oyun konu olarak dolu bir oyun değil, tv dizisi olsa muhtemelen çoğu kişinin eleştireceği, pembe dizi tadında bir oyun fakat bunu bir tiyatro oyunu olarak düşünürsek bu fikri bertaraf edebiliriz diye düşünüyorum.
oyunun başlarında karakterlerin -oyun her ne kadar ingilizce'den çeviri bile olsa- oldukça vasat ve yapmacık konuştuklarını düşünürken sonrasında tamamen toparlandı bu durum. çeviri oyunlardaki ifadelerin ve buna bağlı olarak ses tonlarının da kendi dil ve tonlama yapımıza uyarlanması taraftarıyım. "hey dostum lanet olsun biraz daha sakin olamaz mısın" deyince duygunun içine sıçıldığını düşünüyorum. hey dostumsuz oyna şunu kardeşim. neyse. dediğim gibi oyunun eksik tarafının bu olduğunu düşünüyordum ki büyük ölçüde düzeldi ilerleyen dakikalarda. oyunculukların neredeyse tamamı başarılıydı. bazıları ise çok başarılıydı. konusu daha önce de belirttiğim gibi sıradan ve pembe dizi tadında olsa da herkesin yaşantısında bulunabilecek içeriklere sahip. bu yüzden konuya adapte olmayı reddetmek yerine konuyla bağ kurmaya odaklanıyorsunuz. yer yer eğlenceli diyaloglar mevcut, çoğu kişiyi güldürebildiklerini düşünüyorum. bu yıl izlediğim oyunlar içerisinde en başarılı olandı diyebilirim.
kitap ne bir kitap gibi başlıyor ne de bir kitap gibi bitiyor. ferit edgü'nün çok fazla imge kullandığı kanımca çok başarılı kitabı. çok etkilendiğim bir yazar zaten kendisi, bu eserinden ayrı bir etkilenmiştim, ikinci kez okudum. taşra yalnızlığı da doğu'nun derinlikli ruh hali de zaten kitapta mevcut. kitap hem varoluşçu hem oryantal hem politik hem şiirsel. tadı başka güzel.
son zamanlarda karşılaştığım öğreticilik seviyesi en yüksek bloglardan birisidir. yazar kadrosunun farklı disiplinlerden oluşması bu öğreticiliğin büyük sebebidir diye düşünüyorum. tavsiye ettiği bloglar her ne kadar da bahsedilen şekilde büyük kapitalist kan emiciler tarafından fonlanmış olsa da ne okuduğunun değil nasıl okuduğunun farkında olan insanlar tarafından tavsiye edildiği için güzeldir. zira bu ülkedeki sosyalist komünist iktisatcıların elinde the economist dergisiyle dolaştağı da biliniyor.
casare pavese'nin henüz bitirdiğim kitabı. ne zamandır okumak için bekletiyordum, sonunda bitirdim. kitabın ve öyküsünün içine tam olarak girip adapte olamadım sanıyorum ki bu yüzden düşündüğümden uzun sürede bitirdim. geçtiği dönemin faşist italya'sından ufak tefek kesitler var. arkadaşlık ve politize olup siyasi bilinçlenmeyi konu alan bir kitap. sorunun bende olduğunu düşünmekle birlikte beklentimi karşılamadı demek istiyorum ama pavese gibi bir insanın eseri için de böyle bir ifade kullanmak istemiyorum.
yky'den çıkan goli taraghi kitabı. üslup ve şiirsellik konusunda başarılı olmasına rağmen kitap bitmek bilmeyen bir sıkıcılıkta. kimin kim olduğu, konunun en olduğu belli değil kitapta. inatla devam ettim okumaya fakat pes ettirdi.
annemin gece gelen sancısının telaş sesleriyle uyanmam, bekleyiş anında pederin gerginliği, olan biteni yarı idrak düzeyinde takip etmem, 2 saat sonrasında gelen bebek ağlaması, aynı zamanda aile dostumuz olan hemşirenin yanıma gelip kardeşin geldi demesi.
günler geçmek bilmese de seneler çabuk ilerliyor.
Primattan hallice, düşünce sistemini dogmatiklik ve yozlukların yönettiği ortadoğulu cehalet yongası halkın kararını tanımıyor, saygı da duymuyorum.
bu ülkeden de gitmiyorum. ülke de benim devlet de.
Sen ortadoğulu arap yalağı bir piç kurususun.
Seçmen ehliyeti değil fiili ehliyeti dahi meczup halkının amına koyim.
Devletin tanımına aykırı, milli güvenliği sağlayamayan tüm bürokratik yapılanmaların kitabını sikeyim.
Laik vesayetten soyutlanmış ve zaten toprağında milliyetçi-muhafazakar ortadoğululuk olan bu ülkenin sürüklendiği kargaşa ortamının sorumlularının varoluşunu teolojisini sikeyim.
Hepinizi tek tek giyotinlere, darağaçlarına götüreceğiz kahpenin soyları. Hepinizi tek tek lime lime edeceğiz.
çok güzel günlerim oldu. ailemle, arkadaşlarımla, hayatıma girmiş ve hayatımdan gitmiş olan duygusal ilişkilerimle.
lakin ant olsun hiçbiri Beşiktaş kadar mutlu etmedi. hiçbiri Beşiktaş'ın yaşattığı kadar tüm hücrelerimde hissettirmedi güzelliği.
ve yine ant olsun sokağın tavanı kadar, cehennemin dibi kadar seviyorum seni Beşiktaş. tüm şiirler sana Beşiktaş. tüm şarkılar tüm türküler sana.
lan Beşiktaş'a sarılmak nasıl mümkün olmaz. ben Beşiktaş'a sarılmak istiyorum.
sevinçler, hüzünler ant olsun ki seninle güzel.
Beşiktaş var olsun.
yakında seni eski yuvamızda, bir kez daha ilk gördüğüm o yerde göreceğim.
Zaman geçiyor. Ondan önce de 2005 falandı mesela düşününce. Zaman öyle ya da böyle geçiyor. Umutlar tükeniyor umutlar yenileniyor sevgili apartman sakinleri.
Saatler, günler geçmiyor da mevsimler, yıllar su gibi akıp geçiyor.
Bugün olmasa da yarın, yarın olmasa da o gün; bir yerlerde bir şeyler mutlaka güzel olacak. Olmalı.
kendi ismimin değil belki, hayatımın herhangi bir yerinde hayatıma girmiş ve daha sonradan benden kopmuş olan bir kadının isminin meliha olmasını isteyebilirdim.
ne de olsa bu senaryo geçmişlerimizde mevcut gelecekte de mevcut olması muhtemel. madem çekeceksin sancıyı, bir kez meliha ile çekmek isterdim.
chp yandaşlarına dinsiz diyor. hdp destekçilerine dinsiz diyor. kürt halkının önemli bir kısmına dinsiz diyor.
cinsel tercih yönelimi farklı seyredenlere dinsiz diyor. ermeni'ye, rum'a dinsiz diyor.
diğer dinlere mensup olanlara zaten dinsiz diyor.
sosyalist parti destekçilerine dinsiz diyor.
cemaat yapılanması ve yandaşlarına dinsiz diyor.
çeşitli islami tarikatlara sahte müslüman diyor.
ülkenin doğusunun büyük bir kısmına dinsiz diyor.
ayrı bir mecrada çıkıyor; bu ülkenin %99'u müslüman diyor.
pozitif bilim önderi olan matematiği ve analitik düşünce sistemlerinin alayını ter yüz edip alkış kıyamet destekçi topluyor.
bu ülke yansın, su veren itfaiyenin hortumunu sikeyim.
sakin değilim.
iktidar gündeminin insanların okuma alışkanlıkları, roman ve şiir tutkuları olmasından ve bunların alkol/sigara bağımlısı yaptığı şeklindeki sikimsonikten öte bir vaziyet olmasından daha abes değildir.
insanların, hele ki bir kadının yanında taşıdığı; kimilerince mahremiyete dahil olan çantasından aldığı sigarayı kırması ile gündem oluşturan reis-i cumhur sıfatlı deccal kırmasından hiç ama hiç abes değildir.
o harekete maruz kalan kadının sırıtma durumundan da abes değildir.
fikrini ve özellikle de zikrini siktiğimin abesleri.
ek; bu günlerde entrylerimde küfür barındırdığım için kimseden özür dilemiyorum.
Takribi birkaç aydır evden çıkınca güne çok gergin başlıyorum. En moralli olduğum sabahlarda dahi yaşanıyor bu. Derken sebebini az evvel keşfettim.
Yine benzer bir zaman aralığıdır, çıkınca sokağın köşesindeki fırından bir poğaça ya da türevi yiyecek alıyorum.
Bu yerde tezgahta ya bir orta yaşlı adam ya da benzer yaşta iki kadından biri oluyor. Her sabah istisna ve cinsiyet farkı olmaksızın yaşanan diyalog;
- merhaba günaydın. Bir peynirli poğaça alabilir miyim ?
- bir tane mi ?
- evet bir tane.
Bugün kasti olarak bu soruyla karşılaşmamak için tabir-i caizse yeri göğü inleterek adet sayısïna vurgu yaptım.
- günaydın, "bir" peynirli poğaça lütfen.
- bir tane mi ?
- içinizden kaç tane vermek geçiyorsa.
- @$$^%@
Ulan cinnet geçirttiniz lan bana cinnet. Benim gibi esnafla diyalogu muazzam, küçük esnafı kucak dolusu seven adamı delirttiniz lannnn.
Lan siz hangi benzer tohumun moronlarısınız.
Yeter be yeterrrrr. Ben istediğim şeyi zorla söylüyorum sabahın köründe sen ne çeşit bir özürlüsün (üç kişi için de) de her defasında aylardır tasdikletiyorsun yahu cümlemi.
Ulan her şeyi geçtim, tanıyorsunuz beni. Yarım sene oldu her sabah hanginiz olsanız aynı şeyi aynı adette alıyorum. Bana bile gına geldi bu kadar nasıl türüne ihanet eden bir canlı olabiliyorsun ulan.
Fıttırdım ulan fıttırdım. Bir günü istisnayla geçin orospu çocukları. Bir gün de ardından aynı soru gelmesin.
Genetiğini siktiklerim ya kopya çekmiş babaları sanki birbirinden.
Her gece yatarken endişeyle yatıp, sabah acaba bugün de sorarlar mı diye hüzün dolu uyanıyorum lan ibneler.
Ohhh bee.
Germeyin beni.
Yarın sırf bu oyunu kazanmak için bağıra bağıra "iki" tane lütfen diyeceğim.
"bir tane mi" sorusuyla karşılaştığım an siktim ananızı.
Nasa'ya mail atıyorum bunlar uzaylı diye.
kafamın içinde bağırıp duran seslerin üzerine düşürdüğü çığların altında kalan.
musibet.
atıp atıp içine gamdan kederden yeri de gelir ya hani neredeyse veremden ezildi.
büzüldü, un ufak oldu da bir delik bulup çıkamadı gün yüzüne.
Külfet.
tuzlu bunun tadı tuzlu. mide ekşiyor dert olmuyor da yüzünü ekşitince dünya sitemkar.
ekşitemediği şey kalmadı meretin ona ne şüphe, eskitemediği kalırsa o zaman tavan hem eşin hem dostun.
bunun tadı pür tuz.
ağlayıp sızlayıp ısrarla vermeye çalıştığın hani. ezelden olmasa da gazelden gelen.
genç bir topluluk olan merseyside'lı (Liverpool) grup cavalary'nin başarılı parçası.
şarkının sözlük anlamıyla eşdeğer nitelikte sözleri var ve müzikal olarak da sözleri tamamlayıcı nitelikte.
grubun solisti ile her hafta serbest solo performans etkinliği düzenlenen studio2 adlı bir mekanda tanışmıştım. daha sonra sahneye çıktıkları bir bar olduğunu söyleyip özellikle davet etmişti.
kent olarak akıl almaz derecede müzik tutkunu olmalarının yanında müzik yeteneği bazında da insanüstü bir popülasyona sahipler. beatless'ın doğduğu şehirden de farklı bir şey beklemek olmazdı zaten.
sofar Liverpool'da canlı bir performanslarına rastladım, akustik formatta ve bence kayıttan daha güzel şöyle bırakalım;
In a dark lament.
To your modesty, I would love to know.
Am I any closer?
In a deep garden.
Sits a Mockingbird, It'll stray tonight.
You'll wonder why?
Don't you feel you're wasted?
Don't you feel you're wasted?
Now?
We, we could reach so high.
When I'm the underdog, praying on a hope.
I know you're wise.
Pray, we don't need to say goodbye.
Seated on my throne, I would have you right by my side.
With another glance.
Take me in a trance, I will turn away.
You won't save me.
Don't you feel you're wasted?
Don't you feel you're wasted?
Now?
We, we could reach so high.
When I'm the underdog, praying on a hope.
I know you're wise.
Praise, we don't need to say goodbye.
Seated on my throne, I would have you right by my side.
Don't you feel you're wasted?
Don't you feel you're wasted?
Now... we could reach so high.
When I'm the underdog, praying on a hope.
I know you're wise.
Praise, we don't need to say goodbye.
Seated on my throne, I would have you right by my side.
Öncelikle bu miktarın asgari geçim indirimi (agi) ile birlikte verilen miktar olduğunu söylemekte fayda var. işveren böyle olması konusunda başından itibaren ısrarla bastırırken işçi sendikasının tamamı ile suskun kalması ve agi dahil bu net tutarı almaya mahkum olması (her yıl olduğu gibi ) anlaşılır şey değil. Bunun yanısıra tebliğ henüz yayınlanmamış olsa da devletin 110 liralık teşviki söz konusu. Gereken düzenleme birkaç gün içinde resmiyet kazanacaktır.
Önümüzdeki günlerde ekonomik tablolarda keskin değişiklikler görülebilir. Net 1300 tl'lik asgari ücret birçok iktisadi değişikliğe sebep olacaktır;
-Asgari ücret artışının diğer çalışan ücretlerini etkilemesi ve işveren tarafında bu ücret ayarlaması konusunda sıkıntılar yaşanması
-işçi ücretinin artmasının mal ve hizmetlere zam olarak yansıması ihtimali
-enflasyon tetiklemesi ihtimali
-istihdam daralması ihtimali
-yıllık vergi diliminin yeniden belirlenmesi durumu
Melankoli romantik ve aşk dolu bir his olabilir lakin umut bir vazifedir arkadaşlar.
Gecikmeli uğrayabilmiş olsam da; Herkesin mutlu bir sene geçirmesi, sağlıklı ve huzurlu olması dileğiyle.
Eski yeni, hatrı gönlü olanların attığı mesajları yanıtladım. Keza kendim yazmak istediklerime dileklerimi de mesaj yoluyla yine ilettim. Unuttuğum birileri olduysa lütfen bağışlasın. Kalan tüm kullanıcı arkadaşlardan görecek olanlara da buraya yazarak iyi dileklerimi sunmak istedim.
bilgili, dost canlısı, harika üsluplu, yardımsever, tertemiz niyetli ve düşünceli, bu mecranın her zaman en seviyeli figürlerinden olmuş; saygıdeğer insan.
Yokluğu özlem doğurur. Varlığı kazançtır.
Mutlu bir sene geçirmeni diliyorum. Huzurla ilerleyen bir dönem olsun. Lütfen ses ver rastgelirsen. mesaj alımını da deaktif ettin.
tehdit edildiğini düşünen birileri olmuş. bu kadar dezanforme edilmese iyi olurmuş lakin sağlık olsun. yine de belirtilen mesajı buraya indirelim, umumi bir hal alsın.
tehditten ziyade şahsın kendisi için yazılmıştı. başlık alıntısı normaldir lakin noktalamasına dek uzunca yazılmış bir giriyi copy paste etmek hoş değil, farkedenlerden alacağı yorumlar da hoş olmayacaktır düşüncesi ile yazıldı.
velhasıl ne kadar mühim şimdi bu diyalog ? hiç kadar.
rastgele mizah virtüözü, dahi yazar kaşifi, koca yürekli insan.