teyre simir
81 (hoş sohbet)
dokuzuncu nesil yazar 1 takipçi 10.23 ulupuan
entryleri
oylamalar
medya
takip

    izmir de horon etkinliği

    1.
  1. kulaktan dolma olmayan, kesin bilgilerle edinilmiş bir duyurudur. 11 ağustos cumartesi günü akşamı (yani bu akşam) saat 21.00'de gündoğdu meydanında tulumlarla kemençelerle oynanacak horon... tüm izmir davetli imiş. şiarı "hes'lere karşı sen de horon vur" olarak belirlenen etkinliğe yüksek katılım bekleniyor.
    0 ...
  2. heslere karşı gençlik kampı

    1.
  3. rize'nin çamlıhemşin ilçesinin ayder yaylasına bağlı galer düzlüğünde gerçekleştirilecek olan kamptır.
    kamp 25 ağustos- 2 eylül tarihleri arasında olacak. kampın içeriği baya dolu aslında. simurg ve marsis konser verecek, çevre ilçelere geziler düzenlenecek,
    2 gün hamama, 2 gün trekkinge ve 1 gün de raftinge gidilecek ayrıca kampta tiyatro, tasarım, gökyüzü-gözlem, şiir, resim, doğaçlama, drama, bilim-felsefe,
    söylem analizi, yaratıcı eylem-yaratıcı slogan, fotoğrafçılık, kısa film gibi atölyeler bulunuyor.
    hes'lere karşı bölge halkının direnişine destek amaçlı eylemler oldu geçen yıl, ordaki halkla kaynaşıldı hoşlaşıldı örneğin. bu yıl da yine halktan alınan
    güçle böyle bir kamp işine girişildi...

    yaylaya çıkılıyor anlaşıldığı üzere, soğuk yani oralar. yazın sıcağından kaçmak için de birebir.
    çadırlarda kalınıyor, her şey ortakça yapılıyor ve haliyle orda küçük ama kolektif bir yaşam örülüyor.
    tabi böyle bir işin içinde metin lokumcu'yu unutmak, atlamak büyük saygısızlık olur... bu yüzden xopa'da yapılacak bir etkinlikle metin hocamızın
    ailesi ziyaret ediliyor ve onlar da bizimle birlikte kampa dahil ediliyor.

    kampın dokuz günlük ücreti 200 lira, ayrıca illerden ulaşım için yol parası alınıyor. tabi bazı illerde belediyelerden alınan otobüsler bu yol parası
    eziyetine son verme teşebbüsünde bulunurlarsa iş sadece 200 liraya kalacak...
    iletişim için;

    ankara: 0555 434 21 64
    istanbul: 0537 450 47 17
    çanakkale: 0546 499 11 69
    izmir: 0506 782 61 74
    adana: 0551 600 76 75
    antakya: 0555 994 84 86
    mersin: 0542 470 22 40
    karadeniz: 0531 846 87 21

    ayrıca internet üzerinden: http://www.hesekarsikamp.com adresinden ulaşılabilir.
    0 ...
  4. ben kadınım ve burdayım

    1.
  5. "sayın" başbakan'ın muhteşem! sözleri üzerine tekrar gündeme getirilmiş olan ve hiç de hoş olmayan söylemlerle yoğrulan bir sorun haline geldi bu.
    dilşat'la başladı "bekaret" tartışması, kadının bakire olması gerektiğiyle sonuçlandı. üstelik bebek katili olmakla suçlananların bebeklerinin öldürüldüğü günlerdeydi...
    şu sıralar da kürtaj'la gündeme gelen ve alakası olan olmayan herkesin üstüne bir şeyler havlayabildiği bir konu olup çıktı.
    aslına bakılacak olunursa bu tür söylemlerle daha önce de karşılaştık fakat ne kadar sık gündeme gelirse o kadar daha meşrulaşacak korkusu içimize yayılmaya başladı... mini etek giyene tecavüz ederler, gece sokaktaysa başına mutlaka iş gelir, dekolte giymişse taciz edilir, kocasının sözünü dinlemiyorsa şiddet görür vs vs kadınlar ve onların yaşamları hakkında atılıp tutulan bunca söyleme sessiz kalındığı ve bu sessizliğe ortaklık etmeye zorlanan kadınlar olarak sesimizin yüksekliğini, gücümüzün yüceliğini bir kere daha kalkıp anlatmadığım için, anlatmadığımız için utanıyorum kendimden...

    düzgün giyin nidalarına karşılık mini etek giyip sokakta dolaşmaya cesaret edemediğim, şiddet sadece erkeğin doğasına aittir söylemine inat tacize uğradığımda şiddet gördüğümde karşılık vermediğim için utanıyorum kendimden. tecavüze uğrayan kız ve oğlan çocuklarını savunmak ve yanlarında olduğumu bildirmek için sokağa çıkmadığım, öldürülen kadınların kanlarının yerde kalmayacağını bildirmek için haykırmadığım ve sermaye edilen onlarca bedeninin "patron"larına sesimi yükseltemediğim için utanıyorum kendimden! üstelik utanması gereken siz ve sizin gibiler olduğu halde...

    tecavüzden doğan bir bebeğin kadının bakımı altına verilmesi bir yana dursun, devletin "biz bakarız" seslenişlerinin altından pozantı henüz çıkmışken; kürtajın haklılığından hukukluluğundan bahsetmek sizin gibilere kaldıysa yazık. çok yazık!

    bıkmadık söylemekten, bıkacağa da benzemiyoruz. bu beden bizimdir... ve biz ne sizin sermayenizin kölesi, ne fantezilerinizin odak noktası, ne şiddetinizin kurbanı, ne elinizin kiri ne de hizmetçiniziz! biz, hep söylediğim gibi, kadınız. çok basit değil mi? kadın, kadın işte.
    ve ben bir kadın olarak bu sisteme iş gücü yetiştirmeyeceğim, bedenimi satmayacağım, kullanılmasına izin vermeyeceğim!

    ben burdayım ve irademe sahip çıkıyorum...

    ez jinim, ez jiyanim u ez li virim!
    0 ...
  6. veyve mileketu

    1.
  7. bir adet yazar adayı... çırpınıyor, olacak!
    0 ...
  8. gençliğin vatandan hariç her iş ile uğraşması

    1.
  9. zamanında bir koca milletin "vatan"dan başka hiçbir şeyle uğraşmamasından sebep meydana gelmiş olandır.
    en güzel cevabı usta verir;
    "Evet, vatan hainiyim, siz vatanperverseniz, siz yurtseverseniz,
    ben yurt hainiyim, ben vatan hainiyim.
    Vatan çiftliklerinizse,
    kasalarınızın ve çek defterlerinizin içindekilerse vatan,
    vatan, şose boylarında gebermekse açlıktan,
    vatan, soğukta it gibi titremek ve sıtmadan kıvranmaksa yazın,
    fabrikalarınızda al kanımızı içmekse vatan,
    vatan tırnaklarıysa ağalarınızın,
    vatan, mızraklı ilmühalse, vatan, polis copuysa,
    ödeneklerinizse, maaşlarınızsa vatan,
    vatan, Amerikan üsleri, Amerikan bombası,
    Amerikan donanması, topuysa,
    vatan, kurtulmamaksa kokmuş karanlığımızdan,
    ben vatan hainiyim.
    Yazın üç sütun üstüne kapkara haykıran puntolarla:
    Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ."
    3 ...
  10. bayan yazarlarin göğüs ölçüleri

    1.
  11. baymadıklarını iddia eden yazarların penis uzunlukları kadar merak edilendir.
    tabi yine o baymadıklarını iddia eden yazarlar tarafından merak konusu edilir!
    sanane lan...
    3 ...
  12. kadınların kibar olması gerekliliği

    1.
  13. tamamen ata erkil kalıpların uydurması olan gerekliliktir.
    kadının kibar olması gerektiği ise artık okul kitaplarında bile yer almaya başlamış durumda.
    narin, kırılgan, nazik ve kibar olmalı ki erkeğin kendini koruma "güdü"sünü tetiklesin; elini "erkek işi"ne bulaştırmasın vs vs.
    kadınların tüylerini yolması gerekliliği, makyaj yapması gerekliliği, güzel olması gerekliliği, temizlik-bulaşık-yemek işlerini bilmesi gereklil...
    ne kadar da çoklar.
    kadını erkeğe estetik bir nesne olarak sunmak için olan makyaj, tüylerin alınması gibi durumlar kadını sadece bir vitrin görüntüsünden ibaret kılarak kadını ev ve çevresine hapsetmektedir. bu da doğurduğu, evlendiği iş gücünü (erkeği) bir sonraki güne en iyi şekilde hazırlaması için gereken koşulu sağlamaktadır ki yukarıda bahsettiğim ev işlerini bilmesi gerekliliği de bundan nasibini alır. kadının bu şekilde var olması gerektiğini söyleyen bu sisteme istediğini en iyi veren yine kadınlar yine kadınlar. çünkü kadınların kadınlara etkisi tartışmasız erkeklerden çok daha fazla. bir kadına süslenmesi gerektiğini, yemek yapmayı öğreten ilkin annesidir örneğin.

    peki kadın gerçekten böyle mi olmalı? yani belli kalıpların dışına çıkamayan, düşünmekten aciz, sadece kendisine atfedilmiş işleri yapan bir yaratık mı?
    hayır! şüphesiz ki hayır! bir kadını düşünmemeye, düşünmediğini bile düşünmemeye iten şey kendi ihtiyaçlarının başkaları tarafından karşılanıyor olması ki bu da erkeklerin sırtına toplum tarafından yüklenmiş bir sorumluluk anlamına geliyor. kadının bu durumu erkeği bir sonraki iş gününe en verimli halde hazırlamasına olanak sağlar. bunun sebebi kadının yeni iş gücü üretim makinesi oluşu yani doğurgan oluşudur. oysa hiçbir kadın bir erkeğin bakımına muhtaç değil ve hiçbir erkek bir kadına bakmak zorunda değil. zira kadın bir erkeğin yaptığı herhangi bir işi yapabilir. madende çalışabilir, yük taşıyabilir, duvar örebilir, badana yapabilir vs. bu konuda erkeklerin kas gücü yetkinliğinin daha fazla oluşu sebep olarak sunulacak olursa şayet, ilkel komünel toplumlarda kadın ve erkeğin güç bakımından eş değer işlerde çalıştığını söylemek mümkün.
    kadının beden gelişimini erkekten geriye atan şey, fiziksel görünüşü değil; toplum tarafından ağır işten yalıtılışıdır. yani bir kadın bedeni -ki bu kadın bedeni doğum gibi bir acıya katlanır- geliştirildiği takdirde bir erkek bedenine denk hale gelebilir. bu da kadının erkek tarafından sahiplenilişini ve bakımının üstlenilişini ortadan kaldırmak için yeterli.

    fakat her kadın bedensel anlamda erkeğe eşit olsa bile, erkekle aynı işi yapamayacak. işte bu tam olarak kadının nazik, kibar bir "nesne" oluşunun altındaki temel sebebi yani toplumsal rolü ortaya çıkaracaktır. elbette tüm bunların kökeninde ata erkil sistem ve yanında özel mülkiyetli tüm yönetim biçimleri yatmakta.

    özetle, bir kadın kibar olmak zorunda değildir; sadece kadın olduğu için... utanmadan, çekinmeden bir erkeğin söylediği, söyleyebileceği her şeyi söyleyebilir yani.
    "sıçıyorum" demek de dahil...
    bir kadın süslenmek ve ev işi yapmak zorunda da değildir. haliyle bir erkeğin bakımına muhtaç da değildir.
    3 ...
  14. eurovision a deniz gezmiş gitsin

    1.
  15. başarısız olunacağını tahmin ettiğim girişimdir.
    zira bence cumhuriyeti "kuran"(!) bir türk önder gitmeli!
    kendi izinden yürüyen kimselerin ne denli aşağılık bireyler haline geldiğini görüp üzülür sanıyorum bu sırada.
    kendinden olmayanların inançlarına, değerlerine hakaret edebilen, amaçsız ve nedensiz yaşamayı sürdürdüğü halde başkalarının ölümünü isteyen üstelik bunu utanmadan insan içinde dile getirebilen bir beyinsizler ordusunu görüp üzülecek mi, bilemiyorum.
    1 ...
  16. deniz gezmiş anmasının aliağa da yapılması

    1.
  17. izmir'de yaşanan vahim durumdur. üstelik saat 13.00'da olması da cabası. sadece örgütlü olanların, örgütleriyle gidebilecekleri bir eylem düzenlemek ne kadar da güzel!
    0 ...
  18. kız gelin

    1.
  19. olsa olsa çocuk gelindir ve son çıkan öğretim yasasından* sonra artık daha da sık karşılaşılacak olan durumdur.
    niye çocuk gelindir? çünkü biz insanlar, insan olabilenler kadınların cinsel hayatını kelimelere sığdırmak için kafamıza ördüğümüz örümcek ağından ödün vermekteyiz.
    çünkü biz insanlar "namus" kavramının bir insanın veya insanlar topluluğunun bedeni üzerinde tariflenemeyecek bir kavram olduğunun bilincindeyizdir.
    insanızdır en nihayetinde geçmişin izlerini, geçmişin o ataerkil izlerini atmak için emek harcarız ama kalıntıları elbet kalır.
    tabi biz insanlar için böyle, geri kalan evrimini tamamlayamamış yaratıklar için değil...

    mesela ben bir kadınım, adım kadın yani; karı, dul, kız, avrat,hatun , manita, bayan, hanım değil.
    kadınım; kimsenin namusu, kölesi değilim ve kabaca kimsede bacaklarımın arasında ne olduğunu bilme hakkına sahip olmadığına düşünüyorum.
    hatta ben bir kadınım, konuşuyorum, düşünüyorum ve sevişiyorum! sorun?
    0 ...
  20. odasını istediği gibi düzenleyen insan

    1.
  21. gözüne batan her şeyi odasıyla uyumlu hale getirmeye ant içmiş insandır.
    perdelerle duvar, laminantla dolap, kitaplıkla sehpa uyumlu olacak; takıntısı içindedir.
    işin içine birazcık da sanat kattığı takdirde, kıskanılan bir odası olması an meselesidir.
    örneğin duvarları kırmızıya, kitaplığını maviye (kırmızı da olacak içinde) boyayabilir. dolabını istediği gibi oyabilir (biliyorsa bu işi), perdeleri de mavi seçebilir.
    duvarlar için birkaç tablo veya plak kullanarak süsleyebilir vs vs.
    yaptım oldu'dur da tabi...
    0 ...
  22. ben ulrike bağırıyorum

    1.
  23. dario fo'nun kadın oyunlarından biridir. tiradı aşağıdaki gibidir:

    "Adı: Ulrike. Soyadı: Meinhof. Cinsiyeti: Kadın. Yaşı: 41. Evet, evlendim. Sezeryan doğumlu iki çocuğum var.
    Evet, eşimden boşandım. Mesleği: Gazeteci. Milliyeti: Alman.

    Bundan sonra 4 yıl boyunca modern bir devletin, modern bir cezaevine kapatıldım. Suç? Özel mülkiyete ve bunun korunmağı
    için yaptırılan ve yasalara ve sonuçta her şeyin mülkiyet hakkını sınırsızca genişleterek, patron haklannın gerçekleştirilmesine
    karşı saldırıda bulunmak. Her şeyin: Beynimizin, düşüncelerimizin, sözcüklerimizin, tavırlanmızın, duygularımızın, işlerimiz ve
    aşklarımızın, kısacası tüm yaşamımızın. Hukuk Devletinin patronları, bu nedenle beni yok etmeye karar verdiniz. Kutsal yasalarınıza
    boyun eğildiği sürece yasalarınız herkesi için eşittir. Kadının özgürlük ve eşitliğim en üst düzeylere eriştirdiniz; gerçekten bir
    kadın olarak beni bir erkek gibi cezalandırdınız. Size teşekkür ederim. Beni cezaevinden daha berbat bir yere koyarak ödüllendirdiniz.
    Morgdan da soğuk ve aseptik bir yerde ve "duyu organlarımdan yoksun bırakarak" beni işkencelerin en büyüğüne tuttunuz. Deyim yerindeyse
    yani, beni sessiz bir hücreye gömmüş oldunuz. Beyaz bir sessizlik, beyaz bir hücre, beyaz duvarlar, beyaz döşemeler, kapının sır işlemesi
    bile beyaz, masa, sandalye ve yatak, tuvaletten bahsetmek yersiz zaten. Neon lambası beyaz, hep yanık duruyor: Gece gündüz. Gece hangisi,
    gündüz hangisi peki? Nasıl bilebilirim? Pencerenin arasmdan sürekli olarak beyaz bir ışık sızıyor. Sahte bir ışık, pencere gibi sahte, beni
    beyaza boyayarak buraya kapattığınız zaman gibi sahte. Sessizlik. Dışarının sessizliği, ne de bir ses, ne bir gürültü, ne bir insan sesi. Ne
    koridordan geçip giden işitiliyor, ne de açılıp kapanan kapılar. Hiçbir şey!

    Tümü sessiz ve beyaz. Beynimin içi sessiz ve tavan gibi beyaz.

    Sesim beyaz çıkacak, konuşmayı denersem.
    Beyaz tükürüğüm ağzımın kenarında bir burukluk bırakıyor. Gözlerimin içi, midem, boş atan damarım sessiz ve beyaz.
    Bir akvaryumda yelpaze yüzgeçlerim kaybetmiş, sessizlikte batmamaya çalışan bir Japon balığı gibi çekingenim. Sürekli olarak kusma
    duygusu hissediyorum. Beynim, odaya süzülen ışığın boşluğunda kafatasımdan kopuyor. Çamaşır makinesindeki deterjan köpükleri gibi yükselen
    tozların hepsi üzerimde: Onları temizliyorum, yanyana diziyorum... Yeniden üzerime yapışıyorlar... Yoo, hayır! Hayır! Onları durdurmalıyım.
    Beni delirtmeyi başaramayacaksınız... Düşünmeliyim! Düşünmek! işte düşünüyorum.. Sizi düşünüyorum. Bana bu işkenceyi yapan sizleri düşünüyorum:
    Sizi, bu akvaryumun kristal camına burnunuzu ezerek dayamış ve beni hapsetmiş olmanın ilginçiliğini izlerken görüyorum. Gösteriye bayılıyorsunuz...
    Direnç göstermemden korkuyorsunuz... Benim gibi olan diğerleri ve yoldaşlarım tasarladığınız güzel dünyayı bozmanın arayışında olduğundan korkuyorsunuz.
    Gözalıcı renklere boyadığınız çürümüş ve grileşmiş dünyanızdan dışlayıp, tüm renkleri yasakladınız bana, ne grotesk!
    insanlar hiçbir şeyin farkına varmadan tüm renkleri tüketsin diye zorladınız onları: Ahududu şurubunu çiğ kırmızıya boyadınız, kanser yaptığı
    kimin umurundaydı, aperatifleri yaldızlı portakal rengine. Zümrüt yeşili, krom sarışı yağlar ve reçellerin zehirli renklerim çocukların midelerine
    indirdiniz.Delirmiş palyaçolar gibi boyadınız kadınlarınızı bile... Yanaklara pespembe, gözkapaklarına Cezayir moru ve menekşe mavişi, dudaklara
    zencefil kırmızısı ve karnavalın tüm renklerinde tırnak cilaları: Altın, gümüş, yeşil, turuncu hatta kobalt mavisi bile...
    Ve beni beyaza zorlayın, çünkü beynim bir sürü renkli kağıtlar arasında paramparça oldu: Korkunuzun lunapark ve karnavallarının renkli kağıtları.
    Evet, çok güvenli görünüyorsunuz ama kocaman bir korku sizi delirtmeye ve katılaştırmaya yetiyor. Bu nedenle her yeri saran renkli neon ışıklarına
    gereksinim duyuyorsunuz. Ve vitrinler ve sesler ve gürültüler ve radyo ve büyük ses dalgaları her yerde, açık, büyük mağazalarınızda, evlerinizde,
    arabalarınızda, kafebarlarda, aşk yaparken yatağınızda bile.

    Sessizliğin korkunçluğuna ise beni mecbur edin... Çünkü siz terörün starısınız tek başmıza ve beyninizle... Çünkü sizin dünyanızın dünyaların en iyisi
    olmadığına dair korkunç şüpheleriniz var... Ama daha da beteri: En çöle dönmüş, en kurumuşu.
    Beni bu akvaryuma kapatmanızın tek nedeni var... Hayır, sizin yaşamınızı onaylamıyorum. Hayır, sizin şeffaf giysili kadınlarınızdan biri olmak istemiyorum.
    Cumartesi gecesi, bir restorandaki masamzda çeşitli yabancı menlilerle ve budala ama bağıran müzikle küçük gülücükler, aptal tebessümlerle baştan çıkartan
    bir kadın olarak sunulmayı istemiyorum. Ve o mahzun ve göz süzen ve bazen deli, öngörüsüz ve aptal ve çocuksu ve ana ve orospu ve aniden sizin hiç eksik
    etmediğiniz banal bir fıkraya kibarca gülümsemeye kendimi zorlayan biri olmamalıyım. Ah, işte hafif bir hışırtı: Kapı açılıyor, bir gardiyan görünüyor.
    Ve bana sanki saydammışım ve burada yokmuşum gibi bakıyor. Hiçbir şey söylemiyor, ama elinde öğlen yemeği için getirdiği bir tabak var. Masanın üzerine
    bırakıp gidiyor. Kilitliyor. Yeniden sessizlik.Yemek için ne getirdiler? Hamburger. Bir bardak greyfurt suyu. Haşlanmış sebze, bir elma. Aklıma intihar düşüncesi takılır diye endişelendikleri anlaşılıyor.

    Gerçekten kağıt tabak, kağıt bardak. Bıçak yok, çatal yok. Sadece jiklet gibi yumuşak plastik kaşık var. Kendi kendimi yok etmeme razı değiller. Bu onlara ait
    bir karar olacak. Zamanı geldiğinde kendimi yok etmem için emirler verilecek ve o andan sonra bu hücrenin penceresindeki engel buruşuk bir çarşafın ve bir kayışın aşılabileceği kadar kaldırılacak ve kendimi asmam için bana yardımcı olacaklar... Hatta çok fazla yardımcı olacaklar. Temiz bir iş... Beni öldürmeye hazırlanan
    sosyal demokrasimiz gibi tertemiz... iyi bir emir bu.
    Kimse tek bir çığlığımı, iniltimi duymayacak... Bu temiz ulusun mutlu insanlarım huzurlu uykularında rahatsız etmemek için herşey sessizlik içinde gayet
    tedbirli olacak... Emir verin. Uyuyun, uyuyun Almanyamın ve hatta Avrupanın şaşkın ve semiz halkı, öngörülü halk, sakince uyuyun, ölüler gibi! Çığlığım sizi uyandırmayacak... Mezarlıkta yatanlar da uyanmayacaklar. Öfke ve nefret, büyük geminizin makine dairesinde terden geberenlerde birleşecek biliyorum: Türk, ispanyol, italyan. Yunan, Arap göçmenler ve tüm Avrupanın düzülmüşler!, düzülmemişleri, tüm kadınlar, ezildiğinin aşağılandığının, sömürüldüğünün bilincinde olan tüm
    kadınlar neden burada olduğumu ve neden bu devletin beni öldürmeye karar verdiğim anlayacaklar...

    Tıpkı cadılar zamanındaki bir cadı gibi... iktidar için bugün de cadılar zamanı sürmektedir. Cadılar tezgahlarla, makinelerle, mengenelerle, zincirlerle,
    gürültülerle, patırtılarla, tiz çığlıklarla birlikte olmak zorundadır. Plafff... tritritritriii... vroommm hahaha! Tritritri, vrommvroomm... Mengene! Frufrufrufrufluuutttss... Pres! Paat! Matkap! Frufrufrufru... motor! Popopopo... kazanlar! Ploffploffploff...
    Gürültü, curcuna, çığlık ne güzel! Ah, ah bu patronları siz yarattınız, kazancınız için... ve bende bundan yararlandım.
    Sessizlik yeter artık! Kendi kendime gürültü yapacağım: Mengene: Frufrufru... Pres: Paat, paat... matkap frufrufru... kazanlar: ploffploffploff...
    Gaz, gaz çıkıyor! Öksür: Öhö öhö öhöö!
    Zincir: Ritmik zamanlamayla, ritmik olarak ilerle, vrınnn vroonngtraktrak tatata tatata fırrfırr-rfırrr...
    Yeter, yeter! Makineler dursun, susun!.. Sessizlik ne kadar güzel, bana bu sessizliği sağladığınız için teşekkür ederim, gardiyanlar... kesinlikle... Ah, nasıl
    tadım çıkarıyorum, zevk alıyorum... Dinleyin, ne tatlı, huzur verici... Ben cennetteyim... Gardiyanlar, yargıçlar, politikacılar umrumda bile değilsiniz... Asla
    beni delirtemeyeceksiniz, beni sağlam öldüreceksiniz... Mükemmel bir ruh ve beyinle... Böylece herkes katillerin devleti ve katillerin hükümeti olduğunuzu anlayacak,
    emin olacaklar.
    Şimdiden cesedim! kaçırıp saklamanızı, kapıyı avukatlarıma engellemenizi görür gibiyim... Hayır, Uirike Meinhofu göremezsiniz. Evet, kendini astı. Hayır, otopsiyi izleyemezsiniz. Hiçkim-se. Sadece hükümetimizin bilirkişisi, o da zaten kararım verdi. Meinhof kendini astı. Ama boynunda boğulma izleri yok... Boynunda hiçbir
    morarma lekesi yok... Buna karşılık tüm vücudu çürük içinde... Öteye gidin, donun, bakmayın! Fotoğraf çekmek yasaktır, bilirkişi tutanağından bir şey sormak yasaktır.

    Cesedimi incelemek yasaktır. YASAK! Düşünmek yasak, tahmin etmek, konuşmak, yazmak yasak, hepsi yasak! Evet hepsi yasak! Ama kendi aptallığınızı, her katile özgü
    bu klasik aptalığınızı, kahkahalarınızı yasaklayamazsınız.
    Cesedim bir dağ gibi ağır...
    Yüzbin ve yüzbin, ve yüzbinlerce kadın kolu bu kocaman dağı kaldırıp omuzlarına alırken sizin yerinizi sarsacak müthiş bir kahkaha
    atacaklar."
    1 ...
  24. duvara karşı tiyatro topluluğu

    1.
  25. tiyatroyu araç olarak gören ve yaklaşık 20 yıldır varlığını sürdüren tiyatro topluluğudur.
    isminin "duvara karşı" filmiyle uzaktan yakından ilgisi bulunmamakla birlikte, nazım hikmet'in "duvar" şiirinden almıştır.
    (bkz: o duvar o duvarınız vız gelir bize vız)
    ilgilenen olursa hangi duvar olduğunu araştıracaktır zaten.
    son oyunu "hizmetçiler" bir jean genet oyunundan uyarlamadır.
    1 mayıs'larda izmir'de yaşayan işçilerin aşina olduğu isimdir.
    hakkında yazılacak çok fazla şey var, ama elbet kelimeler her şeyi karşılamıyor.
    0 ...
  26. türklerin orta asyalılığı

    1.
  27. kürtlerin mezopotamyalılığı kadar geçerliliği bulunan ve tanıtlanabilir olandır.
    0 ...
  28. © 2025 uludağ sözlük