En son 2014’te yazmışım sonra da bi daha uğramamışım. Google’da bi şey ararken karşıma uludağ sözlükte yazılan bi entry çıktı, “ulan ben burda yazardım” deyip neler yazmışım acaba diye merak edip geldim. Ne kadar da gereksiz ve boş şeyler hakkında yazıp kendimi yormuşum. Hepsi de boş değil tabi ama geneli uyduruk kıydırık şeyler.
Son yazdığım zamanlarda üniversitedeymişim. 7 sene olmuş lan dilekolay. Bu 7 senede neler yaşandı, neler başladı, neler bitti, ne hatalar yapıldı, neler neler boş yere gitti bi bilseniz...
son bölümünü izlemeye kıyamadığım dizidir. başlayınca adamı ekrana kilitler kalkamazsın yerinden ayrıca öyle bir dizidir ki çıtayı çok ama çok yükseltir başka dizileri beğenmez olursunuz.
kimsenin senin aslında kim olduğunu bilmemesi durumunda da ortaya çıkar. yalnızsındır hem de yapayalnız çünkü kimsenin, içindeki sen'den haberi yoktur. nasıl olsun ki içine girip seni sen gibi yaşayamazlar, senin gibi düşünemezler ve işin en acı kısmı ise etrafında seni tanıdığını iddia eden insanlar vardır.
bekleyen ya da beklenen olmak ayrı ayrı güzel şeyler iken işi şımarıklığa götüren bi taraf bulunur ve diğer tarafın psikozlarda boğulması kaçınılmazdır.
uğrunda savaştıkları vatan toprağını koruyarak, o toprakta yaşayan insanların refahını yükselterek ve onların nesli olmaya layık bir hayat yaşayarak en güzel şekilde saygı gösterilebilir.
bazen kesinlikle gerekli olan şeydir zira bazı insalar konuşmaktan ve kelimelerin barındırdığı ince anlamları kavramaktan son derece geridirler. aslında geri olan tek şey anlama yetileri değil aynı zamanda akıllarıdır da. konuşmak fayda vermeyince geriye tek çare kalır o da kavgadır. kavga deyince insanların aklına ilk anda asla olmaması, şiddetle kaçınılması gereken bi durum gelir ancak gerçekte öyle bi şeydir ki insan kendini bulur tüm kısıtlamalardan sıyrılır ve içinden geleni içinden geldiği anda yapar. tıpkı motorsiklet sürmek gibidir kendinizi özgür hissedersiniz; yapma, etme, uzak dur gibi sizi içinizden frenleyen sözler artık yoktur çünkü iş işten geçmiştir. ayrıca işin bir de biyolojik boyutu vardır ki akıllara zarar şöyle ki; heyecan ve tehlike anlarında vücut adrenalin salgılar bu da kalbinizin daha çok atmasına ve ciğerlerinizin dakikadaki solunum sayısını arttımasına sebep olur dolayısıyla kaslar daha fazla kana ve oksijene kavuşur ve normalden çok daha yüksek güce sahip olursunuz ayrıca yediğiniz darbelerin şiddetini de hissetmezsiniz... hepsinden önemlisi ise hakedene hak ettiğini vermiş olmanın sağladığı inanılmaz tatmin hissidir. tabi işin bi de öteki kısmı var o da dayak yemek ki o olasılık yüksekse kavgaya girilmemesi tavsiye olunur...
sen aslında göründüğün gibi değilsin sen böyle kibar, anlayışlı, insanların derdini dinleyen, onlara yol gösterici tavsiyeler veren, onların iyiliğini isteyen, sabırlı bir insan değilsin. doğrusunun böyle olmak olduğunu düşünüyor ancak asla böyle olmak istemiyorsun sen birisi seni dinliyormuş gibi yapıp aslında dinlemediğinde ağzının ortasına yumuruğu indirmek istiyorsun, bankamatik kuyruğunda atm'nin önüne gelinceye kadar kartını çıkarmayı akıl edemeyen sonra sıra kendisine gelince iki saat çantasında kartını arayan kadının saçından tutup kafasını bozuk para haznesine geçirmek istiyorsun, yanında kız arkadaşı olduğu için efelenen ama aslında bi' bok olmadığını bildiğin bi elemanı sırf kızın yanında bozulmasın diye ellemiyorsun ama aslında yaka paça dövmek istiyorsun, sevdiğin kız için her şeyi yapmış aylarca sabretmiş bi dediğini iki etmemişken 50 kuruşluk siktiriboktan bi' kısa mesajla işin bitiverince sesini çıkarmadın ve yapacak bi şey yok dedin ancak içindeki ses, kızın suratına nasıl haykırmak istediğini ona ne kadar adi bi insan olduğunu söylemek isterdi... sen içersi tıklım tıklım olmasına rağmen yine de durup yolcu almaya çalışan ve "arkaya ilerleyelim, bakın arkada boş yerler var" diyen şoföre "götünle mi bakıyon o dikiz aynasından" demek istiyorsun ama olmaz niye adab-ı muaşeret niye kavga çıkmasın niye güzel güzel geçinelim... olduğun gibi olmak aslında insanı bu dünyada ya mezara götürür ya da hapse o yüzden ey kendim sen yine olman gereken ol her ne kadar içinde fırtınalar kopsa da
ey özünde ne olduğunu kimsenin bilmediği benliğim ben bu yazıyı sana yazdım...
ilkokulda harita gördüğünde, ortaokulda ilk defa küresel dünya modellemesi gördüğünde ve sonraki yıllarda da ilk defa google earth kullandığında yaptığı şeyi yapacak ve türkiyeyi arayıp bulup sonra da memleketini görmeye çalışacaktır.
anne zoruyla* yalan rüzgarı izlemek zorunda kalmak, büyüyünce ne olacaksın diye sorularla karşılaşmak, komşunun einstein olarak addedilen çocuğu, eksik olan bardak, çatal, kaşık, tuzluk gibi şeylerin sürekli büyükler tarafından getirtilmesi ve daha bir sürü şey...
bir benzeri de "fatih senin yaşında istanbulu fethetti sen burda hala okul bitircem diye uğraş"tır. lan şerefsiz benim 2. murat gibi bir babam yok ben emrime amade binlerce adamın başına gelmedim dünyaya ve benim akşemseddin gibi bir alim gibi hocam da yoktu ben sikik bi ilkokulda okudum sonra ortaokul sonra da anadolu lisesi şimdi de üniversite... sen üniversite bile okumamışsın ne sikime kalkıp da bana fatih sultan mehmed'i görmüşçesine konuşuyorsun dedirtir.
kapanmak; dikkat çekmemek, ziynetlerini saklamak, erkeği harama teşvik etmemek ve aynı şekilde haram işlememek maksadıyla yapılan bir eylemdir. şayet kişi kapanmayı süslenmek olarak algılıyorsa orda çok büyük bir sorun var demektir amaç dikkat çekmekse bunu kapanarak yapmak kapanmayı emredene hakarettir.
bende adalet peşinde adlı filmde gerard butler'ın peşinde olduğu iki adamdan masaya yatırıp her tarafını kestikten sonra kafasını kestiği adama yaptıklarının hepsini yapma isteğini uyandıran haberdir.
bugüne kadar dizi ve filmlerimizde adam gibi dövüş sahneleri olmadı ancak umuyoruz ki bu dizide olur şu an bu dövüş sahneleri için çok bi şey söylenemez zira yasa dışı merdiven altı mekanlarda yasak dövüşler yapılıyor dizide ancak bu, bu sahnelerin nefes kesici nitelikte olmasına engel değil umarız daha kaliteli dövüş sahneleri olur şöyle yavaş çekimli filan... hem o el bandajı sarımı nedir lan, öyle el bandajı mı sarılır yazık insan bi araştırır bu el bandajı nasıl sarılıyor diye..
şayet bu uzun yol araba ile gidiliyorsa ve siz şoförseniz yan koltukta size sigara yakıp veren, gerektiğinde su dolduran ve müzik ile ilgilenip gerektiğinde şarkıyı değiştiren gerektiğinde de müziğin sesini kısan adamdır.
nickin devamındaki 1071 ve 1453'ü gördükten sonra ilk tarih olan 571'in yanlış yazıldığı hissine kaptıran yazardır zira 571'in talas savaşına* işaret ettiği ancak yanlış yazıldığı düşünülmüştür. peygamber efendimizin doğum tarihi olması daha bi güzeldir.
uğruna yanacağı insanla 2-3 saniyelik bir bakışmanın ardından şehvetin sembollerinden biri olan dudaklarla buluşur ve öylesine içten yanar öylesine haz verir ki insana bir daha uzun bir süre görüşemeyeceğini bildiği için sıkı sıkıya sarılan aşık bir adamın sarılmasını hatırlatır. içten içe çekilir bırakmak istenilmez ama ayrılık vakti elbet gelecek ve geriye sadece küller kalacaktır...
insan sosyal bir varlık olduğu için yalnız yaşayamaz toplum içerisinde yaşar ve yaşadığı toplumun yaşam biçimine ister istemez ayak uydurur. bunun birçok sebebi olabilir mesela: mutlu olmak için, rahat olmak için, huzurlu olmak için... bir çok sebep olabilir lakin bu sebeplerin en kötüsü zorunda kalınarak adaptasyon sağlamaktır kendi benliğinden, karakterinden ödün verirsin, hayatında olmak istediğin en son şey olmaya da kendin karar verirsin. farz-ı misal bir insan, paraya zerre kadar değer vermiyor para onun için sadece gereksinimlerini karşılamak için kullandığı bir araç; ancak bazen öz babası bazen kardeşi bazen de çocukluğundan beri çektiği sıkıntılardan dolayı araç olmaktan çıkıp amaç olmuş cebinden ziyade kalbine yerleşmiş bi' müddet sonra da tamamen hayatın tek amacı haline gelmiştir. bu içinde bulunulan kör zihniyet sistemine olan zorunlu adaptasyondur.
çocukluğumdan beri birçok konuda kendi tarafımdan bile anlaşılması zor olan şeyler ve farklılıklar yapmam hasebiyle "deli" nickini pek severim ayrıca doğma büyüme manisalı olmam da bunun tescili niteliğindedir. dolayısıyla...
çoğu oyunda özellikle de tavlada rakip yenildiği zaman bahane uydurur bu, yenilginin bünyede oluşturduğu olumsuz durumu ortadan kaldırmak için yapılan bir savunmadır. Ancak satrançta durum böyle değildir şans faktörü olmadığı için rakip yenilgisine bir bahane uyduramaz ve kabullenir. insana kabullenmeyi de öğretir. bu yenilen herkes için geçerlidir. aslında yenilince dahi zevk alırsınız çünkü beyinde oluşan faaliyetler ve oyun sırasında kafanızdan geçen onca olasılık ve hamle sizi zorlamıştır ve bi' şeylerin artık değişmiş olduğunu hissedersiniz. oyun sonunda mutlaka bi' şey öğrenmişsinizdir.
hataylı bir arkadaş kömbeyi futbolcu ismiymiş gibi lanse ederek beni yanlış anlamalara gark etmiştir aslında bir yiyecekmiş sonradan öğrendim. ha o arkadaşın kömbeden nasıl bahsettiğine gelince; "kömbe, kömbe ilerliyor veee kömbe attı gol olduu". evet böyle arkadaşlarım var onlar da benim gibi arızalı.