tatyos
322 (çok gezmiş çok okumuş)
üçüncü nesil yazar 2 takipçi 14.40 ulupuan
entryleri
oylamalar
medya
takip

    behlül dündar

    1.
  1. http://www.kitaponerisi.comgibi şahane bir siteyi yaratmış, iyi yürekli ve çalışkan bir okur/yazar/çevirmen olduğu hemen belli olan bir insanoğlu. tanışmayı çok isterim bir gün.
    1 ...
  2. sağ seçmen

    1.
  3. o malum kasette, recai yıldırım'a soruyor rus hayat kadını:

    - sağ seçmen ne demek?

    o da:

    - yuvarlak demek, gülle, hiç köşesi yok.

    cevabını veriyor. valla haklı! bizim yıllardır söylediğimiz şeyi, en iyi kendi içlerinden biri söylemiş.
    1 ...
  4. depremin sözlüklerin gerekliliğini kanıtlaması

    ?.
  5. bu depremle birlikte gördük ki, sözlükler aynı zamanda en hızlı gazeteler. yurtdışında yaşıyorum, deprem olduktan hemen sonra deprem olduğunu sözlükte öğrendim, tüm gelişmeleri, internet gazetelerinden bile daha hızlı ve daha kesin bir şekilde sözlükten öğreniyorum. gazeteler örneğin bursa'da deprem olmuş derken, ben burada bursa'da benim mahallemden birini bile bulabiliyorum vs. iyiki varmış sözlükler, onu anladım. çünkü telefon hatları hala kesik örneğin. yazar arkadaşlardan bilgi dileniyoruz. herkes sağolsun!
    3 ...
  6. oyuncak bebeğe sarılıp uyuyan yetişkin erkek

    1.
  7. şişme bebekten sıkılmıştır.
    2 ...
  8. türk polislerinin tüm küfürlere layık olması

    ?.
  9. şimdi içimden geçen şekliyle yazsam silinir falan. o yüzden böyle. bu minvalde elbet başka başlıklar da vardır ama ben de açmak istiyorum:

    bu hem zihinsel, hem bedensel anlamda hiç gelişmemiş, eğitim seviyeleri yerlerde, ağızları kokan pis adamlar, üzerlerindeki üniformanın verdiği gazla normal hayatta yanlarına yaklaşamayacakları, evlerine bi adım dahi atamayacakları, hatta 10 saniyeden fazla konuşamayacakları insanlara şiddet uygulayabiliyorlar ya, en güzel, en içten küfürlerin sahipleridir. bunlara bu ortamı sağlayan büyükbaş hayvanların çocuklarına, kızlarına tüm bu yukarıda tasvir ettiğim "polis kardeşleri" değdirsin inşallah!

    ayrıca kimse, sırf başında türk var diye, bizden olan her şey kutsaldır ayağına türk polisini de kutsallaştırmaya, onları olmadıkları yerlere çıkarmaya kalkmasın. salak mısınız oğlum, kızım? türk milleti, kültürü elbet büyüktür. türk lafı da tıpkı viking, gürcü vs. lafları gibi önemlidir, yine söylüyorum kutsaldır ama sen git toprağına sahip çık! git tema'ya falan üye ol en azından! çaydanlığına sarıl ağla, evdeki kilimi kokla. edebiyatını bil, tabi kendi edebiyatını bildiğin gibi yunan edebiyatını da bil ki, mukayese yapabilesin, daha iyi kavrayabilesin olayı! sonra müziğine. resmine. vs. vs. ama polis ne lan? böyle milliyetçilik mi olur? tam bi salaksın o zaman bunu yapıyorsan, polislerden bile daha salak hatta!

    polis çocuklarına, ailelerine de bir lafım var, özellikle de beyazıt öztürk denen aptala! babanız evde, elbet dünyanın en iyi babasıdır, insanıdır ama açın milgram kimmiş, deneyi nasıl bi şeymiş, okuyun! aptal duygusallıklara kapılıp, polis teşkilatı denen ter ve bayat çay kokulu ortamların, ben gıcık olduğum için değil gerçekten aptal olan insanlarının oluşturduğu bir topluluğa sahip çıkıp polis çocuğu olmayan diğer herkesin sinirini bozmayın!
    8 ...
  10. ösym işgalinde polise karşı çıkan yaşlı kadın

    1.
  11. `http://www.ntvmsnbc.com/id/25209766/
    `
    4 mayıs 2011 öğrencilerin ösym binasını işgal etmesi sırasında binaya giren gençlere sert şekilde karşılık verip, dışarı çıkartmaya çalışan polisleri görünce onları bileklerinden kavrayıp engellemeye çalışan; bir altın gününden diğerine koşup kafalarını günden güne daha fazla örümcekleştirip, en ufak protestoda gençlere yüzlerini buruşturarak "anarşist, terörist!" deyip, "ay polisimiz de olmasa, yandık valla!" dedikten sonra kısırı yemeye koyulan yaşıtlarının aksine gençlerin protestosuna çok anlamlı bir destek veren ve bu hareketiyle belki de kendi gençliğine; bir zamanlar hak verilmez, alınır! deyip, en temel hakları birer birer ellerinden alınırken kollarını dahi kıpırdatmayan bizlerin aksine haklarını korumak için sokaklara dökülmüş 68 kuşağına özlem dolu bir selam gönderen yaşlı hanımdır.
    20 ...
  12. peygamberlik evliyalık vb nin 20yyda bitmiş olması

    ?.
  13. Başlıkta 45 karakter kriterinden dolayı kısaltmak durumunda kaldım. Tam anlamıyla, 20.yüzyılda peygamberlik, evliyalık gibi ruhani kurumların bitmiş, geçerliliğini yitirmiş olması durumudur bahsettiğim.

    evliyalık, elbet ilimle ilgili de bir kurumdur. ilminde büyümüş, allame olmuş ama insanüstü özellikleri olduğu iddia edilmeden de evliya olarak anılan kimseler vardır. ama bu kimseler istisna. evliya deyince akla hemen mucizeler göstermiş, dünyevi hayattan kopup başka alemlerde gezinebilen; işte kelimenin tam anlamıyla ermiş kimse akla gelir.

    peygamberler ise biz sıradan fanilerin dünyevi anlamda anladıkları boyut mefhumunu darmadağın etmiş, mucizeler göstermiş, dünyadışı canlılarla; meleklerle,tanrı ya da tanrılarla irtibata geçebilen üstün kimseler oluyorlar. kutsal kitaplar, tasavvuf ya da sözlü ve yazılı halk edebiyatı; peygamberlere, erenlere atfedinlen doğaüstü, insanüstü hikayelerle, anlatılarla dolu.

    bir dine itikadı haliyle yalnızca peygamberin birkaç mucizesi sağlamıyor. okuyan,ilim sahibi, idrak eden kimseler yeri geliyor,-islam örneğinde- bir hadis-i şerif'e, yeri geliyor kutsal kitabın edebi ve dilbilgisel manadaki güzelliğine, yeri geliyor, bir kelimenin bir ömür sonunda farkedilen gizli, esrarlı manasına tutuluyor. ama tüm bunları anlamak için büyük emek vermek ve ilim sahibi olmak gerekiyor ki gerçek allamelerle böylelerini toplasak yüzde 2 gibi bir alanı kaplar herhalde ortalamada. ilim sahibi olmayan ya da cahil ya da cahil değil ama dinen bilgisi ya da ilmi olmayanlar ise o yüzde 98'lik kısım. işte böylelerinin de üstte saydığım ilmi melekelere sahip olmadıkları, bu yüzden de bir dine itikad etmelerini sağlayacak özellikleri idrak edemedikleri için onların bir dine ait olmasını sağlayabilecek iki şey geriye kalıyor: bir, ibadet, zikir vb.'nin verdiği manevi haz ve uhrevi özellikler gösterebilmiş bir peygamber ya da din büyüğü. yani uhrevi özelliklerin bir dinin ya da tarikatın ya da öğretinin "çekici" olmasında hayati rolü var.

    Ben, gözle görmediği hiçbir şeye inanmamayı bilime inanmak sanıp aslında farketmeden bilimin ufkunu daraltanlardan değilim. kendimce yeri geliyor bir dine ya da tasavvufi meseleye ilgi duyuyor, kimi zaman da dergahlara kapanan dervişlere, manastırlara kapanıp ilimlerine ilim katan hangi dinden olursa olsun rahiplere inanılmaz derecede öykünüyorum. Ama aklıma takılan bir soru da yok değil: fotoğraf makinesi, kamera gibi görüntülü kayıt alet edevat icat edileli ne kadar oldu bilmiyorum. ama 1900'lü yıllardan önceye ait şehir manzaraları falan var. demek ki bir 120 senesi var.(yanlışsa düzeltirsiniz) peki bu son 120 yılda hiç mi evliya yetişmedi? o büyük eserlerde okuduğumuz mucizeler sadece türbe sahiplerine mi bahşedilmişti? bu çağ ki; ilimde ilerlemek isteyene en büyük olanakları sağlıyor. demek ki, ilimde geriye gidildiği için doğaüstü güçleri olan ermişler de yok artık, denilemez. o zaman insan da sormadan edemiyor: fotoğrafsız çağlarda her yörede mutlaka en az bir tane olan ermişler ve onların insanüstü güçleri, belli amaçlara hizmet için uydurulmuş ve dilden dile aktarılmış fantezi ürünleri miydi? cevabı bana kalırsa çok açık: evet! bu kadar zaman zarfında hadi 10'u 5'i geçtim bir tane de mi evliya çıkmaz? maneviyatlarına saygısızlıktan imtina ederim ama, şimdi türbeleri başlarında huzur bulduğumuz erenlere mucizenizi bir de bize gösterin, insanüstü yetiniz varmış, gösterin de kameraya çekeceğiz desek ne yazık ki bir (bkz: uçan adam sabri) fenomeniyle karşılacağız gibi geliyor bana.

    şimdinin tarikat şeyhlerini ele alalım. o kadar hikayeler dinledim ve okudum ki birkaçı hakkında, hem inanılmaz büyük bir saygı duydum hem de içten içe meraklandım bu hazretlerin nasıl göründükleri ve kişiliklerine dair. ta ki onlardan bir ses kaydı dinleyene ya da bir video izleyene kadar. insanların abartı -hele manevi konularda- kabiliyetlerinin sınırlarının ne kadar büyük olduğunu hayatta tahmin edemezsiniz. isim vermiyorum kimseyi kırmak istemediğim için, ama büyük şeyhler diye koca koca adamların el etek öptükleri -ama üfürükçülerle ya da mahalle şeyhleriyle karıştırmayın- kitleleri ve tarihi etkilemiş gerçekten büyük tarikat büyükleri dahi o kadar hayal kırıklığına uğrattılar ki beni.(ilimlerinden bahsetmiyorum) elbette biliyordum bizler gibi bir insan olduklarını ama birçok konuşmalarının, vaazlarının bugün klişe diye dalga geçtiğimiz laflarla dolu olduklarını, şaka olsun diye söyledikleri lafların nasıl ortamı buz gibi ettiğini görünce, geçmişi düşünüp, her şey bir sanrıymış, diye düşündüm.

    kişisel olarak beni, evliyanın, peygamberlerin insanüstü güçleri var mı yok mu mucize gösteriyorlar mı göstermiyorlar mı ilgilendirmedi, ilgilendirmeyecek de. çünkü ben, etkileniyorsam eğer bir manevi değerin bu özelliklerinden etkilenmedim. çünkü, ne bilime savaş açıp maneviyatı üstün tutmak, ne de bilimi aşırı ciddiye alıp maneviyatla dalga geçmek isterim. ama tanrısal özellikler gösterdiği haberi hızla yayıldığı için isa'ya koşan romalılar tam da bu özellikler için koşuyorlardı ona, bunu da bilirim. ve "ölünce artan" mucizeleri için hala ona bağlı olanlar var.

    artık bu çağda dinlere, maneviyata bakışın eskiden olduğu gibi olamayacağı açık.
    0 ...
  14. wagnermahler

    ?.
  15. ciddi müzik severler onu okumalı, o da daha fazla yazmalı. daha çok yazmalı dememin sebebi, yazdığı entrylerin birçoğunun ilk entry olmasıyla gayet net anlaşılacaktır.
    0 ...
  16. atlantisten gelen zekiye

    1.
  17. yazardir. eksi'ye takilmismisligi olan coklari müptelasidir kendisinin. yazmayi birakmistir, belki film falan cekiyordur, olta girmemis deniz filan ariyordur. hadi hayirlisi, ne diyelim
    0 ...
  18. benjamin britten phantasy quartet

    ?.
  19. obualı kuartet ( obua, keman, viyola, viyolonsel) için yazılmıs bu eser bir şekilde elime gecti. cok sevdim, etkilendim. form olarak fantezi ve sonat allegrosu karısımı - haliyle- bir eser gibi. ama britten, özellikle sondaki girişin tekrarı bölüme varyasyon demiş. bir de, 1913 dogumlu bestecinin 1934 yılında Floransa'da calinan bu eseri, ingiltere dısında calınan da ilk eseriymiş. hadi hayırlısı.
    0 ...
  20. kadın yazar tanımak için erkek konulu başlık açmak

    ?.
  21. kadın uuserleri teshis etmek için erkek kalemşörlerimiz tarafından basvurulabile(n)cek yöntemlerden biridir.

    (bkz: güzel erkek nasıl erkek?)
    (bkz: erkekte en can alıcı noktalar)
    (bkz: erkek diyoruz yazsana kızım!)
    2 ...
  22. orhan pamuk fazil say bulent ersoy

    ?.
  23. bu isimlerden bazılarını tek tek bir yerde görünce, duyunca bir hoş olurum, hatta coctail party effect'ini yasarım, ki millet ismiyle falan dahil olur efekte, ulan derim bizden de hikayeci degil hikaye diyenler cıkar mı, ulan derim bizden de bach italyan koncertoyu, mozart b-dur sonatı ( köchel nolarını aklımda sey edemem hic usta, affet) böyle yorumlayabilenler cıkar mı, ulan derim ne ses be bülent hanım için de ama pek fazla da bir şey demem - kendisi hakkında pek bir şey bilemedigimden-. bu yüzden bu isimleri yanyana yazmak benim için zor oldu, halbuki artık 'sıradaki öldürülecekler listeleri'nden "alışıgız"; kimi yazar, şair, müzisyen vs. isimlerinin böyle yanyana dizilmesine, elbet aptalca yazım yanlıslarıyla beraber, tabela gibi yanyana dizilmesine...

    bu isimleri birleştiren ortak nokta, elinde; kukla ettigi, canı isteyince vurdugu, dövdüğü, isteyince sevdigi, samaroglanına cevirdigi sanatcısı olmadan rahat yüzü görmeyen, kendini "ay bugün bi deisigim yaa" hisseden türk halkı, politikacısı, cakma yazarı, sairi, kösekadısı, profesör lakaplı şaklabanları, bugün de doyduk diyen aile babaları, bugün kimi temizlesem deyip dişlerini karıştıran mafya babaları, bugün yine cok salagım ama yine de her konuda birseyler söylemeliyim diyen gönül babalarıdır.

    maşugu unutmanın tek yolu, tekrar baskasına aşık olmaktır, derler ya, ona benzer, bu topraklarda; kimsenin görmedigi, önemsemedigi ama siddetle rahatsız oldugu orana korum burana korum forumlarda küfredip, içindekileri ortalık yere bosaltıp, yahu bilgi sahibi fikir sahibi olmayı da gecelim, bilgi, fikir ne menem seylermiş, bunlara nasıl ulasılır, nasıl edinilirmiş haberi olmayan, bunlardan haberi olmadıgından da haberleri olmayan mahallenin genclerinin ve işte fırsat bu fırsat ellerini sıvazlayıp, tamam bu ayın/ yılın da konusu cıktı, deyip saldıracakları, işte sonunda bir kez daha taraf olup karşı taraflar yaratabilecekleri, işin aslı kendilerine taraftar yaratabilecekleri birinin, hele de bir sanatcının -öff be, kıyak iş- cıkmasına sevinen, cürük dişlerini göstermemek için yarım agızla da gülmeyi düşünmeyen, bizleri o tarifsiz gülüşlerinle basbasa bırakan gazetecileri, gazete yazı patronları, köşe yazarlarının hedefi sanatcıyı unutabilip önlerindeki tertemiz sayfaya yeniden baslayabilmelerinin tek koşulu sahneye 'kimse söyleyemiyor ama aslında'larla dolu şarkıların sarkıcıları, müzisyenleri, yazarlarının cıkmasıdır. yani, yaratıcılıgın doruklarına ulasmış bu "en türküz, biz daha türküz" zibidilerinin cok tuttukları 'ermeni dölü' yakıstırmasının etrafa sacılan tükürüklerle beraber yüzlerine haykırılabilecekleri baska birinin daha cıkmasıdır. zaten komik mi acı mı anlayamadık ama işin komik taraflarından biri konu her ne olursa olsun, alanı, cıkısı hangi yönde olursa olsun bu secilmiş hedeflere saldırılar, su yukarıda andıgım kutsal söz gibi ezberlenmiş laflarla, sloganlarla yapılır. yani, konu hayvan hakları da olsa hayvansevere "ermeni dölü" diye saldıracaktır bu elinde bir davulları eksik stadyum magandaları.*
    sanatta, alanım oldugu için kendimi konusmaya yetkili görebildigim müzikte elbet ulusal akımlar olmuştur, olacaktır. akımların dısında da yer alıp ulusal kaynaklara basvurmus, basvuracak besteciler vardır, olacaktır. ama, bilindigi gibi, sanat folklor oyunu, yöresel kıyafetlerimiz, dügündeki tamburcu, türkülerimiz olmadıgından, sadece bunlar olmadıgından, sanatcı zaten yerel, ulusal tarzda düşünmek, eylemek zorunda degildir. mozart almandır, avusturyalıdır ama italyan tarzını daha cok benimsemiştir falan filan. tamam fatih akın'ın filmlerine hastayız, türkiye'li hikayelerle ilgileniyor ama bir sanatcı olarak fatih akın gider bu sefer etiyopya kültürünü alır, oradan, oralı hikayeler anlatmaya baslar. yani fatih akın'ı fatih akın yapan bir türk olarak, 'büyük türk kültürü'(!)yle ilgileniyor olması degil, sadece, sinema cevrelerinde kabul gören bir sanatcı olmasıdır. ferzan özpetek elbette daha cok bilinir akın'dan, daha cok önemsenir belki ama ferzan bey işte ya çok da ilgilenmez türkiyeli hikayelerle. tarzı da elbet farklıdır ama o daha cok nerede cekildigi, gectigi önemsiz, olayların, senaryonun önemli oldugu filmler yapar. ama sorsanız, türk'tür o. işte baslıgı olusturan isimleri hedef olarak secenlerin yasadıgı akıl tutulmasının gülünç yanlarından biri de buradadır:

    besteci olarak fazıl say, evrensel düzeyde, ulusları asan evrensel tekniklerle eserler vermesine karşın, - fikrim sorulsaydı, bu tarzda kalmasını ögütlerdim- asıl türki seslerle, ezgilerle, deyişlerle, sözlerle ilgilenir. o bunu yapmak zorunda oldugu için degil yapmak istedigi için yapar. orhan pamuk'a gelirsek, dublin'in joyce'la anılıyor olması gibi istanbul'da orhan pamuk'la anılacaktır artık, tarzı sözler söylenmedi mi daha nobel törenlerinde? orhan pamuk, istanbul cok ilgi ceken, üstüne kim birşeyler yazsa iyi ya da meshur olacagı bir şehir oldugu için degil, iyi bir yazar oldugu için dünyada anılan, üstüne tartısılan, dersler okutulan bir yazar olmustur, e bu arada da istanbul'u tanımayan, nasıldır nedir bilmeyen kalmamıstır, kalmayacaktır sayesinde bu gidişle, bu kadar okunmaya devam ederse. ama şundan süphe yoktur; orhan bey dubai'de gecen hikayeler de yazsa ya da lars von trier gibi yersiz yurtsuz, bir tiyatro sahnesi gibi mekanlarda unutulmayan filmler ceken trier gibi romanlar yazsa, yine orhan pamuk olur. e bu adamların, nereli oldukları sorulunca, türkiye dogumluyum dediklerinde de, bizler gurur duyabiliriz ancak.

    lafın kısası, bu isimler, hiç zorunda olmamalarına ragmen herkesin cok sahiplendigi bu topraklardan söylüyorlar, kalkıyor beyefendi, hic okumamıs, dinlemememiş, ( hrant dink'i öldüren katil hic dink okumus muydu sizce?) "ermeni dölü" diyor sanatcılara hitaben. sanattan haberi olmayana, sanatcıyı küstürmemek gerek, falan zaten demeyecegim ama olmuyor usta olmuyor!

    bülent hanım cıktı da, sükür orhan pamuk da say da bir nefes aldılar, kaldı ki, hiç umurlarında da olmaz aslında. "kars'ta kitapları yakılıyorsa yakılır, onlar zaten kore'de okunmuyorlar mıdır?"

    bir ülkenin, hele de sanattan ciddi anlamda habersiz ya da uzak kalmıs ya da -herkes diyor biz de diyelim- sanata uzak bırakılmış bir ülkenin, milletin bu kadar sanatcıyla, sanatcısıyla ugrasması cok ama cok garip.

    bir saplantı mı bu ne psikolog arkadaslarım? yoksa kompleks mi ya da sadece tesadüf mü?

    herkese benden cay!
    3 ...
  24. sosyalist yazar

    1.
  25. sözlükte yazmayı ülkenin selametine baglayan, selametli sosyalizmler dilemek istedigim yazar olabilir ama galiba henüz yazmasa daha iyi olacak olandır.

    ergenlik cagı, ülkeyi etkileyen sosyalist yazar olabilmek için cok erkendir gerci ama böylesi büyük yazarların kıymeti gelecekte anlaşılacaktır.

    yaz kızım...
    0 ...
  26. bulbulun cektigini gul degil hazan bilir

    1.
  27. Ot yanar kazan bilir bu derdi yazan bilir bülbülün çektiğini gül değil hazan bilir, leylam, türküsü bu. Ürkmenin vaktidir usta , ürkmenin. Yanarım yanarım dersin de sanki iyi mi edersin? Yaktın beni dersin, aşkın ateşler beni dersin, leylam dersin, bana bir haller oldu dersin, iyi de sana ne haller oldu dersin, sen dedikçe bu leyla usta, işte bu ateş, söneyazar, sen dedikçe kapatır baharını senden tarafa, sen dediğinle kalakalırsın usta. Sen çok dedin, şimdi başkaları desin derse, der usta der, demezse bak günahı boynuma, öyle bir der de, için bundan kelli sahipsiz baglar gibi, tas atan da yanında ikramı, ayıkla pirincin taşını gayri, vallaha ben demedim usta. secdeye varmak hayvana vacip insana farz, güzel yüzü görünce. Güzel gözü görünce iç kımıldamasını ademe iblis öğretti, iblis'e ben mi usta? Ha taştan ha imgelemde sanrıdan bayağı, güzeli süresizliğe dondurup, put yapıp, tapınmak baştan aşağı kutsal bir mesele. Sözlerle anlamlaşamayan, söylendikçe anlaşılan, anlaşıldıkça anlamsızlaşan, üstünde darmadağın, titreyen telimizle kürek çektiğimiz o tekhne var ya hani, onun da mizacı güzel, sebeb-i miracı, güzeldir, usta. Amma, senin güzel dediğin, postuna bakmayan doymuşun, pişmiş de olmuşun müptela olduğu gibi, senden benden geçmemişse, senin benim gibi meşgalesi kendi özü sözüyse, orada duracak putları bir kerede sen kıracaksın! Derdin vardır usta dağlar gibi, ağlayacaksın da çağlar gibi, amma, dağları yeniden yarattırmayacak, yeni fareler doğurtturmayacaksın, usta! Yeni yeni dertler yazdırmayacaksın usta! Elim boynunda, ha!
    1 ...
  28. onun icinde sarki yok

    ?.
  29. piyanist ve besteci fazil say'in sevmedigi, kendince 'kötü' buldugu insanlar icin kullandigi deyim. nietzsche'nin stendhal'a öykündügü gibi öykünüyorum fazil bey'e.
    1 ...
  30. © 2025 uludağ sözlük