taze çıkan ilyaz bingül kitabı. daha doğrusu tuğlası. alt başlığı da ekleyelim: turchia'da tarih düğümü. önceki kitapları gibi gram yayınları'ndan... 528 sayfa.
okumadan önce bir fikir edinmek isteyenlerin, kitapta atıfta bulunulan eserlerin ait oldukları disiplinlere ve yazarlara bir göz gezdirmeleri fena olmaz. biraz zaman alacaktır ama olsun. zira gramerden musıkiye, mimariden nörolojiye, felsefeden hukuka, kimyadan sosyolojiye ve kültür tarihinden muhtelif şiir, öykü ve romanlara uzanan bir anayollar, sokaklar, geçitler ve patikalarla örülü bir yapı kendini ele veriyor. yusuf has hacib'den zygmunt bauman'a, sencer divitçioğlu'ndan zizek'e, barthold'dan tarık dursun k.'ya, beckett'ten marx'a, carl ginzburg'dan hegel'e, bataille'dan lukacs'a, wallerstein'dan kafka'ya, freud'dan tanpınar'a, inalcık'tan derrida'ya, lacan'dan gumilev'e, kemal tahir'den eliade'ye, heidegger'den deleuze'den ilber ortaylı'ya, ismet özel'den leo ve claude levi strauss'lara, spinoza'dan dostoyevski'ye, surauiya faroqhi'den ricoeur'e, reşat ekrem koçu'dan şerif mardin'e, oğuz atay'dan umberto eco'ya, nietszche'den oliver sacks'a kimler kimler var, dahası da var da meraklısı nasılsa bakar.
arka kapaktan bir kesit verelim:
"Tarih yazımında edebiyatın, anlatının belirleyiciliği bir yana, ulus-devlet bakacı ile yazılan Türk tarihinin esasen Avrupa tarihine eklenme olduğunu ileri süren yazar, fikri öldüren gazeteci doğruluğu(!)nun düşüklüğüne bulaşmaktansa, bir zihin hareketi olarak gördüğü yazma ediminin ayak direyen yaratıcı yalnızlığını, yanlışlanabilirliğini tercihe şayan buluyor."
en az tarih kadar, hatta daha fazla yazımıyla ilgilenenlere yahut daha iyisi bunları dert edenlere şifa niyetine...
edit: neden eksilenmiş bilemedim, alt başlığını, yayınevini, sayfa sayısını ve arka kapaktan bir kesidi ekledim, yeni eksileri alalım.
tek edebi eseri körleşme ile kendisiyle çeyrek asır önce tanıştığım yazar. aradaki yıllarda kitle ve iktidar, insanın taşrası, sözcüklerin bilinci, marakeş'te sesler, kulaktaki meşale'yi de okudum.
yakında zamanda, hayvanlar üzerine ve saatin gizli yüreği'ni okudum ama beklentimi karşılamadı.
şimdi edebiyatçılar üzerine ile soylu sınıfın sonbaharı'nı okuyorum. bir önceki okuduklarımdan daha fazla ilgimi çekecek gibiler.
şu anda okuduklarım hariç, favorilerim körleşme ile kitle ve iktidar.
edit: virgüllerden birinden önce hatayla oluşan boşluk giderildi.
şiir okumamış, şair tanımamış olunursa katılınabilecek ifade.
kimse bana turgut uyar, edip cansever, ismet özel, özdemir asaf, hilmi yavuz, şavkar altınel, rimbaud, baudlaire, blake, wordsworth, pound, sayamadığım daha fazlası ve (hatta kadın olduğu halde) gülten akın için böyle bir iddiada bulunamaz. ha, haddini bilmekten münezzehtir, şiirden habersizdir, şairden uzaktır ve kendince iddia ettiğini sanabilir, ama bu iddianın sahibi ka'le alınmaz zaten.
"biz önceden vardık, siz bi siktirip gidin" demek istemiş zat-ı muhterem(!). aklıma, metroda gördüğüm kız geldi: kapıdan önce girmiş, ama diğer kapıdan gelip oturma ihtimali olanları düşünerek çantasını boş bir yere fırlatmış, yerini (kendi gözünde önce gelen olarak) sağlama almıştı, bunu görmek bile beni utandırdı. "buralar benim/bizim" söylemi hep saçma ve tuhaf zaten. bir de bu kadar "sosyal medya"lı ortamda nasıl oldu da muhtelif tweet'ler göremedik bu hususa şaşırmamak elde değil. belki benim twitter'ım sorunludur, ha-ha!
kendisiyle tanışmam "tutunamayanlar" ile lise yıllarıma rastlar. tabii o zaman "ooov bunalım" yaklaşımından ibaret değildl hikaye... 1988 ne de olsa. bu ilk okuduğum trt ödüllü eseri altı kere daha okudum, her okumada daha fazla şey okudum. sanırım bir kez daha okuyarak bu faslı bitireceğim, o nedenle acele etmiyorum. diğer romanı da "tehlikeli oyunlar"dır, onu bir kez daha okuyacağım yakında.
öyküleri "korkuyu beklerken"de mevcut olup hepsini severim, birkaçı da favorim.
"günlük" merakımı çok çektiği için bana hacmen az gelmişti.
"bir bilim adamının romanı" ne de olsa sipariş üzerine yazıldığından edebî beklentim zaten yüksek olmamıştı; ama yine de bir saygı duruşu sergilemiş olması bakımından yazarını takdir etmişimdir.
"eylembilim" ise, okurlarının bildiği gibi tamamlanamamış, ama medisinden son kırıntıları görmemizi de sağlamıştır.
ömrü vefa etseymiş de "türkiye'nin ruhu"nu da görseymişiz.
adım başı ağzı açık bırakan, birkaç günlük ziyaretle anlaşılamayacak, bir aylığına gitmek gerektiği kanısına vardığım şehir. hey koca roma, insanı bırakmıyorsun elinden!
moskova'sı ilgimi pek çekmeyen (mesele pahalı olması değil), petersburg'unda raskolnikov'la gezilebilen ülke.
novgorod'u şöyle bir gördüğüm için yorum yapamam. ama sibirya'sı merakımı çekiyor, moskova'da tam bir sibiryalı ile tanıştım ama sibirya'yı görmüş kadar olmadım haliyle.
adım başı ağzı açık bırakan, birkaç günlük ziyaretle anlaşılamayacak, bir aylığına gitmeyi gerektiği kanısına vardığım şehir. hey koca roma, insanı bırakmıyorsun elinden!
bir an sözlükte başlığı yokmuş gibi gelen "petersburg" yazarı. öyle sürükleyici, akıcı roman peşindekilere uygun değildir, onlara bayılanlar çok satanları izlesin zaten.
"gümüş güvercin" pek ilginç, "senfoni" de dikkate değer bilgileri haizdir. (evet "bilgileri" haiz, "bilgilere" değil.)
has edebiyat okurları haberdar olmuştur zaten, ama gözden kaçmışsa hemen yakalanmalı,
kendisiyle tanışmam "tutunamayanlar" ile lise yıllarıma rastlar. tabii o zaman "ooov bunalım" yaklaşımından ibaret değildl hikaye... 1988 ne de olsa. bu ilk okuduğum trt ödüllü eseri altı kere daha okudum, her okumada daha fazla şey okudum. sanırım bir kez daha okuyarak bu faslı bitireceğim, o nedenle acele etmiyorum. diğer romanı da "tehlikeli oyunlar"dır, onu bir kez daha okuyacağım yakında.
öyküleri "korkuyu beklerken"de mevcut olup hepsini severim, birkaçı da favorim.
"günlük" merakımı çok çektiği için bana hacmen az gelmişti.
oyun da yazmıştır "oyunlarla yaşayanlar" adında. meşhur bir tiyatrocumuz, oyunda neyin hayal neyin gerçek olduğunun anlaşılmadığından dem vurmuş vaktiyle:)
"bir bilim adamının romanı" ne de olsa sipariş üzerine yazıldığından edebî beklentim zaten yüksek olmamıştı; ama yine de bir saygı duruşu sergilemiş olması bakımından yazarını takdir etmişimdir.
"eylembilim" ise, okurlarının bildiği gibi tamamlanamamış, ama medisinden son kırıntıları görmemizi de sağlamıştır.
ömrü vefa etseymiş de "türkiye'nin ruhu"nu da görseymişiz.