tatanka yotanka
341 (çok gezmiş çok okumuş)
ikinci nesil yazar 2 takipçi 15.50 ulupuan
entryleri
oylamalar
medya
takip

    elleri var ozgurlugun

    1.
  1. 1
    Köpürerek koşuyordu atlarımız
    Durgun denize doğru.

    2
    Bu uçuş, güvercindeki,
    Özgürlük sevinci mi ne!

    3
    Öpüşmek yasaktı, bilir misiniz,
    Düşünmek yasak,
    işgücünü savunmak yasak!

    4
    Ürünü ayırmışlar ağacından,
    Tutturabildiğine,
    Satıyorlar pazarda;
    Emeğin dalları kırılmış, yerde.

    5
    Işık kör edicidir, diyorlar,
    Özgürlük patlayıcı.
    Lambamızı bozan da,
    Özgürlüğe kundak sokan da onlar.

    Uzandık mı patlasın istiyorlar,
    Yaktık mı tutuşalım.
    Mayın tarlaları var,
    Karanlıkta duruyor ekmekle su.

    6
    Elleri var özgürlüğün,
    Gözleri, ayakları;
    Silmek için kanlı teri,
    Bakmak için yarınlara,
    Eşitliğe doğru giden.

    7
    Ben kafes, sen sarmaşık;
    Dolan dolanabildiğin kadar!

    8
    Özgürlük sevgisi bu,
    insan kapılmaya görsün bir kez;
    Bir urba ki eskimez,
    Bir düş ki gerçekten daha doğru.

    9
    Yiğit sürücüleri tarihsel akışın,
    işçiler, evren kovanının arıları;
    Bir kara somunun çevresinde döndükçe
    Dünyamıza özgürlük getiren kardeşler.
    O somunla doğrulur uykusundan akıl,
    Ağarır o somunla bitmeyen gecemiz;
    O güneşle bağımsızlığa erer kişi.

    10
    Bu umut özgür olmanın kapısı;
    Mutlu günlere insanca aralık.
    Bu sevinç mutlu günlerin ışığı;
    Vurur üstümüze usulca ürkek.

    Gel yurdumun insanı görün artık,
    Özgürlüğün kapısında dal gibi;
    Ardında gökyüzü kardeşçe mavi!

    oktay rıfat
    4 ...
  2. yagmurun yagmasi iyidir

    1.
  3. cemal süreya şiiri :

    Sonra o gider sesini yıkardı
    Telefonda saatlerce seviştiğinden
    O diye biri vardı galiba
    Ağzı da iyice vardı galiba
    Gece çiçeklerinden bir orman
    Pejmürde atlar pahasına

    Bira içerken saçları uzun
    Parmakları korkunç ve kalabalık
    Bir gece Aksaray'da hiç unutmam
    Yüzümü ellemisti galiba
    Denize doğru gittikçe artan
    Bir yüz benim yüzümdü olsa olsa

    Yakasında kocaman bir düğme
    Sevinci bitiştirince acıya
    Ayıran kuşkuyu inançtan
    Yağmurun yağması iyidir
    Bir çerkez mızıkası gibi rengarenk
    iki adet kuş çantasında
    2 ...
  4. uçak alanı

    ?.
  5. edip cansever şiiri:

    güneş hızla duruyor
    biriyim yolculardan
    eski bir gökyüzünden başka alana
    iki büyük çantam var
    kocaman bir ek gibi şaşkınlığıma.

    ve olmakta olmanin sallantılı alanı
    kuşlar boşluk boşluk uçtukça
    bir şey hızla duruyor
    bir uçak sanki bin uçak
    bir gün öğleden sonra her gün öğleden sonra
    0 ...
  6. dört güneş

    ?.
  7. edip cansever şiiri :
    Her şey o kadar anlamsızdı ki, yaz
    Bunu bir daha pekiştirdi
    Avuçlarımı sıcak tutar, bulundururdum
    Sevgisiz ve gereksiz kalmak icin
    öyle, kendime yorgun hazırlamışlar beni.

    şehir ki aydınlıktan görünmeyen birini
    Açılmış iskambiller gibi bilerken
    Orada, içimde şimdi
    Dört güneş bir arada
    Gozlerimde hiç bitmeyen bir deli.
    0 ...
  8. guzel irmak

    1.
  9. aklıma cemal süreya'nın güzelleme şiirini getiren ilhan berk şiiridir.

    Küçüğüm, bu senin sesin, güzel ırmak
    Önce rüzgârın öptüğü, sonra benim öptüğüm
    Bu bitmemiş şiirler senin ayakbileklerin
    Soluğun, kokun, karnın, gölgeli gözlerin
    Bu böyle çözülü göğsün, enine boyuna dudakların
    Sabahlara kadar ki büyük gözlerin böyle
    Bu dal gibiliğin, saçların, kırmızı ağzın
    Bu üstünde onca seviştiğimiz yatak sonra
    Sonra bu benim anı artığı eski yüzüm
    Tüylerin, tay boynun, küçücük çocuk ellerin
    Böyle yukarıdan aşağı gidiyorum seni
    Karışıyor, korkunç, ellerimiz ayaklarımız
    3 ...
  10. saint antoine in sevisme vakti

    1.
  11. ilhan berk şiiri :

    Bu gökyüzü
    Her gün böyle değildir Saint-Antoine'nın üstünde
    Belli sevişme vakti
    işte pencereler ilk kollarını açtı
    Karıncalar yuvalarından çıktı
    Yosunlar uyandı
    Gerildikçe gerildi gökyüzü
    Dikiş diken kız penceresinde ilk kez mutlu
    Denize bakan evler kahveler ilk kez mutlu
    Hiç korkmamalı artık Lambodis
    Eleni hiç korkmamalı
    Bütün güvercinler havalandı kimse korku nedir bilmiyecek
    Herşeyin uyandığı bir saatte
    Aşk başlayacak
    Herşey duracak
    Bir kızın elleri elbisesine uzanmışken duracak
    Saint-Antoine ilk sandukasından çıkıp deniz kıyısı bir yere
    gidecek
    Onunla tüm sandukalar, evliya resimleri, isa'nın kendisi
    arkasından gelecek
    Herşey yerini aşka bırakacak
    Sandalya aşka
    Pencere aşka
    Saint-Antoine'ın tavanı bir başka tavana doğru yürüyecek
    Kapı bir başka kapıya doğru
    Hiçbir şey küçüleyim demiyecek
    Daha bir büyüdüğünü göreceğiz gökyüzünün
    Daha bir mavi denizi
    Gözlerden gözlere bir esmerlik halinde o aşk gidecek
    En güzel şarkılarla şimdi istanbul'a gelen o
    Şimdi herhangi bir yerde kızın elleri ağzı onun için büyüyor
    Bir çocuk annesinin memesini onun için bırakmıyor
    Saint-Antoine'ın güvercinleri
    Onun için havada
    Şiirde bu düzen kaygusu onun için
    Bu gökyüzünün başka anlamı olamaz.
    1 ...
  12. olmasin varsin

    ?.
  13. sözleri bülent ecevit tarafından yazılmış, pencere önü çiçeği albümünde fikret kızılok tarafından bestelenip yorumlanmıştır.

    Bir soyun kanı olmasın varsın
    Damarlarımızdan akan
    içimizde şu deli rüzgar bir havadan
    Bir havadan bir havadan bir havadan

    Bu yağmurla cömert, bu güneşle sıcak
    Gönlümüzden bahar dolusu kopsun
    iyilikler, hasretler kucak kucak
    Bir havadan bir havadan bir havadan

    Bu sudan, bu tattandır ikimizde de günah
    Bütün içkiler gibi, zararı kadar leziz
    Bir iklimin meyvasından koparılmış bir içkidir
    Bütün bu kötülüklerimiz

    Aramızda bir mavi sihir
    Bir sıcak, sımsıcak bir deniz
    Kıyısında birbirinden de güzel iki kardeş milletiz
    Türkçenin ferah gönlünce küfretmiş, olmuşuz kanlı bıçaklı
    Gene de sevdadır içimizde, bir havadan

    Önce bir kahkaha çalınır kulağına
    Sonra Rum şiveli Türkçeler
    O, boğazdan bahseder; sen rakıyı hatırlarsın
    Kardeş olduğunu sıla derdine düşünce anlarsın
    4 ...
  14. kendime

    1.
  15. edip cansever şiiri :

    kimseye karıştım m? hiç karışmadım
    bu ki bana tuhaf sayılmadı
    gozleyip sordum mu hiç? hayır sormadım
    bu ki bana yalan sayılmadı
    acımak işim miydi? hayır
    bir evden olmak kötü müydü? hayır
    zamana zamanla bakmak ne idi ki
    baktım

    tarlayi tarlayla ölçtüm
    meyvayı meyvayla ölçtüm
    denizi denizle ölçtüm
    göğü gokle ölçtüm
    zaten insanı insanla ölçtüm ki
    buruk bir tat mı duydum
    ve duydum
    her şey ki bir yorumdu, sonuç degildi
    sonuç ki zaten yoktu

    sen ki kim
    beni bütün bütün bırakma.
    4 ...
  16. 31 kuşağı

    1.
  17. edebiyatın 31 kuşağını kaleme aldığı can dündar yazısıdır :

    "Geçenlerde Nazım'ın Memet Fuat'a yazdığı mektupları okurken (Adam, 1995) rastladım o ayrıntıya...

    Mahpus şair, son fotoğraflarında zayıflamış gördüğü ve sık sık hastalanmasına üzüldüğü oğluna şöyle yazıyordu:

    "Şimdi seninle baba oğul gibi değil, iki yaşıt arkadaş gibi konuşacağım:

    "31 çektin mi çok? Bilhassa şimdi bundan sakın. Ben eminim -ki bu emniyetimi de seni tedavi eden doktorun, benim bir doktor arkadaşa verdiği teminattan alıyorum, his meselesi değil- bir yıl sonra sapasağlam olacaksın. O zaman da zamparalık yap, fakat öteki işi yapmışsan yapma..."

    Okurken "Demek Nazım bile inanmış bu işin adamı verem ettiği safsatasına" diye düşündüm.

    Bu tembihleme, bizim kuşakta bile yaygın olduğuna göre onların kuşakta kimbilir ne yaman bir ata mirasıydı.

    Oğulların kamışına su yürüdü mü başlardı korkutmalar:

    "Aman diyim, sakın elleme orana burada, ellerin titrer, rengin sararır, göz altların morarır, kör olursun Allah vermesin.."

    Nazım yine cesaret edip konuşma imkanı da olmadığından- yazmış oğluna; çoğu baba açılamaz da...

    Öcüler üreterek bir meçhulün endişe yüklü karanlıklarına salar oğlunu...

    Ergenlik çağında yeni yetmeyi bornoz cebinde çıplak hatunlarla banyoya seğirtirken gördü mü, ortalığa "Eliyle nikah eden mel'undur" yazılı kutsal metinler bırakır.

    Lakin kasıklarda dolanan sıcak suyun basıncı, kör ya da verem olmayı göze aldıracak nispettedir.

    O yüzden basınç bele, hayaller beyne üşüştü mü, mahalle büyüklerinden araklanmış dergilerin gizlendiği zulalar patlar okul pisuarlarında; cenabetliğin peşisıra derin bir suçluluk ve pişmanlık duygusunu da sürükleyerek...

    * * *
    Çetin Altan,"Kavak Yelleri ve Kasırgalar"da (inkılap, 2004, s. 58) o duyguyu harikulade anlatmıştır:

    "(Okulda hocalar) kırmızı oklu göç haritasında atalarımızın dünyaya nasıl yayıldığını anlatadursun (biz), ellerimiz kısa pantolonlarımızın ceplerinde, bir karış açılmış ağzımızla yasaklı elmanın tadını keşfetme peşindeydik. En korktuğumuz şey de yakalanmaktı. Müdür yardımcıları bazen çocukların parmaklarını açtırarak ellerini öne doğru uzatırlar ve alt gözkapaklarını aşağıya çekerek içlerine bakarlardı. Bu test, öğrencilerin o suçu işleyip işlemediğinin testiydi. Yüreğimiz ağzımıza gelir, cinayet işlemişten bin beter bir azabın pençelerinde kıvranır, ama alışkanlığımızdan da vazgeçemezdik"

    Bunun yarattığı tahribatı da “Aşk, Sanat ve Servet'te (inkılap, 1998. s. 168) özetleyecektir
    Bizim kuşağımızın ilk gençliği, mastürbasyon suçluluğunun ezici baskısı altında geçti. Bu baskıların yarattığı içekapanıklık, pısırıklık, sıkıntı ve kaygı güveleri, yeryüzünde kimbilir kaç milyon insanın yaşam kıvancını kemirip bitirdi.

    * * *
    O suçluluk duygusu çocuk ruhlarda öyle derin yer etmiş olmalı ki, sonraları kağıt kaleme bulaşan hiç kimse, dokunmadan geçememiştir bu en mahrem noktaya...

    Aziz Nesin'in anıları, bu itirafların en samimilerindendir (Yokuşun Başı, Tekin Yayınevi, ist. 1976):

    Öğrencilik dönemimde istanbul'un renkli kişilerinden Doktor Lokman Hekim vardı. Yaşlı bir hekimdi. Gazetelerde sağlık bilgileri yazar, halkın kolay anlayacağı biçimde sağlık broşürleri yayınlardı. işte bu Lokman Hekim'in halk için yazdığı sağlık broşürlerinden biri sık sık gazetelerde, özellikle Cumhuriyet gazetesinde 31 çekmenin zararları diye ilan edilirdi. Türkçesini söylemenin kabalık olduğunu sananlar, kibarlaşmak için 31 çekmeye ya da abaza çekmeye bugün mastürbasyon dedikleri gibi eskiden de istimna bil-yed& derlerdi.

    Bunun ne olduğunu, nasıl yapıldığını bilmiyordum, ama çok sık duyuyordum. Yapılmaması gereken, sağlığa çok zararlı bir şey olduğu kulaktan kulağa söylenir dururdu. Ama bir yıl sonra, bütün öğrencilik döneminde kimi öğretmenlerimiz ve eğitmenlerimiz, subaylarımız 31 çekmenin zararlarını bize aşırı abartarak anlatacaklardı; o denli aşırı ki, her oğlan çocuğu bunu doğal olarak yapıyor, yaptıktan sonra büyük günah işlediği ya da öleceği, aptal olacağı gibi korku psikozuna giriyordu;.

    * * *
    Ece Ayhan da vefatından yedi yıl önce Çanakkale'de Express dergisinin genç muhabirine (27 Mayıs 1995) "Ben ilk 31imi Jules Verne okurken çekmiştim" diyecek ve ekleyecekti:

    Cemal Süreya da bir karikatüre çekmiştir. Yoksulluğa bak, o kadar yoksul ki, resim alacak parası bile yok.

    Engin Günçe 31 konusunda tam bir uzmandı, "Sağ elinden sol eline alınca başkasının eline vermiş gibi oluyor" derdi. Sonra solaklara sağ elle, sağ elini kullananlara da sol eliyle çekmeyi önerirdi, alışılmadık bir eksende gitsin gelsin diye... Cemal Süreya da herkese hangi elle 31 çektiğini sorardı. Soracak tabii, biz 31 kuşağıyız. Tesadüf tevellüt de tutuyor zaten, 31 doğumluyuz. Sizin gibi doluya değil, hep boşa akıttık.

    * * *
    Ama edebiyat gösteriyor ki, 31 daha büyük rakamlarda doğan kuşaklarda da popülaritesini korumaktadır.

    Geçen yıl çıkan Sağsağlim Kavuşsak; kitabında (Doğan Kitap, ist. 2004) Nedim Gürsel, ilkokul son sınıftayken geceleri yatakhanede yorganı başına çekip geç saatlere kadar organını okşadığını anlatıyordu.

    Önceki yıl istanbul kitabında (Yapı Kredi, 2003) çocukluğunu kaleme alan Orhan Pamuk da cinselliği ilk keşfettiği yıllardan sertleşme anıları aktarmıştı.

    Onun ilk sertleşmesi de (Jules Verne ilhamı kadar uzak), bir Kızılderili fotoğrafına bakarken olmuştu. ikincisi, ayısına "Seni yiyeceğim" derken... Üçüncüsü, dadısı onu küvette yıkarken...

    * * *
    Bugün 31 kuşağı emekliye ayrılırken,ihtiyaç fazlasını ;doluya akıtan gençler; artık kör olmaktan da korkmuyor, verem olmaktan da...

    Lakin yine de istimna, baş ağrısı, yorgunluk, nazlanma tanımayan sadakati, her an hizmete hazır faaliyeti ve zaman ayarını el sahibine bırakan konforu ile erkeklerin ezeli aşkı ve kadınların biricik rakibi olmaya devam ediyor.

    Neyse, nereden aklıma üşüştüğü meçhul bu mahrem konuyu göz kapak altlarımız kızarmadan- yine bir şairle, Necip Fazıl üstadın 1923 tarihli Hayal şiiriyle noktalayalım:

    * * *
    Bu akşam bir ateş duyup etimde
    Kadın, kadın diye içimi oydum
    Ruhuma bir serin yer istedim de,
    Alnımı mermerin üstüne koydum.

    Birden karanlıklar sökülüverdi,
    Odama bir hayal dökülüverdi,
    Karşımda gerindi, bükülüverdi,
    Onu gözlerimle çırçıplak soydum.

    Artık ben ne günah olsa işlerim,
    Yumuşak yastığa geçti dişlerim,
    Bir an kadar sürdü can verişlerim,
    Ey kadın, bu akşam sana da doydum."
    0 ...
  18. su altinda kanat cirpan uveyik

    ?.
  19. edip cansever şiiri :

    I
    Bir çift Van sesi
    Van'ın doğurgan sesi
    Bin çift nar düşürülmüş gibi dalından
    Bu onun sesi
    Sessizce yağan karda nar sesi.

    Su altında kanat çırpan üveyik
    Her rengin başka rengi
    Resmini kendi çizer
    Düşünde kendini görür
    Kıyılar onun itiş biçimi
    Üveyiktir Van'da anmak anılmak
    Üveyiktir sanrının üvey kardeşi.

    Dağ yollarında yalnız gezen çeşmeler
    Suyu eşkiya soluğu
    Akışı aralıksız nal sesi
    ilk kulak verişte duymanın uzak
    Çok derin içi
    Dağ yollarında yalnız gezen çeşmeler.

    Asurlu sert hüznü onun
    Bizans gözleri
    Yuvarlar beyaz taşlar
    içini açar bana
    Açınca bana içini
    Gündışı bir saattir, acı bir kış kavununda
    Birikmiş gündüzlerdir
    Ve gelen kimdir bilinmez
    Oyunlarda ikinci
    Oyunlarda üçüncü
    Kişiler gibi
    Söze pek karışmayan
    Ya da
    Çok eski bir haberci.

    Kapamam gözlerimi, kapamam
    Korkarım kapayınca bir başka şehirde uyursam

    Yağarken yağan karda Doğu'nun
    işleyen ezik sesi
    Yağarken yağan karda
    Çekip gider haberci.

    Eski bir manastır çanı
    Akşamları suya döker süsünü
    Su altından çıkan üveyik
    O da
    Yağmurda yıkar yüzünü
    Dağ başlarında yalnız gezen ormanlar
    Dağıtır kamyonlara sisinden sıyrılarak
    Günlerdir boşluğunda tuttuğu hüznü
    Ve hüzündür kendiliğinden
    Han havlularında ağır ağır
    Yem kesen atların yükü
    Toplanan pazarlarda, kapanan dükkânlarda
    Bütün gün ip satanların, bakır satanların
    Doluşup cami çeşmelerine
    El yıkarken çığırdıkları türkü
    Ve Tatvan'a giden vapur bir de
    Ekler bütün hüzünlere
    Bir sabah bir Van hüznünün özgünlüğünü.

    Sabah değilim, akşam değilim
    Sunaklarda ipince
    Belirsiz bir çiziğim
    Yüreğim kanda parlar
    Kan kadar yerde parlar
    Toprakla iç içeyim
    Biri kazıp bozmasa
    Alıp gitmese beni
    Batmadan yakalanmış çok eski bir güneşim
    Öyleyim
    Yeraltında gözleri kör mozayık
    Yeraltında yalnız gezen parmaklar
    Binlerce dibek konuşur
    Binlerce dibek parlar
    Koşar buğday tozuna su altındaki üveyik
    Bir çift Van sesi
    Doğan güneşle bu, batan güneşin sesi.

    Kapamam gözlerimi, kapamam
    Korkarım kapayınca bir başka şehirde uyursam.

    II

    Kış bitecek birazdan, kışa geç kalma
    Böyle diyordu savat ustası Hasan
    Gelirken az tütün getir
    Bir dağ keçisi parçala
    Tuz bas düşümde gördüğüm kana, tuz bas
    Ne derdi güz ortalarında baban sana
    Dokunma Van'a
    Van köylüsü kendini çavlan gibi üretir
    Göl gibi dokur
    Ve beklemesini bilir, burkulur
    Eğiktir şimdi boynu, sen de eğiksin
    O kadarını anlarım
    Ben bu savatları bunun için işlerim
    Üç beş kuruşa satarım
    Gözümün yeşili üstünde kalır
    Balkır güz kırmızısı eğiminde
    Üveyikler kalkar her bir nakışından
    Durur belleğimde konuk sayılır
    Senin olsun şu eski mavzer
    Biri armağan ettiydi babama
    Okşadı sevdi yıllarca onu
    Bir gün hiç konuşmadan
    Uzattı verdi bana
    işine yarar mı bilmem
    Bildiğim bir şey varsa
    Mavzerle denenmek ister dağlar
    Hüzünle değil

    Yık şapkanı arkaya
    Bu da kundura
    Çakal derisi bu da
    Gerisi senin işin
    Bir soru kendine sor, bir soru ona
    Sakın sormadan vurma
    Ölüm pusuda
    Mahpusluk dersen
    Pusuda
    Ve yalnız kalma
    Dün biri seni sordu, Van'a gelmiş
    Görmek istemiş seni
    Demek ki bir başka tutsak o da
    Bir başka çekmiş
    Bilirim acılar birbirine benzemez
    Ama
    Acılar nerde bütün, sen onu yokla
    Çavlanı unutma, gölü unutma
    Mavzerini ayarla
    Hazır ol
    Kış bitecek birazdan, kışa geç kalma.

    III

    Bir tarakla ya da bir iğneyle saçlarından
    Tutturulmuş unutulmaya
    Suçu vardı, ne miydi suçu
    Suçları onların erkekleriyle
    Yokluğu varlığa çevirmek suçu
    Ve son kerteye gelmiş öfkenin cıvalanması
    "Hayır, hiç yenilmedik, çekildik yalnız
    Ve şimdi olduğumuz yerde
    Ve ayaktayız"
    Diyorlar ki, elbette doğru
    Kim katılmak istemez onlara
    Kim duymak istemez böyle bir suçu
    Ah Van'ın sarı rüzgârı
    Taşları şarap koyusu
    Akşamı kiremit tozu
    Hoşap Kalesi
    Bağdat Oteli
    Sınır türküsü
    Bana bir resmini ver arkadaş
    Ve söyle
    Neresinden bulurum şu istanbul'u
    Bulamam
    Senin bakışın düzgün
    Bizimki çatık
    Ama anlaştık ya sen ona bak
    Yolun düşerse gene uğra
    Bizim gönlümüz kanmaz
    Aşımız bitmez senin gibi konuğa
    Üstelik daha bir pekişiriz
    işleriz yan yanyken başkalarına da
    Tükenmez olur sevgimiz
    iyi yolculuklar sana.

    iyi geceler sana da
    Oğlum motoru ısıt
    iyi geceler Van
    Yolumuz bir başka Van'a, Kars'a.
    0 ...
  20. ikinci perde

    1.
  21. meraki

    1.
  22. yönetmenliğini ali taygun'un yaptığı, moliere/ahmet vefik paşa imzalı bir dönem istanbul şehir tiyatrolarında sahnelenmiş oyun.
    2 ...
  23. okan okan bok kokan

    1.
  24. mahperi mertoglu

    1.
  25. tv'de şaşıfelek çıkmazı dizisinden hatırlanan, kuyruklu yıldız altında, suç ve ceza gibi oyunlarda da rol almış istanbul belediyesi sehir tiyatrolarinın cüsseli oyuncusu.
    0 ...
  26. madensel tuz

    1.
  27. eksikliğinde çeşitli hastalıklara neden olan vücut için elzem minerallerdir. kalsiyum, demir, fosfor vs.*
    0 ...
  28. kirkindan sonra

    1.
  29. van devlet tiyatrosu tarafından sahnelenen, iki ihtiyarın aşkı ve buna karşı çıkan çocukları üzerine kurgulanmış amerikan komedisi.*
    0 ...
  30. düşüncesi değil kendisi

    ?.
  31. cemal süreya şiiri :

    Çiçekleri sulayan adamın
    Bir sürü adı vardır.
    Üsküdara'a at yollar.

    Fırat suyu bütün bir bölgeyi
    Takma adlarla dolanmak
    Zorundadır.

    Ölüm güney yarımkürede
    Çok sığ ve sonsuz geniş
    Bir ırmaktır
    Ganj da derler ona

    Ölüm deyince

    Zamansızlığın ortalarında
    istanbul'da enderun ağaları
    Padişahın buyruğuyla
    Kartopuna tutar birbirini
    2 ...
  32. engin alkan

    1.
  33. çoğunluğun yedi numaradan tanıdığı, şu sıralar istanbul şehir tiyatrolarında sahnelenen keşanlı ali destanında maalesef oynayan tiyatro oyuncusu.
    2 ...
  34. kirli agustos

    1.
  35. O da var olanın ağır ağır yokluğu
    Şurda bir gündüz kımıldamakta
    Dağılmanın beyaz organı: tuz birikintileri
    Gibi bir gündüz
    Kalın kabuklarını kaldırır doğa.

    Düşer bir balıkçının tersi olan şey
    Kirli ağustos! beni ordan oraya götüren eşya
    Aklımda üç beş otel ya kalır
    Ya kalmaz üç beş otel aklımda
    O da değil bir otelin kendisi
    Yalnızlığın kahverengi organı: düş birikintisi
    Bir de kahverengi alevlerden yapılma.

    Başka değil, yokluğu görmek için
    Kirli ağustos! gözkapaklarımı da yaktım sonunda.

    edip cansever
    1 ...
  36. kelle fiyatina hurriyet

    ?.
  37. turkiye sarkisi

    1.
  38. ilhan berk şiiri :

    Senin üstündedir
    Ne varsa yalnızlık, fakirlik namına
    Sevmek, yaşamak aşkına
    Devam eden ve edecek olan adına
    Nasırlı elden sarı yüzden yana
    Yani ne varsa yorgun, fakir halkım adına
    Senin üstünedir.

    Sen âhı ekenin biçenin
    Sen âhı taş kıranın, şarkı söyleyenin
    Trenler ki senden geçer
    Başı açık yalnayak halkım senden geçer
    Türkülerin en hazinleri senin üzerinedir
    Anamın, kardeşimin, kavmimin göz yaşı senin üzerinedir
    Halkım arabacısı, köylüsü, ırgatıyla senindir
    Ben bütün şiirlerimle halkımın.

    O ovalar ne öyle, birbiri arkasına akıp durur?
    O yorgun o soluk o namuslu yüzler o erkek bakışlar
    O gökyüzü, sarı, kırmızı, mavi say sayabildiğin kadar
    Ya o şehirler, vefakâr Antep, zalim istanbul, kanlı Zonguldak?
    Köyler, bozkırlar, kasabalar?
    insanlar ki çıkık elmacık kemikleri acayip elleri, ayaklarıyla
    durmuşlar veya yürüyorlar
    Zile'de kör bir adam gelip geçen trenlere türkü söylüyor
    Sıvas'dan bıçak satıcılarının sesleri geliyor
    Pis, fakir o canım Kürt köyleri arkalarını dağlara dayayıp
    görünmez olmuşlar
    Peşleri sıra tuz gölleri, nehirler gökyüzü kayıyor.

    Sen bir kenara durmuş bakıyorsun
    Dağlar senin önünde gelip durur
    Yol senin serine görünür
    Kötüsü sana vurur rüzgârın
    Eğrisi sana yağar yağmurun
    Ekmeğin karası sana düşer.
    Sen şu koca Türkiye toprağı
    Sen Yunus'un, Karacaoğlan'ın, Pir Sultan Abdal'ın vatanı
    Sen kimsesizliğimizin, büyük yalnızlığımızın, alın terinin
    memleketi
    Gözümüzün içindeki sarılık
    Avucumuzun içindeki yara
    Sen her gün biraz daha bağlandığımız
    Her gün bizi bağlayan hayata
    Tuzu ekmeği şiirimizin
    Sen çarık, potur, kuşak
    Sen çavdar ekmeği, mısır ekmeği, buğday ekmeği
    Dinlenmekten yorulmuş toprak, durgun sular, ihtiyar dağlar

    Karakollar, hapishaneler, okullar
    Yani yirmi milyonun kederi
    Yani yirmi milyonun ümidi
    Sen büyük kederimiz
    Sen büyük ümidimiz
    Düzülse sana düzülür destan
    Yakılsa sana yakılır türkü
    Ama şüphesiz en insancası işin
    Devam etmektir yaşamaya.

    Türkiye Şarkısı
    2 ...
  39. bir çin şiiri

    1.
  40. bir çin şiiri

    Davacı zengin, davalı yoksulsa
    Zenginden yana işler yasa

    Davacı yoksul, davalı zenginse
    Davalıda kalır yine nizalı arsa

    Davacı da davalı da zenginse davada
    Özür diler çekilir aradan kadı

    Davacı da davalı da yoksulsa, bak,
    Sade o zaman işte yerin bulur hak

    can yücel
    2 ...
  41. sey sey sey ve seylerden

    1.
  42. edip cansever şiiri :

    bir adam kendi tiyatrosunda, tamam
    bir köpek sokak değiştirdi, korkak
    içi süt dolu bir lokanta, ve kapandı
    ben ağzıma geleni söyledim, öyle
    gene bir ağaç öttü, bu kaçıncı.

    sevişsek olmaz mıydı, varan bir
    elbette olurdu, bir kır çiçeği, bir bulut
    bir gülüş kanamak üzere, ve gizli
    ve çabuk tarafından bir şey, şarap
    aşk gene kelime değiştirdi, vahşi.

    güneşe çıktık, bunu unutma, varan iki
    ne uzak bir sesimiz vardı, efsane
    gelince ç ile geliyordu bir çay
    oysa biz iki demiştik, varan üç
    gözler ki demeye kalmadı, derin.

    kim bilir ne seviştik ki saat kaç
    elleri tetikte bütün gazetelerin.
    4 ...
  43. geyikli gece

    1.
  44. turgut uyar şiiri, başyapıtı :

    Halbuki korkulacak hiçbir şey yoktu ortalıkta
    Herşey naylondandı o kadar
    Ve ölünce beş on bin birden ölüyorduk güneşe karşı
    Ama geyikli geceyi bulmadan önce
    Hepimiz çocuklar gibi korkuyorduk.

    Geyikli geceyi hep bilmelisiniz
    Yeşil ve yabani uzak ormanlarda
    Güneşin asfalt sonlarında batmasıyla ağırdan
    Hepimizi vakitten kurtaracak

    Bir yandan toprağı sürdük
    Bir yandan kaybolduk
    Gladyatörlerden ve dişlilerden
    Ve büyük şehirlerden
    Gizleyerek yahut dövüşerek
    Geyikli geceyi kurtardık

    Evet kimsesizdik ama umudumuz vardı
    Üç ev görsek bir şehir sanıyorduk
    Üç güvercin görsek Meksika geliyordu aklımıza
    Caddelerde gezmekten hoşlanıyorduk akşamları
    Kadınların kocalarını aramasını seviyorduk
    Sonra şarap içiyorduk kırmızı yahut beyaz
    Bilir bilmez geyikli gece yüzünden

    'Geyikli gecenin arkası ağaç
    Ayağının suya değdiği yerde bir gökyüzü
    Çatal boynuzlarında soğuk ay ışığı'
    ister istemez aşkları hatırlatır
    Eskiden güzel kadınlar ve aşklar olmuş
    Şimdi de var biliyorum
    Bir seviniyorum düşündükçe bilseniz
    Dağlarda geyikli gecelerin en güzeli...

    Hiçbir şey umurumda değil diyorum
    Aşktan ve umuttan başka
    Bir anda üç kadeh ve üç yeni şarkı
    Belleğimde tüylü tüylü geyikli gece duruyor.

    Biliyorum gemiler götüremez
    Neonlar teoriler ışıtamaz yanını yöresini
    Örneğin manastırda oturur içerdik iki kişi
    Ya da yatakta sevişirdik bir kadın bir erkek
    Öpüşlerimiz gitgide ısınırdı
    Koltuk altlarımız gitgide tatlı gelirdi
    Geyikli gecenin karanlığında..

    Aldatıldığımız önemli değildi yoksa
    Herkesin unuttuğunu biz hatırlamasak
    Gümüş semaverleri ve eski şeyleri
    Salt yadsımak için sevmiyorduk
    Kötüydük de ondan mı diyeceksiniz
    Ne iyiydik ne kötüydük
    Durumumuz başta ve sonda ayrı ayrıysa
    Başta ve sonda ayrı olduğumuzdandı...

    Ama ne varsa geyikli gecede idi
    Bir bilseniz avuçlarınız terlerdi heyecandan
    Bir bakıyorduk akşam oluyordu kaldırımlarda
    Kesme avizelerde ve çıplak kadın omuzlarında
    Büyük otellerin önünde garipsiyorduk
    Çaresizliğimiz böylesine kolaydı işte
    Hüznümüzü büyük şeylerden sanırsanız yanılırsınız
    Örneğin üç bardak şarap içsek kurtulurduk
    Yahut bir adam bıçaklasak
    Yahut sokaklara tükürsek
    Ama en iyisi çeker giderdik
    Gider geyikli gecede uyurduk

    'Geyiğin gözleri pırıl pırıl gecede
    imdat ateşleri gibi ürkek telaşlı
    Sultan hançerleri gibi ay ışığında
    Bir yanında üstüste üstüste kayalar
    Öbür yanında ben
    Ama siz zavallısınız ben de zavallıyım
    Domino taşları ve soğuk ikindiler
    Çiçekli elbiseleriyle yabancı kalabalık
    Gölgemiz tortop ayak ucumuzda
    Sevinsek de sonunu biliyoruz
    Borçları kefilleri bonoları unutuyorum
    ikramiyeler bensiz çekiliyor dünyada
    Daha ilk oturumda suçsuz çıkıyorum
    Oturup esmer bir kadını kendim için yıkıyorum
    iyice kurulamıyorum saçlarını
    Bir bardak şarabı kendim için içiyorum
    'Halbuki geyikli gece ormanda
    Keskin mavi ve hışırtılı
    Geyikli geceye geçiyorum'

    Uzanıp kendi yanaklarımdan öpüyorum.
    16 ...
  45. vengeance is mine

    1.
  46. the funeral album'deki güzel ve coşturan bir sentenced parçası.

    i am stunned, you caught me by suprise
    was so damn wrong you outdid yourselves
    beaten numb, i didnt see his sneaking round the corner
    how could i?
    there's no sight in my third eye

    when i'm done i will hunt you down
    one by one i'll blow you up to hell
    for you faceless, nameless, cowards, cannot hide
    the day you'll break me will arrive

    strike from behind and knock me to the ground
    kick me while i'm down
    stab me in the back, you bastards
    tear my heart out of my chest
    i'll rise from the ashes from these ruins of mine from the rage
    i'm right on your track you bastards
    a dozen of eyes for an eye
    vengeance is mine

    i have dreams of hammering your skulls
    fantasies of bashing in your brains
    obsessively, i am watching, i am stalking, i am following
    and then the massacre begins

    strike from behind and knock me to the ground
    kick me while i'm down
    stab me in the back, you bastards
    tear my heart out of my chest
    i'll rise from the ashes from these ruins of mine from the rage
    i'm right on your track you bastards
    a dozen of eyes for an eye
    vengeance is mine
    3 ...
  47. oyuna devam

    1.
  48. bülent ortaçgil albümü ve aynı isimli şarkısı :

    oyuna devam
    biz hiç yorulmadık
    biz hiç yenilmedik
    desem yalan
    oyuna devam
    biz hiç kaybolmadık
    biz hiç kaybetmedik
    desem yalan
    oyuna devam
    rakipler kaçak güreştiler
    hepsinin yumrukları vardı
    dünyayı değiştirmek için
    verdiğimiz kırıntılardı
    oyuna devam
    biz hiç aldanmadık
    biz hiç aldatmadık
    desem yalan
    oyuna devam
    oyuna devam
    biz hiç kaybolmadık
    biz hiç kaybetmedik
    desem yalan
    oyuna devam
    küçüktüm ufacıktım
    şimdi büyüdüm çocuğum var
    ben hep sorular sorardım
    karşımda aynı sorular
    oyuna devam
    biz hiç kaybolmadık
    biz hiç kaybetmedik
    desem yalan
    oyuna devam
    4 ...
  49. başar sabuncu

    1.
  50. şehir tiyatrolarında pekçok oyun sahneye koymuş, sinemada da çıplak vatandaş, şalvar davası gibi filmlere imza atmış yönetmen.
    0 ...
  51. şili ye özgürlük

    1.
  52. bulutsuzluk özlemi şarkısı :

    yıl 1973
    ve 11 eylül persembe
    saat 13'de trt'de
    sili'de askeri darbe.
    yu es ey, si ay ey, ay ti ti sab lorenz...
    arandı tarandı bulundu pinose
    pinose'nin bıyığı daglıs
    briyantinliydi saçları.
    çarpısıyordu son resminde
    salvatore allende

    tüm dünyada ozaman
    tek ülkeydi sili,
    kendi kaderini çizebilmis
    demokratik bir sili.

    allende ve unitat popüler
    herseyi bastan olusturmus
    fabrikalar ve tarlalar
    üretenlerin olmustu.

    perralar gitarlarında
    yeni türküler söylerken
    yani devamlı devinen
    cıvıl cıvıl cıvıl
    bir sili.

    dayanamadı buna bazıları,
    bakır sirketi ve ay ti ti
    henri kisincır görüldü
    ayrıntılar tek tek görüsüldü.

    kuzeydeki çiftçiler,
    kamyoncuların grevi,
    bos tencereler vesaire

    yapıldı beklenen darbe
    darbe.

    yunaytıd pres,
    esoseytıd pres,
    tam vermediler haberleri,
    neler oldu bilemedi kimse
    kimse.

    3,000 ölü dendi ilk gün,
    100,000' buldu sonra,
    savasıp öldü allende
    intihar etti dedi cunta
    cunta.

    sonra bazı gazeteciler
    kaçırdılar filmleri,
    dünya gördü vahseti,
    yardıma gidemedi kimse
    kimse.

    analar ağladı,
    yürekler kan ağladı.
    tüm dünyada gençler
    yazdılar duvarlara.:
    "sili'ye özgürlük"
    "sili'ye özgürlük"
    "el pueblo unido
    jamas sera vencido"
    1 ...
  53. salvador allende

    1.
  54. şili'nin seçimle iktidara gelmiş sosyalist devlet başkanı. 11 eylül 1973'de gerçekleşen amerika destekli askeri darbe sonucunda allende hükümeti devrilmiştir. allende'nin ölümü "intihar etti" şeklinde duyurulmuştur.

    (bkz: el pueblo unido jamas sera vencido)
    7 ...
  55. kanuni esasi

    1.
  56. ıı. abdülhamit döneminde mithat paşa başkanlığında 1876 yılında ı. meşrutiyetin ilanı ile hazırlanan ilk anayasa.
    1 ...
  57. daha fazla entry yükleniyor...
    © 2025 uludağ sözlük