büfeci kadının zorla sattığı, lansmanının geçen hafta yapıldığını söylediği, aldığımda ise havalara uçtuğu aromalı slender sigara. gayet iyi, beklemiyordum bu kadar iyi olmasını. aroması nedir tam çözemedim ama gayet iyi.
"eve hemen gitmen gerekiyor mu?" diye sordum, 277 numarayı bekliyordu.
"neden ki? gitsem iyi olur."
şurada, köşede bir yerlerde bu işi bitirsek daha iyi olur diye geçirdim içimden ama cesaret edemedim.
edebilseydim, ben sevgilimi görmek için 6 saat yol geliyorum diye hayıflanırdım suratına karşı.
ben buraya senin kara kaşına, kara gözüne ve o kara gözlerden gelecek bir anlamlı bakışa geliyorum derdim.
seni ilk öptüğüm yer burası değil ama sanki her yer seni ilk öptüğüm yermiş gibi çok özel bu şehirde derdim.
ama ben burada yaşamıyorum. burada yaşıyorum, burada yaşayamıyorum derdim.
ben senin sokağından geçemiyorum derdim.
ben sana hiç cama çık diyemiyorum derdim.
biraz arabesk olurdu bu, fazlasıyla arabesk olurdu ama zaten cesaret edemedim.
"iyi." dedim suratımı asıp. "sen otobüsü bekle, ben garda bir şeyler yiyeceğim." sarıldım, öptüm. eski bir arkadaşıma sarılır gibiydim.
bir daha da görüşmedik, yedi ay boyunca görüşeceğimiz anı hayal ederek geçirdik.
görüşmemize çok az kala "gelme" demişti, hiç güvensizlik duymadığım birine karşı içimdeki bütün güveni kaybetmiştim.
bir keresinde bana "Çoğu şeyi senden öğreniyorum." demişti, sonrasında ne zaman sorgulasam beni yoldan atmakla tehdit etti. Sorsam her şeyi ona ben öğrettim ama bana öğrenmeyi ve öğretmeyi o öğretmişti.
savaş biteli neredeyse iki sene oldu. mezarlar çoktan kazıldı, anlaşmalar zaten hazırdı. kan sıçramış bir masadayım şimdi. bu masada önümü sana arkamı duvara. çünkü seni izlemeyi çok seviyorum ama duvarlara daha fazla güveniyorum.
bu yollar bana dayanılmaz bir acının yanında anlamak ustalığını da kazandırdı. o yollara teşekkürler. gideceğim yerlerden hiçbir şey alamadım ama o yollar bana çok şey öğretti.
dünyanın en yavaş kargo hizmeti. beş günde tuzladan istanbula kargom gelmedi.. çok tuhaf gerçekten. kargoyu sokağa atsan rüzgardan sallanarak 3 4 güne kendi bulur zaten beni amq.
14 mayıs 2020 tarihinde yolda uyumakta olan bir köpeği aracıyla ezen, "araç benim ama köpeği görmedim" diye ifade veren vicdansız haysiyetsiz bir insan müsveddesi.
afedersiniz ama y.rrak görmedin köpeği. madem görmedin ezdikten sonra niye durmadın? katilsin birsen.
son derece sıkıcı olan blu tv belgeseli. bilmiyorum şahsen ben "ankara havası" gibi konusu ilgi alanıma giren bir belgesel izlerken dikkat kesilmek isterim. ama olmamış. sadece birinci bölümü tamamen izleyebildim. ikinci bölümün sonunu göremedim, üçüncü bölüme hiç başlayamadım, dördüncü bölümü ise yarısında terk ettim. bi "pavyon" değil. gerçi o da bi zaman sonra baydı ama olsun. izletti kendini.
gazapizm'in hiza isimli albümünde bulunan şarkıdır. eğer uslu bir dinleyici olursanız yeraltı edebiyatı albümündeki kafam karışıyor şarkısını duyabilirsiniz.
bir kahveci.
bu tür "abartılan" markalar kendi reklamını yapmaz, siz onların reklamını yaparsınız. yererek, överek, tabiri caizse karton kutudaki bir liralık kahveye 10 lira verip olimpiyat meşalesi gibi elinizde taşıyarak yaparsınız.
he ama çevrenizde dolaşıp "ne istersiniz" diye sizi darlayan garsonların olmadığı, bedava internet ve telefon şarj etme imkanının olduğu, bir kahve alıp sekiz saat oturulabilen bir mekanın abartılıyor olması da tuhaf değildir.
yeni, kara paketlerin üzerinde bulunan vahşet içeren fotoğraflardır. misalen şu an sigaramın üzerindeki fotoğrafta bi adamı göğsünden yarmışlar. akciğeri dışarda. yani ben sigara içiyorum diye bu vahşeti görmek zorunda mıyım? liveleak görseki gibi amk. midem bulandı.
ekşi sözlüğün insanların özgür iradesine dahi müdahale eden, özgürlükleri kısıtlamaya çalışan, baskıcı bir partinin mensubunun reklamını almasıdır. iki yüzlülük ve samimiyetsizliktir.
edit: google reklamı dediğiniz sözlüğün temasını değiştirmez. sözlüğün temasının değişmesi için sözlüğün reklam alması gerekir. https://galeri.uludagsozluk.com/r/1865661/+
Marmaris Aquamasters yüzme yarışında Tolga Öcal (40) ismindeki eski 'milli sporcu'nun birinciliğe doğru giden yüzücü Seyfi Diker'e (13) çarparak yarışı kazanmasını engellemesi olayıdır. yazıktır. kırk yaşında koskoca adamsın, neden yapıyorsun bunu?
senin sayende kazanan o ukraynalı kadınla da diyecek bir şey yok. bahsi geçen şahsın lisansı elinden alınmalıdır, işinden edilmelidir. sen bu yaşa kadar "milli sporcu" unvanıyla buralara kadar nasıl geldin ulan?
bir türk yemini.
eski bir ırkçı(bununla niye gurur duyuyorduk bilmiyorum, on beş yaşındaydık diye herhalde) olarak söylüyorum bu tip şeyleri günlük hayatta kullanmak avel işidir. oldu olacak çekelim çadır kuralım boş bir arsaya.
ben eskiden bu işin içinde bir insandım. misal veriyorum lavuğun teki masaya gelir selam verirdi, kalkarken de "esenlikler andam" der öyle giderdi. bunun kadar komik duran başka bir durum var mı? türkçüyüz, milliyetçiyiz diye börk giyip kımız içecek halimiz yok. her solcunun parka giyip posbıyık bırakma zorunluluğu mu var mesela? boş işler yani bu gök girsinler, andalar, esenlikler dilemeler, cennet yerine uçmağ demeler, doğum günü yerine ad günü demeler vesaire. türkçülük boş iş demiyorum bakın, bunu anlayın. geçmişe yönelik özleminizi anlıyorum biz de geçtik o yollardan. ama gelin çağdaş, medeni bir türkiyede, atatürk ilke ve inkılaplarının çevresinde buluşalım.
kutlu gec- ahahah, iyi geceler.
yeni bir gün başlıyor. tutuklu bir gün. dudağın yarılmış gibi. burnun kanıyor olabilir. daha güzel. hiç olmazsa onlardan biri değilsin. sana yaraşan dudağının patlamış olması, burnundan kan boşanıyor olması. vuran olmaktan daha güzel bunlar, çok daha güzel.
anlamsızca saçma olan bir oyun.
bakın, ataktayım, ceza sahası yayının önündeyim, defansı yarmışım geçiyorum, dakika doksan... maç bitiyor. ataktaki maçı kesmek nedir? nasıl bir yapay zeka bu aga... her şeyi geçtim benden 45. dakikadan sonra barçaya uzman modunda 2 gol atmamı istiyorlar. delirtti beni.
karşı atak modunda çatır çutur sokuyorum, o ayrı. orada hiç yenilmedim.
vahşice öldürülüşünün ardından on bir sene geçmiş aktivist.
peki ne değişti bu on bir senede? picca bacca milanodan beyruta uzanan barış yolculuğunu 2019 senesinde yapmaya karar verseydi kaderi değişecek miydi?
hayır.
onu 2008de gebzede yakalayan ölüm, 2019da pendikte yakalayacaktı belki de. sınırlar daralıyor.
enflasyonla topyekün mücadeleye destek olmak için hazırladığım rehberdir.
gelin bakalım.
benim gibi yirmi dal sigaraya on lira vermeyi kaldıramayan bünyeler için tütün sarmak istemsizce bir hobiye dönüşür. bu hobi de sonrasında bir ihtiyaç halini alır. öyle ki, bir bakarsınız tütününüz kurumasın diye buzdolabına koymuşsunuzdur. evcil hayvanınız gibi bakarsınız her aldığınız tütüne.
şimdi, bildiklerimi ve bu işin inceliklerini aktararak size rehberlik edeceğim. aman ha, kağıt böyle tutulur şöyle kıvırılır diyerek boş boş konuşmayacağım. zira kağıt kıvırmayı okuyarak değil görerek öğrenmeniz lazım. ben tütün seçimi, filtre ve kağıt seçimi gibi basit ama merak edilen şeyleri aydınlatmaya çalışacağım. başlayalım.
öncelikle tütün seçimi çok önemli, ben 25 gramlık george karelias and sons kullanıyorum çünkü kokusu ve içeriği tam zevkime göre. fakat bu meretin gramına göre fiyatı pahalı. 25 gramı on sekiz türk lirası. onun yerine elli gramı yirmi lira olan tütünleri alabilirsiniz. tamamen kendi zevkinize kalmış. tütüncünüze danışınız.
sonra gelelim kağıt seçimine. yeni başlayacaksanız eğer bir liralık arap kağıdı yerine kahverengi paketli ocb slim virgin paper öneriyorum. yapışkanı var, gayet de güzel bir kağıt. tam amatör işi. tabi fiyatı da pahalı. büyük paketi on lira küçüğü 5 lira olması lazım. en son öyleydi. şu an fiyatı nedir bilemem. ilgilenmem de.
filtre konusunda her şeyi size bırakıyorum çünkü bir liralık filtre de elleri sarartıyor beş liralık filtre de. içinde yüz yüz elli tane olan ocb filtrelerin fiyatı 5 lira civarı. hiç gerek yok. şeffaf poşetteki bir liralık filtreler iş görür.
evet.
öncelikle benim naçizane önerim kağıda iki filtrenin art arda koyulmasıdır. çünkü zaten bu mereti dibine kadar içemiyorsunuz. içinde kalan tütün de ziyan olmuş oluyor. o nedenle iki filtre koyup öyle sarınız. sonra içiniz. çakmak seçimi önemli değil.
tütün taşıma çantasıydı, tütün sarma makinesiydi falan hiç almayın. gerek yok bunlara. gerçekten boş iş. gerekirse siyah hediyelik eşya poşetinde taşıyın. ama o malzemelere para vermeyin. üstelik bir sır vereyim, o tütün taşıma çantaları küf yapıyor.
sıkça sorulan sorular:
-parmaklar sararıyor mu?
eh, evet.
- bana da sarar mısın bir tane?
hayır sarmam.
- bu işin kârı nedir?
25 gramlık kara ilyas ve oğulları, ortalama günde yarım paket sigara içen bir insanın sigara ihtiyacını üç haftalığına karşılıyor. o kişi on liralık sigara içiyor diyelim. tütün+filtre+kağıt da toplam yirmi lira diyelim. bu kişinin normalde yirmi bir günde sigaraya vereceği para 105 liradır. arada seksen beş liralık bir kâr söz konusu.
iyi şeyler parsellenmiş, kötü şeyler parsellenmiş. sözlük parsellenmiş mesela, evvela popüler insanların entryleri okunuyor buralarda.
kariyer olanakları, iş sahaları falan parsellenmiş. tanıdığın, dayın mayın yoksa barındırmıyorlar sağda solda.
sonra edebiyat bile parsellenmiş mesela. önce yazı yazıp sonra isim yapamıyorsun artık. önce isim yapıp sonra yazı yazman lazım. ne bileyim youtuber falan olsan, belki. ama youtube dahil sanal alem komple parsellenmiş. facebooku dayılar parsellemiş twitterı varoş tiki tayfa. vkyı da abazalar parsellemiş ama o konuya girmek istemiyorum.
herkes bi şekilde yolunu bulmuş da bi ben ortada kalmışım sanki. müzik durmuş bi ben oturamamışım sanki. her şey parsellenmiş.
kadınların, erkeklerin hatta herhangi bir canlının hangi fiziksel özelliklerden hoşlandığının umrumuzda olmaması durumu.
yok kızlar kas mı sever sıska vücut mu, sarı saç mı sever siyah saç mı, esmer mi kumral mı diye diye kafamızı siktiniz. kafanız bir insanla uyuşuyorsa, bir şekilde birbirinizi sevmeye başladıysanız bunların önemi olmuyor. bu herkesin bildiği bir gerçek. oturup bunu ciddi ciddi konuşmak için 15 yaşında falan olmak lazım.
hayattan zevk alamamak ama çaktırmamaktır. ortalamanın üstünde bir çizim tekniğiyle yapılmış on numara tespitler içeren karikatürler gibi yaşamaktır. yaz mevsiminde mecidiyeköyde dayıların sigara dumanlarını solumak gibi yaşamaktır. biraz yarrak gibi adam pozitifliğiyle, biraz aşkımızın meyvesi aytek mahçubiyetiyle yaşamaktır. ama her zaman yeni yıkanmış ulviliğiyle yaşamaktır..