yönetemeyebilir. zira bugün ülkeyi yönettiği idiia edilen bazı kimseler gibi birilerine uşaklık etmezse, eşe dosta arazi ya da şirket hediye etmezse, yolsuzluk yapmazsa, yargıyı kendisine bağlı hale getirmezse, halkı önce yoksullaştırıp sonra da makarna dağıtarak oy istemezse, elektiriği olmayan köye valilik kanalıyla buzdolabı yardımı yapmazsa, şehide kelle bebek katili apo'ya sayın demezse, oğluna gemicik almazsa, dış politikada mezdeke gibi kıvırmazsa, kameralar önünde one minüt diye atar yapıp basılan türk gemisine ses çıkarmayacak kadar israil'in uşağı olmadıysa, emekliye ve memura taşşak geçer gibi zamlar verip sonra da sağlık reformu adı altında fazlasını geri almazsa bu ülkeyi yönetemez. benim son 9 yılda gördüğüm ülke yönetme metodları bunlar da ordan biliyorum. unutmadan arada bir de çiftçi falan azarlaması lazım, millete ananı da al git dedikten sonra simitçiye 100 lira bahşiş verip baba rolleri kesmesi lazım. ama bunlar artık ülke yönetimi değil liderlik, efsanelik olma aşamaları. önce bi ülkeyi yönetsin de kemal kılıçdaroğlu, sonra bakarız.
haberi götünden başından kesip yaparsan böyle olur. gata bir eğitim ve araştırma hastanesidir. her eğitim ve araştırma hastanesinde olduğu üzere burada da literatürde tedavisi olmayan hastalıklar için hastaların (eğer karar verme yetisine sahip değillerse ailelerinin) rızası ile yeni yöntemler denenmektedir. denenmelidir. eğer o askerlerin nörolojik rahatsızlığına literatürde olan bir tedavi olsaydı o uygulanırdı. bu çalışmanın sonucunun da uluslararası seminerlerde paylaşılması kadar da doğal bir şey olamaz. belli görüşe sahip bir kanalın belli görüşe hizmet eden bir gazetenin haberleri çarpıtmasıyla orduyu karalamaktan vazgeçin artık kardeşim ya.
o sayıp sövdüğünüz gata'da bugüne dek doktor yüzü görmemiş nice mehmetçik kendi imkanlarıyla yaptıramayacakları tedaviler görüyor, sağlık sigortası yoksa aileleri de yararlanabiliyorlar. bu da vicdansızlık değil mi? senin benim vergilerimle ordu kendi askerlerine tedavi imkanı sağlıyor.
neden ülke olarak yeni şeylerden korkmak yerine onlara uyum sağlama problemi çekiyoruz ve sırf bu hastalığımız nedeniyle nükleer enerjiye de önyargılı yaklaşıyoruz? bunun cevabını bana hala verememiş olan programdır.
kimlerin nasıl dirsek temasında olduğunu, birbirlerine sallasalar da nasıl alttan alttan destek olduklarını gözler önüne seren saçmalık. ayakta alkışlıyorum.
zorla yaptırıldığında gereksiz hareketler olarak da adlandırılan ancak hepsi layıkıyla icra edilirse vücut gelişimini ciddi anlamda olumlu etkileyen hareketlerdir. ben de yaparken çok sövdüm "bu ne boktan hareket mnkoyim ya!" diye ancak objektif bakınca öyle değil işin rengi. zira bu hareketler işkembe-i kübradan sallama hareketler değildir, besyo mezunu, çoğu kendi alanlarında milli/ordu milli sporcu olan ve yarısından fazlası da sporun insan vücudundaki etkileri ile ilgili farklı okullarda yüksek lisans yapmış subaylardan oluşan bir komisyon tarafından belirlenen, her yıl da gözden geçirilerek eksikleri tamamlanan hareketlerdir.
matteo ferrari'nin beşiktaş'ı sabote ettiği maçtır. sergen yalçın ile aynı cümleyi kurmaktan eshef duyuyorum ama gerçekler bunlar. 2-1 öndesin, rakip üstüne geldikçe sen kontralarla pozisyon buluyorsun. ballı lokma resmen. ama sen n'apıyorsun? yok yere dirsek atıyorsun. orada lugano anana bacına sövse vuramazsın arkadaş, çok mu sinirlendirdi maçta seni? siktir git soyunma odasının koridorunda ne bok yersen ye!
sonuç ititbarıyla fenerbahçe'nin hakkıyla kazandığı maçtır.
saçmalamanın verdiği dayanılmaz hafiflik ne kadar güzel değil mi sevgili yazar kardeşlerim? uludağsözlük'te yazar olmayı her boku bilmek zanneden bazı arkadaşlar atıp tutmuşlar lakin van gölü'nün bölge halkınca ve eski kaynaklarda van denizi olarak anıldığını bilmiyorlar. işine gelince osmanlı kaynaklarını araştırıp ülkemizin belli bölümlerine kürdistan demeyi bilen sevgili yazar(cık)lar bunu nasıl bilmiyorlar acaba?
bu sözlük bu şekilde devam ederse yakında bir başlık açılarak gönüllü bölücüler tarafında kurulacak olan ordudur. ulan kürtlerin ordu istediğini nerden çıkardın sivri zekalı seni? kürt kardeşlerimizin çoğu da benimle aynı hisleri paylaşıyor, sizin gibi bölücülerden nefret ediyoruz. hepimiz.
not: uyu sen moderasyon uyu. tanım yapınca formata uymuş oluyor di mi herşey? allah'a havale ediyorum sizi. sırf reklamdan 3-5 kuruş kazanmak için burada trollere prim veriyorsunuz ya, ben hakkımı helal etmiyorum o reklam parasında 1 kuruş hakkım varsa.
tüm dünyada olan durumdur. sadece bizdeki kadar basın tarafından deşilmiyor. bugün demokrasi anlayışı ve başkanlık sistemi mevcut padişahımız, pardon başbakanımız, tarafından örnek gösterilen amerika'da bırakın siyasete karışmayı, pentagon'un onayından geçmeyen film hollywood'dan dışarı adımını atamaz. ancak bizde basın en ufak eleştiriyi bile "asker siyasete karışıyor" diye yaygara haline getirdiği için bu yanılgı oluşmakta gençlerde.
saçma uygulama. kabahatler kanunu madde 35-sarhoş olarak başkalarının huzur ve sükununu bozacak şekilde davranışlarda bulunan kişiye, kolluk görevlileri tarafından elli türk lirası idari para cezası verilir. kişi, ayrıca sarhoşluğun etkisi geçinceye kadar kontrol altında tutulur diyerek etrafa rahatsızlık verecek şekilde sarhoş olan kişiye verilecek cezayı ve bu cezayı verecek kişiyi tayin ediyor. bunun dışındaki kısıtlamalar kişinin ulaşım hakkına tecavüzdür. eğer etraftakilere zarar veya rahatsızlık vermiyorsa aldığı alkol kimseyi bağlamaz. bu tip bi kararın alınması olayı şoförlerin vicdan ve değerlendirmesine bırakmaktadır ki idari yaptırımlarda böyle kararlar alabilecek kişiler genel ve özel kolluk kuvvetleridir.
kesinkikle dinci olduğuna inanmadığım yazar. adam hayvan gibi daşşak geçiyor bizimle. ama yazıları komik, güldürüyor. yazılarını bir ironi gözlüğü ile okursanız aslında fena da yazmıyor. umarım ironi yapıyordur. çünkü kalemi bu kadar kuvvetli ve zeki olduğunu sandığım bir adamın yobaz olmasına gönlüm elvermez. gülerek takip ediyor ve eksiliyoruz efendim.
hepimizin söylemeye çekindiği, içten içe düşündüklerini yazıya dökmüştür hıncal uluç. evet defne joy foster ekranların sevilen yüzlerinden birisiydi, doğrudur. ancak hıncal uluç'un buna bir itirazı yok zaten, o sadece defne'nin kocasının gözüyle bakmaya çalışmış olaya. burada hıncal uluç'a sallayan dostlar, kimsenin hayatı kimseyi ilgilendirmez diyenler neden hıncal'ın ece gürsel'le ilişkisini gündeme getiriyor? o da seni ilgilendirmez. hem ikisi de bekar ve yetişkin insanlar, daha kabul eilebilir bir ilişki yani. uzun lafın kısası asmadan önce dinlemek, okumak lazım.
tertemiz bir futbolun oynandığı, rakibi sakatlamay değil de futbol oynamaya çıkmış olan gaziantep ekibinin aradaki güç dengesizliği nedeniyle fark yediği maç olmuştur. helal olsun genç anteplilere ki belediye kasapları gibi değil de insan gibi top oynadılar.
quaresma biraz tutuktu ama attığı güzel golle yine gönülleri fethetti. ernst yine her zamanki gibi. fernandes çok akıllı topçu, ne zaman nerede olacağını çok iyi biliyor. hilbert bekte oynaya oynaya hücumu unutmuş ama yine de müthiş bir oyun disipliniyle oynadı. bobo ise özlemiş gol atmayı. bencilliği, boştaki arkadaşın pas vermeyişi hep kendini yeniden ispat çabasından. bugüne dek beşiktaş'a en çok hizmet etmiş oyunculardan birisi olan bobo'yu sahada görmek beni ayrıca mutlu ediyor. nobre gibi bal yapmayan bir arı yerine bobo gayet güzel bi tercih olur almeida'nın yanına.istanbul büyükşehir belediye maçının kadrosunu göz önüne alırsak yabancı sınırına da takılmıyor. umarım schuster de tercihini bobo'muzdan yana kullanır bundan sonraki maçlarda.