gezi parkı direnişi sebebiyle hükümetin son günlerde aldığı tavırdır. biri çıkar "yavrularımız" der, biri çıkar "ağabeyleri olarak söylüyorum." der. siz bizim hiçbir şeyimiz değilsiniz lan, bizim kanı bozuklarla herhangi bir kan bağımız olamaz.
istanbulluyum, yorumlarımı genel olarak istanbul üstünden yapıyorum ama tespitlerimi genele de vurmaya çalışıyorum haberlerden takip ettiğim kadarıyla.
istanbul'daki direniş müthiş haklı başladı, daha sonra beşiktaş'a saldırılarak bence yarı-haksız bir duruma düştü. savunmadan saldırıya geçildi çünkü, başbakanlık binasını diretmek gereksizdi. o zaman insanlar dediler ki:
"eğer polisle çatışmazsak, direniş biter."
haklılarmış. taksim'deki direniş şu an direniş falan değil. şu an dediğim, beşiktaş saldırıları bittiğinden beri. önce piknik moduna geçti insanlar, gidip iki gözükeyim, bi profil fotoğrafı çekineyim kafasına girdiler. şimdi de mülkleşme! evet. gezi parkı'nda şu an mülkleşme var. her grup, her parti kendine ait bir alan yaratıyor kafasına göre ve bunu şeritlerle barikatlarla kapatıyor. taksimdeki özgürlük alanımızı kimsenin kısıtlamaya hakkı var mı?
çadırlar da işin daha masum bir yanı olsa da, o da ortamın içine etmekten başka bir şey yapmıyor. 10 kişinin oturabileceği alana çadır kuran 2 kişi uzanıyor, keyif yapıyor. insanlar kilim serdiğinde "oturabilir miyim?" diyen bizler, insanların çadırına girip "kaydır bakayım popoyu" diyemiyoruz. taksim özgürlükten uzaklaşıyor ve tembelleşiyor.
bir diğer yanlış zaten diğer bölgelerdeki çatışmalar sürerken (haklı veya haksız olsun) taksim hep "taksim'i geri alma"yı kutladı. halbuki hem türkiye'nin hem dünyanın gözü bizim üzerimizdeydi. biz bayramsak her yer bayram, biz direniyorsak her yer direniyor algısı vardı. özellikle kızılay meydanı'na polisin yaptığı son iğrenç ve sebepsiz saldırı olduğunda, şarkılar türküler çığrılıyordu taksim'de.
şu an direnişi ayakta tutan ilgi polisin pazartesiye kadar mühdet vermesidir. pazartesi meydanlar yine tıklım tıklım dolacak. polis müdahalesi gelirse, eylem başka bir boyuta taşınır, belki geri dönüşü olmayan şeylere sebebiyet verir. yok polis gelmezse, heyecanıyla birlikte azalarak biter.
neyi istediğimizi, ne yaptığımızı ve ne sonuç aldığımızı bilmeden hareket ettiğimiz sürece, fos çıkacağız, haberiniz ola.
yalan yanlış haberlerle bilgi kirliliğinin yaratıldığı sosyal medyada her boka inanmaktır.
son zamanlarda niyeyse gerici zihniyeti galeyana getirmek için sürekli haberler çıkmaktadır. "türbanı mı çektiler", "türbanımı çıkartıp üstüme işediler." vs. bunlar adi palavralardan başka bir şey değildir. amaç evinde "zor" duran %50 yi harekete geçirmektir. zaten kitlenin çoğunluğunun şiddete meyilli olduğu kesindir. direnişçi dostlarımıza "vatan haini, kandırılanlar ve satılmışlar" diyenler, gaza getirilmeye çalışılmaktadır.
atılan her tweet e inanıyorsanız direnişten bu yana türkiye'de en az 100 ölü olmalıydı direniş sebebiyle. polisle hiç çatışmanın yaşanmadığı antalya'dan 9 ölü haberleri geliyordu, biz sabrettik, aklı selim davrandık.
10 senedir aynı taktiği kullanan akp nin, biz her boku düzelttik nidasıdır.
ulan memleketin en boktan haline geldiniz. batı nın pis işleri, başarısız diplomasi ve istikrarsız devlet yönetimi sebebiyle sıçan bir dönemle kıyaslarsanız kendinizi tabii ki başarılı gözükürsünüz.
ha akp nin ekonomide başarılı hareketleri var mı? elbette her hükümette olduğu gibi var. sebebi?
batı'ya ayak uydurmak. gerektiğinde onların pis işlerini yapmak.
soralım o zaman:
işsizlik oranımız çok mu aşağıda?
enflasyon çok mu gelişmiş ülkeler standartlarında?
gelir-gider dengemiz pozitif yönde bir seyreltide mi?
en küçük bir hareketlilikte tüm yatırımcıların kaçması, ekonomimizin çok sağlam temellere dayandığının göstergesi mi?
suriye ve iran dır. türkiye'deki alevi vatandaşları sırf çoğunluğu chp'yi ve bdp'yi destekliyor diye yok sayan, onları sanki türkiye vatandaşı değillermişçesine dışlayan, taleplerine kulak asmayan baskıcı akp rejiminin asıl derdinin islam dünyası içerisindeki şii güçleri yıkarak bir sünni egemenliği kurmak ve bunun başına oturmaktır.
3. köprüye yavuz sultan selim ismini vermek, suriye ve iran'a kılıcın doğrulduğunun bir göstergesidir.
son bir ayda çok net bir şekilde ortaya çıkmış kimliktir. sırf bir imam hatip lisesi'nde konuşuyor diye sözlerine besmeleyle başlayan, müthiş kısıtlayıcı politikaları art arda geçiren, hayalinde batı demokrasisi'nden uzak, şerii hükümlerle yönetilen bir ülke olan bir insandır tayyip erdoğan. aksini iddia etmek ancak görmemezlikten gelmektir, ya da körlüktür.
"üçüncü köprü de üçüncü köprü" diye ağlaya ağlaya ömrümüzü helak etmiş, bu kadar yapılmasını istediğine göre çok önemli bir sebebi olduğunu düşündüğümüz, belki de onu sevgiyle kucaklayarak enteresan şeyler yapacak insandır.
bu insan der ki:
1) transit yol olacak
2) trafik rahatlayacak
efendim öncelikle diyoruz ki, "transit yol yapıcam, üç beş de ben kazanayım kardeşim" demek ancak rant peşinde koşmak olabilir, ya da aptalsınız. araçlar zaten trafiği mümkün mertebede az kitleyecek şekilde sabaha karşı ve gece geç saatlerde geçiş yapıyorlar iki köprüden. sistem var, oturmuş. "şimdi istanbul dan geçeyim, yeni köprü manzarası görürüm." diye mi orayı tercih edicek bunlar?
ikincisi saçmalığın daniskası. bir insan ancak aptal olmalı trafiğin rahatlayacağına inanması için. istanbul un trafiği nere, köprünün yapıldığı yer nere. insanlar oradan dolanana kadar zaten trafikte aynı vakti harcıyorlar. üstelik bir yere siz köprü yaptınız mı, oraya "zike zike" elektrik de gidecek, su da gidecek, sonra diğer alt yapılar da gidecek. ee altyapı neyin habercisi? tabii ki üst yapı. insanlar daha çok orman tahrip edecekler, istanbul kuzeye doğru genişlemiş, müthiş bir rant alanı haline gelecek. üstelik yeni göçler ve nüfus artışı sebebiyle trafik azalmayacak, bilakis artacak. ve bu işin sonunda elimizde ormanlarımız olmayacak.
şimdi soruyorum sevgili partizan hükümet taraftarı ve "ben her şeyin doğrusunu onaylıyorum"cu yandaş liboş kardeşlerim:
*istanbul'un nüfusunu belki 20 sene içinde en az %50 artıracak bu projeye,
*ormanlarımızın tahribatına ve katline,
*sadece zenginin daha zengin olacağı bu projelere onay vermek,
düzenbaz, tamamen şartlara göre fikirlerini değiştiren, adi insandır. polisin haklarının yasal düzenlemelerle ve yönetmeliklerle düzenlendiğini bilir ama bunların bazılarının "orantısız güç kullanma" ya sebep olduğunu anlamaz. neden? çünkü iktidar kendi partisidir. bundan 15 yıl önce polise sövenler, bugün insanlar coplanırken, işkence görürken, tazyikli suyla dağıtılırken, biber gazıyla zehirlenirken seslerini çıkarmazlar, çünkü akp en güzeldir, şübhesiz ki.
yavşaklık ve korkaklığın türkiye'deki en güzel örneklerinden biridir.
habertürk güya dün yayınladıgı kelime oyunu programıyla insanları avlamaya çalıştır. siktirsinler.
doğan medya'nın yazarları akp'yi eleştirip duruyor. siktirsinler.
ntv kendine yapılan protestoyu yayınlıyor. siktirsinler.
biz cop yerken, tazyikli suyla yıkanıp biber gazından kaçmaya çalışırken susan, ancak izin verildiğinde it gibi haberlere doluşup "vatandaşın da yanındayız." imajı çizmek için başbakanı eleştiren medya, bizim medyamız değildir!
kurulmak istenen düşüncedir. polisin giremediği, halkın birbirine yardım ettiği, kimsenin doğaya dokunamadığı komündür.
amaç bu olsa ne güzel olurdu. ancak provokatif eylemler artıyor, böyle giderse polis herkesi önünde sürükleyecek ve bunu hem bir meşruiyet içerisinde hem de legal yollarla yapacak.
gezi direnişi'ni kullanarak başbakanlığa bağlı binaya saldıramaya çalışan grubun yaptığı, bence ileri derecede "provokasyon" içerin direniştir.
arkadaşlar orayı savunmak için polis gerekirse adam vurur, taksim e benzemez. ankara'da jandarma geldi savurdu milleti, polis de dün akşamdan beri meydandan çekildiği halde sadece başbakanlığa yürümeye çalışanları durduruyor.
haklıyken haksız duruma düşmeyelim. birilerine gerçekten bir şey olursa, eylem amacından sapacak ve bombok olacak her şey.
an itibariyle maalesef bir çok türk vatandaşının dileğidir. gezi parkı eylemleri esnasında bazı marjinal grupların "ya darbe olacak, ya bugün bu işi bitireceğiz." tarzı söylemleriyle bayağı bir gaz aldıkları da görülmüştür. ancak maalesef bu hükümet %50 gibi büyük bir oy oranıyla gelmiş, meşru ve legal bir hükümettir.
politikalarının iğrençliği ne dozda olursa olsun bir hükümet ancak sandıkla devrilmelidir.
6 gündür gezi direnişi ne demediğini bırakmayan, "çok eksi alırsam çok popüler olurum, çok küfür yerim." kafasındaki gerizekalı yazarlardır. insanların gerçekten bir şey uğruna mücadele ettiğini anlayamayacak kadar değerlerinden yoksun, sefil ve bencildirler.
barışçıl bir şekilde başlayan haklı mücadelenin bazı şerefsizlerce provoke edilmesi tehlikesidir. doğal olarak hakkını savunmaya gelmiş, faşist iktidarın hain kısıtlama ve yasaklarını protesto eden kitleyi kullanarak maskeleri çekip karakol basan, yağma yapan hayvanların yarattığı tehlikedir. dün beşiktaş'taki olayların büyük sebebi bu provokatörlerdir çünkü başbakanlığa bağlı bir binayı düzenlı olarak koruyan polise insanların saldırması sonucu polis havaya ateş açmış daha sonra takviye istemiştir. 30 tane protestocu yüzünden onlarca sivil vatandaşımız yaralanmıştır boşu boşuna.
uludağ sözlük ün vahim durumudur. troller sözlüklerin bazen neşe kaynakları, bazen polemik temalarıdır; ancak uludağ sözlük te bir tane bile başarılı troll bulunmamaktadır. sürekli kendilerini ve birbirini papağan gibi tekrar etmekten başka hiçbir halta yaramayan veletlerden oluşurlar.
en güzel örneklerini ise gezi parkı direnişi ile ilgili başlıklarıyla göstermişler ve bizleri bir kez daha hayal kırıklığına uğratmışlardır.
ne kadar yapmacık olsa da 10 sene içinde akp nin kendi partisinden gelen ilk tepkidir devletin yaptığı bir şeye. bu devlet terörünün duracağına ve özürler dileneceğine işarettir. olan yaralanan, biber gazı ve cop yiyen vatandaşlarımıza olmuştur ancak sancısız zafer olmaz.
artık meşruiyetini kaybetmiş, otoriter devlete doğru ilerleyen iktidardır. allahın kasımpaşalı külhanbeyini sırf israil'e, suriye'ye atar yapsın diye seçerseniz aha da olacağı budur. bugün bu anti-demokratik eylemlerin odağı olmuş hükümet ve iktidar, vatandaşını öldürmeye teşebbüs etmektedir.
akp hükümetinin literatürümüze kattığı bir olaydır. biber gazı tamamen doğaldır, insanların nefesini açar, ciğerlerini genişletir. sigara ise ölümcüldür, asla dumanına maruz kalınmamalıdır.
zaten biber gazı daha zararlı olsaydı, polis sigara dumanı üflerdi vatandaşa.
gerçekleşmiş olan hadisedir. mahkeme kararı yüzde yüz olarak bu işi bitirmiştir. akp, göstericiler bunu başardı dedirtmemek için bu kararı jet hızıyla çıkarttırmıştır. böylece kendilerini mahkeme durdurmuş olacaktır.
bu direnişi halk kazanmıştır, istanbul kazanmıştır.
son zamanlarda toplumsal olaylara müdehaleler esnasında rahatlıkla görebildiğimiz hadisedir. bir insana devlet tarafından güç kullanma yetkisi verilirse, yani şiddet legalize edilirse insanlar bunu kullanmaktan geri durmuyor. hiçbirine hiçbir bok olmayacağını biliyorlar çünkü.
vali açıklama yapıyor, araştıracağız diyor. şimdiye kadar hangi polis orantısız güç kullandı diye görevinden alınmıştıri ya da yargılanmıştır? yanlışlıkla birini öldürmedikleri sürece, devletin kolluk gücünden insanlık beklenemez. insani vasıflarını tamamen yitirmiş bu güruhun acilen tedavi edilmesi gerekmektedir.
haksız olduğunu bilen akpliler in ancak hedef saptırmaya çalışarak konuyu başka yerlere çekmeye çalışmalarıdır. bu insanların tipik sözleri arasında:
"yeaaaa atatürk de şöyle yapmadı mı ama?"
"bak bak 1940 larda ismet paşa ya bak"
"ecevit bu milleti ekmeğe muhtaç etmedi mi?"
güzel kardeşim madem bunlardan bu kadar muzdaripsin, polis sana sıkmıyor diye biber gazından etkilenenleri neden hiçe sayıyorsun?
belli kesimlerin atalarına saygın yok mu da 500 sene önce yaşamış, memleketi daha sünni yapmaktan başka bir boka yaramamış bir padişahı bu kadar yüceltiyorsun?
ağaçların kesilmesine, insanların beton yığınları içinde 5 dakika nefes alabildikleri bir yerin yok edilip yerine para babalarının biraz daha zenginleşmesini sağlayacak projelere sesini çıkarmıyorsun?
faşist darbeciler madem en çok sizi etkiledi, bu "demokrasi" nin arkasına saklanıp halkına faşistçe saldıran hükümete neden sesinizi çıkarmıyorsunuz?
akp yi eleştirmekten korkan, siyasi kimliğinden kendini soyutlayamamış, dolayısıyla da bu ülkenin cumhurbaşkanı olmayı hak etmeyen bir cumhurbaşkanının "bunlar güzel olaylar, eskiden neleri konuşuyorduk şimdi çevreyi konuşuyorduk, geliştik vesselam." diyerek olayın özünü, devletin faşistliğini hiçe sayan açıklamalarıdır.
bir cumhurbaşkanı çıkıp da halkını devlete karşı koruyamıyorsa istifa etmelidir, onu yapmıyorsun bari sus hiç konuşma.
erdoğan ı adeta bir peygambermiş gibi görmelerinden mütevellit akpli insanların başbakan ın sözlerini ve icraatlarını hiç bir şekilde kafalarında tartmamalarıdır.
çünkü başbakana karşı çıkmak vatan hainliğidir.
çünkü başbakana karşı çıkmak islam düşmanlığıdır.
çünkü başbakana karşı çıkmak suriye yandaşlığıdır.
çünkü başbakana karşı çıkmak kemalistliktir, anti demokratikliktir.
çünkü başbakana karşı çıkmak allah a karşı çıkmaktır.
reyhanlı süreciyle başlayan, redhack ve sözde "çözüm süreci" ile devam eden, alkol kısıtlamalarıyla ve gezi parkı mevzularıyla faşistliğin zirvesine ulaşan saçmalamalardır.
aziz milletimiz tabii bu badireleri de atlatacak, hepsini birer birer unutacaktır.
türkiye'de gerçekleşen durumdur. her ne kadar kişi haklarına ters, özgürlükleri baskı yoluyla yok etmeye çalışan bir zihniyetin ürünü olsa da çıkarılan yeni alkol yasasının legal olmasının yanında ayrıca meşru da olmasıdır. zira memleketin tahminen %65-%70 i alkol tabusuna sahip olup, içenlerin bir kısmı da dahil olmak üzere kısıtlamaları desteklemektedir.
tabii ki her milletin olduğu gibi türk milletinin de fantezisidir. "toprakları ikiye katlamış" nidalarıyla barbarlığını, "babasını bile öldürmüş devletin bekası için" sözleriyle duygusuzluğunu ve vicdansızlığını, "ismail in oyununa gelenlere haddini bildirmiş" diyerek de faşistliğini örtmeye çalıştıkları bir padişahın ismini yapılan yeni bir köprüye vermek de ancak iktidardaki sünni ağırlıklı (baskın), islam dünyasının liderliğine oynamaya çalışan, maşa bir zihniyetin işi olabilir dünyada.