cem yılmaz ve koğuşu askerdeyken gazinoya götürülür, gazino denilen yerde bir televizyon bir sürü sandalye ve masa vardır. televizyonda eğlence olması için televole açıktır.
televole dış ses: demet şeneri hiç böyle görmediniz az sonra
cem yılmaz: hadi len!
baba gecenin bir yarısı, grevden geldikten sonra botlarını çıkarıp buz gibi olmuş ayaklarını, soğuktan kızarmış ellerini sobanın dibinde ısıtmaya çalışırken; onu hüzünle izleyen çocuğun/gencin yapacağı en son şeydir. yapacağı ilk şey ise gidip o güzel elleri öpmek olmalıdır, doyasıya...
hayatım boyunca gerçekleştirmediğim eylem. aslında çok da hocalara meydan okuyan bir çocuk değildim küçükken ama konu takla olduğunda bir güç gelirdi bana. bu yüzden asla beden dersinden 5 üzerinden 5 şöyle dursun 4 bile alamadım.
aslında bu tam olarak da meydan okuma sayılmayabilirdi, hocalar insaflı olsalardı zira boyun zaten kasadan birazcık uzun olması, onu geçtim bir sakatlık çıkma ihtimali vs. ısrarla bu takla atma yerine başka bir ikame istediğim hocalarımın beni reddetmesiyle bende takla atma konusunda vicdani red hakkımı kullandım.
dayak falan da yemişliğim yoktur, sıra bana gelince "hocam ben atmıyorum" deyip öbür tarafa geçerdim. niyetimizde kötü değil, atamıyorum ulan işte insaf etsene, niye gurur meselesi yapıp şu güzel ortamı bozuyorsun da zorla sıraya sokup "ben atmıyorum" lafını duymak istiyorsun?
lisede ise "erkek dediğin takla atar" lafıyla erkeklikteki kıstasına belli eden, belden aşağı vurmaya yeltenen hocaya da "benim erkekliğim buradan atlamam engel olacak kadar uzun" deyip disipline gitmişliğim vardır ki orada notum 1 düşmüş ortalamadan geçmiştim.
dünya tarihinde var mıdır benden başka bilmiyorum ama beden dersi notum zorunlu eğitim boyunca bu sebeplerden bir kez 3 geri kalanın da disiplin olayı hariç hep 2 düşmüştür.
duyduğunuz vakit başınızdan kaynar sular akmasına neden olacak hededir. yıllarca birlikte vakit geçirdiğiniz, sevinçlerine ve hüzünlerine ortak olduğunuz, yeri geldiğinde ekmeğinizi paylaştığınız arkadaşınızı bir daha görememe ihtimali.
(bkz: yıkılmak)
ihtimal değil gerçek olan ''göz ardı'' edilmiş hadise.hiç yaşlanmaması;yaramaz,salak ve kufreden çocuklara karsı olan akıllara durgunluk veren dayanıklılığı,hugo gibi olağanüstü yavanlıkta süre gelen bir programı dünyanın en muhteşem programıymış gibi şevkle sunması suratımıza inen osmanlı tokadı kadar gerçek ve ihtimali gerçeğe dönüştüren kanıtlardır.
yıllanan şarap tadında edit:
sene oldu 2009 tolga abim hala hügodur, çocuklardır, telefon tuşlarıdır uğraşıyor.hügo ile olan kontratını 2058 senesine kadar uzattığını öğreniyoruz.sevinsek mi üzülsek mi bilemiyoruz.hügo ile uğraştığın kadar astronomi ile uğraşsaydın şimdi galileo olmuştun.
christopher nolan sanat yönetiminden zerre anlamamaktadır, tim burton ise anlar, yaratır ve yapar.
christopher nolan batman hikayesindeki yan unsurları (r'as al ghul, two face, gotham city, batmobil, batcave, batman etc.) piç etmekte bir sakınca görmez, tim burton bunların hakkını verir, ruh katar.
christopher nolan büyük stüdyoların büyük bütçeli projelerinde aptal sahneler (çocuklar dekmancılık oynarken patlayan araba) kullanmaktan çekinmez, tim burton stüdyoyu dize getirir, istediğini yaptırır.
christopher nolan'ı savunanlar sinefildir, sinema aşıklarıdır, gönül insanlarıdır. diğer favori yönetmenleri david fincher'dır.
tim burton'ı savunanlar ise fanboy'dur, dübüktür, gıcık heriflerdir. diğer favori yönetmenleri akira kurosava'dır.
sonuçlarının olumlu veya olumsuz olacağı konusunda hala kimseden -kastım gazeteler ve malum haber kanallarıdır- gerçek bir argüman göremediğim, güya yıllardır okulunu okumama, işini yapmama rağmen kesin bir sonuca varamadığım ama etkilerinin gayet kallavi olacağından emin olduğum ekonomisel devlet kararı.
karşı olanların en sinir bozucu hareketleri, nereden bulduklarını çözemediğim sallama üç beş sayıya göre yorum yapmaları. yok 500,000,000 ytl masraf olacakmış, yok 50,000 kişi gelecekmiş... kim ne zaman ölçmüş bu işin maliyetini yahu. üstelik telaffuz edilen miktarlar birbirine o kadar uzak ki -şimdilik min:100 milyon - max. 900,000,000 ytl-; ayrıca uzun vadede daha karlı olacaksa şimdi 1 milyar ytl olmuş ne farkeder. en kötü ekonomiye para girmiş olur. kasa yapan, eşya taşıyan, boya yapan vs. bir sürü kişi sebeplenir işte.
lakin bu lafların hiç biri "taşınacak 50,000 kişiye ne olacak" lafı kadar delirtmemekte beni. şehir olmuş 15 milyon, sırf gaziosmanpaşa'da var bi 5 milyon. istanbul'un neresine sığamayacakmış bu yeni 50,000 kişi, geçiniz. hayatlar değişecekmiş, eh shit happens abicim, o da kişisine göre. 75 milyon kişinin yararına olacaksa 50,000 kişi bi zahmet kımıldıyaversin.
bir de gazi erçel radikal'e demiştir ki: "ben taşınmadan yanaydım, hatta başkanlığım döneminde banka meclisi bu yönde karar aldı. ancak başbakan'ın üslubu, merkez bankası'na sormadan, fikrini almadan kamuoyu önünde kredibilitesini sarsacak şekilde açıklaması, para politikası kararlarına da müdahale edebileceğinin sinyali oldu. artık kaygılıyım."
nası ya? bir işin yapılması, projenin uygulanması doğru ve/veya yararlı olması ile değil tepedekilerin ondan pay çıkarıp çıkaramayacağı ile ilgili midir yani!! ben yapıyor olsam olurdu ama madem akp yapıyor o zaman onay vermem buna. eh ne diyim ben size.
hükümet de bunlardan beter.
-merkez bankasını istanbul'a taşıyorum
-ok, eyvallah da niye?
-finans merkezi yapacağım
-ooo iyi, kulağa hoş geliyor. nasıl olacak bu merkez olma durumu?
- (kocaman bir boşluk)
-peki nasıl olacak bu taşınma işi? öğrenci iken 7-8 kere ev taşıdım, anam ağladı yani.
- (peheyy asıl kocaman boşluk buymuş)
