Arkadaşlar ateizm nedir derseniz şu kısa, takriben 18 dakika, google ted talk video'sunu ingilizce bilenleriniz varsa bir izleyebilir mi? izlenimlerinizi de benimle özel mesaj olarak paylaşabilir misiniz? Burada konuşan nöroloji prof'u kadın, bilerek mi bu konuşmayı kuntizlemiştir, maksat insanları çok ustaca bir şekilde dinden soğutmak mı? Bizi önceki hayat diye düşünmeye iten bir tek, sağ beyin odaklı doğmamız mıdır dedirten konuşu:
"ya böyle amaç sosyalleşmekse, arada bir bütün mahalle bir araya gelip sinemaya gitsek, çay falan içsek birbirimizi tanısak, böyle olma mı" gibi filolojik ve felsefi bakışaçılarına yol açacak damıtılmış tembelliktir. "abdes yerine de ayfonu şarj etsek" falan, o da yemez.
Neticesinde adam eli mahkum gidecektir, eh bu da bir nevi "parti" sayılır, sayılma mı? Lakin arkasından seni bekleyen tek sürpriz, ayakkabıların çalınıp çalınmadığıdır.
"Sever sever sağa ne?" diyebilmenin özgürlüğünü ve hukukunu Atatürk'ten, bu Allah ile kulu arasındadır "Sağa ne sığır?" diyebilmenin cesaretini ve yönünü peygamberinden almış hür bireydir.
amerikan televizyasında kanaldan kanala, reklamdan reklama koşarken kanald anahaber sunucusuna benzer bir yaratıkla karşılaştım. Bir adam okurken gözlerinin kaymasını gizlemek için sürekli bedeniyle şekil değiştirebilir miydi? Sonra bu bana gaip birşeyler anımsattı.
Sonradan şaştığıma şaştım; hükümet partisindeki politikacılar birbirinin aynısı değil miydi? SaddamApo benzerliğine şaşan bir tek ben miydim? Eğlendirsinler diye önümüze konan çikitalı televizyon sunucuları bir benzerliğe işaret etmiyor muydu?
Tipine baktığında hangi adamın söz dinler, isyan etmez, kolay kafası karıştırılabilir olduğunu bilmek, özellikle Türkiye coğrafyasında 2li 3lü yaşlardan öğrenilen birşeydir. Sonradan bu unutulur. Daha sonra da adına önyargı denilerek başka yerlere çekilir.
insan algıladığı her ânı saniyede 30 kere sinapslarına kaydeder. Bazısının unutulduğunu sayacak olsak da bir çoğu ölene dek bizimle beraberdir. Lakin tek anlık hayal olmaz, o olsa olsa özlemdir.
cümleler karmaşıklaştıkça acaba insan birşeyleri daha mı çok gizlemeye başlıyor, yada bundan daha çok şüphelenmeye?
Yoksa edebiyat dediğimiz şey, anlatma sanatı diye ifade edilen, birşeyleri anlatmak gayesinden öte, bir şeyleri saklamak mı? Yani bir nevi ekleyerek değil eksiltilerek yapılan bir heykeltraşlık mı?
öyle olduğunu düşündüğümüzde bile kim bilir neleri atlıyoruz. insan, ah insan, daha kendi gizemini çözememiş, ama evrenleri bir kalbe bir beyine sığdırabilmiş insan? Yoksa bunu yaparken o da mı birşeyleri atladı, atladıklarını inançla yahut duygularıyla mı sakladı?
kelimelerin çağrışımı başka, bir elma benim için sarı ve sert, başkası için kırmızı ve sulu. benim beyaz diye gördüğümü acaba başkası beyaz mı görüyor, yoksa o da onu benim gibi beyaz öğrendiği için mi ona beyaz diyor?
Ya gittikçe eksikleşen yaşantımız. Sözlüklerde o eksikliği biraz dengeleme çabamız. Ve gittikçe daralan hafzalamız ve kısalan tümceler, sözcükler. Kısaltmaya alışmış Mareşal Gazi Mustafa Kemal Paşaya dahi olur olmadık kısaltmalar yapanlara ses çıkarmaz olmuşuz.
kendimizi aradığımızı, farklı olduğumuzu söylesek ne çare, hepimiz bunu söylemiyor muyuz? Bazıları bizde iz bırakan heykeltraş izlerini dahi suçluyor, neden hepimiz fabrikadan çıkmadık, o zaman hatamız daha az olurdu diye. Halbuki yaşam ölüme kadar bırakabildiğin etki, değiştirebildiklerin, senin arkandan eksilttiklerinken biz neden kendi eksiltilerimize bunca takılıyor, ölümsüz olmak istiyoruz? Zaten ölümsüzlük yanıbaşımızda dururken neden biz ona öykünmeyi ve sonsuz tutsaklığı tercih ediyoruz?
Eksiltmek başka yüksünmek başka. Zannederim ki koparılan bir parçanın duyarsızlaşmış bir felci haline gelmişiz. Üstelik koparılan biz değil, kopan biz halini almışız.
kankisi tarafından satıldığı andır. Ulen aslında insana ihtiyacım yok ama sosyal yaratılışlıyım. Arkadaş dediğin 1 "Ar-kardaş" 2 "Arka-daş" şeklinde olmalı ya;
vaziyet itibariyle artık arkaşlıklar ingilizcedeki "Pal" olmuş. Gidişle Paypal olacak.
ben de, şahsen gitsem hertürlü etkileyeceğime emin olduğum başarılı yaratılışlı insan. En beğendiğim yönü kendini bilmesi, havalılığın arkasında bunu taşıyabilmesi; yani kendine güveninin boşluktan değil doluluktan gelmesi. Eh bunu herkeş de anlayamaz zaten, hertürlü etkiler kendime bağlardım ama üşeniyomuyum çekiniyomuyum bilmiyorum, olacağı varsa olur zaten *. Herneyse okurlar, Salı günleri keyfimizi atıran tat olan dizide göynümüze çay demleyen bir şahıs.