat'ın kızıldere köyünde jandarmaya ateş açıp da öldürülen isimler arasında bugün bdp içinde milletvekilliği yapan emine ayna'nın amcası ömer ayna da vardı.

    bütün bu anlattıklarımın emperyalist ülkelerin kullandığı terör örgütü ile ilgisi ne?
    bağlantıyı mahir kaynak'ın bir sözüyle yapalım:

    "türkiye'de soğuk savaş döneminde solun arkasında moskova'yı aradım, ingiltere'yi buldum"

    ingiltere...
    ezeli ve ebedi düşmanımız. sadece bizim mi, ortadoğudaki bütün ülkelerin. bölgede üzerinde sırtlanlık yapmadığı ülke yok gibidir. "divide and conquer" metodu ile giremediği ortadoğu ülkesi yok gibidir.

    aslında 150 yıllık bir süreçtir bu. padişah 2. abdülhamid'in ittihad-ı islam politikasını kendi istediği yönde şekillendirememesi sonucu başlayan ve kuzey ırak'ta emellerine girişme işi ile başlamıştır herşey. bölgede petrol olduğunu ilk bulan ve bu uğurda siyasi ve sosyal olarak bölgeyi parçalamyı ilk tasavvur eden ülkedir ingiltere. 1924'e kadar da bunu planlamıştır. fakat 1924'te şeyh said gibi bir kürt feodali son derece iyi kullanarak ara amacına ulaşmıştır. kerkük, süleymaniye ve musul elden gitmiştir.

    geçelim artık pkk'ya. zira yazı gittikçe uzuyor, tarihin tekerrürü anlatmakla da bitmiyor.

    pkk'da tıpkı şeyh said gibi kullanılmıştır. amaç ise bana sorarsanız büyük israil devleti. ingiltere'nin filistin topraklarını satın alarak ortadoğu'ya bela olarak yerleştirdiği israil devletinin sözde vaad edilmiş toprakları. bu toprakları satın alarak elde edemeyeceğini bilen emperyalistlerin geçici federal ya da bağımsız bir ulus devlet modeli ile nihai amacına ulaşması. tabi bu amaçla kurulan bir terör örgütü ve kanalize edilişi.

    peki kim bu emperyalistler? ingiltere, abd ve israil. üçü de farklı bir program ile pkk'yı kullanıyor.

    ingiltere ve güdümündeki avrupa bağımsız bir kürt ulus devleti ile bölgeyi kontrol etmek istiyor. kurulacak kürt devletini bu şekilde nüfuzu altına alıp, petrol kaynaklarına sahip olup, küresel sermayeyi bölgeye götürüp 21. yüzyıl şartlarında sömürgeciliğini devam ettirmek istiyor. hatta eğer bağımsız bir kürt devleti kurulursa türkiye'nin avrupa birliği üyeliği bile gündeme gelebilir, zira bu şekilde hem nüfus olarak türkiye azalmış, hem de sırtındaki yükten kurtulmuş olur. bugüne kadar demokrasimizin! gelişmesi için tanınan süreler, verilen ültimatomlar, ab uyum paketleri, sarmısak, soğan, kokoreç yasakları sizce ne anlam ifade ediyor?

    abd ve israil ise bölgede geçici bir federatif yapı kurmak hayalinde. hatta pek çok kez duymuşuzdur. abd bölgede yeni osmanlıcılık ve federatif islam birlikleri kurmak istiyor diye. mantıklı, zira federal yapılar abd'nin çok daha kolay nüfuz edebileceği bir yönetim şekli. hele ki nato üyesiyseler.

    bütün bu emellerin gerçekleşmesi için eldeki koz: p k k

    bugün pkk'nın silah ve lojistik desteklerinin kimlerden geldiğini sağır sultan dahi duydu. neden terör örgütü avrupa'da yayın yapabiliyor, demokrasileri(!) çok gelişmiş olduğu için mi?
    israil neden apo'yu yıllarca hafız esad döneminde, suriye istihbarat örgütü el muhaberat'ın kucağında yetiştirdi?
    cia, mi6, mossad ajanları neden güneydoğu topraklarında kol geziyor?
    apo değişen ortadoğu stratejileri içinde neden yakalanıp, türkiye'ye emanet edildi?
    terörist şemdin sakık neden tasfiye edildi?
    1993 yılında şaibeli bir şekilde aramızdan ayrılan uğur mumcu, eşref bitlis, cem ersever ne anlam ifade etmektedir.
    keza hiram abas ve turgut özal süikastları...

    bunların hepsi büyük bir bütünün, bir oyunun parçaları.

    parçaların birleştiğini biliyorum.
    6 ...
  18. etraftan gelen seslerin uykuda şuura etkisi

    1.
  19. dingin sayılabilecek bir gün sonrası yatağıma varıp, biraz debelendikten sonra her zamanki gibi tabiri zor kıvırcık rüyalara yelken açmışken, sabaha doğru etraftan acı acı gelen "miyavlama" sesleri sonrası yaşanan şuur yanılsamalarıdır. tam olarak bir histeri midir, bilmiyorum ama fevrim dönene kadarki geçen süre olan uyku ile uyanıklık arası dilimde beynin en aktif fikir üretme süreci olduğunu bir kez daha müşahade ettim. olay şöyle gerçekleşti:

    ihtimal o esnada rüya görüyordum ki, takriben birkaç dakika boyunca mütemadi olarak pöyküren bir kedinin sesleri uykusu hafif bir bünyeye, sesin en şiddetli olduğu zamanda ulaştı. evet yakınlarda biryerlerde bir kedi ciyak ciyak miyavlamakta ve yeri belirsiz bu sesler uyku ile uyanıklık arasında olduğum süre boyunca türlü ihtimalleri aklıma getirmekte, şöyle ki:

    ihtimal1: mart ayı gelmeden yakınlarda biryerlerde kediler mercimeği fırına verdi ve topluca mutluluk çığlıkları atıyorlardı. olabilir dedim. zaten şu gdo'lu gıdalar yok mu? hayvanların bile biyolojik dengesini bozuyor. baksana daha zamanı gelmeden kediler bile çığrından çıktı. ama ses toplu bir kutlama değildi. derken ikinci ihtimal geliyor,

    ihtimal2: küçükken çizgifilmlerde izlediğim geceleri sarhoş olup sabaha kadar dişisini tavlamak adına viyolonsel çalan romantik bir kedi var etrafta. olabilir dedim. ne kadar hayali bir kahraman olsa da hep desteklemiştim silvester'ı. aşk acısı çekiyor zaar,

    ihtimal3: allah muhafaza, atrafta bir satanist karargahı var. kediyi kesmeden önce ellerinden kaçırdılar ve can havli ile kedi bağırmaya başladı.

    neyse ki bu 3. ihtimal sonrası beyin toparlanmaya başlıyor ve daha sağlıklı düşünmeye başlıyor. evin kapısının önünde bir kedi konuşlanmış, bir derdi var ki bağırıyor.

    hasstr diyerek hatırlıyorum ki havaların soğuk gittiği dönemlerde apartmanımıza dadanan bir kedi vardı. şimdi de bizim kapının önüne gelmiş miyavlıyor. kapı ile yatağım arasında da fala bir mesafe yok. bütün ses buymuş. iki saniyede yazılan bütün senaryolar yalan oluyor.
    1 ...
  20. değişen şartlar sonucu milliyetçi olmak

    1.
  21. ülkemizde son yıllarda değişen siyasi hava sonucu eskilerde sol kolları havada moskova çığırtkanlığı yapıp, sonradan soros bozması, ab(d) işbirlikçisi olan hümanist uzay danalarının* yaptıkları ve yapmakta olduğu kürt ajitesi sonucu tepki olarak gelişen bir çeşit milliyetçiliktir.

    özellikle de eski kafa marksist, şimdilerin demokratı gibi görünen ve sol camia içinde köstebek gibi yaşayıp, amip gibi çoğalan bu zihniyetin ve "milliyetçilik çağın gerisinde kalmıştır" gibi ucube fikriyatçıların beyinlerinin en ücra nöronlarına dahi özenle zerk etmek istediğim milliyetçilik çeşididir. evet, milliyetçilik diğer ideolojilere nazaran geç zuhur etse de modern anlamda bilinen milliyetçiliği esasında doğuran sebep olan 1789 ihtilali de çağın değişen şartlarıydı.

    burada "milliyetçiliğin her türlüsü kötüdür" gibi de bir düşünce kırıntısı serpiştirilebilir. milliyet ve ulus devlet yapılanmaları belirttiğim gibi tarihte epey geç zuhur etse de burada arz edilen milliyetçilik elbette ki kendilerini birleştiren dil, tarih, kültür ve ortak dilek bağlarından bir üstyapı oluşturabilmiş sosyal birikimlerin yaşama ve ilerleme ülküsünün milliyetçiliğidir. bu bağlamda ayrılıkçı değil, birleştirici milliyetçiliktir. diğer türlüsü yani ayrılıkçı milliyetçilik ise genelde değişen şartlar sonucu değil, temelde var olan ve gittikçe de artan bir çeşit milliyetçiliktir.

    işte bahsedilen bu şartların değişmesi sonucu oluşan milliyetçilik de üst kimlik üzerinde oluşan bir milliyetçilik olup son zamanlarda körüklenen kürt milliyetçiliğinin sonucudur.
    3 ...
  22. özelleştirme adı ile bir vatanı satışa çıkarmak

    1.
  23. birazdan okuyacaklarınız ortadoğu'da bir ülkenin nasıl sömürüldüğünün bir hikayesi olup tamamen şahsi kanaatlerimdir.

    bir adam* vardı, canı sıkılan*. iktisadi liberalizm geldi sıkıntı gitti.
    devletin iktisadi hayata müdahalesi minimum düzeyde olmalıdır dendi, bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler dendi; bıraktılar yaptılar, bıraktılar geçtiler. bu anlayış iki kıtayı dünya devi yaptı. avrupa ve amerika kıtası asya ve afrika kıtalarını önce sömürgecilik ardından emperyalizm çatısında sağdı. gün geçtikçe semiren bir zihniyet dünyaya kalıcı lekeler bırakmıştı artık.

    kaynaklarını iyice tüketen bu zihniyet gözünü ortadoğuya dikmişti. dünyanın en stratejik mekanı olan, cephede savaşarak alınamayan burası masa başında antlaşmalarla da ele geçirilememişti. artık plan değişmişti. zira planın adı iktisadi liberalizmdi. öyle ya önce bölgeye bu düşünce farklı kanallar aracılığı ile götürülemli, doğu halkı önce batıya imrenmeli, sonra hayran olmalı ardından da bu hayranlık yerini teslimiyete bırakmalıdır. öyle de oldu. binbir güçlükle kurulan bu ülke batının programları çerçevesinde iktidara getirilen iktidarsız iktidar sahiplerinin rahatça hüküm süreceği, devletin kurum ve kuruluşlarının alaşağı edip yabancılara peşkeş çekmekte hiçbir beis görmeyeceği bür ülke haline geldi. programın adı şuydu: liberalizm.

    derken bu umde yandaş kayırmacılık, devletin malı deniz yemeyen keriz ci zihniyetle "bırakınız çalsınlar bırakınız çırpsınlar" şekline dönüştü. artık iktidarsız iktidar sahipleri çaldırmaya göz yummakla kalmıyor, gün geçtikçe semiriyorlardı da.

    yetmedi!

    stratejik öneme haiz demiryolları, havayolları, fabrikalar, tesisler ve bilimum devlet güvencesi görünen ve her sene para basan kurumlar satıldı,

    limanlar, bankalar, enerji kurumları yabancı yatırımcılara devredildi,

    ülke üzerinde, özellikle de belli il sınırları içerisinde yabancıların toprak satın alma faaliyetleri desteklendi, topraklarımız yabancılara satıldı, satılmaya devam ediyor...

    işte bu anlattıklarım türkiye'nin son 30 yıllık halet-ül pür melalinde gizlidir!
    3 ...
  24. artin agopyan vs agop agopyan

    1.
  25. artin agopyan: pkk denen terör örgütünün elebaşı lideri. isminin aslında bu şekilde olduğu abdullah öcalan ismini sonradan aldığı rivayet edilmektedir.

    agop agopyan: abdullah çatlı'nın yok ettiği asala denen terör örgütü lideri, elebaşı.

    her ikisinin de agopyan soyismine sahip olması bir tesadüf. her ikisinin de bu ülkenin başına dert olan terör örgütleri liderleri olması ayrı bir tesadüf. lakin birinin* bittiği zamanda diğerinin* başlaması bir tesadüf değil. zira pkk-asala örgütlerinin ortak çıkarları doğrultusunda asala'nın çöküşü sonrası pkk terör örgütü içinde kendilerine yer bulan parçaları bugün üzerine gidilmesi gereken bir konudur.

    bu noktada bir antiparantez açmakta fayda var ki zaman zaman ermeniler ile müslüman olmamış kürtler arasında "ortak ata" dan geldikleri söz konusu olmuştur. hatta yusuf halaçoğlu da "türkiyede yaşayan kürtlerin türkmen kökenli, kürt alevilerinin ise ermeni kökenli olduğu" iddiasında bulunduktan sonra görevinden alınmıştır.
    7 ...
  26. e muhtıra nın akp nin işi olma ihtimali

    1.
  27. dün akşam enver aysever'in skytürk'te yayınlanan aykırı sorular adlı programında emekli bir koramiralin 27 nisan muhtırası hakkındaki yorumunu duyunca sözlükte yeniden gündeme getirme gerekliliğini hissettim. kendisi programda muhtırayı asker gözünden anlatmış olup, muhtırayı ilk gördüğünde inanılmaz derecede şaşırdığını belirtmişti. hatta muhtırayı genelkurmay sitesini hackleyen birisinin yaptığı bir şaka olarak kabul ettiğini, genelkurmayın da prestijini kaybetmemek adına bu zaafı örtmek için muhtıraya sahip çıktığını düşündüğünü aktardı. zira ortada fol yokken "laiklik tehlikede" gibi klişe bir laf ü güzafın genelkurmayca, hem de seçimlere 3 ay kala zikredilmesi %47 mefhumunun baş aktörüydü; bugün bunu hepimiz kabul ediyoruz.

    fakat benim burada arzetmek istediğim nokta aradan 2,5 sene geçmesine rağmen bu muhtıranın bir komplo olduğunu, hepsinin akp'nin ikinci kez iktidara gelmesini sağlamak adına gerçekleştirilmiş bir kumpas olduğunu söyleyen kimsenin çıkmadığı noktasıdır. sadece ve sadece geçenlerde oktay vural'ın bu ihtimale parmak bastığını seyretmiştim. "e-muhtıra bir akp planıydı" dedi öyle de kaldı. öyle ye her olgunun bir de tezatını da düşünmek gerekir, ta ki bir senteze varana kadar. komplo teorisi de denebilir buna lakin ünlü bir yazar, en büyük komplo teorisinin komplo teorilerine inanmamak olduğunu yazmıştı bir kitabında. şöyle ki:

    11 eylül saldırısının abd'nin kendi planı olduğunu birçok yerden duymuşuzdur. gerçekçi, ya da değil, sorun bu değil. sorun abd'nin yeni dünya düzeni planını hayata geçirmesine meşruiyet veren bu saldırının hala muallakta kalması. zira ladin'in akıbetini hepimiz biliyoruz. hala biryerlerden abd'yi tehdit videoları yayınlıyor. madem süper güçsün bul o zaman "terörüstini". aksi takdirde insanlar bunu "danışıklı dövüş" olarak algılayacaklardır.

    gelelim tekrar bizim muhtıraya...
    malum, büyükanıt ile rte'nin arası pek bir iyiydi. zahiren değil, hakikaten. "iki kişinin bildiği sır değildir" diyorlar, ser veriyorlar sırlarını vermiyorlar. en son rte "dolmabahçe görüşmesi benimle birlikte mezara gidecektir" demişti. gerçekten de öyle görünüyor. öyle görünüyor da bu halkın da tahammülü gittikçe azalıyor. bakın süleyman demirel de en son "insanlar adeta kendilerinden şüpheli hale gelmiştir. niye? çünkü mahkemelere insanların konuştuğu şeyleri delil olarak çıkarıyorsunuz, uyduruk şeyleri. böyle şey olmaz..." demişti. demirel gibi birisi dahi restini çekti.

    kandırıldık ey halkım! unutma bunu.
    4 ...
  28. © 2025 uludağ sözlük