öncesinde madde ve mana'da okunursa tadından yenmez.günümüz biliminin geldiği noktayla,kadim felsefi meseleler arasında ki diyalog hakikaten takdire şayan.özellikle postyapısalcı lakırtılardan gına geldiyse şiddetle tavsiye olunur
reel-politik çıkarımla pek alakası olmasa da, felsefi bağlamda dücane cündioğlu ''huzur islamdadır'' lafzını yerden yere vurmakla kalmayıp sözü yaratıcı tekrara uğratır ve ''huzur islam da dahi olsa almayınız''derdi.islam huzur arayanların değil huzursuzların yurdudur diye devam ederdi.tabi cündioğlu bunu sosyolojik bir manada değil,felsefi bir düzlemde söylüyor.
bu yakınoğlu ailesinde sadistlik aile sporu sanırım.9 yaşında ki çocuğu hunharca dövmüş üstelik bu zalimce şiddet elif ile sınırlı kalmamış.altı üstü bir şiir için sınıfta terör estirmiş,akabinde komikçe savunmalar vs.kaymakam olacak herifin savunmalarını saymıyorum bile.siyasi iktidarı arkanıza aldınız ya estirin bakalım terörünüzü.hepsinin hesabını vereceksiniz.
Elinizdeki kitap, başlığı her ne kadar Alevileri anlamaya dönük bir vurgu taşısa da Alevileri anlamaktan çok, devletin ve ondan daha geniş olarak bir iktidar şebekesinin Alevi ayinselliğine yönelik ağır saldırıla-rını -Alevilik açılımından Tuzluçayır'a, Dersim'in seyitlerinden devlet kirliliğiyle malûl dedeliğe- devlet, ayin ve siyasallık çerçevesinde tartışmaya yöneliktir. Ayhan Yalçınkaya tam bu ânda bir kez daha soru-yor: Bedreddin'i mi seçeceğiz, devleti mi? Bedreddin bugün Gezi ve Gezi'nin dolanıp durduğu bütün toplumsal yüzeydir; Tuzluçayır'dır, Okmeydanı'dır, Antakya'dır< "Bu yüzey bizi özgürlüğe ve eşitliğe çağırıyor; devlet ise baskıya, şiddete, ölümsüz bir eşitsizliğe ve ölüme" diyecektir çoğu; "öyleyse bu soru ne saçma, ne haince bir sorudur!" Üstelik giderek solgunlaşan bir hayalete dönüştürülen Gezi'nin tüm yüzeylerinde giderek belirginleşen bir hayalet olarak Alevilik, Alevi çocuklarda ölüp dururken! Oysa Yalçınkaya'nın yanıtı biraz farklı: Bir kez daha devleti seçmek belki tarihte hiç olmadığı kadar, ilk kez bize devlet ve siyasetin kökleriyle son bir yüzleşme, sert bir hesaplaşma zemini sunuyor; siyasetin hakikat iddiasının siyasalın gerçekliğiyle yerle yeksan edilme fırsatını da. Türkiye'deki Alevi toplulukla-rın hepimiz için yaşamsal önem taşıyan varlıklarının anlamı tam buradadır: Tarihçilerin ve sosyologla-rın, geçmişin ve şimdinin gayri-siyasal salıncağında salladıkları o bünyeyi bütün siyasal yüküyle gör-memizi mümkün kılan ve tam da bu yüzden devletin siyaseti nasıl gayri-siyasallaştırdığını da aşikâr eden son örneklerden biridir Aleviliğin siyasal bünyesi; can çekişen varlığıyla da olsa.
(Tanıtım Bülteninden)
heyula eleştiri,radikal blog ve son olarak birikimde yazdığı güzel yazılarla bizi jouissance dan dört köşe yapan anarşist bir ablamızdır.özellikle foucault'ya çok hakimdir.kel abimize hayrandır,hastadır.
kitsch in vücut bulmuş halidir.yani şöyle deyim frankfurt okullu abiler bu rezil,iğrenç yeri görselerdi teorilerini baştan aşağı değiştirirlerdi.şehrin estetiğinden,insanların huylarına suylarına rezillik abidesidir.hele üniversite falan okuyorsanız buraya sakın uğramayın.gürültü patırtıdan kitap falan okunmaz burda.velasıl gelmeyin sanki bu cehennem yokmuş gibi yaşamınıza devam edin.son bi şey daha deyim de içimin pisliğini dökeyim.ailemin bana attığı en büyük kazıktır burası.
bu okula gitmekte ki amaç ilim irfan ise kadir cangızbay,işaya üşür,vedat bilgin,mustafa durmuş,ismail engin gibi ubermensch-lerin dersleri kesinlikle kaçırılmamalıdır. tamam nüfus kalabalıktır çoğu hoca memur zihniyetiyle ders anlatır.ee öğrenci profilide çok hallice değildir ama genede kendi alanında duayen olan hocalara ev sahipliği yapar.
--spoiler--
''söyleyin musa bey'' diye girdi savuray bey ,''babanız sizi döver miydi?''
kahve fincanını tutan elim dudaklarıma iki santim mesafede dondu kaldı.herife kafayı koyup oracıkta ideal benliğimi gerçeklemek için içimde beliren ani isteği bir yutkumayla bastırdım.''hayır'' dedim.''biz çok modern bir aileydik .babam da çok modern bir insandı. o yüzden beni dövmez,rencide ederdi''.
anlamadım efenim? diyerek herhalde diğerine göre daha iyi duyan sol kulağını hafifçe bana doğru çevirdi.
''gururumla oynardı.insanların arasında küçük düşürürdü beni. böylece ben de modern bir insan oldum işte. kısmetse ben de çocuklarımı böyle modern yetiştireceğim''
--spoiler-- afili filintalarımızdan alper canıgüz ün bu kıyak kitabı fazlasıyla okunasıdır. tavsiye olunur.
semih kaplanoğlu nun yusuf üçlemesinin son filmi. kaplanoğlu nun yönetmenlikten mütefekkirliğe terfisininde kareli kadrajlı kelamı.
tefekkür kurşunlarıyla seyirciyi delik deşik eden bir film ortaya çıkmış. yaramızdan usul usul sukunet akmakta enel hak nidaları melodimiz olmakta.
--spoiler--
film yusuf un rüyasıyla açılmış ve filmin ilk kelamı oku olmuştur. malum kuran ı kerim in ilk ayeti (bkz: alak suresi). akabinde yusuf u sınıfta görürüz çizgi çalışması yapıyodur. ve kadrajda görülen harf s dir (bkz: yılan). yusuf okuyabilmesine karşın kainatın sukunetine halel gelir düşüncesiyle sesini toplumla paylaşmamaktadır ve okumaz bilinir diğerleri tarafından (bkz: l'enfer c'est les autres). yusuf un babası yakup karakovan balı peşinde biridir ama bir türlü bal bulunamaz. arıların nerde olduğunu allah bilir (bkz: hz yakup). filmde yusuf un kabahati sonrası hamdi ye hediye ettiği gemi belkide nuh un gemisiydi (bkz: nuh tufanı). yakup bal aramak için ormanın derinliklerine kaybolur bir türlü haber alınamaz. yusuf anneannesi ile birlikte yayla ya gider ve ordaki mükabelede hz muhammed in miraç a çıkışını dinler. orda süt şarap ve bal ikram edilmiş ama hz muhammed süt ü tercih etmiştir. akabinde kapının önünde bir kova görürüz ay ın silueti kovaya vurmaktadır. yusuf o silueti dağıtmak ister ama gücü yetmez (bkz: platon) (bkz: idealar evreni). yayla festivali vardır ve zehra anne yakup u aramak için yusuf u bırakır ama yakup bulunamaz anne ile oğul birbirini bulur (bkz: mahşer günü) (bkz: kurban). yakup un kara haberi köye gelmiştir. yusuf ezberlediği aslan ile fare hikayesini okuyarak,okuyorum levhasını alması için öğretmen tarafından kasten okutulur yusuf gene okuyamaz ama öğretmen acısını hafifletmek maksadıyla levhayı verir. eve geliş ve babanın gittiğini öğreniş sonrası yusuf ormanın derinliklerinde belkide babasının mezarı olan, kendisinin rüyasına giren ağacın dibinde rüyaya dalar tebessüm içinde. o yolu ona kerkenes göstermiştir. bu sefer serbest çağrışım ** (bkz: ken loach) (bkz: kes)
--spoiler--
daha film üzerine yüzlerce kelam edilebilir ama benden bu kadar dostlar. ayrıca
mavi yaz akşamlarında, özgür, gezeceğim,
ayaklarımın altında nemli, serin kırlar;
başakları devşirip otları ezeceğim,
yıkayıp arıtacak çıplak başımı rüzgâr.
ne bir söz, ne düşünce, yalnız bitmeyen bir düş
ve yüreğimde sevgi; büyük, sonsuz, umutlu,
çekip gideceğim, çingene gibi, başıboş
doğada, -bir kadınla birlikte gibi mutlu.