Bir yanımda nil,
Bir yanımda tuna,
Divaneyim,
Dilbesteyi,
Zamana yorgun düşmüş,
Bir ihtiyar toprağım,
Nerde bizanz,
Nerde osmanlı,
Nerde tarihe yön verdiğini sananlar
Hepsi gitti.
Göç etti ,
Yalnız bıraktılar,
Bir zamanlar beni paylaşamayanlar.
Anadolu bende,
Mezopotamya bende,
Mısır bende,
Dünyanın gözü bende,
Ben hancıyım insanlar yolcu,
Gelenimde cok gidenimde...
seni sevmem ne boş işmiş.
senın için kurduğum butun ruyalar,
sana soylediğim bütün sözler,
seni sevmek için o kadar uğraşmam,
kapında yatmalarım,
üzerine toz kondurmayışlarım,
seni el üstünde tutmam,
boşmuş kocaman bir boş,
her şeyden önce sen kocaman bir boşsun...
Biz insnlar sevgi konusunda bir çok olayı yanlış anlamakta üstümüze yoktur. illaki deveyi pire yapıp, küçük sorunlardan büyük sorunlar oluşturmaya çalışacağız. Yani kapıyı açaçak anağtar olacağımıza kapıyı kilitleyen anahtar konumuna gelip duruyoruz.
Halbüki sevginin fedakarlık istediğini hep ama hep göz ardı ediyoruz. Birine karşı sevgin kuçükte olsa ona yakınlaşman için önce senin bir fedakarlık Ya da halk arasındaki tabiri ile kıyak geçmen gerekir. Zira yolun sonuna varmak için yol tepmek gerek. Ama bizdeki genel zihniyet “önce o yapsın” ya da “önce o başlasın” şeklinde oluyor. Kendimizden taviz vermeyi hep red ediyoruz. Hal bu iken de tabiki karşdaki ile anlaşmak Ya da bir anlaşma içerisine girmek pek mümkün olmuyor.
Biz şunu hep atlayan bir insan topluluğuyuz. Karşın daki ile anlaşamasanda onu sevebilirsin.sevmek için anlaşmak şart değil, ama anlaşarak sevginin boyutu du, tadıda, şeklide değişir. Alt kattaki komşunu sevmeden anlaşa bilirsin, sen onu rahatsız etmez sin oda seni etmez olay biter. Ya peki evde yapılan tatlıdan bir tabak götürsen yok deyip çevireçek mi,”ki tatlıya kımse kolay kolay yok demez ” tabiki değil hatta daha sonra karşılık bile geleçekti. Bu küçük bir sevginin kıvılcım halinde başlaması demektir.
işte insan her şeyi gurura vurduğu için yapmaktan kacınıyor. Ama istisnai durumlarda vardır. Mesela erkek bir kızı cok sever ama bir türlü karşılık bulamaz, onun onu sevmemesine rağmen bende artık seni sevmiyorum diyemiyor. Çünkü kendini koşullandırmıştır. Vaz geçmek istemez ondaki sevgi mutasyona uğramıştır. işte karşılıksız bir sevgi!!!
zaten ne diyor şair ;
“sevgi anlaşmak degildir,
bedelsizde sevilir
kücük anlar için omürler bile verilir”
insan yapısı gereği, segiyle yoğrulmuş bir varlıktır. Ademden ta günümüze kadar. Sevgi olmadan insanın hatta insanlığın bir manası yoktur. Ama kendi sevginede hükmetmen gerek, yoksa sende aldananlardan olursun ki günümüzde herkes bir şeylerin ardına takılıpda aldanmıyor mu?
Biz insanların amacı idaal sevgiyi bulmak olmalı. Mecnu'nun bulduğu sevgi ile eşdeğer bir sevgi olmalı bu . Mecazen leylalara aşık olcaksın ama manen melekler kıskanacak seni ya da melekleri kıskandırmalısın sevginle. Mecnun'da öyle yapmadı mı? Önce leylayı gördü “tamam” dedi “işte sevdiğim kız bu”, ama bütün çabalarına rağmen kavuşamayınca leylanın ötesine geçmeye başladı. Artık leylanın vucuduna değil ruhunu sevmeye başladı. Onu aramak içinde önce dağlaravurdu kendini orda bulamayıncada yönünü çöle çevirdi. Divane oldu da dolaşıp durdu. Sonunda anladıkı leylaya kavuşamayacakonu saklı olduğu vücuttan cıkarıp hayaline yerleştirdi.böylece aralarında hiç kimse kalmamış oldu. Leyla ile manen baş başa kalınca anladı ki aslında aradığı o değilmiş artık ondan öte bir şeye inanıyordu ve seviyordu. Ve şimdi oldu sevdiğimi buldum deyip sevinmiş durmuş.
Herkes ferhata dağı deldirenin şirin olduğunu zanneder. Bılmezler ama dğı deldiren ferhatı allaha olan inancı, allaha olan aşkıdır.
Düşünce göklerinin baş konağı sevgidir sevgi;
Gençlik destanının baş yaprağı sevgidir sevgi;
Ey sevginin sırlarından habersiz yaşayanlar,
Bilin ki tüm varlığın baş kaynağı sevgidir sevgi.
{Ömer hayyam}
içinde sevgi kalmayanın yüreği sızlamaz. Ebu cehil'e dönerlerde döndüklerinden haberleri olmaz. Kimiside kerem gibi sevgisi uğruna 32 dişini birden çektirir de gıhı çıkmaz. Oda yetmez gönlündeki aşkla yanar küle döner. Küle dönünce tamam der şimdi oldu istediğim buymuş meğer der. O zaman huzura erer.
Şimdi söyle ey gaflet içinde yatan yüreğim, sen sev diğin için neyi göze alabildinde neler yaptın ki sevgiliyi istiyorsun. Küçük aşklar peşinde koşturup duruyorsun da asıl aşk sahibini görmezden geliyorsun...
unutma; “aşkı cüz'iye talip olan, aşkı küllü'yi bulamaz”.
Çölle ilgili her hikaye gibi bu hikayede kuyuyla başlıyordu.
su, çölün kıymetlisiydi ve kuyu suyu bağrında taşıyordu. su arayana yusuf veriyordu bazende, yahut olumun eşiğindekine hayat...
ihtiyar adam kuyuya yaklaşırken yusuf bulmayı beklemıyordu elbet ama onu çölün en bilinmez köşesine atan kum fırtınasından sonra kuyuda hıç olmazsa
bir damla umut bulabilirdi.
ama bunun yerine bir hikaye buldu. yeryuzunde yaşamın başlamasıyla başlayan, bitmesiyle bitecek olan bır hıkaye.
titreyen elleriyle kuyununağzını kapayan buyukce taşı kaldırmaya çalışırken taşın üzerindekı kadim zamanlaraait yazıyı gordü. birden ürktü,kalbinin sıkıştığını hısettı,'bir kuyunu ağzı neden kitabeyle kapatılır ki' diye düşundu.sonra halıne gulup soylenmeye başlandı: uçsuz bucaksız çölün günlerce suren kum fırtınalarının ve susuzluğun durduramadığı ihtiyar kalbimi bir kör kuyu durduracaktı az daha.
üç gün önce kervanı basan haramılerden kacıp çölün derinliklerine doğru atıyla doludizgin giderkenilk kez kalbini teklediğini hisetmişti. iki gün suren kum fırtınasının ardından ölüme bukadar yaklaşmışken bu kuyu bir umut gibi karşısında duruyordu.
ihtiyar, titreyen dudaklarıyla allah'ın adını andıktan sonra tüm gücüyle kapağı acmak için yüklendi. son gucunu son umudu için harcadığının farkındaydı. ve kuyunun ağzını kapayan taş yavaş yavaş hareket etmeye başladığında ihtiyarın gözlerının içi gülüyordu. daha bir kuvvetle zorladığı kapağı yarıya kadar actığında ise bir gariplik hisetti. kuyunun karanlığı içinda bir kıpırdanma vardı. daha iyi grebilmek için biraz eğildi gözleri karanlığa alışmaya başladığında kuyunun dibine doğru uzanan iki halat gördü. halatların uçunda ayaklarından baş aşağı asılmış iki kışı duruyordu. gözlerıne inanamadı... kuyuda asılı duranların hareket ettiğini gördüğünde artık ayakları onu taşımaz oldu. korkuyla yere yığılırken kalp atışları iyice zayıflamıştı. kumların üzerinde boylu boyunca uzanırken bu kumların mezarı olcağını anlamıştı.son bir gayretle kelime-i şahadet getirirken, kuyudakiler 'muhammedun resulullah' kelamını duyduklarında irkildiler... ayaklarından asılı biri diğerine 'duydun mu' dedi heyecanla 'son peygamberin ismini soyledi.'
'evet' dedi diğeri, gözlerinin içi gülüyordu:
'demek ki kıyamet yakın ve cezamızın bitmesine az kaldı'...
sen ve ben iki kutup gibiyiz.
sen artı ben eksi
sen ile aramda bir duygu var ki
kelimelerle anlatmaya kalksak
dünyada sayfa kalmaz.
aradaki bağ ne yol inliyor nede zaman,
bizim yanımızda leyla ile macnun nun la fı bile gecemez
iki kutup gibiyiz dedim ya
birbirimizi durmadan cekeriz ,
yalnız hiç sana yaklaşamıyorum,
tam busefer oldu kavuştum derken
kendimi kilometrelerce uzağında buluyorum
tekrar sana kavuşmak için yollar aşıp geliyorum,
tabi aynı şeyi sende yapıyorsum
ama bir türlü kavuşamıyoruz.
her seferinde okyanusu gecip derede boğuluyoruz.
merak ediyorum,
senle ben yani biz ne zaman kavuşacağız,
yoksa leyla ile mecnun gibi o hasretle mi
bu dünyadan göceceğiz.....
KUYUNUN HiKAYESi (harut ve marut)
çölle ilgili her hikaye gibi bu hikayede kuyuyla başlıyordu.
su, çölün kıymetlisiydive kuyu suyu bağrında taşıyordu. su arayana yusuf veriyordu bazende, yahut olumun eşiğindekine hayat...
ihtiyar adam kuyuya yaklaşırken yusuf bulmayı beklemıyordu elbet ama onu çölün en bilinmez köşesine atan kum fırtınasından sonra kuyuda hıç olmazsa
bir damla umut bulabilirdi.
ama bunun yerine bir hikaye buldu. yeryuzunde yaşamın başlamasıyla başlayan, bitmesiyle bitecek olan bır hıkaye.
titreyen elleriyle kuyununağzını kapayan buyukce taşı kaldırmaya çalışırken taşın üzerindekı kadim zamanlaraait yazıyı gordü. birden ürktü,kalbinin sıkıştığını hısettı,'bir kuyunu ağzı neden kitabeyle kapatılır ki' diye düşundu.sonra halıne gulup soylenmeye başlandı: uçsuz bucaksız çölün günlerce suren kum fırtınalarının ve susuzluğun durduramadığı ihtiyar kalbimi bir kör kuyu durduracaktı az daha.
üç gün önce kervanı basan haramılerden kacıp çölün derinliklerine doğru atıyla doludizgin giderkenilk kez kalbini teklediğini hisetmişti. iki gün suren kum fırtınasının ardından ölüme bukadar yaklaşmışken bu kuyu bir umut gibi karşısında duruyordu.
ihtiyar, titreyen dudaklarıyla allah'ın adını andıktan sonra tüm gücüyle kapağı acmak için yüklendi. son gucunu son umudu için harcadığının farkındaydı. ve kuyunun ağzını kapayan taş yavaş yavaş hareket etmeye başladığında ihtiyarın gözlerının içi gülüyordu. daha bir kuvvetle zorladığı kapağı yarıya kadar actığında ise bir gariplik hisetti. kuyunun karanlığı içinda bir kıpırdanma vardı. daha iyi grebilmek için biraz eğildi gözleri karanlığa alışmaya başladığında kuyunun dibine doğru uzanan iki halat gördü. halatların uçunda ayaklarından baş aşağı asılmış iki kışı duruyordu. gözlerıne inanamadı... kuyuda asılı duranların hareket ettiğini gördüğünde artık ayakları onu taşımaz oldu. korkuyla yere yığılırken kalp atışları iyice zayıflamıştı. kumların üzerinde boylu boyunca uzanırken bu kumların mezarı olcağını anlamıştı.son bir gayretle kelime-i şahadet getirirken, kuyudakiler 'muhammedun resulullah' kelamını duyduklarında irkildiler... ayaklarından asılı biri diğerine 'duydun mu' dedi heyecanla 'son peygamberin ismini soyledi.'
'evet' dedi diğeri, gözlerinin içi gülüyordu:
'demek ki kıyamet yakın ve cezamızın bitmesine az kaldı'...