dtp'nin başkanlığa geçmesi ile deniz işletmeleri kapatılmış, bütçe yarı yarıya düşürülmüş, vapur seferleri trabzon liman işletmelerine devredilmiş belediyedir. çok demokratik yaklaşımlar bunlar...
2 temmuz 1993 sivas katliamı'nda hayatını kaybedenler için gün itibari ile alevi-bektaşi federasyonu'nun düzenlediği anma gösterilerine çevre ilden gelen insanların şehre sokulmamasıdır. biz hala, sivas küçük bir tatsızlıktır diyelim, biz hala devletin bu işte parmağı yoktur diyelim. polis yine küçük bir "tatsızlık" çıkarmış. sivas olayının gerçek faillerinin hala dışarda olduğunu gösterir engelleme.
bu ülkede yaşayan bir kısım insan için geçerli olan yabancı dilin türkçe olması durumu...
heyoo...oğlum nüfus cüzdanında ne yazıyor çığlıklarına hazırlıklıyım.
nüfus cüzdanında türk yazsa da, anayasa türk adledse de, bu benim türk olmam için yeterli olmuyor. bilmediğim bir dili sistemin dayatması ile öğrenmem o dili anadilim yapmıyor. bu yüzden anayasa pratikte türkçe'nin benim gibiler için yabancı dil olmasına engel olamıyor. teorikte doğuştan konuştuğumu varsaysa da, 6 yaşıma kadar konuşamadığım bir dili benim anadilim yapmaya anayasa yetmiyor.
pkk ve kürt sorununu ayrı yelpazelerde değerlendirmenin yanlış olduğu, gerçekten çözüm isteniyorsa etekteki taşların dökülmesi gerektiğini belirtir yaklaşım.
ergenlik dönemi..özentinin tavan yaptığı yıllar. saçına sürdüğün limon suyu ile kendini memoli sandığın yıllar. hani şu okul kravatını gevşetince bütün dünyaya isyan ettiğini sandığın aptal yıllar. hayatının tek amacının "milli" olmak olduğu yıllar. hain yıllar.
elbet bu kadar özentinin içinde "isyankar piç" tavırlarını alkolle süslememek abestir. lan olum ne isyanı, ne boşvermişliğii, hala baban sana bilgisayar almadı diye yatağa girip zırıl zırıl ağlıyorsun sümüklü piç.
fekat ve lakin ne olduğumuz değil nasıl göründüğümüz önemli o yıllarda. daha 15'inde her gün kızlarlar takılan, yanlız yaşayan, alkolün dibine vuran bir melankoliksindir. yani öyle bilinsin istersin. bu yıllara isabet eder ilk içki deneyimin. toplanırsın senin gibi kolpa melankoliklerle;
+ ne yapalım lan?
- bayadır alkol almadım, içki içelim.
* he lan başım çatlıyor; alkol alalım.
& bence de içelim, canım çok çekiyor.
--hadi bira alalım.
pehh; lan tırt..ne oldu o alkolik gençlere, biraymış..demin alkol komasındaydın la dürrük, başın ağrıyodu.
neyse ki bu dravdan şike dolu senaryoda tüm arkadaşların da senin gibi kötü birer oyuncu.
*****
+ lıkırlıkırlıkır....hmm..şu meret süper, lan içmeden olmuyor..(içses: lan bu ne? iğrençmiş)
- ya en güzeli bira zaten, cihan içki senin fikrindi di mi?(içses: lan kim sikti de içki aldık.)
* hay cihan aklınla bin yaşa(içses: ebeni zkim cihan..)
tanım: özentiden içilen, tadı iğrenç gelse de, ortama onsuz yapamadığınızı beyan ettiğiniz içki deneyimidir. dimağların alkolle ilk buluşması.
alevi ve kürtler ile diğer azınlıklara karşı yapılan baskılar var. son dönem yine bir laf moda oldu. herkesler birbirinden duyduğu lafı söyleyiveriyor. hiç mi kendi düşünceniz yok be birader?
hepimiz eşitiz. senin eşitlik anlayışın aynı yurda gitmek; aynı okula gitmek, aynı bakkaldan alışveriş yapabilmek gibi mutlak ifadeler ise; kusura bakma ama insanlığından şüphe ederim. çünkü insanı insan yapan sosyal kimliğidir. kültürü..
sen insan onuru olan dili, kültürü ve ibadeti yasaklayacaksın; sonra aynı okula gidiyoruz ya teraneleri okuyacaksın bana. lan dümbük; sen o okula gitmek için ilkokul 5'ten beri hazırlanırken ben 5.sınıfta daha yeni türkçe'yi öğreniyordum. kalkıp bizi iki elmanın yarısı gibi tanımlamadan düşün. biz sepetteki bir elmanın iki yarısı değiliz; o güzel kokulu sepette ki iki ayrı elmayız. aynı okullara gidiyorsak bilki senden daha fazla uğraşmam gerekmiştir.
tanım: banu alkan'ın türk sanat müziğine katkısı kadardır.
bir bilmecem var çocuklar
haydi sor sor
davos'ta müslüman türkiye'de münafık
acaba nedir nedir ?
anla din sömürüsü dedik
tamam şimdi buldum
onun adı fırça bıyık.
ben aynalı tahir'den beri böyle delikanlı görmedim.
delikanlılığın kitabı yazılsa helbet matbaası kasımpaşa'da olur. öyle ya ulanlı-analı-manalı konuşan başbakan başka nerden çıkacaktı? ama bu delikanlı bildiklerinizden değil. öyle bir delikanlı düşünün ki; filistinli çocuklar üzerinden bile rant sağlayabilecek; ama o silah sıkan ellere mermileri bizzat kendi ülke bütçesinden yollayacak. öyle bir delikanlı düşünün ki; filistinliler için eşi kamera karşısında gözyaşları dökecek*, ama israil'den aldığı mayınları yine israil'e temizletecek. oyle bir delikanlı düşünün ki, ibrahim tatlıses'e bile şarkı satacak. ha pardon o fatih ürek'ti.
tanım: ya davos'ta ya da türkiye'de birilerini çok pis kündeye getirebilen insandır. bir çeşit siyasettir.
yine lanet olası bağcılar arabası durmadı....hay amına koyim..neyse azcık insanları izliyim..yüksek gözlem yeteneğim ile insanları izlemeyi severim. insan dediysek elbette kokoş teyzeleri veya önünde pipi taşıyanları değil. genç kızları.
ilk o zaman farkettim; gülümseyerek bana geldiğini..
+ çok şanslısın abi
- he efendim anlamadım?
+ çok şanslısın, ya gelmeseydim.
- .....
- sorma çok sanslıyım; ya araba boş geçseydi..binip gidecektim.
bu yarı veli-yarı deli abimizle iletişime böyle geçtik.
benden umudu kesince bayanlara yaklaştı. herkesin duyacağı ses tonunu takınması başka bir özelliği. bu model böyle..
nufusları son dönem epey arttı. esenler'de nüfus sıralaması yapılırsa sivaslılardan sonra ikinci sırada gelirler.
arada muhabbet etmişliğimiz oldu bu kavruk tenli abilerle. hayatları bir kaybediş öyküsü; yavaş yavaş yok oluş..aile ve ülke özlemlerinin yanında ekonomik olarak yaşadıkları kaybediş garip bir travmaya sokmuş. o hüzünlü bakan iri gözlerinden anlaşılıyor.
gördüğüm kadarı ile bir çoğu müslüman; ya da ellerindeki kıytırık parfümleri satmak için uyguladıkları esnaf mantığı. belli ki yanlış tercihler zincirin son halkasını türkiye'de eklemişler.
kendileri ile alay eden insanlara alışmışlar; ciddiye almıyorlar. korkuyorlar insanlardan. beyaz tenlilerin "öteki" etiketini çoktan kabul etmişler.
ben ne zaman hüzün dolu bakışlarını görsem, başrol oluyorum o hüzünlü kaybediş öykülerinde. ben ne zaman kendileri ile alay eden bir orospu çocuğu görsem; bir zenci oluveriyorum; esenler sokaklarında parfüm satan.
üm dinlerden önce, tarihin ilk yazılı destanında, gılgamiş destanı'nda geçer bu mitolojik olay. bu yarı mitolojik, efsanevi olay dinlere de bu kaynaktan geçmiştir. orda nuh ölümsüzlük peşinde koştuğu için bu tufandan kurtulmuş; kendisine inanan herkesi de gemisi ile kurtarmıştır. hala bugün bile ağrı dağı'nda yaşamaktadır. ancak sadece ölümsüzler ve yarı tanrılar yerini bilebilir.
yazar yorumu: kanaatimce tarihin bıçakları ile yontularak mükemmeleştirilmiş ve mitolojikleştirilmiş bir tufan hikayesi. nuh da o tufanda hayatını kaybetmiş sıradan bir adam.
tsk'nın sadece işini yapmasını isteyen, siyasetten, insan haklarından, barıştan ve kültürel haklara olan müdahalesinden vazgeçmesini isteyen birey söylemi.
bağcılar'da bodrum katındaki evimize sıklıkla ziyarete gelen jitem ve çevik kuvvet koalisyonu herdem titretirdi küçük ve zayıf bedenimi. henüz 12 yaşında olmama rağmen; gözaltına alınmamı anlamlandıramazdım. ne işi vardı bu abilerin benle? belki bugün de anlamlandıramazdım, uğur kaymaz'ı bilmesem.
tutup kulağımdan ekip arabasına bindirdiklerinde, ağlamıştım ilk seferinde. en büyük işkencelerini bu sanıyordum. filistin askısı görmedim ama 12'lik bedenim elektrik gördü, ruhum kanadı...kaba dayak yedim.
+ azat nerde lan?
- bilmiyorum ki abiğ, valla 3 senedir görmedim abimi.
+ orospu çocuklarına bak, bebeleri bile örgütlü, konuşmuyolar. daha dur. ben seni konuştururum.
dünyadan bi'haber olduğumuz için o vakit; keşke bilsem de söylesem dediğimi net hatırlarım. ama sordukları hiçbirşeyi bilmediğim için, yardımcı! olamadım ağbilere.*
tanım: henüz iki basamaklı rakamlara yeni ulaşmışken ömrüm; gördüğüm kabuslar, gündüz vakti gördüğüm ve hala gerçek mi hayal mi emin olamadığım kafası olmayan vücutlar, eller....hepsini bana yadigar bırakan çocukluğumun yürek yaraları; nefrete olan meyilimin sedem-i güzafı.
recep tayyip erdoğan önderliğinde izlenen türkiye iç politkasıdır.
erdoğan'ın izlediği politka mustafa kemal ile birebir benzemektedir. bak hele, burası önemli- izlediği politika dedim, siyasi amaçları farklı, hatta zıttır-. sonra efendim koca atatürk ile bir fırça bıyıklıyı nasıl bir tutarsın diyecek kemalistler veyahut tersi bir patinaj yapacak cemaatçi akp liler bu hususta alınmasın, verilmesin.
revaçta bir kelam ya dokunmadan geçersem aşkolsun. bu terim kimi yerde türkiye'de ki içsavaşa verilen kurban sayısı, kimi yerde öcalan'ın öldürdüğü kişi sayısı, kimi yerde teröre verilen kurban sayısı olarak geçiyor. amenna.
***
rakam doğru. garip bir bireysel psikoloji ile devlet tarafından bir kişinin sırtına yüklenmesi-ki bunu 30.000 insanın tamamı için "şehit" tabiri kullanılması- değerinde enterasan enstantaneler ve anektodlarla süslenmesi konusuna şe'edicem. dokanacam.
rakamların aslı astarı şöyledir;
hayatını kaybeden t.c. askeri : 7.000
hayatını kaybeden pkk militanı : 22.000
hayatını kaybeden sivil(faili mechul) : 17.000
bunlar devletin resmi rakamları. faili mechullerin failini bildiklerinden midir, yoksa güzelim klişe lafı modifiye etmek istememelerinden midir bilinmez ama 30.000 şehide onları katmamışlar. lakin benim hep merakta kaldığım; "ben askerime leşini bile toplatmam" olan, ailesi, anası babası yokmuşçasına "cesetlerin kulakları kesilen" olan, "terörist" olan "çirkin" olan bu esmer çocukların katili nasıl oluyor da yine kendileri oluyor? devletin öldürdüğü 22.000 insanın nasıl oluyor da yine örgütlerinin liderinin sırtına bindiriliyor.
genelde binaların ön yüzüne yazılır; lakin çatır çutur kira alınmaya devam edilir, dünyanın zamı yapılır kiraya. eh tabi o ayrı bu ayrı. mülk allah'ındır ama kullanım hakkını biz devraldık.
ülkemizde aleni yapılan asimilasyon politikalarından biri. sunni-türk çimentolu ideolojiyle yapılanmış cumhuriyet tarihi boyunca kürtleri türkleştirmenin yanında, alevileri sunnileştirme de pür hızı ile berdevamdır.
cem evlerinin sosyal statüde yer almaması, zorunlu din derslerinde mezheplere değinilmemesi gibi cumhuriyet müfredatında kendine yer bulmuş asimiledir. bunun da iki ayağı vardır.
biri iç anadolu alevilerine uygulanan, sunnileştirme politikalarıdır. tokat ve nevşehir'de başarılı olduğu yerler vardır. sakallı şalvarlı ehli-beytler vardır. ikincisi ve en tehlikelisi ise "laiklik" çatısı altında yerleştirilen asimiledir. oldukça başarılı olmuştur. ilk ayağın tam tersi bir paraleldedir. laiklik adı altında ittihat ve teraki anlayışına kaydırılarak uyutulmuştur bir kısım alevi. cumhuriyet tarih boyunca alevi katliamlarına sahne olmuş bu topraklarda, ziyadesi ile cumhuriyetçi alevi olması bunun en güzel yansımasıdır. sonuç mu? kültürel hakları verilmemiş alevi toplumu.