2005 Yilinda En iyi siir olmaya aday olmuştur.
Dogdugumda Siyahtim.
Büyürken Siyahtim.
Günese Çiktigimda Siyahtim.
Korkunca Siyahtim.
Hastayken Siyahtim..
Öldügümde Hala Siyahim... *
Ve Sen Beyaz Çocuk...
Dogdugunda Pembesin
Büyürken Beyazsin.
Günese Çiktiginda Kirmizi.
Üsüdügünde Mor.
Korktugunda Sari.
Hastayken Yesil.
Öldügündede Gri'sin.
Sen simdi bana renklimi diyorsun???
devamlı oynamayan kişilerde görülür. bu hissi bilen iyi oyuncuysa karşınızdaki blöf yapıp sizin kör noktanız olduğunuzu hissetirebilir. acaba derken gerçekten açığım var hissine kapılırsınız.bundan sonra ilk hamlenizi yanlış oynarsınız.
Yıllardır türküler üzerinde tartışmalar yürütülür. iki veya daha fazla il bir türküyü sahiplenir ve kendi yörelerine ait olduğunu savunurlar. Ancak bir türkü varki, tartışması hiç bitmemiştir. Hatta bitecek gibi de görünmemektedir. Bu tartışma ;Burası Muş; mudur;Burası Huş; mudur şeklindedir. Bir türlü mutabakata varılamamıştır.
;Burası Huş;tur; diyenler, genellikle Yemen;in başkenti Sane ile Taiz şehirleri arasındaki bir Türk kalesi olan Huş Kalesi;ni referans alırak, türkünün buradan geldiğini ve bu nedenle ;Burası Huş;tur; şeklinde yakıldığını ileri sürerler. Yıllar önce Barış Manço;nun da Huş Kalesi;ne giderek;Burası huştur, yolu da yokuştur; şeklinde sözler sarfetmesi;Huş;tur; diyenlerin elini güçlendirmiştir.
Ancak bu konuda Muşlulara ve bu türkünün tarihiyle ilgilenenlere çok az kulak kabartılmıştır.
Muş Milli Eğitim Müdürlüğü resmi sitesinde M. Murat Güven imzasıyla yayımlanan yazı çok çarpıcıdır. Güven, yazısında TRT;ye yaptığı başvuruyu hatırlatarak şunları söylemektedir:
Türkü eski Türkçe ile yazılırken Huş;un üzerindeki nokta zamanla unutulmuş böylece HUŞ sözcüğü MUŞ oluvermiş ve dolayısıyla da bu türkü MUŞ ile bütünleşmiştir.
Şimdi devletin en güvenilir kurumlarından birinde gerçeklerin nasıl çarpıtıldığını görelim. Bir kere türkünün "Huş" dışındaki bilgileri eski repertuar kayıtlarıyla aynı.Kimin marifetiyle olmuş bilemiyorum ama biri el çabukluğuyla Muş'u Huş etmiş.Üstelik de oldukça ilmi bir de açıklama yapmış efendim.Eski Türkçe;yle yazılırken -h- harfinin üstündeki nokta unutulmuş da onun için Muş,Huş olmuş.Umarım bu bilgiyi veren kişi eski yazı bilmiyordur.Çünkü, bilmiyorsa cahilliğine,biliyorsa sahtekarlığına vereceğim yaptığı yanlışı. Eski Türkçe;de üzerinde nokta olan H harfi Hı'dır. Üzerindeki noktayı yazmazsanız Ha olur. Ha harfini m olarak da ancak kara cahiller okur.
Türkünün orijinalinin kesinlikle;Burası Muş;tur; olduğunu kaydeden Güven, türkünün derlemesinin hikayesini şu şekilde anlatıyor:
bu Türkü yukarıda anlattığım ilmî ölçülere tamamen sadık kalınarak derlenmiştir. ilki 1944 yılında Muzaffer Sarısözen başkanlığında Bedii Yönetken ve teknisyen Rıza Yetişken;den kurulu bir ekip tarafından Muş;ta yapılan derleme çalışmasında yörede düğünlerde def çalan ve düğünü yöneten Duriye Keskin isimli bir kadın kaynak kişi olarak dinlenmiş,Türkü bir plâğa kaydedildikten sonra kendisine dinletilmiş ve onayı alındıktan sonra türkünün notası çıkarılmış ve TRT repertuarına 341 numarayla alınmıştır.”
Derlenen metinde;Burası Muş;tu olarak geçmektedir.
Ayrıca yine Güven;in verdiği bilgilere göre, türkünün ilgili bölümünün “Burası Muş’tur2 şeklinde geçtiği kaynaklar şunlar:
Prof. Dr. Şükrü Elçin;in 1986 tarihinde basılan Halk Edebiyatına Giriş adlı eseri,
1967 yılında yayınlanan Osman Attilâ;ya ait olan bir antoloji,
Ruhi Su internet sitesinde türküyü adını ve şekil özelliklerin değiştirerek “Burası Muş;tu şeklinde söylemiş.
Bir dönem Muş;ta da görev yapan Emekli Kurmay Albay Oğuz Kalelioğlu da, konuyla ilgilenenlerden. Hatta Kalelioğlu bu konuda bir de kitap hazırladı.Mus-Yemen Türküsü Gerçeği; adli kitabinda ünlü türkünün hikayesini anlatan Kalelioğlu, 117 sayfalik kitabın,Mus-Yemen Türküsü;nün Tarih içindeki Yeri; başlıklı bölümde Ahmet Zeki Özdemir;e dayandırdığı bilgiler veriyor.
Birinci Dünya Savaşı;nda Muş;a asker toplamaya gelen istanbul;lu Askerlik Şubesi Başkanı ve Müzisyen Yüzbaşı Selahattin Ethemin ilk defa geldiği Muş;un rampalı yokuş yolunu çıkarken dudaklarından “Burasi Mus`tur, yolu yokustur misralarinin döküldüğünü, şehrin dağların arasında sisli ve dumanlı görüntüsü nedeniyle de, Yüzbaşı;nın Havada bulut yok, bu ne dumandır; mısralarını söylediği anlatılan kitapta ayrıca şu bilgiler yer alıyor:
Şehrin içinde kadınlar ve genç kızlar ağıt yakmaktadırlar. Yüzbaşı soruyor: Hayrola bacılar, hanımlar bu ağıtlar niye? Bir cenazeniz mi, acınız mı var?Kumandan Bey, erkeklerimiz, oğullarımız askere gitti, senelerdir dönmedi;Nereye gittiler?;Yaman illerine,Yemen neresidir, bilir misiniz?
Bilmeyiz, ancak orada gül-çiçek yoktur, çemen (çimen) vardır, erkeklerimiz mektuplarında çiçek yerine çemen gönderiyorlar.
Bir müzisyen olan istanbullu Yüzbaşı Selahattin Ethem Bey, hüzünle bir köşeye oturur, küçük defterini çıkarır ve Muş-Yemen Türküsünün ilk mısralarını kaleme alır.
Kalelioğlu, kitabında türküde geçen yerin Muş değil, Yemendeki Huş olduğu iddialarına da cevap veriyor. Kalelioğlu,Türkünün Muş ta yazıldığı kesindir. Muş tan Yemene giden askerlerin yakınlarının elemli ağıtlarını gerçek olaylarla birleştirip kağıda dökülmesiyle ortaya çıkmıştır; değerlendirmesini yapıyor.
Bir değerlendirme de şimdilerin BDP Grup Başkanı olan Muş Milletvekili eski Mülkiye Müfettişi Nuri Yama;a aittir. Yaman da geçmişte Ankara Üniversitesi (TÖMER) "Dil Dergisi"nde basıldığı belirtilen ve Muş Valiliği internet sitesinde de yer alan değerlendirmesinde türkünün tamamı olduğu sözlere yer vermiştir. Yaman'ın yazısına göre türkünün tamamı şu sözlerden oluşmaktadır:
Havada bulut yok bu ne dumandır
Mahlede ölüm yok bu ne şivandır
Bu yemen elleri ne de yamandır
Ano Yemen´dir gülü çemendir
Giden gelmiyor acep nedendir
Burası Muş´tur yolu yokuştur
Giden gelmiyor acep ne iştir
Mongokun suları ovaya akar
Ağam asker olmuş yüreğim yakar
Gözlerim kan çanak ağama bakar
Gider isem ağam sana köleyim
Cemalin bir gülsün ben de geleyim
Yemen çöllerinde senle öleyim
Şafağın atmışta terkisin bağlar
Yavuklunun oturmuş için kan ağlar
Hasretin dayanmaz bostanlar bağlar
Saçımın telini edem hedayet
Günahım yoğtur ki dilem nedamet
Muş´tan başka yoğmu burda velayet
Kışlanın önünde çalınır sazlar
Gözlerim ağlıyor yüreğim sızlar
Yemen´e gidene ağlıyor kızlar
Tez gel ağam tez gel eğlenmiyesin
ingiliz hayındır güvenmeyesin
Arap dilber çoktur evlenmiyesin
Karasu uzanır sıra söğütler
Yüzbaşım oturmuş asker öğütler
Yemen´e gidiyor baba yiğitler
Kışlanın önünde redif sesi var
Açın çantasına bakın nesi var
Bir çift potin ile birde fesi var
Tüfekler çatıldı kaşlar çatıldı
Ağam mavzer-ilen öge atıldı
Alkanlar içinde kuma yatıldı
Tez gel ağam tez gel dayanamirem
Uyku geflet basmış uyanamirem
Ağam öldüğüne inanamirem
Bu sözler, türkünün Muş a ait olduğuna yönelik ciddi deliller taşıyor. Çünkü yukarıdaki metinde geçen Mongok, şimdiki ismi Soğucak olan Muş a bağlı bir köydür. Bağları ve suyu ile meşhurdur. Ayrıca yine Karasu 68 km uzunluğunda komşu Bitlis ile Güroymak ilçesinden doğan ve Muş a güneyden girerek bilahare Kurt istasyonunda murat nehri ile birleşen bir nehirdir.
Ayrıca türküde geçen ;Yemen e gidene ağlıyor kızlar, "Yemen'e gidiyor babayiğitler" gibi ifadeler de bir kanıt niteliği taşıyor. Çünkü eğer “Burası Huş tur olsaydı, Yemene gelene ; ifadesinin kullanılması gerektiği belirtiliyor.*
çok canım sıkkınken sevmediğim kadınlarla birlikteyken hissetiğim istek. eski işyerinden tanıdığım bir hatunun artık çocuk istemediğinden dolayı tüplerini bağlatacağını anlatmaya başladığında aklıma gelen fikir. jinekologlar yanlışlık yapıpta tüp yerine ses tellerini bağlayabiliyorlar mı!
sevdiğiceğim bunu okursaydı kesin gülümserdi. kimsenin yanında olmadığım kadar onun yanında konuştuğum için. söz soracağım doktora düğme koyabilirler mi diye, senin basabileceğin. *
gündelik yaşamın getirisi olan sosyal hayatı paylaştığın kişilerle bir yere gittiğinde hissetiğin absürtlüktür. konuşmamanın o insanların daha çok merakını çekeceği için bunu yapmak zorunda hissedersin. sizinkiler nasıllar. maşallah hepsi büyümüş en büyük muydu gibi.
"ölmek değildir ömrümüzün en feci işi
müşkül budur ki ölmeden çok evvel ölür kişi"
"yürü..hür maviliğin bittiği son hadde kadar!
insan alemde hayal ettiği müdetçe yaşar"
"sana dün bir tepeden baktım aziz istanbul
görmediğim gezmediğim,sevmediğim hiç bir yer
ömrüm oldukça, gönül tahtıma keyfince kurul
sade bir semtini sevmek bile bir ömre değer"
erkekle daha evel yaşadıklarının sonucunda riskin boyutunu bilen kadının, çevre sorumluklarına çare bulamaması durumda yaşadığı sorundur. kadının duyguları değil canı tehlikededir ama çevre bunu algılamaz. maddi ve sosyal anlamda daha geniş imkanlara sahip olması bu sorumlu olduğu kişiler açısından önemliyse. bu bedeli ödemek zorundadır. Evin ihtiyaçlarını karşılanıyorsa. parasal yana sıkıntısı yoksa kadın haklı olamaz. şiddetin boyutları raporlara kadar dayansada, çevre sevgiden olduğunu bunu aşabileceğini söylüyordur. kadının evin içinde zarar görmesi doğaldır. dışarıya çıkarsa orospu olur yoksa. eğitim ve zihniyet bu tabuyu değiştiremez.hiç bir zaman türk kadını eşit değildir.
uludağ sözlük e bir daha gelinse alınacak olan nikler başlığını okuduğumda spontane oluşan niktir efendim. olurda ilerde nik gerekirse bunu almayı düşünüyorum.
seri katillerin fanatikleri bir yığın filme de ilham kaynağı olmuştur. örnek olarak Chucky filmini örnek gösterebiliriz.
spolider:
17 yaşındaki ingiliz Cara Burke'un geçtiğimiz yıl Brezilya'da hunharca öldürülüşüne dikkat çeken gazete, onu öldüren sevgilisi Mohammed Dali Carvalho dos Santos'un sırtında Chucky dövmesi olduğunu belirtiyor.
20 yaşındaki delikanlının Chucky hayranlığı yalnızca dövmesiyle sınırlı değil. Cep telefonunda da pek çok Chucky resmine rastlanmış. Ayrıca yine Chucky'den etkilenerek vücudunu keserken kendisini filme çeken bu genç, sevgilisinin cesedini bir bavula yerleştirmişti.
bunun gibi ülkemizde de bu tür bir ilginin izdüşümü olarak. facebook'taki ayhan yağsatankişinin duvar yazılarının oluşması cinayetin güç olarak görülmesi ile ilgilidir. http://www.facebook.com/p...4%9Fsatan&ref=search# !/profile.php?id=605896698&v=wall&ref=search
bu hayranlığın asıl içsel dürtüsü hybristophilia'dan kaynaklıdır.
kiralık katil ücretlerinin yüksek olduğunu varsayarsak. ve öldürme işlemi için yapılacak harcamalar ve risklerin azaltılması adına yapılabilir kampanya çeşididir. aynı bölgedeki alınan siparişlerin topluca aynı zamana denk getirilmesi.
bunu düşündüren ve neden bulmaya çalışan kimselerin aklına gelebilecek yöntemdir.
(bkz: balçova daki seri katil)
hara at yetiştirme çiftliklerinin asli görevlerinden biridir. at sahibi olan kişilerin atlarını aylık belirli bir ücret karşılığında bakım ve barınma hizmetini yaparlar.