an itibariyle hayatını kaybettiğini habertürk'deki alt yazı ile öğrendiğim sosyal bilimci profesör. katıldığı televizyon programlarından tanıyorum kendisini. çok renkli, nefis tespitler yapan, konusuna hakim, güzel anlatan, anlattığını dinleten biriydi. çok yazık, çok üzüldüm. son dönemlerde görünmüyordu pek, belki de rahatsızdı.
acun'un show tv deki yeni programı devler ligi'ndeki ilk maç. oktay'ın golüyle sergen'in takımının 1-0 önde. hakem erman toroğlu, şov amaçlı hareketlerini görünce aslında maraton'da da şov yapmakta olduğunu anlamak zor değil. rıdvan dilmen'de maçı yorumluyor.
hayranlık uyandıracak derecede tevazu sahibi çelebi adam. bu sene sonu itibarıyla sabancı üniversitesindeki rektörlük görevinden ayrılmış ders vermeye devam edeceğini söylemiştir.
mezuniyet töreninde güler sabancı ile karşılıklı oynaması hoştu.
güler sabancı yaptığı konuşmada kendisinin üniversitede 10 yıldır hizmet verdiğini söylemesi üzerine, ardından konuşma yapan tosun terzioğlu da şakayla karışık,"bazılarının öğrenmesi zaman alıyor,üniversite açılmadan 2 yıl önce de buradaydım, hazırlık çaışmaları yapıyordum" diyerek güler sabancı'yı kahkahalarla güldürmüştür.
şöyle 80-90 karakterlik başlıklar açılabilse başlığın tam olarak gönlümden geçeni "rakip takımların yaptığı transferlere bok atmanın dayanılmaz hafifliği" dir ama heyhat. ha bok kısmı yer alabilirdi ama başlıkta terbiyemizi bozmayalım dedik.
neyse, " futbolseverlerin yaygın tutumu" diyerekten tanımı yapalım.
rakip takımın aldığı oyuncu dünya çapında olsa farketmez, mutlaka transferin eleştirilecek yanı vardır. kaçarı yok. örnekleyelim:
futbolcu çok gençtir, vay efendim daha tecrübesiz, o kadar para verilir mi?
yaşı fazla olsun, artık ahı gitmiş vahı kalmış, hayır gelmez, bundan sonra kime satacaksın.
yaşı uygun, sakat makat da değil, haliyle iyi para edene ise kulübün parasını saçıyorlar, onun yerine yerine göre avrupadan, yerine göre içeriden, 2 oyuncu alınırdı.
oyuncu sizi tercih eder, ee tabi başka isteyen yok ki, tercih etmez, size gelip napsın.
tamam her taraftar kendine gelen oyuncunun iyi olmasını ister, vaktiyle beğenmese de kendi takımlarında bir başka oynayacağını umut eder, başka takımın aldığı oyuncuyu ise vaktiyle beğense de artık işinin bitmiş olduğunu ummak ister. ama kantarın topuzunu da kaçırmamak lazım ya.
hacettepe üniversitesi ve gazi üniversitesi öğrencilerinin abant pikniğiğinden dönüşünde meydana gelen kaza. 10 kişinin öldüğü bildiriliyor. çok acı. yürek dayanmaz. allah yakınlarına sabır versin.
türlü oyunlarla ekarte edilme konusunda en muzdarip kulüplerden biri olan beşiktaş'ım için sivasspor başkanının söylediği söz. efendim denizli maçını kaybetmezmişiz, lobimiz güçlü, elimiz uzun her yere yetişirmişiz. bu sözü duymak da varmış. keşke lobimiz, varsa öyle bir şey tabi, güçlü olsaydı da uğradığımız haksızlıklar ses getirseydi bari. nerdeee? meşhur papilla katliamından sonra basında tüm kalemler papilla'yı yere göğe koyamadılar ve benzer kıyımlar için de aman siz de çok ağlaşıyorsunuz, oyununuza bakın demişlerdir. bir zamanlar beşiktaş'ın başındayken bu olayı en iyi farkeden lucescu'yu da neredeyse meclis kararı çıkararak kovdurma önerisinde * bulunanlar çıkmıştı.
semih'in kroşelerinin göz doldurduğu, emre aşık'ın konsantrasyonunu ve azminin maçın son dakikasına kadar sürdüğü maç. lugano'nun psikolojik olarak iyi hazırlandığı görüldü.
sabri'nin kelebek gibi uçup arı gibi soktuğu da dikkatlerden kaçmamalı.arda'nın da genç yetenek olarak ileride iyi işler çıkaracağını da göz ardı etmemek lazım.
Eintracht frankfurt'da forma giyen 27 yaşındaki oyuncu. mustafa denizli'nin tavsiyesiyle beşiktaş'ın cisse'nin yerine, ernst'le birlikte iyi bir ikili olacağını düşündüğü için bu oyuncuyu transfer listesini aldığı söyleniyor.
alınırsa soyadından dolayı atılacak manşetleri tahmin etmek zor değil.
bir nevi güçlüye tapma illetine yakalanmış kişi. her yaptığında keramet bulmak, sanki abd değil sevgi pıtırcıkları derneğinin başkanıymışcasına dünyaya barış getireceğine inanmak, karşısında otuz iki dişini birden göstererek sırıtmak gibi tezahürleri vardır. teşhisi zor değildir. ne yazık ki kısa süreli bir tedavisi yok, ilacı zamandır. bu hastalığa yakalanan kişi kıçındaki donunu da kaybedince iyileşme süreci başlar.
haksız yere rakibe gol atıldığında atan takımın antrenörünün arkasına sığındığı arguman.
ama ne hikmetse kendilerine haksız gol atıldığında ise pozisyonları ayna gibi görürler. işe bak kendi lehlerine hata yapıldığında gözlere bir perde iniveriyor anında.
yahu biriniz de çıkın deyin ki, elle attık, penaltı değildi, kaleciye faul yaptık, yok!
bulunduğum yerden pozisyonu göremedim.
eskiden bir lokma bir hırka anlayışında gibi görünen, allah rızası için çalıştığını söyleyen mücahitlerin kendi zihniyetleri iktidara gelince giderek palazlanıp müteahhit olması.
ben demiyorum ahmet hakan bugünkü yazısında bu tesbiti yapmış. iyi tesbit ama.
hazineye olan ( ego ve aski'nin borcu)4 milyar ytl borç ile ankara belediyesinin hali ahvalidir efendim.
hayır vakti zamanında melih gökçek sayaçları 300 dolara satacağına 600 dolara falan satsaymış keşke. borç daha mı az olurdu, sanmam ama 500 tane daha tepemizin üstünde yaya kavşağı olurdu. fena mı. gökyüzüne hasret kalsak da oluşacak doğal kubbe ile ankaranın ısınmasına katkıda bulunurlardı nitekim.
aragones'e iyi bir alternatif olabilecek aykut kocaman'ın aziz yıldırım olduğu sürece fenerbahçe kulübüne alınmayacağı/gelmeyeceği düşünüldüğünde geçerli bir slogan olacaktır.
aykut kocaman başarılı bir antrenör, kuşku yok. artık iyice deneyim de kazandı ve gittiği takımlara iyi futbol oynatıyor. adamlığı zaten malumumuz. ama tek engel aziz yıldırım'dır tabi. fenerbahçe ikisinin arasında tercih yapmak zorunda kalacağı günler yaşarsa tercih aykut kocaman olmalıdır gibi geliyor bana.
son zamanlarda tartışılmaya başlanan konu. aslında politik mizah yapılmaması değil yapılamaması diye başlık açmak gerekiyordu belki ama manüplasyon kaygısı ile olanı tesbit amaçlı bir başlık açmayı tercih ettim. "yapılamıyor" oluşu benim düşünceme göre doğru olanıdır.
politik mizah'ın geçmişi ve politik mizah kültürü ve kalitesi esasında hiç de küçümsenmeyecek nitelikte ve nicelikdeydi sevgili yurdumuzda. televizyonun da devreye girmesi ile skeçler vasıtası ile daha da renklenmişti. şimdi eski siyasileri sevmeyebiliriz ve alabildiğine eleştirebilirz ama yiğidi öldür hakkını yeme misali oldukça hazımlı ve hoşgörülülerdi bu konuda. bu ilkede demirel kadar bu türden mizaha ki bazıları inanılmaz ağır olmasına rağmen maruz kalanı yoktur. hakeza özal , erbakan ve çiller, baykal da dahil.
sonra ne olduysa oldu, akp iktidara geldi ve sessiz bir anlaşma oluştu komedyenler arasında. suya sabuna dokunmayan bir mizah. dergiler biraz daha cesur ama yeterli değil.
gırgır gündem belirlerdi. satand-upçı cengaverler mizahı bırakmış, geyik peşinde.
cem yılmaz "zor, iyi yapılması gereken bir iş" diye sorumluluğu üzerinden atmaya çalışıyor. sinemaya soyunuyorsun, reklam çok mu kolay ama politik mizaha gelince zor. yemezler. gerçi yaparsam yarın yokum diye de eklemiş. canım 5 antika araban da eksik olsun ne çıkar.
beyaz'dan ise zaten bir umudum yok, zahit akman çıkıyor, el etek öpmeler, nasıl abi iyi gidiyoruz sizi üzmüyoruz di mi demeye getirmeler, onu geçiyorum.
yok mu cesur bir mizahçı bu topraklarda yahu.
suç sadce akp de ve zihniyetinde değil, tırsık, kese doldurma peşindeki komedyenlerde aynı zamanda.
bakıyorsun amerika'da talk şovculara ki çoğu da onları örnek alır güya, başakanını, yardımcısını itin g..ne sokup çıkarıyorlar.
hadi onu yapın demiyoruz ama siz nerede yaşıyorsunuz kuzum alice harikalar diyarında mı?
diğer meyve satan esnafa yapılmayan ve daima karpuzcunun maruz kaldığı mumameledir. bu karpuzun kapalı kutu olma özelliğinden kaynaklanan bir şey aslında. kimse domatesin iyi değilse bak getirir başına çalarım demez mesela. ya da bak patlıcan acı çıktı acıtırım haa demez.
karpuz seçimi bir nevi babalar için namus meselesi ciddiyetinde bir önem arzeder. bu konuda beceriksiz olmaktan çok korkarlar nedense. ayrıca kimse de 5-10 kloluk bir yükü taşıdıktan sonra, kesince de kabak gibi bir manzaranın hayal kırıklığı ile kolay baş edebilemez doğrusu.
ve karpuzcuya yapılan şaka yollu tehditler de karpuzcunun iyi bir karpuz seçmesini teşvik etmek içindir bir nevi. yoksa kimse kötü çıktı diye karpuzu tekrar sırtlayıp, bir o kadar yolu gerisin geri tepecek, karpuzcuya götürecek kadar gözü dönmüş olamaz gibi geliyor bana.
ama kabak karpuzla karşılaşmak hiç de yabana atılmayacak bir travmadır, o ayrı,bir sonraki karpuzun iyi çıkması ile atlatılabilir ancak.
futbol akşamlarında klavyelerini sözlüklerde coşturan futbolseverler için profesyonelliğe geçmenin bir adımı.
görelim bakalım el mi yaman bey mi yaman. sözlükten bir yazar çıkarabilir miyiz?
efendim linkde bilgi var ama özetleyeyim;
hürriyet com tr ye 3 yazar alınacakmış, önce ilk on kişi seçilecelmişsonra bu on kişi 3 e indirilecek ve yazılara telif ücreti de ödenecekmiş.
şu aralar üç büyüklerde antrenörlerin tartışılmaya başlanması ile paylaşılamayan kişi durumana gelmesinden mütevellit farz olmuş eylem.
rafi portakal'a tiz haber salına.
ertuğrul sağlam'a yapılan bu ayrıcalık şaşırtıcı mı? değil. neden? nedeni malumdur. onlardan ve bizden ayrımı futbolda da vardır artık. ee gel de şimdi ertuğrul'un beşiktaş'ın başına gelmesinde gül'ün kulis yapmadığına inan.
gazeteport'un yazarı olan kıymet nadir bindebir'in kısa süre sonra piyasaya çıkacak olan kitabı.
yazıları kadar leziz olacağına şüphe yok, merakla bekliyoruz.
tam adı aslında "istanbul'da bir sürrealist: slavador dali", ama kısaca dali sergisi diye anılmaya başlandı bile.
picasso'dan sonra gene o denli önemli ve büyük olan bu sergi sakıp sabancı müzesinde 19 eylül 2008 ile 19 ocak 2009 arasında görülebilir, görülmelidir. ispanya'dan diğer ülkelere giden bu büyüklükteki ilk koleksiyon olacak. uzun pazarlıklar yapılmış, sabancı müzesinin geniş duvarlarında dali'nin resimlerinin kaybolmaması için her türlü önlem alınmış.
salvador dali'nin ilk dönemlerinden, ki bu dönem resimleri oldukça klasik tarzdadır ve onu uçuk kaçık! resimleri ile tanıyanlar için şaşırtıcıdır, son döneme kadar olan resimlerden oluşmaktadır.
hakkında en çok spekülsyon yapılan deli mi, dahi mi,çılgın mı diye önyargılara çoğunlukla kurban giden dali'nin niçin büyük bir sanatçı olduğunun, çok yönlülüğünün anlaşılması için mutlaka görülmesi greken bir sergidir sabancı müzesi müdürü nazan ölçer'e göre.
bana göre de öyle.