ilk hafta ben butonuna tıklamadan yazdım entrylerimi, daha kendimdim sanki. ben butonuna tıklayınca beğenilen az sayıda entryim bile beni mutlu etmeye yetti.
tabiki beğenilmeyenlerde vardı. işin kötü tarafı o entrylerin çoğu daha çok bendendi. sonraki haftalar şaçma bir kavram olduğunu idrak ettiğim karma arttırma yönelik, etli sütlüye karışmayan entrylerle geçti.
kendimle çelişkiye düşüyordum, benim için sözlük çok mu önemliydi, tepkilere göre yazmam kadar mı? oysa özgürce yazabilmek için yazar olmuştum. yada öyle sanıyordum.
ilk günlerine yetişememiştim sözlüklerin, şimdi olanlara pek anlam veremiyordum. sol frame bazen türk, kürt, alevi, dinci, kemalist oluyor, bazen aşka gelip masturbasyon yapıyordu.
tanımı da anlayamadım. kendi başına bütünüyle tanımlanamayacak başlık için kasmak nedendi. örnek başlık: elinde balyozla tahtaya vuran adam tanım :elinde balyoz olan adamın tahtaya öfkelenmesidir.
illa ayar vermeye çabalamak için önce tanıma uygun olması mı gerekiyor. tamam forum mantığında gitmemeli ama başlıkla birebir örtüşen entrylerin sınf tanım içermiyor diye silik hale gelmesi üzücü.
deneme yanılma yoluyla gözlemlediğim bir diğer üzücü nokta ise oylamalar. benle birebir karşıt fikri savunan bir entry iyi yazılmışsa artı oy vermezsem bile eksiliyemem.
sözlükde çok iyi yazılmış bazı entrylerin eksi bombardımanına tutulması, içerik olarak boş, hızlı ayar vercem diye direk tukaka tanımların ise aynı görüşü benimsiyen yazarlar tarafından başucu ilan edilmesi çok da hoş bir durum değil.
gözlemlerim hakkında çok iyi olmasa da uludağ sözlüğü sevdim. sözlük hakkında sevmediğim kişi aslında kendimdim. sözlükde popüler olma gibi bir derdim yok. sözlüğe ayıracak çok fazla vaktimde yok.
bütün gün bilgisayar karşısında hayatımı kazandığım için aralarda okuduğum sözlükde birşeyler karalamaktı tek amacım. kendime kızgın olma sebebim ise bir çizgi tuttaramamış olmaktan.
ne bileyim (bkz: ece kscg) yada (bkz: cool adam) kadar bile tarzım olamadı.
bu ülkede üretilen yabancı markaların üzerindeki vergi oranları düşürülebilir. böylece 70 milyonluk tüketim topluluğunda rekabet edebilmek için,
diğer firmalarda türkiye'de üretim yapmaya başlayabilirler.
örneğin türkiye'de üretilen renault megane modelinden ötv alınmaz. böylece türkiye'de yılda 15.000 üzerinde araç satan markaların türkiye'de fabrika kurup, üretim yapması sağlanabilir.
yabancı yatırama verilen teşvikler, sadece ülkeye teknoloji, üretim alanlarında değer katacak yatırımlara verilmelidir.
malesef bugün yapılan yabancı yatırımların büyük çoğunlu hizmet sektörünedir.
türk mallarının marka değeri önce türkiye'de daha sonrada dünyada arttırılmalıdır.
bir yabancı çay markası bile, üzerinde kocaman %100 ithaldir. yazarak ürününü pazarlama ihtiyacı duyuyorsa, ekonominin iyi gitmesini beklemek hayal olur.
önce milliyetçiliği sadece lafdan ibaret olmadığının farkına varmalıyız.
sözlük bir gün aşırı yoğunluktan dolayı kapalı kalır.
daha sonra logosu değişmiş şekilde vodafone sözlük olur.
ve ilk girişteki entry, vodafone bize server desteği verdiği için ismimizi değiştirmeyi uygun gördük.
zengin kişinin yapmaması gereken önerme.
şöyleki zengin olmak için birilerini sömürmek gerekir.
fakirlik aynı zamanda ucuz iş gücüdür.
zengin kişinin böylesine kendine hizmet eden kişileri silmesi abesle iştigaldir.
vodafone'nun gücünün uludağ sözlüğe yettiğini görmek acı olmuştur.
vodafone kampanyaları genellikle ekşi, uludağ ve itü sözlükle aynı anda duyrulurdu.
böylesine kötü bir müdühaleyi sadece uludağ sözlükte yapması, uludağ yazar ve okuyucusu olarak beni üzmüştür.
bu zavallı kişiler kendi ve benzerlerinin başlık açması, entry girmesiyle internette yüzbin ve daha üstü tekil kişiyi oluşturur.
oluşturdukları değer kendi manasına tamamen zıt bir şekilde pazarlanırsa sebebi ne olursa olsun zavallı durumuna düşer.
böyle bir girişimi hiç bir sebep masum gösteremez.