öncelikle dikkatli yemekte fayda var, lezzet olarak hurmanın verdiği o çok tatlı içinizi bayan olay cevizle birlikte hafifliyor, muhteşem bir ikili meydana geliyor. bir kaç tane yemiş olmakla beraber an itibariyle vücut da tuhaf tepkimelere yol açmaktadır.
duyduğumuza göre istediği verilmeyince küsmüş bir kenara çekilmiş. çok öfkeliymiş birde, hadi gel oynayalım diyorlarmış yok ben şatomda iyiyim diyormuş. çeşit çeşit kıyafetli adamlar varmış şatosunda onlara bakıp geçmişi anıyormuş. yanlış hamle yaptım bu oyunda diyip o meşhur süper egosunu yenemiyormuş. ortalık yere çıkmaz olmuş. kendini dört duvar arasına kapatmış.
30 yıldır devletin, sistemin her sahibine muhalefet etmiş bir kürt hareketinin muhalifliğinden emin olmadığınız için vermeyin. akp tarafından partileri kapanmış, yöneticileri tutuklanmış, bangır bangır "seni başkan yaptırmayacağız" diyen parti gizli akp yardakçısı olabilir. bravo, çok ince gördünüz. vermeyin oy.
yıllarını cezaevinde geçirmiş kürkçü'lerin, kamber ateş'lerin, mahmut memduh uyan'ların aday gösterildiği partinin solculuğunu samimi bulmadığınız için vermeyin. solun her rengine kucak açan hdp 'nin liberalliğini vurun suratlarına. vermeyin.
hdp riyakarlığına oy moy vermeyin. tarihinde meclis'ten cezaevine götürülen milletvekilleri olmasına rağmen hala parlamenter siyaset için çırpınan, barajların altından üstünden delikler açan partiye "onların derdi siyaset değil, silahlı mücadele yapacaklar" deyip oy vermeyin.
feminist, lgbti adayları görmeyin, hdp'nin her kademede kadına tanıdığı pozitif ayrımcılığı inkar edin "kürtlerde töre cinayeti var" bahanesiyle hdp'ye oy vermeyi reddedin.
parti binaları, en büyük mitingi bombalanan, şöförü öldürülen, binası kurşunlanan, müşahitleri tutuklanan ve hala barış çağrısı yapan hdp'yi "onların barış istediği ne malum" diyerek eleştirin. aman oy vermeyin.
dik durmanın, taviz vermemenin tek geçerli değer olarak algılandığı bu günlerde gezi'deki beyanatları için defalarca izahat yapan, yanlış anlaşılmalar için özür dileyen, gülen ve güldüren demirtaş'ı içten bulmadığınız için oy vermeyin.
12 gün taksim'de sokağa çıkıp sonra unuttuğumuz gezi'nin tüm cenazelerine sahip çıkan, her mahkemesinde yer alan hdp'lilerin gözünün içine bakarak "kürt hareketi zaten gezi'ye destek olmadı" deyin ve oy vermeyin.
30 yıl süren savaşta 30 bin kişinin nasıl öldürüldüğünü sorgulamayın, yalancılığı tescillenen medyadaki bir ölü bebek fotoğrafı tüm politik duruşunuzu belirlesin. 2013'te istanbul'un, ankara'nın, diyarbakır'ın, eskişehir'in, antakya'nın göbeğinde, kameraların önünde çocuk öldüren güvenlik güçlerinin 1989'da şırnak'da bir mezrada tamamen masum kalabileceğine inanın ve bebek katili destekçisi hdp'ye oy vermeyin. enes'i, ceylan'ı, ibrahim'i öldüren resmi kurşunların hesabını sormayın.
ermeni, alevi, ezidi, türk, kürt adayları en tepelere yerleştiren hdp'yi hüda kaya, altan tan üzerinden islamcılıkla eleştirin. sizin derdinizi anlamadıkları için vermeyin kıymetli oyunuzu. bölgesel güç olmayı değil, bölgesel dost olmayı hedefleyen hdp'yi beğenmeyin.
sarıgül'ün samimiyetsiz gülüşüne, mansur yavaş'ın mhp geçmişine rağmen chp'ye basıp geçmeye ikna ettiğiniz solcu arkadaşlarınızın akp'yi geriletmek için istediği bir baraj aşma oyunu çok görün. bildiğiniz tüm matematiğe hakaret etme pahasına, kat'a vermeyin.
kadın cinayetleri ülkesindeki tek kadın (eş) genel başkana oy vermeyin. ortadoğu'da ışid'e kanıyla canıyla barikat olan tek zihniyete oy vermeyin. 2014'ten beri her seçimde ittifak yolu arayan ama reddedilen hdp'yi, 8 yıldır meclis'te var olmasına rağmen (bağımsız adaylarla girdiği için) bir kuruş seçim yardımı alamayan partiyi barajı aşamayacağını bilerek parti olarak girdiği için cezalandırın.
vermeyin arkadaşlar. hdp, samimiyet ne kadar sergilenebilirse o kadar sergiledi. ölenlerini seçim gerilmesin diye sessizce defnetti. sizi dinledi ve kendini anlattı. hiç yalan söylemedi. güldü, empati yaptı. dostluk tohumları ekti. öyle bir bağ kurdu ki seçmeniyle, merak etmeyin, seçimden sonra da hesap sorabileceksiniz. hala ikna olmuyorsanız da, vermeyin kardeşim. oy kullanma yerinde mühür ve pusula ile baş başa kalınca, hdp'nin barajı aşmadığı, akp'nin 300'ün üzerinde vekil çıkardığı bir ülkenin daha iyi olacağını düşünüyorsanız hdp'ye oy vermeyin.
mutlu olmanın uzağında kalan belki de kalmak istiyen insanların ara ara yakaladığı mutluluk hali olsa gerek, bir anda gelen sağanak yağış sonrası aniden güneşin çıkması ve gökkuşağının doyumsuz seyri gibi kısa ve en zevkli anlardandır.
çeviri olarak; sessizliğin bakışı adıyla ülkemizde gösterime girmiş Joshua Oppenheimer'ın The Act of Killing (Öldürme eylemi) belgeselinin devamı.
sessizliğin bakışında katillerle kurbanları yüzleşirken görüyoruz. hayır hayır kurmaca değil tamamı ile gerçek. kameralar kayıtta. katiller yaptıkları katliamları kahramanlık edasında anlatıyorlar hiçbir şekilde bundan çekinmiyorlar. nasıl mı? çünkü iktidar kendi tekellerinde halen.
endonezya'da komünistlere yapılan katliamdan sonra ağabeyini kaybeden karakterimiz bizzat abisinin katilleri ve onların ailesiyle konuşuyor, onlara sarılıyor, yanlarında ağlıyor. bazıları halen kendisini tehdit ediyor, ve tabii ki katillerin böyle her şeyi apaçık anlatması nasıl bir dünyada yaşıyoruz sorusunu akla getiriyor.
he tabii ki bu kesme eylemini yapanlar takdir edersiniz ki müslümanlar. izlerken insanlıktan utandıran gerçek bir başyapıttır. aldığı ödüllerle bunu ispatlamıştır.
bu soykırım da katledilen, yakılan, mermiler ziyan olmasın diye palalarla kesilen ermeni kardeşlerimin acılarını paylaşıyorum. bu topraklar bizim olduğu kadar onlarındı. bu ülke onlarla birlikte çok şey kaybetmiştir. acınız acımızdır.
alternatif festival isim önerisi. bahar geldi ortalık şenliklerden geçilmiyor. bu sözlüğün içinde aklı selim organizatör arkadaşlar vardır diye düşünüyorum, festival tarzı bir şeyler planlansa çok iyide olur güzel de olur.
bu zamana kadar yapılmaması da büyük bir eksikliktir.
Andrew Boyd ve Dave Oswald Mitchell tarafından derlenen, pasif direniş örneklerini ve eylem biçimi üzerine bir kitap. bu iki aktivist dünya üzerinde yaptığı eylemler ile de kitabın içeriğine katkı sağlıyorlar. önümüzde ki günlerde sokak eylemlerinin bile yasak olduğunu varsayarak, ekonomik gidişatın bombok olacağı bir türkiye'de pasif direniş örnekleri ve aktivizm nedir diye merak eden ve bu konuda bende birşeyler yapabilirim diyenlere çok iyi yardımcı olmaya aday kitap.
henüz türkçe çevirisi yapılmamış bilgi yayınevi tarafından çok kısa süre içerisinde basımı yapılacakmış. kitabın içinde bizim duran adam diye tanıdığımız, erdem gündüz'ün de katkısı var.
'Bela iyidir devrim klavuzu' önümüzde ki günlerde bizlere yararlı olacak bir rehber olmaya aday.
1- Maddi olarak gelişmiş kişilerin kendisinde çok büyük bir özgüven vardır. toplumsal kaygıları yoktur. maddi olarak zengin, beyin olarak fakir kalsalar da bu sorun teşkil etmez. istedikleri karşı cinsi kolayca elde edebilirler, kendi sınıflarıyla rekabet halinde olduklarında ise terazide maddi ağırlığı yüksek olan üstünlük sağlar.
2-Entelektüel çevrelerde yada bu gruba girmeye aday kişiler arasında süregelen cinsel seçilim. zeka parıltısı yüksek olan bilgi birikimi en fazla gelişmiş, her konu hakkında fikir sahibi olan kişiler cinsel seçilimde ön plana çıkar. diğerleri ise bunlarla rekabet edemez çabucak elenirler.
türümüz böylelikle gelişir, iki kutuplu dünyanın arası açıldıkça açılır. Bunların dışında kalanlar ise bu grupların hizmetkarları olarak, aralarından pek azı bu gruplardan birine dahil olur.
Malum Cumhuriyet Halk Partisi'nde ön seçim var, bütün adayları toplayıp kısa bir konuşma yapması için söz hakkı vermişler, bu hanım kızımızda kendisine verilen süre başlayınca yarın yokmuşcasına konuşmaya başlıyor.
Türkiyenin en büyük klüplerınden birinde oynayan futbolcunun tehdit mesajı. Futbol artık zevk vermediği için; kavga, dövüş, küfür insanları cezbetmeye başladı, böyle insanlar bir şekilde prim yapıyor. bütün bu olaylar ne kadar çürüdüğümüzün kanıtı olsa gerek. Halen bunun üzerinde yorum yapıp, haklı haksız ayırt etmeye çalışan, bu konuyu ciddi ciddi gündem haline getiren alık beyinler var.
Gördüğüm kadarıyla bu alışkanlığa sahip bir çok insan var, ekşi'de aynı başlık altında benzer düşüncelere sahip bir çok insan var, sizde onlardan birisinizdir kesin.
Ayrı bir zevki vardır tabiki, ancak bir yerden sonra bu bağımlılık sizi kötü etkiler işler tersine döner ve birşey izlerken yeme ihtiyacı oluşmaya başlar. bu durumda agzımı kesinlikle boş durmaz.
Yemeğiniz hazır hale geldiğinde ne izlesem diye aranırken, aradan yarım saatin geçtiğiin farkına varırsınız, yemek tekrar ısıtmaya götürülür.
burda yemeğe, dolayısıyla yemekten zevk almayı, izleyeceğiniz şeyle bütünlük oluşturursunuz. seçtiğiniz şey kötü olursa o yemekten zevk alınmayacağını düşünüp aramaya başlarsınız. benim gibi takıntısı olanlar yemeğe başlamadan izleyeceklerini hazırda tutar, yada kafasında oluşturur. genellikle hafif temalı ve eğlenceli olması tercih edilir.
herşey ayarlanmış iştahla yemek yiyorsunuz izlediğiniz sahnede kusma, sıçma, vs. pis bir bölüm var. bu durumda da malesef ağızdaki lokma son kez yutulur ve yemeğe devam edilemez. bunun içindir ki ne izlediğimiz önemlidir.
eğer yukarda yazılan cümleler içerisinde kendinizden bir şey buluyorsanız panik yapmanıza gerek yok, kilo almamaya özen gösterin yeter.
20 yıl önce, Ömer Madra öncülüğünde ve bir çok akedemisyen, yazar, sanatçı insanların biraraya gelerek gerçekleştirdiği bu özgür, bağımsız platform 20 yaşında. Tamamiyle dinleyici destekli olduğundan dolayı, bağımsız olarak sözünü esirgemeden tamamiyle tarafsız, eleştirel ve HASSiYETLE yayın yapar.
Geleceğe güzel bakan insanlar, Açık Radyo sizleri bekliyor.
Dinleyiciler Nasıl Destek Olabilir?
Her yıl düzenlenen Dinleyici Destek Projesi ile Açık Radyo dinleyicisi radyosuna sahip çıkıyor. Dinleyiciler seçtikleri programın istedikleri bir saatine destek verebiliyorlar. Yani dinleyiciler bedava dinleyebilecekleri bir yayının sürdürülebilmesi için para vererek destek oluyorlar. Bunu bir telefonla (0 212 343 41 41) ya da bir tıkla (http://www.acikradyo.com.tr ) yapmak mümkün. Bunun karşılığında ise radyo, destekçisinin adını programın başında ve sonunda anarak teşekkür ediyor.
marketler'de iletişim kuramadığımız yada kurmaktan kaçındığımız insan sesinin yerini çoktan almıştır bu mekanik ses.raflar arasında kendisine mutluluk verici ürünü arayan robotumsu insan modeli, yan komşusuna görse bile selam vermemek için kaçar. kasada duran market görevlisine bir selam vermeyi çok görür. zaten günde 12 saat çalışmaktan beyni bulanmış kasiyer için alış-veriş yapan kişilerin suratları onun için çoktan aynı olmuştur bile, göz temasına bile girmeden aldığınız ürünü bir an önce kasadan geçirir. ardından kart uzatılır ve post cihazına şifre girilir onaylanır. kalan fişi'de ruh haline göre elinize yada kasada uyüun bir yere bırakır siz burdan alırsınız.
distopyalar çokta uzak değil bize. robotlar'ın önümüze gelmesine gerek yok biz zaten gerektiğinden fazla robotlaşıyoruz.
Açık radyo'nun kurucusu Ömer Madra'nın çabalarıyla başlatılan "iklim için, Ben De Varım!" kapmanyası'nın ilk basın açıklaması ve manifestosu yayınlanmış, fazla uzatmadan yayınlayalım.
Yeryüzü dört bir yanda iklim değişikliğine bağlı sorunlarla, felaketlerle yüz yüze. Türkiyede de
ani sellerle, sinsi kuraklıkla, azalan yeraltı suları ve kavurucu orman yangınlarıyla,
ekmeğimizden suyumuza hayatımızın her yanına yönelik tehdit altındayız.
Yine de iklim değişikliğini geri dönülmez noktaya gelmeden önce durdurmak hâlâ mümkün.
insanlığın bunun için gerekli politika ve araçları var.
Ancak, şirketlerin etkisi altındaki hükümetler, aşırı tüketim, fosil yakıtların yakılması ve
ormansızlaşma gibi insan faaliyetlerinden kaynaklanan iklim değişikliğine karşı etkin ve adil bir
biçimde mücadele etmekten kaçarak, sistemin çıkarları için ve kâr uğruna tüm canlı hayatı
hiçe sayıyor.
Bugün bir yol ayrımındayız ve şirketlerin ve hükümetlerin sessizliğine ve aymazlığına karşı
bütün dünyada harekete geçiyoruz.
Geçtiğimiz Eylülde, Olağanüstü iklim Zirvesi'nin yapıldığı New Yorkda gezegeni ve geleceği
savunmak için sokağa çıkan 400 binden fazla insana dünyanın dört bir yanından
milyonlarcamız eşlik ettik. Şimdi yine dünyanın dört bir yanından bir araya geliyor ve herkesi
iklim için ben de varım diyerek mücadele etmeye davet ediyoruz.
Gelin, Aralık 2015te Pariste, yeni bir iklim anlaşmasının kabul edilmesi beklenen uluslararası
müzakereler öncesinde, hep birlikte mücadele edelim.
Gelin, iklim için harekete geçelim. Kendilerine lider diyenlerin ortaya koyamadıkları değişim
gücünün bizde olduğunu gösterelim.
Gelin, sürdürülebilir ve tüm canlılar için adil bir gelecek talebiyle, herkesle ve hep birlikte yeni
bir hareket yaratalım.
Gelin, hükümetlere tüm canlı yaşamı adına muhatap olduğumuzu haykırmak için bütün
dünyada aynı gün sokağa çıkalım.
Çünkü, değişim gerekli ve mümkün!
Çünkü, iklim için biz de varız!
Çünkü, biz dünyayız!
iştahla yemek yeme hissi uyandırır, akla türlü fantaziler getirir, kısa yoldan atıştırmalık birşeyler yemeli, üzerine bol su içip uyumak da fayda vardır.
isveç sinemasının usta yönetmeni Roy Andersson ikinci Kattan Şarkılar (2000) ve Siz, Yaşayanların (2007) ardından yaşayanlar üçlemesinin sonuncu filmi.
bu tarz filmleri izlemek için belli bir entelektüel birikim gereklidir, yoksa öylece ekrana bakıp bişey anlamadan,uykunuz gelmiş şekilde sinemadan ayrılırsınız.
--spoiler--
günleri sayan insanlar tekrar aynı günün geldiğini anlarlar, oysa güvercinler için günlerin bir anlamı yoktur.
--spoiler--
bu gece BYZANTION FEST #1'de sahneye çıkarak coşturmuştur.
eli taşlı devlet düşmanı, kadıköyde kim yasal
gaz maskeli toplum düşmanı, kadıköyde kimyasal
polisin girdiği ara sokaklar, bizim yüzyıllık evlerimiz
kasklara sallanan taşlar, kimyasaldan yandı derimiz
hiçbir sözlükte olmayan yavşaklıktır. sanıyorum bir tek burda var, birisini eleştirmeye başladığında yazarın diğer şakşakçıları tarafından seri bir şekilde eksilemek aralarındaki duygusal bağları daha çok kuvvetlendiriyor herhal. geçin anambabam bunları göte göt diyemeyip göt yalayıcılığı yapmak sizi de sözlük seviyesinide yerin dibine sokar.
sırf cinsel yönelimlerinden ötürü bir çok hasta ruhlu insan tarafından toplum dışına itilip, ailelerinin bile yüzüen bakmadığı bu insanlar, dünyanın en eğlenceli, en mutlu olmayı başaran insanlarıdır. herkesin bakıp örnek alması ve onları daha çok anlaması gerekir.
sadece kendi toplumumuzda olmayan bütün toplumlarda yaşanan durum. bu ilişkilere bakış açıları erkekler ve kadınlar açısından farklıdır. erkekler, kadın kadına yaşanan cinsel birliktelik olan lezbiyenliğe karşı çıkmazken, erkek erkeğe ilişki yaşayan gay'lere karşıdır. kadınlarda ise bu durum tam tersidir. lezbiyen ilişki igrenç karşılanırken, gay'lerin yaşadığı ilişki normal karşılanır.
örneğin izlediginiz bir gay filminde 2 erkegin sevişme sahnesi erkek bireye iğrenç gelirken, lezbiyen bir sevişme sahnesi tahrik edici gelebilir. aynı durum kadınlarda da tam tersidir.
aslında insanların karşısında durduğu şey, dölleme/döllenme olayında kendi evrimlerine ters geleni igrenç bulması olayıdır. fakat buna rağmen kendi cinsini bu konuda igrenç bulan diğer cinste tahrik olabiliyor.
bir çok erkek lezbiyen porno izleyerek tahrik olabilirken, kendi cinslerinin sevişmesi onlara igrenç geliyor. aynı durum kadınlarda da geçerli tabiki.
sinema ve televizyon eseri sahipleri meslek birliği'ne bağlı olan bir kuruluş, verdiği seminer ve kurslar haricinde vizyona alternatif ve sinemada kendine yer bulamayan film gösterimleri yaparlar. gösterim ücretleri çok düşük bir miktar olması ve ilk gösterimlerde yönetmen ve oyuncularla yapılan güzel söyleşiler azimli ögrencilere, ve sinefillere çok şey katar.
cengis hocanın yeni filmi, oyuncuların birçoğu cengis hoca gibi akedemisyen'dir. film'in akışı edebi metinler üzerine gidiyor dolayısıyla ağır. sesler ise berbat. cengis hoca dublaja karşı olduğunu ve zorunlu olarak bunu yaptığını söyledi. film'i 33 gün gibi kısa bir zamanda çekmişler haliyle ortaya fast-food tarzı bir film çıkmış. ama buna rağmen filmin değişik bir dili var, tugla gibi olmasına rağmen insan izliyor.
filmin içinde çeşitli klasiklerden alıntı sahneler var. ve bunlar bire bir işlenmiş. sahne akıp giderken raskolnikov'un hikayesini izlemek beni şaşartmadı değil. ercan kesal'ın meyhane performansı çok iyiydi.
cengis hoca kendime yönetmen diyebilmem için daha çok film çekmem lazım dedi, ancak sonraki filmlerinde de çıtayı yükseltip tamımiyle şiirsel bir formatta film çekeceğini söyledi. edebiyat ile sinema birbirine çok yakın olmasına rağmen bir o kadar da uzaklar. edebi metinleri sinemasal bir anlatıda ekrana yansıtmak yönetmen için çok tehlikeli bir iştir. umalım ki hoca bunları göz önüne alarak birşeyler yapar.
ülkemizde ''eksik resim'' olarak istanbul film festivalin'de gösterime giren belgesel, sinemalarda oynamadı tabiki, malum ortamlarda mevcuttur.
çekim şekli kil ve toprak karışımı maketler üzerinde gidiyor, klasik belgesel anlatısına alternatif güzel bir şey bence, belgesel de kamboçya'da uygulanan komünizm şekli yerden yere vuruluyor, belgeseli izlerken komünizm'e bakış açınız tamamiyle değişiyor. bazı yönleriyle bana anti-komünist belgesel olarak geldi, pol pot'u denilen herifin hitler vari biri olduğunu belgesel de anlıyoruz.
izlerken sizi araştırma içine sokan güzel bir belgesel. tavsiye olunur.
Milyon dolarlar ile satılan malikhanelerin yapımında çalışan insanların, orda emek sarfedenlerin ülkede ne kadar degersiz oldugunu bir kez daha gözler önüne serdi. bu ülkede insan canı kadar ucuz bir şey kesinlikle yok. ve artık toplumumuz öyle yozlaşmış ki bu ölümler insanlara sıradan geliyor, suçluyu basit bir şirkete indirgiyor. önüne atılanı görüp kafasını kaldırmaya cüret edemiyor.
haydi bu haberide bir kenara atın, zamanla unutulacaklar arasına bırakın sizin başınıza gelene dek!
filmleri film yapan oyuncuları degil yönetmenleridir, film kültürü oluşmaya başlayan insanlar hep bu yanlışa düşerler, filmlerin baş aktörü üzerinden film tercihi yaparlar, yada izledigi filmden çok etkilenip fimler üzerine kıyaslama yaparlar eger film kültürünüzü geliştirmek istiyorsanız (bence kesinlikle geliştirin tüm sanatların ortak torunu sinemadır) benim önerecegim ve bu listeyi uzatmak tabiki mümkündür belli başlı yönetmenler vardır.