kitap adı altında yaratıcı zeka ürünü tasarlıyor kendisi .
yalnız kadın karakterlerini sevememiş zannımca.
"ağlamanın bir kadın için her daim ulaşılmaya çalışır bir ruh durumu olduğuna inancım tamdı"
"...sokağa çıktım. bizimkilerden kimseyi bulamayacağımı biliyordum.Anneleri hafta sonları kolay kolay salmazdı onları sokağa. babaları seçkin ve geçkin günlerinin teminatı veletlerinin nasıl semirdiğini görsün de, sürdürdükleri köle hayatını bir nebze meşrulaştırabilsin diye. kadınlara yakışır incelikte bir işbirlik"
bunları çoğaltabiliriz
bu seksizme varmadan köşeden dönmüş duygu durumu nedendir dediğimdir.
bu yaştan sonra iyice coşmuştur. midnight in paris'in daha afişi soğumadan to rome with love'i çekip, kanımca murathan mungan'ın ışık hızıyla kitap yazmasıyla yarışacaktır yakında kendisi. ''görülmeyen bir dünya olduğu kesin. sorun oranın şehir merkezine ne kadar uzakta ve kaça kadar açık olduğu.'' demiştir yanakları sıkılası.
gördüğü sineği yakalayamayıp, bunu haysiyet meselesi yapıp, ertesi gün sinek efendiyi gördüğü yere gidip gidip ağlayan, 4.5 aylık gururlu kedimin de dahil olduğu cinstir. şaşırtıcı şekilde akıllıdırlar. garip bir miyavi tınıları vardır. garip hayvanlardır.
hülya avşar kişisi ile popülarite yaratması olası durumdur.
eleştirinin hakkını verebilmek, derin yırtmaçlı elbise giyip arz-ı endam etmekten öte önce üslup ve adab-ı muhaşeret bilmeyi gerektirir.
eleştirmen, jüri vs hangi sıfatla olursa olsun hiçbir film izlenim sırasında ve sonrasında hadsizliğe ve densizliğe varacak denli bir muameleyi haketmez.
ey jüri koltuğu;
sinema filmi dediğimiz şey kolektif bir üründür. bilirsin elbet değil mi biz bir emekten bahsediyoruz?
filme yapılmış saygısızlık aynı zamanda çalışan tüm ekibe yöneltilmiş saygısızlıktır.
sinema filmi eleştirmek kişisel kompleks ve egoları tatmin etmek üzere kurulmuş bir yapı değildir.
film eleştirmek de bir usül gerektirir. ama siz zaten bunları biliyorsunuz(!)
misal bugünkü gazete başlıklarından biri çağatay tosun'un yönetmenliğini yaptığı derin düşünce filmine yöneltilen eleştiriler. derin düşünce filmi aile çocuk ebeveyn kavramlarına türk örf ve ananelerine uygun gelecek şekilde yaklaşmamış olabilir.toplumsal yapıyı yansıtmak bir tercih meselesidir.
ama filme yapılan ensest yakıştırmaları ne yazık ki hala kavram karmaşası yaşamakta olan bir zihniyetin varlığına işarettir.
ensest aile içi yasak ilişki olarak tanımlandırılmış bir kavramdır.
filmde ensestin varlığından söz ettirecek tek bir sahne dahi sahne yoktur.film bize müthiş bir senaryo örneği de sunmayabilir.
ancak yanlış kodlama yapmayalım. her filmin ruh okşamak iç gıdıklamak kelebek uçuşturmak üzere yapılmadığını bilmeyecek denli aptal olmayalım.
geleneksel yapıda bir film olmamak eğer bir başarı kriteriyse hazırlayalım çöp torbalarımızı ferzan özpeteklerimizin fatih akınlarımızın hepsini çöpe atalım.
aferim alkış bize.
unutmayalım bir alkış da hülya avşar'a gelsin(!)
marmara üniversitesi iletişim fakültesi öğrencileri tarafından oluşturulmuş e-dergidir. ilerleyen sayılarda içerik olarak genişleyecek olandır.
halen yazı teslim ve tasarım evresi görülmeye değer tatlı koşturmacalara ev sahipliği yapmaktadır. nur topu gibidir efendim.
ışıl yücesoy'dan dinlemek gerekir.
bir gece bir bakmışsınız tanımadığınız biri tutmuş belinizden deli gibi dans ediyorsunuz.
bu şarkı onu yaptırıyor efendim. deneyin görün. 45lik müdavimleri bilir.
There's a wind that blows in from the north,
And it says that loving takes its course.
Come here. Come here.
No i'm not impossible to touch,
i have never wanted you so much.
Come here. Come here.
Have i never laid down by your side?
Baby, let's forget about this pride.
Come here. Come here.
Well, i'm in no hurry.
You don't have to run away this time.
i know that you're timid,
but it's gonna be all right this time
hangi açıdan bakarsanız bakın türkiye'de sinemanın süreklilik kazanmasına vesile olmuş durumdur.yoksa bu sanat dalını da keşfetmemiz hayli rötarlı olacaktı.
enver paşa kafayı çalıştırıp almanya'dan döndükten sonra sinemanın kitleler üzerindeki etkisini farketmiş ve dönüşünde osmanlı'da sinema dairesinin kurulmasını emretmiştir.
böylelikle 1915'te merkez ordu sinema dairesi kurulmuştur.daha sonra sivilleşecektir.
öte yandan
1968 - 1970 arası godard marksist toplum hedefleyen filmler çekmiş
italya'da faşizmin yenik düşmesi, mussolini'nin faşist konsülün desteğini kaybetmesi,roma'nın bombalanması italyan sinemasına direkt yön vermiş,
(bkz: ladri di biciclette) (bkz: Roma,Citta Aperta)
1. dünya savaşının almanya'da yarattığı umutsuzluk dönemin filmlerindeki ana öğe olmuş
(bkz: alman dışavurumculuğu)
2. dünya savaşının ardından yeni dalga akımının ortaya çıkmasına zemin oluşturmuş durumdur.
geriye baktığımızda politik amaçtan ziyade, yaşamdaki kaçınılmaz politik vakalar ve sinema içiçe geçmiş durumdadır.
ama bu demek değildir ki politik amaç güdülmüyor.
onun da buram buram koktuğu filmler vardır ki dünyaca kabul edilen potemkin zırhlısı bunun en büyük örneğidir.
Bu kıvırcık ateşten yalanlar
300.000
Kimi sularca inanıyorum kimi zulüm yakıcı
Çocuksu, deli deli zincirler boğuntusu gök
Elimde kolumda senin seslerin var gel de aldırma
Kadınları çıplak görüyorum koşup seni soyuyorum
Bir açıcı gerdanlık görsem boynun aklıma geliyor bilemezsin
Seni kentlere seni bankalar seni seni
300.000
Seni zamansız ölümlere karşı koyuyorum hep aklımdasın
Yükün ağır, bir irisin bir ufaksın yetiştiremiyorum 300.000
Kapattığımız sağnak akşamları açtığımız sabahları
300.000
Elimden tut beni acar balıklara alıştır
Tekin durmayı öğret acıkmış aç kayalarda
Gel anasız pencereme perde ol kurtulayım
Kalk ellerini yıka bize gidelim
Soyunur dökünür odalarda konuşuruz
Bir o kaldı
300.000
Odalara kapanmak odalarda konuşmak odalarda ölmemek
Canımız çekerse sevişiriz dövüşürüz
300.000
Benim yırtıcı kuşlara tutkum işte bundan ötürü
Yadırgamadan gökyüzüne aşka acıkmaya alışkın Zamansız gelme elim kolum dağınıksa sarılamam
Senin ağustos çeşmeleri yüzüne özlemle eğiliyorum
Bir karşı durulmaz istek bir telaşla kendiliğinden
Bir serin renk anlıyorum aydınlık gözlerinden sorma
Sen zenginsin alırım tükenmezsin
Allah gelene kadar sen olursun şiirlerimde bu bir
Boş ver kavgalara kuruntu sorunlarına boğuntuya gelme Ben adını demesem de anlıyorsun
300.000
Ü ç y ü z b i n
Cümbür cemaat aşka abanıyoruz
factory girl'de bob dylan olmuştur kendisi. ama üzerindeki dylan'ı kolay kolay atamamış belli ki. new york i love you filminde de buram buram dylan havası estiriyor haspam.