E nabızda gidilen doktorlar, koyulan teşhisler hepsi görülebilmektedir. Mesela doktor tarafından bir rahatsızlıktan şüphelenildi ve oraya yazıldı ama hastalık o çıkmadı. Yine de orada teşhis gibi duruyor. Tamam kendi gittiğim doktorları görmem sorun değil ama basit bir şekilde doktor tanıdığı olanlar benim hastalıklarımı, gittiğim doktorları görebiliyor. Bence bu e nabız işi insanlara tercih olarak sunulmalıydı. Şimdi cildiyelik bir işim var mesela. Saçma bir teşhiş yazarlar diye gidemiyorum. Ve bir sürü mahrem bölüm var. Çevremdeki kişiler de doktora gitmeye çekinmeye başladı. Bu işte bir yanlışlık var.
türkiyede diş ağrınız varsa işiniz çok zordur. ilk aklınıza gelen önce devlet hastaneleridir. ama aylar sonraya sıra verileceğini ve sürüneceğinizi bildiğiniz için özel muayenehaneler ve özel hastaneleri araştırırsınız. özel muayenehanelerin çoğunun imkanı kısıtlı ücreti uçuktur. bi film çektirmeniz gerekir devlet hastanesine yönlendirir. çektirip getirin der. siz yine sıra bekler, filmi devlet hastanesine çektirirsiniz. muayene ücretini özel muayenehane alır. bazılarının da kendi filmi vardır. ama bir film için alınmayacak parayı alır. sonra muayene ve ardından fahiş fiyatlar. özel hastanelerin diş bölümlerinden bahsetmiyorum bile. tamam muayene ve tedavi süper ama hastane veznesinde içiniz yanar. zaten ülkemizde sağlık sektörü kanayan yaradır. *
salaktır efendim. başka bir tanım bulamıyorum. iphone son 2 yılda üretilen modellerden çok da farklı değildir. fotoğraf çekiyor, müzik de dinleniyor, internete de giriyor... ha bu arada diğer insanlarla telefonda konuşup mesaj da atabiliyorsun. hava atacak pek bir şey olmadığı halde iphone' u gittiği yerde masanın ortasına koyan * insanları gördükçe 3310 alasım geliyor.
geçenlerde yaşadığım bir diyaloğu da paylaşmak isterim:
t:ben
b:biri *
t: oo telefon yapmışsın hayırlı olsun.
b: telefon değil o iphone **
t: biliyorum benimkinden
sonra içimden bir daha onunla görüşmemeye yemin ettim. *
bir de bunların ceketlerinin içindeki markaları göstererek poz veren türleri var.
oyunları hırsla oynayan taraf daima kaybetmektedir. okey, tavla gibi şansla ilgili oyunlarda kazanmaya ve yenilmemeye odaklanıp hırsla oynayan taraf oyunu hep kaybeder. bu sanırım düşünceyle ilgili bir şeydir. bir kitap okumuştum buna benzer olaylarla ilgili bir açıklama vardı. insan içinden katbetmeye odaklanırken aslında olumsuzluk ekini oldukça sık kullanmış oluyor ve düşüncesiyle tüm olumsuzlukları üzerine çekiyor. kaybedersem karşımdaki dalga geçecek ya da kaybedersem hesap benim üstüme kalacak derken hep kaybettiğinde neler olacağını düşünüyor ve düşüncesini gerçekleştirip kaybediyor. **
bugün tanıştığım ve hayran olduğum insandır. ortalama bir insanın ömrü 65 yıl olduğundan, bir kaza veya hastalık olmadığı sürece aşık olduğu kişiyle 25 yıl geçirebilecektir. (bkz: aşkın yaşı yok) *
kişinin kendisiyle başbaşa kalma dönemine girmesidir. kişi bu dönemde asosyal olur. kimseleri görmek istemez hayatında. en yakın arkadaşıyla bile iletişim kurmaktan kaçar. sorunlarını çözmeden kabuğundan çıkamaz. ileri tarihlerde depresyona dönüşebilir.
iltifat eden kişi yeni tanışılan ya da önceden tanınan biriyse teşekkür edilir. fakat iltifatlar devam ederse sürekli teşekkür edip duramayacağı için kişi alternatif bi cevap düşünür. düşünür, düşünür de bulunamaz " estağfurullah" ya da " teveccühünüz" gibi kelimeler de o iltifat karşısında çok anlamsız kalır.
tanım: iltifatlara verilen alternatif cevapların bir sözlük yazarı tarafından merak edilmesi sonucu açılan başlıktır.
çok sinir bozucu bir olaydır. tam evin televizyonunun sesi kısılır, odaya geçilir, konuşmalar yasaklanır, konsantre olunur, derse başlanır bir-iki cümle çalışılır ki kapı çalar misafir gelir... bir sürü gürültü, sohbet, kahkaha yetmiyormuş gibi bir de 5 dakika geçmeden yokluğunuz farkedilir. misafirler salondan "teori hiç yüzünü göremedik, geldik odana kapandın" , " teori gel anlat okul nasıl gidiyor?" "sohbet edelim biz gidince çalışırsın" diye seslenirler. baba her ne kadar "onun sınavı var çalışsın odasında, ellemeyin" dese de misafirler umursamaz "biz gidince çalışır yüzünü görelim özledik" derler ve ders çalışmak imkansız hale gelir.
kitap cümlelerini satır satır ezberleyince dünyayı kurtarabileceğine inanan, düşünemeyen nesillerin yetişmesine sebep olmaktadır,
öğrencilere seçme hakkı tanınmaz, sistem ne istiyorsa ne yöne çekiyorsa o yöne gidilir,
bir sınavda sorunun cevabına kitaptaki metinden anladığınız kadarını yazarsanız cevap yeterli dahi olsa, kitabı satır satır ezberleyenler yüzünden 1-2 puanınız mutlaka kırılır ve bu da sizin de bidahaki sınavlarda konuyu anlamak yerine kelime ezberlemekle uğraşmanızı sağlar,
yaratıcılık ortadan kalkar, ileride kendinize özgü bişeyler ortaya koymaya çalışsanız dahi başkalarını taklit etmekten ileri gidemediğinizi farkersiniz,
yeni sisteme göre özellikle fen ve teknoloji dersi için ezberden çok yaratıcılığa yer verilmeye çalışılmış fakat bu, ülkemiz koşulları nedeniyle her okulda tam olarak uygulamaya konulamamıştır.
ezbrci eğitim zararlıdır. bir ülkedeki en büyük sorun geleceğe düşünemeyen bireylerin yetiştirilmesidir.
umarım eğitim sistemimizdeki bu büyük yanlış tamamen ortadan kalkar ve her ders için ezbercilik değil yaratıcılık ön plana çıkar.
düşündüğünüz konu hakkında bir başlık açılmıştır. siz dayanamayıp içinizden geldiği gibi bir yorum yazmışsınızdır. sonra bir anda entrynizin silinmiş olduğunu farkedersiniz. bu hatayı nasıl yaptığınızı düşünürken entryi canlandırmaya çalışırsınız. canlanmaz. ne yazacağınıza nasıl yazacağınıza karar veremezsiniz, konuyu evirip çevirip güzelce yazar; noktadan ve virgülden sonra boşluk da bırakarak modlara gönderirsiniz sonra modlar onaylayınca yazınızın yayınlanacağı yazısını görünce " aman bi yazı yazdım neler geldi başıma" diye düşünüp entry i silersiniz.
(bkz: şevkin kırılması)
(bkz: isteksizlik)
uykusu ağır insanların oruç tutabilmek için yaptığı eylemdir. bi uyusa bidaha uyanamaz çünkü. kafasında davul çalsalar yine uyanamaz. sahurda yemeğini yer ve yatış o yatış... öğlen 12 de anca uyanır. gününün yarısını uyuyarak geçirdiğinden bu kişinin orucu kabul olur mu bilinmez.
çok sıkıcı bir bilgisayar oyunudur.seçtiğiniz karakter dövüşemez sürekli dayak yer ve ölür.karakteriniz ölünce oyun yeniden başlar.oyunun amacını da bir türlü anlayamadım.
insanın gözü aşktan kör olmuştur.sağlıklı düşünemez.ayakları yere basmaz.ta ki aşık olduğu kişi ona eskisi gibi davranmayana kadar...
sonra yavaş yavaş yaşadıklarını düşünür aslında karşısındaki onu kendisinin onu sevdiği gibi sevmemiştir..
aklı ele geçirebilir aşk ve bir gün aşk geri çekildiğinde akıl yapayalnız kaldığında,herşeyin bir yalandan ibaret olduğunu anladığında kişinin canı çok yanar.
yani uzun lafın kısası bu kötü birşeydir.olmaması gerekir.aşkta hem beyin hem kalp kullanılmalıdır.
hiçkimse kalbinin beynini ele geçirmesine izin vermemeli..