tahtindan indirilen saf kral
195 (mavi jojoba tanesi)
sekizinci nesil silik 1 takipçi 24.60 ulupuan
entryleri
oylamalar
medya
takip

    sözlük yazarlarının itirafları

    35795.
  1. - aslında oldukça sabırlıymışım, yakın zamanda yaşadıklarım bunu gösteriyor.

    - kurduğum hayalleri hiç süzmeden anlatsam, bana deli gözüyle bakmayacak birisi yoktur herhalde. bunun için ikiye ayırdım hepsini. bazısı bende, bazısı herkeste.

    - hayatımın tüm geçmişini her ayrıntısıyla hatırlamak için manzarası güzel bir nöbet kulübesinden güzel bir ortam olamazmış.

    - içimde gerçekleştirmek istediğim o kadar çok şey var ki, galiba çelik yelekten ağır basmaya başladılar. sanki üzerimde kamyonun biri el frenini çekmiş.

    - nefret ettiğim insanlarla halay bile çekmişliğim var. aynı ortamda gülüp eğlendiğim de oluyor. ama içten içe hepsi hakkında kötü düşüncelerim var.

    - düşünerek gözyaşı dökebildiğimin farkına vardım. alt sınır 50 saniye.

    - öyle saf ve temiz düşünceli bir arkadaşım var ki, onu her gördüğümde yaptıklarım ve yapacaklarım hakkında yargılar biçmeye başladım.

    - sürekli her şeyi kategorize etmeye başladım.

    işte sözlük, bunlar da "düşünceler" konu başlığında olan itiraflarımdı.
    3 ...
  2. sözlük yazarlarının itirafları

    34454.
  3. yok arkadaş bu böyle olmayacak...

    geçen günü gidip kendime bi günlük, bi ajanda alayım da içimde ne varsa dökeyim dedim tertemiz sayfalara. doluyum bardaktan damla damla taşan kolanın köpürme payı kadar, doluyum kamyon şöförünün pompacıya "fulle" derken söz ettiği yakıt deposu katar. al eline kalemi ve yazmaya başla. aklına o anlarda ne geldiyse yaz dur-kalk yapmadan içinden geçenleri. hiç tereddüt etme hatalarından, yanlışlarından ve hatta doğru bildiklerinden. istersen bir sayfaya 1000 kelime, istersen 1 kelime yaz, ama yaz işte.

    sadece yelteniyorsun sağ elinle ilk harfi kondurmak için sayfanın sol üst köşesine. sanki biri bileğine görünmez bir ip bağlıyor, tam kalemin ucundaki bilye sayfayla buluşacağı zaman var gücüyle asılıyor. kalıyorsun öyle boş boş bakan gözlerle. hadi diyorsun, tekrar dene. bu sefer ipler daha da kalınlaşıyor, koparman imkansız.

    "al!" diyorsun arkadaşına. al şu mavi kapaklı boşluklar abidesini de, sen yaz hepsini. ben beceremiyorum mürekkeple anlamlı sözcüklerden cümleler, anlamlı cümlelerden sayfalarca paragraf çıkarmayı.

    sen sadece içine atmayı bilirsin. dert cimrisisisin çevrene karşı. hepsi benim, vermem kimseye onları diyorsun. tek bilen sensen, tek zarar görecekte sensin.

    ama sen sözlük, ne kağıt ne de kalemsin. tek yazdığımsın!
    5 ...
  4. sözlük yazarlarının itirafları

    33248.
  5. dün...

    bakıyorum karşılaşacağım manzarayı bildiğim halde nöbet listesinin yazılı olduğu kağıda. yazmışlar yine bana 22:00 - 00:00 nöbetini. mantıksızlıklar aklıma geliyor yine, ama sorgulamıyorum elimden geldiğince. boşver diyorum, değiştirebileceğim hiçbir şey yok, bu şekilde kabul etmeliyim. hücum yeleğimi giyip, şarjörsüz silahlarımızı alıp gidiyoz beraber. garip değil mi? nöbete gidiyorsun, silahın var ama mermin yok. işe bak yahu!

    nöbet arkadaşımın kafası da kimbilir nerelerde. nişanlısıyla özlem gideriyordur belki de karanlık gölgelere bakarken. hafif uykulu gözleri, aslında hafif değil ama...

    sağı solu kontrol ediyorum devriye aracı geliyor mu diye. içimi her rahatlattığımda 3-4 dakika hayallerimi düşünüyorum. öyle büyük hayallerden de vazgeçtim zaten. sadece evimde olmak istiyorum. sevdiklerimin yanında. önceden ne çok şey istermişim aslında, şimdiyse kime sorsan bu söylediğime güler geçer. olması pekte zor değil ama şu sıralar imkansızlık sınırlarını zorluyorlar.

    öyle uykum geliyor ki gidip 10 dakika da bir kollarımı ıslatıyorum yeşil hortumdan akan hiçte soğuk olmayan suyla. biraz etkisi oluyor, tabi rüzgar kollarımdaki suyu alıp götürene kadar. arada sabit duruyorum hiç kımıldamadan, sanki telefonun güç tasarruf modundayım. gelsin vahe kılıçarslan'a ders vereyim dengesiz hareketlerini sonlandırması karşığında. sadece gözlerim hareket halinde olmak zorunda olduklarını hissediyorlar ama her defasında yenilgiyi kendilerine ödül olarak kullanıyorlar. beynimdeki düşünceler ışık hızıyla dalga geçiyor sanki. düşünebileceğim her ne varsa düşünmek istiyorum. en ufak ayrıntıyı bile atlamak huzursuz ediyor. hani evden dışarı çıktığınızda anahtarı unuttuğunuzun farkına varana kadar içinizde bir his dolaşır ya, aynı ona benziyor işte. belki de aynısıdır, sadece roller değişmiştir o kadar. ayakta uyuyorsun derler hani, ben onunla her gece dertleşiyorum. uyanık olduğumu sanıyorum ama gözlerim bile kendini kandırıp ufak dönüşlerini durdurmak istiyor. yalvarıyorlar sanki üstlerine göz kapaklarımı indirmem için. dün öylesine dalmışım, öylesine uzaklaştırmışım ki olduğum yerden ruhumu, kulaklarım çakıl taşlarının üzerinde yürüyenlerin seslerini olağanmış gibi algıladı herhalde. sinyal gönderme gereği duymadı beynime. belki de milyonlarca düşüncenin ayakları altında ezildi daha yolun başında, yer vermedi hiç biri ona. tabi olan biten yüzüme yansıyan, muhtemelen 5 metre uzaktan tutulmuş fenerin göz alıcı ışığıydı. farkına varır varmaz "hasiktir!" diye bir ses yükseldi içimde kime ait olduğunu bilmediğim. nöbetçi uzman çavuş ya da subaysa yandık. hele gıcık biriyse kesin disko'ya(disiplin koğuşu) yollar beni minimum 7 günlüğüne. saatler zor geçerken orada 7 gün he?

    neyse ki değilmiş. bildiğin çavuşmuş oysa, devriye defterini yazdı gitti. hatta "kolay gelsin" bile dedi. ne çok iş yapıyorum ya, kolay gelsin değil mi? peeeh...

    tabi biraz ötede bilmem kaçıncı rüyasını görmekle meşgul arkadaşımı hiç katmıyorum bile olanlara. hatta uyandırma gereği bile duymadım nöbet bitene kadar.

    onu bunu geçtim, bu çarşı izni de ne çabuk geçiyor arkadaş, saat 12:05 olmuş. bu arada klavyenin tuşları da yarım santimetre aşağı inmemek için ellerinden geleni yapıyorlar zaten. bir daha oturmam 25 numaraya. neyse, bir dahaki çarşı izninde görüşürüz sözlük.
    9 ...
  6. otlakçıların gittikçe çoğaldığı gerçeği

    1.
  7. vay arkadaş, hayretler içerisindeyim!

    tanım: sigara başta olmak üzere, ortamda ne kadar yiyecek-içecek vb. madde varsa silip süpüren, hesabı başkalarının üstüne yıkan insanların, eskiye nazaran daha da artmış olmasıdır. * *
    böylesine asalak insanların varlığı bile tiksinçlik duygusu yaratırken, sosyalleşmek uğruna kendimizi heba ettiğimiz şu hayatta gelipte dibimizde bitmeleri katlanılamaz bir hal almış durumda.

    yine yaz sıcağının ortalığı kavurduğu, serinlemek uğruna dilini dışarıya çıkaran köpeklerin görülme ihtimalinin yüksek olduğu bir günde, koala gibi uyuyup şişmiş gözlerimi açmaya çalışırken, fazlaca asosyallik sınırlarını aşmaya uğraştığımı anlayıp, 2 yastıklı(biri başımın altına, diğeri bacaklarımın arasına) yatağımdan sakin hareketlerle ayrıldım. ortalıkta gözükmeyen telefonun yine koltuğun arasında olacağını düşünerek sağ elimle yokladım. hafif gülümseme eşliğinde telefonu kaldırırken şişmiş gözlerimi düşünerek bir bebeğin salata turşusu yerken aldığı yüz ifadesi önüme geldi. evet, muhtemelen ondan farksızdım.

    rehberden çabucak yakın arkadaşlarımdan olan zübeyir'i bulup aradım ve derdimi anlattım. dedim böyle böyle, n'olacak bu halimiz, gidip insan içine karışalım biraz. sağolsun, kendisinin de benden bir farkı olmadığı gerçeğini anlayarak olumlu cevap verdi.

    hafif bir duş aldıktan sonra, kahvaltıyı dışarda yaparız (saat öğle vaktini çoktan geçmiş) düşüncesiyle kıyafetlerimi yorgun inşaat amelesi edasıyla giydikten sonra evin kapısından çıktım. çevredeki araba camlarından yansıyan güneş ışınları gözlerimi rahatsız etse de hiç umursamadan yoluma devam ettim. bu sırada sağ cebimde telefonun ve arka cepte olması gereken cüzdanı yokladım. gönül rahatlığıyla yoluma devam ederken karşıdan saç sakal birbirine karışmış, gece karanlığında karşılaşmak istenmeyecek bir tipin yaklaştığını farkettim. zübeyir mi lan bu?

    gözlerim sulanıyor ortamın ışık seviyesinden, görmek için dikkatli bakmak işkence gibi zaten o anlarda. yaklaştıkça daha da fazla sırıtıyor sanki. aynı tepkiyi ben de veriyorum ne yazık ki. bildiğin mağara adamlarına dönmüşüz.

    - ooo dostum! n'apıyon, iyisin?
    + iyidir hacı ne olsun. asıl sen nasılsın olum, ne bu hal?
    - bana diyene bak sen, saç sakal birbirine karışmış.
    + neyse bırak şimdi bunları, şöyle bir güzel kahvaltı yapalım. acıktım lan!

    neler oldu, neler bitti derken yavaş yavaş yürümeye devam ediyoruz. karşıdan bizim yaşlarımızda 4-5 genç geliyor bu arada. zübeyir'in arkadaşı çıktı ikisi. ayak üstü muhabbet derken çıkarıyorum paketi. başkalarına, hele hele tanımadığım insanlara sigara uzatmak hiç huyum değildir. cimrilikten de değil he. huy işte arkadaş, sigaramı vermem o kadar. neyse, tam çıkardım pakedi hemen bakışlar elime çevrildi "ooo ne içiyoruz kanka." gibisinden. mecbur kalarak ikramda bulundum ama bir allah kulu da almamazlık etmedi. adamları tanımıyorum bile, işe bak yahu. ömer çelakıl'ın saçlarındaki bit olsaydım da bu hallere düşmeseydim keşke. gerisini anlatmama gerek yok zaten. onu bunu geçtim, sözlükten ayrı kalınca yazmayı da unutmuşuz lan!
    1 ...
  8. sözlük yazarlarının itirafları

    31029.
  9. özledim...

    canım annem benim!

    her fırsatta ankesörlü telefonun başına koşuyorum sesini duyabilmek için. gülüyorum seninle konuşurken durmadan üzüldüğümü anlama diye. ama sen rol yapamıyorsun, anlıyorum sesinden. sürekli bir burukluk var. geçen günü ablamı aradım, sırf benden telefon beklediğin için bu sıcaklarda evden dışarı adımını atmıyormuşsun. sürekli farklı farklı bahaneler buluyormuşsun. hatta kaç kere yakalanmışsın gizli gizli ağlarken. keşke, keşke bu kadar bağlanmasaydım sana, acısı ayrı kalınca çıkıyormuş. ama sabret, yakında yanındayım. kocaman sarılırız birbirimize.

    ya sen baba?

    hiç üzmedin beni biliyor musun? şöyle bir düşünüyorum da, aklıma hiçbir şey gelmiyor. hep saygılıyız birbirimize, samimiyetimizin bile bir sınırı vardır hep. ama bana sevginin büyüklüğünü hayal edemem herhalde. aynı benim gibisin, daha doğrusu ben senin gibiyim. sürekli neşelisin benimle konuşurken. özlüyorsun ama işi hemen hüzne bağlamıyorsun. görüşeceğimizi düşünüp mutlu oluyorsundur durmadan. geldiğimde hiç sarılmadığım kadar sıkı sarılacağım sana. yakında yanındayım.

    ablalarım benim be!

    ben giderken n'aptınız öyle yahu? ağlamanın da bir sınırı var değil mi? daha önceden görmemiştim sizi bu kadar duygusal. şaka bir yana, ikinizi de bu kadar özleyeceğimi tahmin etmezdim. bakmayın telefonda makara falan geçtiğime. içten içe nasıl üzülüyorum bir bilseniz. en çok neyi özledim biliyor musunuz? beraber sohbet eşliğinde yemek yapardık ya, gelince kaldığımız yerden devam ederiz. yakında yanınızdayım.

    ama her şeye rağmen;

    mehtap 5!
    5 ...
  10. ben bu yazıyı kendime yazdım

    1922.
  11. "gidiyorsun ulan!"

    hiç uzun süre ayrı kalmadın ailenden, taş çatlasın 1 hafta dedenleri ziyarete gitmiştin zamanında o kadar. şimdi aylarca onlardan uzak olacaksın. özleyeceksin hepsini şimdi; babanı, ablanları ve en çokta anneni. çok bağlısın annene ama bak n'oldu şimdi. zarardasın bu yüzden. pişman değilsin ama zarardasın işte, kabullenmelisin. ya baban, senin gözünde dünyanın en kral adamı. her ne yaparsa yapsın arkasındaydın hep. ablanlar ise zaten duygusallar, akıllarına geldikçe ağlarlar arkandan. sen kendine yakıştırmazsın ağlamayı ama yalnız kaldığında utanacak kimse olmadığından yaşlar süzülür gözlerinden.

    alışkanlıklarından uzaklaşacaksın artık. canın her istediğinde gecenin bir yarısı midye dolma yemeye gidemeyeceksin mesela ya da içini sözlüğe dökemeyeceksin. canın sıkkın olduğunda tek başına dolaşamayacaksın kalabalıklar içerisinde ve onlarcası işte. uzaksın uzun süre hepsine. şimdiden alışsan iyi edersin.

    çevrende hep durgun biri olarak bilindin. hep fazla konuşmamayı tercih ettin. utangaçlığının zararı bir yana, sana olgun gözle baktılar. bu iyi bir şey midir sen de bilmiyorsun. belki iyidir. istemesen de kişiliğin öyle aslında, elinde değil böyle olmak. düşündüğün gibi kimsenin seni önemsemediği yokmuş aslında. kızdın kendine bunun için. bak son günlerde telefonun hiç susmadı, kaç kez "hayırlı tezkereler" sözlerini duyduğunu hatırlamıyorsun. en son 3-4 sene önce konuştuğun arkadaşların bile aradı, demek ki onlar için az da olsa değerlisin. bak yine aynısını yapıyorsun, vazgeçemedin bir türlü bu huyundan.
    0 ...
  12. nicke bakıp direkt eksi oy vermek

    6.
  13. sözlük yazarlarının itirafları

    27163.
  14. - her zamanki gibi beklemekteyim onu, ne zaman geleceğini bilmiyorum, belki günler sonra, belki yıllar.

    - özledim diyemem yıllarca bile görüşmesem. o sözcük çıkmaz ağzımdan. her hareketimden belli olur ama.

    - eğer biriyle konuşuyorsam, hemen kendi bilgi birikimimi onunki ile kıyaslarım. konuşurken kullandığı kelimelere bakarım, anlattığı konuyu ne kadar hissettirebiliyor onu ölçerim. eğer benden daha bilgili olduğunu sezersem(o konuda) ağzımı bile açmam. rezil olmaktan korkarım.

    - kişi ne yapmış olursa olsun yalnızlığı hakettiğini düşünmem, daha acı verici ne vardır ki?

    - geçen günü yürürken elimdeki çikolata ambalajını çöpe atayım dedim ama girmedi. yanına yere düştü. aksilik işte n'aparsın. o an zor geldi onu yerden alıp çöpe atmak ama birkaç dakika yürüdükten sonra pişman olup hiç üşenmeden geri döndüm. var bir dengesizlik galiba. ama olsun, hiçbir şey için geç değil.*

    - bir insana yaptığının yanlışlığını anlatmaya çalışırken uygun yolu seçemezseniz, sadece daha inançlı yerine getirmesini sağlamış olursunuz.
    4 ...
  15. sözlük yazarlarının itirafları

    27103.
  16. - çarşamba günü askere gidiyorum, uzun süre ortalıklarda olmayacağım.

    - komşumuz ayten abla annemle muhabbet ederken fazla duygusallaştırmış galiba sözleriyle ortamı, annem eve bir geldi hüngür hüngür ağlıyor. ulan ayten, gördün mü yaptığını?

    - babam belli etmiyor ama içten içe o da çok üzülüyor gideceğime. ah be babacım, seviyorum seni. otobüsten el sallarken dayanamayıp ağlama sakın.

    - ben de üzülüyorum ama hep sırıtıyorum ulan, görenler yanlış anlayacak neredeyse.
    31 ...
  17. amaçsızca dolaşmaya çıkmak

    1.
  18. can sıkıntısından ne yapacağını bilememektir. *

    kollarını yanlara uzatarak şöyle kocaman esnedin yattığın yerden. saate baktın sonra göz ucuyla. daha erkenmiş aslında, tahmin ettiğin kadar uyumamışsın. sürünerek bacaklarını yatağın kenarından sarkıttın ve gözlerin halıya daldı. boşluktasın, sadece bakıyorsun öyle işte. yaklaşık 5 dakika kadar kaldın öyle ve kollarından da güç alarak bir çırpıda ayağa dikildin.

    artık hiç düşünmeden ezberlemiş vücudun yapılacakları. ne ara o ışığı açtın farkında bile olmuyorsun çoğu zaman. bugün tatil, gitmiyorsun sanki bitecekmiş gibi saydığın günlerin sebebi olan işine. bitecek sonunda, emekli olunca çalışmazsın ama bu saymakta neyin nesi? daha çok var, bence bırakmalısın bu huyunu.

    güneş her ne kadar perdenin arkasında kalsa bile gözlerini rahatsız ediyor durmadan. ama sevdiğin bir huyu var değil mi? perdeyi aralayıp halının üzerine düşen ışığında ayaklarını ısıtmak. üşümüyorsun ama hoşuna gidiyor. şişmiş gözlerinin görüntüsü, yanağında oluşan gamzenin gölgesinde kalıyor. makyajsızsın ama yine de güzelsin. çekmeceden kıskaçlı tokanı aldıktan sonra mezura alıp ölçülesi uzun saçlarını topluyorsun birden. hafif bir kahvaltı hiç fena olmaz değil mi?

    bulaşıkları yıkamayı aklının ucundan bile geçirmedin. hiç böyle yapmazdın aslında. olsun, sonunda sen yıkayacaksın nasıl olsa. yalnızlığın bir kötü yanı daha. yazsana bunu da listeye unutmadan. bazı garipliklerin var işte böyle. kim deftere "yalnızlık" diye kocaman bir başlık atıp altına madde madde duygularını yazar? şikayetçi değilim yanlış anlama, aslında içten içe seviyorum seninle birlikte alıştığın her şeyi.

    bugün ne yapsam diye düşünmeye başladın şimdiden. baban olsa "yat dinlen kızım." derdi sana.
    senin için ziyan zamandır evde kalmak, uyumak. ama bir o kadar da seversin uyumayı. bu konuda iradesizsin işte, söyleyeceğim bunu sana, kızma hemen.

    dışarı çıkmayı düşünüyorsun ama nedeni yok. çıkacaksın işte, dolaşacaksın ayakların ağrıdan sızlayana kadar. en sevdiğin giyeceklerin mis gibi yumuşatıcı kokuyor. giysene hadi ne bekliyorsun. parfüm kullanma, bastırmasın o kokuyu. evden çıkarken anahtarını unutma bu sefer geçen günkü gibi. adam gelir 2 dakikada açar kapıyı, 30 lirayı cebe indirir. eee, bu işler böyle, boşuna demiyorlar işi bileceksin işe gitmeyeceksin diye.

    yavaş ol, ilkokul çocukları gibi hızlıca inme merdivenleri, düşersin falan üzersin beni sonra. bir an kararsız kaldın değil mi ne tarafa gideceğine? sağdan devam et bence. sonra karşılacakların hiç olmamış olmasın. yürüyorsun işte amaçsızca, yabancılara bakıyorsun durmadan, aralarında tanıdık göremiyorsun. gökyüzü masmavi, hiç bulut yok. yağmurları sevmezsin zaten, sana hüznü hatırlatır. çok mu klişe oldu bu söylediğim? ama öyle yani, yalan mı sevmezsin işte.

    ileride bir bank var, sol yanında genç bir çocuk oturuyor. gidene kadar onun hakkında düşünceler uyanıyor aklında. yüzünden güvenilirliğini ölçüyorsun hemen. oturuşundan utangaç olduğunu anlayıveriyorsun. bacağına yasladığı ajandaya bir şeyler yazıyor sürekli. otursana yanına, hem ayaklarını dinlendirmiş olursun. merak ediyorsun böylesine iştahlı ne yazıyor durmadan diye. en sonunda bitiriyor yazısını ve sana çeviriyor kafasını. anlıyorsun ve başta tereddüt etsen de onun bakışlarına kitliyorsun gözlerini. uzatıyor yavaşça ajandayı sana okuman için. durumun anlamsızlığı umrunda bile değil o anda. hemen okuma istediği uyanıyor içinde ve başlıyorsun:

    "kollarını yanlara uzatarak şöyle kocaman esnedin yattığın yerden. saate baktın sonra göz ucuyla. daha erkenmiş aslında, tahmin ettiğin kadar uyumamışsın. sürünerek bacaklarını yatağın kenarından sarkıttın ve gözlerin halıya daldı..."

    "...merak ediyorsun böylesine iştahlı ne yazıyor durmadan diye. en sonunda bitiriyor yazısını ve sana çeviriyor kafasını. anlıyorsun ve başta tereddüt etsende onun bakışlarına kitliyorsun gözlerini. uzatıyor yavaşça ajandayı sana okuman için. durumun anlamsızlığı umrunda bile değil o anda."

    yazının sonuna geldiğini farkedip sana dönerek sessizce bir şey diyor:

    "hoşgeldin."
    2 ...
  19. ben bu yazıyı sana yazdım

    6046.
  20. "ah ali abi ah!"

    kaç sene oldu kim bilir? altı mı yedi mi? o aralar işte. hem pek önemli değil zaten, sonuçta gittin ya, gerisi kimi ilgilendirir ki. pek samimi değildik, selamlaşırdık sadece ama aklımda hep "çok kral adam" diye kalmışsın. öyle zaten he, hemen yanlış anlama. inanır mısın hatırlamıyorum neden vefat ettiği. her neden olursa olsun daha gençtin. tamam yaşlılar ölsün önemli değil demiyorum ama genç insanların erkenden toprak altına girmesi daha bir acı oluyor herkes için. 40 var mıydın acaba?

    hatırlıyorum, o zamanlar senin büfe yukarıdaydı, şimdi orada ev var 2 katlı. bahçeli kahve'nin yanına taşıdılar sonradan senin büfeyi. düşünüyorum da, ne çok beklermişiz eskiden öyle ekmek sırası. hadi ben küçüktüm, peki büyükler nasıl katlanıyormuş yahu? 2-3 saat beklerdik sıcacık ekmek alabilmek için. sıra desen ünlü olmuştu zaten "besaş kuyruğu" diye. çok uzun olan şeyleri anlatırken kesin kullanırdık.

    senin hanım falan o gün çok ağladı kadıncağız, oğlanı tahmin edersin zaten. ama sevilen insanların cenazeleri kalabalık olurmuş ya, seninki de çok kalabalıktı. neyse, bunları anlatarak daha fazla üzmeyim seni.

    yeni geldi bu besaşçı herif. birkaç sene oluyor en fazla. allah seni inandırsın adama selamunaleykum diyorum, selamımı bile almıyor. ekmekleri aldıktan sonra hayırlı işler diyorum, saol bile demiyor anasını satim. güleryüzlü olur bir insan müşteriye karşı. az yukarıya halı saha açıldı, gidip izliyor, arada görüyorum. ben iddaa kuponunda tek maçtan yatarken bu kadar heyecanlanmıyorum, adam onları izlerken kendini parçalıyor. bir süre gittim ama sonraları fena gıcık kaptığım için arka mahalleye yürüyorum artık ekmek almaya senin arkadaşına. ama benden duymuş olma, vefatının ertesi gün katıla katıla gülüyordu. istersen insanlık halidir de, istersen vay şerefsiz. sana kalmış.

    evet, ben bu yazıyı besaşçı ali abi'ye yazdım.
    4 ...
  21. cd satan isportaci adam ın ordusu

    7.
  22. ben arkadaşa kefilim, birkaç kere alışverişimiz oldu, cd'lerde hiç çizik yok. toplu alımlarda indirim de yapıyormuş hem. nüfus cüzdanımın fotokopisi yanımda, nereyi imzalıyoruz?
    1 ...
  23. saadettin teksoy yüzünden tuvaletten korkmak

    1.
  24. başlık aslında "saadettin teksoy yüzünden alafranga tuvalet kullanamamak" olacaktı, sığmadı.

    canavar uzmanı, sürekli sakata gelmekten korkan, sarı ceketini eskitemeyen, zorlu görevlerin adamı saadettin teksoy'un, yine antin kuntin işler karıştırırken dönemin çocuklarını düşünememesinden dolayı yaptığı büyük ayıbın sonucudur. *
    böylesine saçma görüntülere, aklımız ermediğini için inanmıştık zamanında tüm mahalle çocukları olarak. ama izleri hala duruyor, unutulmuyor işte bazı şeyler. eski sevgililer, mutluluk veren anılar, ilk öpücük ve alafranga tuvalet korkusu.

    yine görev peşindeydi o zamanlar bu adam. izliyoruz tabi, ilgi çekici geliyordu yaşımız gereğiyle. derken; bir programında kendisi ve ekibi tuvaletin başına doluşuyorlar bir anda. tavuk mu ne sarkıtıyorlardı deliğe doğru. ama o da ne! canavar geldi ve saniyeler içinde yedi lan. sonra tekrar delikten geri gitti. tabi oraları göstermiyorlar ama o düşünce uyandı kafamızda. çocuğuz anasını satim, inanmıştım o zamanlar n'apayım. beni korku aldı gitti, tuvaletten canavar çıkıp kıçımızı ısıracak. hatta kocaman bir parça bile alabilirdi yani, olmayacak iş değil şimdi. allah'tan alaturka tuvaletti bizimkisi, içim bir nebze rahattı. mahallede top oynarken araya bu muhabbet giriyordu zaten durmadan.

    - tuvaletten canavar çıkıyormuş olum.

    + bizimkisi öyle değil ki!

    - olsun, sizinkinden de çıkar. ama bizimkisi öyle ya, göremiyorsun bir de bir şey.

    + ben size gelmem bir daha. gelirsem gider bizde girerim tuvalete.

    gibi diyaloglar alıp gidiyor ortamı. bazıları inanmıyor ama tedirgin oluyorlardı eminim. şimdi değil ama olay anında tırstıkları kesindi yani. tabi seneler geçti, anladık sonra saçma sapan şeyler olduğunu. kazık kadar adam olduk ama, arada aklıma gelmiyor değil.
    1 ...
  25. hesap öderken takınılan sahte tavırlar

    1.
  26. korkmak ile kurtulmak arasında gidip gelen bünyenin, karizmayı çizdirmemek adına uyguladığı taktiktir. *

    aslında hesap fazla değilse hiç gerek yoktur böyle davranmaya, kerameti kaç paradır ki yani? hadi 40, bilemedin 50 olsun anasını satim. ha sen ödemişsin ha ben. koymaz fazla. ama düşünsene 100-150 gibi bir rakam ödeyeceğini. haliyle ucundan kaçar biraz. tabi zenginleri kastedmiyorum, normal gelir düzeyinde olan insanlar söz konusu.

    hele bir de 2-3 kişi gidip, sırf mekan farklılığından dolayı bilmemkaç katı fiyat koymaları ayrı bir olay. yediklerimiz içtiklerimiz aynı, ama mekan güzel abi. he, bir de yediğimiz başka bir şey vardı değil mi? o da hesap sonrası ikramları herhalde. bas bakalım düğmesine açılacak mı?

    toplaşılır arkadaşlarca, gidilir bir mekana, yenir içilir güzelce. kadınlar zaten karışmaz hesap işine. sevgilileri, eşleri ödeyecektir bildiğimiz üzere. kalkma vakti gelir:

    - bırak sen usta ben veririm. (ulan fena kaçacak ama olsun)

    + olur mu öyle şey yahu, bu akşam bendensiniz.(nereden baksan 100 kağıt)

    cimriliğiyle tanınan tip araya girer:

    "ben ödeseydim?" der ve riske girmeden kenara çekilir.

    - yok yok, bu sefer bende sıra.(dur bakalım kimde kalacak acaba)

    + senin kafan karışmış, aslında bende. (bundan sonra bırakacağım ulan, ödesin o zaman)

    - tamam hadi tamam, ama bir dahaki sefere kesin bendensiniz unutmayın. (koyarlar, hehe)

    + heh işte, bir rahat bırakın yahu. (sıçtık)
    1 ...
  27. babanın ölmesi

    351.
  28. sadece 5 yaşında

    daha baba sevgisini yeni yeni anlamaya başlıyor. belki de sevgisini ona alınan oyuncaklara bağlıyordur. ne kadar oyuncak; o kadar sevgi, o kadar yanağa kondurulmuş ıslak öpücük ve o kadar sımsıkı "baba!" diye zıplayarak sarılmalar. olsun, daha küçük nasıl olsa, uzun yıllar beraber olacaklar. yalan! olmayacaklar işte. ya ölüm? bilir mi ölümü daha o yaşta? sabah evden çıkıp işe giden babasının akşama dönmesini sabırsızlıkla beklerken hiç dönmeyecek olması. almaz ki aklı. babadır o yahu baba! babalar ölmez, ölemez!

    sadece 7 yaşında

    hatırlıyor mu o günleri? babasının güçlü kolları arasında havaya zıplamaları, dolu dolu gülücük sebebiyeti gıdıklamalarını ve sürekli gülmesini. yaş 7 ve babasız. bir şeylerin ters gitmesi için gayet yeterli bir sebep. ah, bir de okula başlayacaktı değil mi? kahretsin!

    "oğuz, senin baban niye hiç seni okula bırakmıyor? hep annen geliyor."

    seni de suçlayamazlar ki? öldüğünü nereden bileceksin oğuz'un babasını. ama farketmeden ne büyük yıkıma sebepsin bir bilsen. bak gördün mü? oğuz sana cevap vermedi, sadece yanından uzaklaştı. eve gidince annesine anlattı dediğini, bir çift yaşla dolan göz daha!

    sadece 10 yaşında

    artık biraz daha olgun. alıştı muhabbet arasında geçen "baba" sözcüğüne. aslında önemsiz bir yerde geçse bile sanki o an mikrofon uzatılmış gibi hissediyor konuşana. sonra hemen kısılıyor ses, normal seyrine dönüyor. o değil de, fotoğraflar n'oldu? 4-5 günde bir seriliyor koltuk örtüsünün üstüne. ama en sevdiği yanyana çekilmiş fotoğrafları. çok yakışıklı çıkmış o resimde. asaletini her bakışta hissediyor ilk bakıştan gözlerini ayırana kadar. bir ara annesine de dedi zaten:

    "bu resmi çerçevelettirelim, duvara asarız hem."

    sadece 15 yaşında

    seneler geçti ama hep eksik nasıl olsa. ama artık ailenin erkeği o sonuçta. çoktan beri babasının yokluğu, onu ailenin reisi yaptı sanki. ama unutmak ister mi? acı çektiğini düşünürken evet, güzel anıları düşünürken koca bir hayır.

    sadece 20 yaşında

    artık gerçeklerin farkında. o olmasa bile yaşanılıyormuş baksana bu hayat. bunca sene nasıl geçti anlamamış. arada hüzünlü şarkı duyduğunda gider 2 bira alır. oynatsın şimdi beynindeki media player eski günleri:

    şişe 1: hani beyaz poşetle gelmişti eve. ilk sürgülü oyuncak arabayı aldığı gün. geriye doğru çek, sonra sal. süper! sert zeminde daha iyi gittiğini söylediğinde hak vermiştin.

    şişe 2: akşamları geçerdi koltuğun her zamanki oturduğu yerine. sağ tarafa yani. annen getirirdi meyveleri tabakta. soyar soyar elleriyle yedirirdi hani sana elmaları, portakalları.

    evlendi bile

    düğünde nasıl da oynadınız ama. etrafa gülücükler saçarak dans ettiniz saatlerce. kimse de kendi arasında muhabbet etmedi "rahmetli de görseydi keşke oğlunun düğününü" diye. sadece düğün davetiyesinde ismi geçti o kadar. isminin yanında da parantez içinde bir şey yazıyordu hani:

    "merhum"
    8 ...
  29. otobüste yanlışlıkla düğmeye basmak

    58.
  30. birkaç kere dalgın kafayla yapmışlığım vardır ama sonucu gayet iyi şekilde bitti. benim ineceğim durağa varmadan aradaki durağı unutmuşum. bastım düğmeye ama hemen anladım tabi yanlış yaptığımı. hatırladım bir anda. şöförün yanına kadar gittim hemen:

    - yanlışlıkla bastım abi kusura bakma. sen bi aç-kapa yap düzelsin.

    + eyvallah, sağolasın.

    bu kadar basit.
    1 ...
  31. toplum içinde utanmadan terbiyesizce konuşan insan

    1.
  32. başlığın tam hali "toplum içinde yüksek sesle hiç utanmadan noktalı film diyen insan" olacaktı ama sığmasının pek imkanı yok.

    insan öncelikle küçük yaştan itibaren aile terbiyesi alması gerekiyor. eğer o çocuk küçükken fazla serbest yetiştirilmişse, büyüdüğünde sadece kendini rezil eder. büyüdüğünde derken 25-30 lu yaşları kastedmiyorum. ölene kadar gider yani. hani derler ya 7'sinde neyse 70'inde de odur diye, aynen öyle.

    ama hadi aile hatalı diyelim, böyle durumda kendini hiç mi geliştirmez bir insan? hiç mi etrafında kendine örnek alması gerekenleri görmezler aklım almıyor. böylesine ucuzlaşma, böylesine rezil-kepaze bir durumda demek ki içinde bulunduğu durumun farkına varmıyorlar veya varamıyorlar.

    her zamanki monoton hayatımın rutinleşmiş asosyal yaşantısından kurtulmak için çok zamandır görüşmediğim, bir kardeş edasıyla özlemini duyduğum arkadaşımı arayım dedim. ama telefon ne kadar etkili olabilir ki? ne kadar giderebilirsin özlemini? yüz yüze görüşelim, eski günlerden konuşalım diyerekten buluşma kararı aldık. bana yakın, ona biraz daha uzak olduğu için görüşeceğimiz yer, biraz oyalandım tabi evde. güzel anacığım peynirli börek yapıyordu, biraz ona yardım ettim. çırpılmış yumurta sürdüm üstüne, ardından susam serptim falan.

    saate bakarak yavaştan çıkmam gerektiğini anladım. dolmuşa binip vardım heykel'e. biraz yürüdüm, kafkas'ın (ünlü buluşma yeri oldu artık) önündeyim. takıntı haline getirdiğim davranışımdan dolayı bekletmekten hiç hoşlanmadığım için dikilmeye başladım. benim gibi nereden baksan 5-6 kişi daha var ama. dakika başı telefonlarına bakıyorlar. onları izliyorum ben de zaman geçsin diye. nihayet görüyorum arkadaşı, karşıdan geliyor. tokalaşıp birbirimizin sırtına vuruyoruz samimiyet göstergesi olarak. geçiyoruz bir kafeye. öyle oldu, böyle bitti derken saatlerce konuştuğumuzun farkına varıyoruz. 1 çay söyleyip 2 saat oturan bedavacı tipler gibi olmayalım derken iyice şişiyor karnımız içtikçe. muhabbetin verdiği mutlulukla ayrılıyoruz daha sonra.

    yavaş yavaş yürürken dolmuş durağına doğru arkamdan biri geliyor ama bildiğin böğürüyor herif yahu. heykel'deyiz, etraf insan kaynıyor anasını satim. hiç mi utanmıyorsun yüksek sesle konuşurken ulan? benim gibi kıllanan birkaç genç arkalarına bakıyorlar omuzlarının üzerinden. telefonla konuşuyormuş deyyus. yanımdan geçerken;

    "ercan, noktalı film izliyon mu len yine?"

    suratınca yavşakça bir gülümseme, göbek desen pilates topu gibi, gömleğin düğmeler fırlayacak neredeyse. 45'li yaşlarda tahminimce. o sırada benim haricimde etraftaki genç kızlar, hanımablalar da duyuyor bunu. tiky kızlar kıkırdamaya başlıyorlar aralarında. diğerleri ise son derece aşağılayıcı, tiksinç gözlerle bakıyorlar adama.

    ah be abicim, yaşını başını almış adamsın. hiç yakışıyor mu sana böyle hareketler? hadi konuşacaksan böyle şeyleri ulu orta yerde, bari sessiz ol biraz. öküz gibi böğürme lütfen. bak arkadan neler konuşuluyor sonra.
    0 ...
  33. 90 lı yıllarda girilecek entryler

    13.
  34. mermeri yere vurduğumuzda osuruk kokusu çıkması,

    aldığımız ekmeği sabredemeyip eve gelene kadar ucunu yemek,

    topu çatıya atıp nereden düşeceğini kestirmeye çalışmak,

    helikopter böceği yakalamaya çalışmak,

    hugo'yu kaçırmamak,

    bisikletin jantına taktığımız boncukları "jantı bozuyormuş" söylentileri yüzünden çıkarmak,

    sayfanın altına para koyup kurşun kalemle fotokopisini çıkarmak,

    saklambaç oynarken saklananları ispiyonlayan mahalle abisine sinir olmak,

    bisikletin selesi yerine arka çamurluğa oturarak harley davidson tazı sürmek ile ilgili entrylerdir.
    1 ...
  35. sözlük yazarlarının en çok merak ettikleri

    562.
  36. eskiden levent yüksel'in zalim şarkısına çektiği klibi vardı. ama o yaz sıcağında kafasında neden bere vardı? onu bunu geçtim, neden ters takmıştı?
    2 ...
  37. sözlükteki kan aranıyor duyuruları

    467.
  38. --spoiler--
    ankara da acil kana ihtiyacı olan arkadaşım için açılmış başlıktır.
    acil!
    ankara-dışkapı hematoloji onkoloji çocuk hastalıkları hast. yoğun bakımında yatan 12 yaşındaki lösemi hastası ishak kaya için çok acil b rh (+) pozitif granülosit ihtiyaçtır.yardımcı olabileceklerin acilen yakınlarıyla telefon irtibatı kurmalarını önemle rica ediyorum.
    yusuf kaya:0 537 443 20 85
    aynur kaya:0 535 408 00 86
    lütfen bu anonsumu duvarlarınızdan yayınlayın..çocuk ağir durumdadir.
    --spoiler--
    2 ...
  39. mutluluk

    820.
  40. parasız olduğu her halinden belli olan adama lokantada çorba+sütlaç ısmarlamaktır. yüzünde oluşan bulaşıcı mutluluk hissi, iştahla yediğini görmeniz ve o sırada sanki çocukluk arkadaşınızmış gibi muhabbet etmeniz. yemek sonrasında ise "allah razı olsun" sözü. işte mutluluk budur.
    1 ...
  41. bisiklet sürerken dikkat edilmesi gereken unsurlar

    12.
  42. - yol durumuna göre vites değiştirmeyi unutmayın. böylelikle daha az yorulmuş olursunuz.

    - bisikletinizin hangi kategoride olduğunu bilin. cadde bisikleti engebeli yollarda kullanılmaz.

    - bazı bisikletlerde fren kolları ters tarafta olabiliyor. alışkanlık haline gelmiş sağ taraftaki fren kolunun arka yerine ön tekerleğin freniyse ya takla atarsınız, ya lastik kayar; düşersiniz.

    - özellikle viteslerin bakımını düzenli olarak yapın. bozulacağından değil; zincir aniden boşa çıkarsa taşaklarınız kadroyla öpüşür. varın gerisini siz düşünün.

    - insanlar öcü gibi baksa bile kask takın.

    - yüksek yerlerden atlamayın, sonra jant akordu bozulur, bu durum pabuçların janta sürtmesine neden olur. tamamiyle çok boktan bir durum yani.

    - göbekte hafif oynama olsa bile hemen tamirini yapın veya yaptırın. öyle kullanırsanız aşınma artacağı için göbek kullanılamaz hale gelecektir. hem tehlikeli bir durum, hem de maddi açıdan zarardır sizin için.
    2 ...
  43. overlokçu kızların istek parça istemeyi kesmesi

    1.
  44. başlığın tam hali "overlokçu kızların eskisi gibi radyodan istek parça istememesi" olacaktı ama çok uzun oldu; sığmadı.

    eskiden konfeksiyonda çalışan, özellikle overlok makinesi kullanan, muhtemelen yaşı fazla olmayan ve ilkokul ya da lise mezunu kızlardır bunlar. yaşları küçük olduğundan daha evlenmeye pek niyetleri yoktur. konfeksiyonda çalışarak hem evlerine katkı sağlarlar; hem de çeyiz düzerler.*çamaşır makinesiydi, 40 yama yorgandı falan alırlar da alırlar. bunlardaki azmi başkalarında göremezsiniz anasını satim.

    tıpkı evde temizlik yapan hanımlar gibi bunlar da işyerinde çalışırken radyosuz duramazlar. sürekli müzik dinleme ihtiyacı hissederler. yoksa zaman geçmez, sıkıntı basar etrafı. çoğunlukla neşeleri yerlerindedir ama nedense hep efkarlı şarkı dinlerler. hiç anlamamışımdır neden böyle yapıyorlar. sonra bunlar birbirlerini gazlarlar, patron ortalıkta gözükmezse telefon açıp istek parça isteyeceklerdir.

    - kız, hadi ahmet abi yokken arayalım.

    + yok, yakalanırız vallahi.

    - sen de ne korkak çıktın bee.

    + sen ara o zaman.

    - tamam, bak gör şimdi.

    ahmet abi'si etrafta yokken hızla kalkıp telefonun başına geçer. zibilyon kere dinledikleri radyo kanalının telefon numarası adı gibi kazınmıştır artık beynine.

    + alo!
    - merhaba, isminiz nedir?
    + ben kerime, arkadaşlarla çalışıyoruz şu anda, onların da selamları var.
    - aaa, öyle mi? bir ses etsinler bakalım oradan.(düğmeye basar, gülme efekti)

    "heyuooouooeuuww"

    - kalabalıksınız galiba?
    + evet sercan abiee, eğleniyoruz ama...
    - iyi bakalım, istek parçanı ve armağan ettiğin yakınlarını söyleyebilirsin.
    + ferdi tayfur'dan of dağlar of'u istiyorum. tüm çalışan arkadaşlarıma, aileme, beni seven ve sevmeyen herkese gelsin, teşekkürleeer.
    - görüşürüz kerime. ferdi baba'yla kaldığımız yerden devam ediyoruz radyo .. dinleyenleri.

    ama benim küçükken kafama takılan "beni seven ve sevmeyen herkese gelsin" sözüydü. ne kadar saçma lan, hala anlam verebilmiş değilim. bu kızların kafaları güzel oluyor herhalde gün boyu "zırrtt-zırrtt" diye öten dikiş makinalarından.

    işte, bugünleri hatırlamak uğruna bugün geçtim radyonun başına açtım damar bir radyo ama yok arkadaş. bu kızlardan bir tane kalmamış, şimdikiler hiç aramıyorlar. durmadan apaçi kırolar istek parça istiyor. zamanımın boşa geçtiğine yandım.
    1 ...
  45. yeter be yeter

    1.
  46. damdaki deli

    1100.
  47. birkaç kere mesajlaşmıştık o zamanlar. konuyu bile hatırlamıyorum ama gayet iyi niyetli olduğun kalmış aklımda. yoksa seni tanımıyordum yani. şimdi sen bunu okuyorsan rüyama gel de hatırlat konuyu hacı, aklıma takılıyor vallahi. her ne kadar seni tanımasam bile herkes gibi üzülüyorum. ama bazen daha iyi yerlerde olduğunu düşünmek moral veriyor.

    bak senin hakkında ne kadar duygusal yazılar yazmışlar ama ben pek beceremem, böyle dümdüz yazarım işte. hem sen ne dediğimi anlarsın be kardeşim. şimdi bana atma ziya sen 8.nesilsin ne ara konuştun diyecekler ama o zamanlar 6.nesil üyeliğim olduğunu kimseye söyleme. hadi kendine iyi bak...
    4 ...
  48. yazarların entry oylarken saçmalamaya başlaması

    1.
  49. geçmişte, oylayacağı entry sahibiyle nasıl bir diyalog kurduğu, o yazar hakkında aklında nasıl bir izlenim oluştuğu vs. konusunda; o yazının hakettiği oyu değil de, kendini tutamayarak kafasına göre artı ya da eksi vermesidir. he bir de eh işte de var, onu unutmayalım.

    - emek verip uzun uzadıya yazmış, helal olsun.(+)

    - çok uzun yazmış şerefsiz, özet geç piç.(-)

    - geçen günü mesajıma cevap vermemişti bu yazar.(-)

    - oooo, kankam yazmış bunu. (+)

    - okudum ama bir bok anlamadım anasını satim, ama iyi bir şeyler yazmıştır herhalde.(+)

    - çok iyi espri yapmış(kıskançlık), güldüm ama...(-)

    - bu geçen günü akp'yi aşağılıyordu sanki, al o zaman.(-)

    - nick güzelmiş. (+)

    - nicke bak götüm gibi.(-)
    8 ...
  50. dışarıya çıkacağı halde sarımsak yiyen insan

    1.
  51. başlığın tam hali "dışarıya çıkacağını bildiği halde sarımsak yiyen insan" olacaktı ama sığmadı.

    tanım: kendinden başka kimseyi düşünmeyen, iğrençliğin dibine vurmuş canlıdır.

    böylesine düşüncesizce davrananlar genelde orta yaş ve üzerindeki insanlardır. gençlerde pek rastlanmaz. önceden dışarıda işi olduğunu, gezmeye gideceğini vs. bilir ama yine de sırf kendi zevki için sarımsak yemekten vazgeçmez. hadi insanlara pek yaklaşmayacaktır derseniz yine değil. gider dolmuşa, otobüse veya minibüse biner. bir de kendi suçlu değilmiş gibi insanların onun üzerine yoğunlaşmış tiksinç bakışlarına tepki gösterir. hatta bazen yaptığının farkında bile değildir, şaşırıp kalır bana niye böyle davranıyorlar diye. ulan bu yaşına gelmişsin ama hiç saygı öğretmediler mi sana?
    0 ...
  52. bittiği anlaşıldığında üzen şeyler

    169.
  53. çırılçıplak denize girmek

    18.
  54. iyi hoş ama insan ürküyor bir yerde. sanki balığın biri gelip çükünü koparakmış hissine kapılıyor insan.*
    1 ...
  55. karıncalı gösteren televizyona uzaktan bakmak

    1.
  56. görüntü kalitesini biraz daha arttırmak için uygulanan yöntemdir. normalde değişen bir şey yoktur ama arayı ne kadar açarsak, gözümüze o kadar net gelir görüntü.
    0 ...
  57. daha fazla entry yükleniyor...
    © 2025 uludağ sözlük