insan olmayanın anlayamayacağı çıkıştır. volkan konak'tan açıkça tiksinen biri olarak onun kaypaklığını umursamıyorum.
olay duyulduğunda haberlerde, gazetelerde "sivas gibi" benzetmeleri sıkça yer aldı. bir şehrin insanı, bir ülkenin insanı varsın kendinden başkasını sevmesin; kimse kimseyi sevmek zorunda değil en nihayetinde... fakat bu ne öldürmeyi gerektirir, ne yakmayı...
bugün "sivas katliamının hesabı sorulsun" diye orada burada atıp tutan kimselerin böyle bir olay karşısında "katliam" taraftarı olmaları tutarsızlık, dengesizlik, kendini bilmezliktir. hatta eminim aynı zihniyet 80 darbesine alkış tutanlarda da vardır, onlar şimdi kenan evren yargılansın diyor.
"onlar bize hıdı hıdı yapmış biz onları iki sıkıştırmışız çok mu?"
o çok sevdiğimiz google bile 'kürt katliamları' yazınca neler çıkarıyor karşımıza bir bakalım.
yapılan sadece size yapılmadı; bize, onlara, herkese...
yarın belki sen, taşlanacaksın saçın uzun diye; kimileri çıkıp "iyi olmuş keşke öldürselermiş kafirleri" diyecek.
yarın belki sen, yakılmaya çalışılacaksın mini etek giydin diye; kimileri çıkıp "gebersin orospu" diyecek.
o zaman konuşuruz haklının, haksızın nerede olduğunu...
olmamış filmdir. cephe yine yapacağını yapmış, ölümü kutsamış...
umut dolu tek yer sırrı süreyya'nın yönetmenliğini yaptığı kısımdır. film kısa filmlerden oluşur. geçişler tek düze, ses çok kötüydü.
gerçi sesi gerektirecek pek konuşma yoktu ya, olsun.
biri hiçbir spikerin adını doğru telaffuz edemediği "meyreleş" dediği, diğeri arda'sız anılamayan ve takımının her dile getirilişte "işemeli sıçmalı/ emmeli gömmeli" gibi tabirleri akla getiren oyuncudur.
(bkz: ardalı emreli atletico madrid)
kendisi için kullanılan "ibne" kelimesinin nefret sözcükleri kapsamına alınıp literatürden çıkartılması olabilir.
insanlık tarihinin eşcinsel ilişkilerle dolu bir geçmişe sahip olduğunun da anlatılması olabilir.
hastalıklı bir bireymiş gibi değil de normal bir durum içerisindeymiş gibi davranılması olabilir.
bekleyen bir kadın ise beklemeye devam edecek ve sonucunu alacak olandır. ister yıllar sonra olsun ister iki gün sonra gelir beklenen... ama ne şekilde, ama ne zaman bilinmez.
iki farklı aklı birbiriyle karşılaştırmaktır. elmayla armutu karşılaştırmak gibi...
benzer bir yanları var belki; örneğin hitler "öldürmediğim her yahudi için bana küfredeceksiniz" demiştir, stalin daha çok insan öldürmediği için sağlamlaşamayan sovyetler nedeniyle öldürmediği her "hain" için kendisine küfredilmiştir.
"yaptığın burjuva devrimini, kurduğun yalancı komünist partisini, öldürdüğün mustafa suphi'leri, kandığın halkları hiç ama hiç unutmayacağız." şeklinde de anlaşılabilecek olan cümledir.
bunu diyenlerin yazdıkları gibi konuşmaları durumunda kabul edilebilecek olan. konuşulduğu gibi yazılmadığını düşündüren nedir bilmesem de kimileri konuşmaya başlayınca hep aynı şeyler çıkıyor ağızlarından :"hav hav hak tü".
gayet normal olandır. seks, kelime anlamı itibariyle türkçe'de "sikişmek" anlamına gelir. kadınların bildiğinin ingilizce karşılığı ise "make love"dır...
ingiliz halkı bunu sevişmek olarak kullanır.
kadının erkeği söylemesi fix olan ama erkeğin söyleyebilme ihtimalinin düşünülmediği durumdur.
çünkü erkegg dediğin anasının karnından cinsel kimliği oluşmuş doğar, doğar doğmaz bir şişe şarap ve "rus" ister.
cinselliğin bastırılacak, bu yüzden sevişmeyi bilmeyeceksin.
giymek istediklerini giymen yasaklanacak, o yüzden ne bulursan giyeceksin.
doğru söylediğinde dayak atılacak, bu yüzden yalan söyleyeceksin.
dışarı çıkman sakıncalı bulunacak, bu yüzden dışardaki her şey sana garip gelecek; hor görüleceksin.
onlar seni istedikleri kalıba sokmaya çalışacaklar, ama sen girmeyeceksin.
fakat tüm bunları yapabilirsen, sana ".rospu" diyecekler; hazırlıklı olacaksın...
(bkz: #16726735) bu entrysiyle adalet sisteminin, ataerkil sistemin ve sosyal demokrat zihniyetin savunuculuğuna soyunan yazardır.
tecavüzü cehaletle bağdaştırabilmek ciddi emek işidir, o yüzden kelimeler böyle üzenle seçiliyor; bilgisine...
bir kız çocuğunun ailesi veya herhangi biri tarafından pazarlanması söz konusu iken durumu idrak edemeyip bir değil iki değil otuz dört kişi deniliyorsa bilinsin ki bir aşama sonrası dekolte giyene tecavüz ederlerdir.
erkek olduğu veyahut erkek zihniyeti taşıdığı aşikar olan yazardır aynı zamanda. zira tecavüze uğrama riski taşıyan (ki bu her iki kadından biri) bir kadın ve tecavüze uğramış bir kadın işin böyle yürümediğini bilir. anadolu toplumunda tecavüzden ötürü suçlanan kadınlar, çocuklar varken buna maruz kalanların ailelerine, polise başvurması hele ki adalet istemesi; adaletin zerresi yokken... dile kolay değil mi? ama dile fazla kolay!
hiç olmuş mu tecavüzden sonra polise gittiği? bizim oldu... hatırlatmak isterim polislerin sorularını:
"üstünde ne vardı?"
"saat kaçtı?"
"nerdeydin?"
"hiç zevk aldın mı?"
"nasıl yaptılar?"
"önden mi arkadan mı?"
"bakire misin?"
"çığlık attın mı?"
"kanıtlayabilir misin?"
tut ki açık bir kıyafet vardı üstümde, tut ki gecenin bir yarısıydı, tut ki mahalle arasındaydım, tut ki bakire değilim, tut ki atmadım çığlık...
ama istemedim, ama zevk almadım, ama kanıtlayamam. kanıtlayamam çünkü tecavüzden sonra banyo yaptım, hatta yüzmek istedim derimi, etimi koparıp atmak istedim; temizlensin diye... çığlık atmadım çünkü korktum, birileri duyar katılmaya gelir diye, birileri gelir beni suçlar diye... yine de suçlu ben miyim? yine de hakkım değil mi sokakta özgürce dolaşmak? yine de hakkım değil mi istediğimi giymek? yine de hakkım değil mi adalet? "yasa önünde eşitlik" bile hakkım değil?
o halde yerin dibine batsın adalet sisteminiz de, vatanınız da, hukukunuz da, devletiniz de...
demem o ki sevgili yazar, "ben tecavüze uğradım" demek öyle uzaktan atılıp tutulacak bir mesele değil... dile şimdi kolay geldiği gibi aile karşısında, polis karşısında söylenebilecek kadar kolay değil... şimdi bile anlatmak zor, çok zor. avuçlarının içi terleye terleye haklı olduğunu kanıtlamaya çalışmak ve buna gelecek cevapları nasıl karşılayacağını düşünmek bile zor. var gerisini sen düşün de, daha memeleri bile çıkmamış sabi sübyanları cahillikle, bilgisizlikle suçlama. biz biliyoruz, farkındayız, bilinçliyiz ve buna rağmen yapamıyorsak "adalet isteme" işini, var sen düşün karşında kimin düşündüğünü, va sen düşün "cehalet"in boyutunu...
köy yerinde olması köylünün bozulmuşluğuna değil, kapitalizm tarafından kirlenmişliğine işaret eder.
ayrıca tecavüz vakası, kimsenin hakkında hiçbir şey bilmeden en çok konuşabildiği vakalardan biridir.
sistemin içine barınabilen zihniyettir. sadece söylemlerle değil okuluyla, kitabıyla, fabrikasıyla da yapar bunu.
gazeteye tecavüz haberini koyar, bir de güzel bir fotoğraf; alın size alışmışlık, alın size meşruluk...
daha henüz ö.c davası adaletsizlikle sonuçlanmışken hem de...