ürün ve hizmet konusunda yazılan entryler dışında bu markanın türkiyedeki çalışanlarına nasıl bir değer biçtiğine gelelim biraz da . mersin mağazasında çalışan ve birçoğu üniversite öğrencisi olan insanları ( çoğunlukla kadın çalışanlar ) gece on buçuk , on bir saatleri arasına kadar çalıştırıp sonrasında da servis hizmeti sağlamayan ve bu çalışanlara 2 aydır yemek ücreti vermeyen mağazadır. gecenin köründe işten çıkan insanların ulaşım ağının olmadığı bir noktadan 30 dk yürüyerek ana yola ulaştıklarını da belirtmek gerek . ve bu insanların can güvenliğinin decathlon markası için ne derece önemsiz olduğunu da belirtmeli . ha bunları nerden mi biliyorum mağazada çalışan kız arkadaşımdan biliyorum . insanlara eğlenceli ve cazip görünen bu marka arka planda çalışanlarına bu şekilde bir uygulama sunmaktadır. gecenin 11 inde insanları kuş uçmaz kervan geçmez bir yerden 30 dk boyunca yürümeye mecbur bırakan bu marka insana verdiği değerde de -sattığı ve aslında o kadar da ucuz olmayan ürünler kadar- ucuz bir yerde durmakta . ha unutmadan bu kadar sömürdükleri part-time çalışanlarına aylık 500 tl veren mağazanın 1 hafta önceki açılış gününde elde ettiği ciro yüz bin lira ..üniversite öğrencilerini sömüren bu markanın, yönetici pozisyonun da yer alan kişileri de bu sömürüden sorumludur ayrıca .
"felsefe, kişinin gelmeyeceğini bildiği birisini beklemesine benzetilebilirse,buradaki önemli nokta felsefenin sevmeden olamamasıdır; sevmenin de sevilen ortada değilken bile kendi kendine yeterli olması..." o.aruoba
sevgi, öyle güçlü ve öyle garip bir duygudur ki bazen sevgiyi sevdiğinizden korumanız , saklamanız hatta sakınmanız bile gerekebilir.. belki de çoğu zaman... susarsınız... beklersiniz... özlersiniz...
Hakkında denilebilecek en güzel cümlelerden birkaçınıda o. aruoba demiştir :
"Yaşamı yazmaya kaktığında, sıkıntıya düşersin hep : yaşadığın, yazıya gelir gerçi; ama, yazıldığında içine gireceği-girdiği-biçim, aykırılığı, çelişmesi, zıtlığıyla, seni huzursuz eder, sana sıkıntı verir.
yaşadığını, yaşadığın biçimiyle ,yazıya dökemezsin- dökülür gider...
yaşadığını yazamazsın.
yazdığın da, yaşadığın değildir.
yaşarsın belki; ama yazamazsın ki:
yazarsın belki; ama yaşamamışsındır ki...
yazdığın, yaşamadığındır-
yaşadığın, yazılmadan kalır;
yazılmadan
geçer. "
özlem kişinin insan olma yetisinin kanıtıdır, hiçbir şey beklemeden sadece özleyen insanın... özlem uzaklıktaki yakınlıktır yada yakınlıktaki uzaklık, özlem çok uzak ve fazla yakın olma halidir ... özlem paylaşılamayan paylaşılmışlıktır..özlem tatlı bir düş gibi omalıdır hiç bitmemesinin istenmesi ve bitmemesi gereken...özlem, yalnızlıktır ve yalnızlıktaki birliktelik.. özlem, özleyenin özlenene özlenenin yanındakilerden daha yakın olmasıdır.. uzaklığın anlamının yok oluşudur..ama yine de "uzak" olmaktır işte...özlem zamanı belli olmayan ya da belli olmayacak olan bir med cezir dir , okyanusun çekilmesiyle karşı kıyıya geçmenin bilinmezliği ve bu bilinmezliğin beklenmesidir..özlem her yüreğe giremeyendir ya da her yürekte yaşayamayan...özlem beklemektir- beklenti değil- ama belirsizliğin beklentsidir ama yine de beklemektir...özlem ne ölümdür ne de yaşam... özlem bu yazılanların yalnızlığıdır ... özlem anlatılmaz olandır...
şu anda parmaklarımın altında duran hp marka bilgisayarı üreten satan dağıtan ve bunun network ağını kuran ve bu ağ sayesinde internete girmemi sağlayan ve bu sayede sözlükte kendisi hakkında entry girmeme imkan sağlayan inanılmaz bir anafordur . kıyamettir , hızlıdır, ölümcüldür, yok edicidir, sömürendir, yalnızlaştırandır, uyutandır, fakirleştirendir, savaştırandır, ... emperyalizm.
"güçsüzlük muhteşem bir şeydir ve güç hiçbir şey. insan doğduğunda güçsüz ve uysaldır. öldüğünde ise katı ve duyarsızdır. bir ağaç büyürken hassas ve esnektir ama kuruduğunda ve sertleştiğinde ise ölür. sertlik ve güç ölümün refakatçisidirler. uysallık ve iyilik varlığın, canlılığın dışa vurumlarıdır. çünkü katılaşan, hiçbir zaman kazanamaz."
(bkz: stalker)
boris vian ın metaforik bir sözünde geçen fransız sigarası. söz ise okunmaya değer ; " eğer bir kadını elde etmek, bir kadeh cini ya da bir paket gauloise sigarasını elde etmek kadar kolay olsaydı ve onun, alkol ve sigara gibi, kirli ve mide bulandırıcı bir odaya tıkılmaya zorlanmaksızın açık havada tadına bakma özgürlüğümüz; alkolizm ve nikotin zehirlenmesi çarçabuk ortadan kalkar ya da en azından makul ölçülere inerdi... "
norveçli yönetmen ,yazar, yapımcı . 2005 yılında senaryolaştırıp çektiği bir charles bukowski romanı olan "factotum" la uluslararası boyutta tanınmıştır . diğer filmleri;
eggs, 1995
water easy reach, 1998
kitchen stories , 2003
factotum, 2005
o' horten, 2008
eğlenceli,samimi ve gerçekçi insan öyküleriyle bezeli filmleri bulunan hammer ,norveç sinemasının son dönemdeki en önemli yönetmenlerinden biridir. ayrıca oslodaki bulbul film birliğinin de kurucusudur.
mutfak hikayeleri adıyla türkçeye çevrilen film 2003 norveç-isveç yapımıdır. filmin yönetmenlik koltuğunda ise bent hammer bulunmaktadır. film bekar erkeklerin mutfak hareketlerini araştıran bir şirket için çalışan folke nin gittiği evde gözleyeceği insan olan isac la yaşadığı ;düşmalıktan arkadaşlığa , dostluğa uzanan hikayelerini anlatıyor. filmin hikayesini anlatmaktan ziyade izlenmesini gerektiğini söylemek daha mantıklı geliyor bana . eğer insana ,yalnızlığa ve dostluğa dair sıcak ve doğal bir hikaye arıyorsanız "kitchen stories " bu hikayelerden biri kesinlikle.
roma mitolojisinde umut tanrıçasının adı. son tanrıça olarak da anılır. umudun insanoğluna kalan son kaynak , son şans olduğuna dair bir göndermeye dayanır bu durum .
Fas doğumlu olan bu fransız fotoğraf sanatçısı hayatının 40 yılını magnum fotoğraf ajansına adamıştır. Avrupanın ve dünyanın çeşitli ülkelerinde yapmış olduğu çekimler büyük yankı uyandırmasıyla beraber büyük bir beğenide bulmuştur. Dünyadaki savaşları, halkları, yaşamları kendi kadrajından aktaran barbey fotoğrafçılığı tanımlarken "FOTOĞRAFÇıNıN iNSANi BiR DURUŞU OLMALı" diyor. Fotojurnalizm geleneğinin bir üyesi olan barbey özellikle paris 68 inde yapmış olduğu çekimlerle 68 hareketinin doğuşunu ve gelişimini kaynağından siyah beyaz karelerle aktarmıştır .Türkiyede birçok kez sergisi açılan barbey son olarak 2010 yılında istanbul Modernde açılan "Magnum Fotoğrafları ile Türkiye Sergisi" sayesinde türkiyeye gelmiştir. bu sergide fotoğrafçının şangay, rio, seul gibi kentlerle eş zamanlı olarak çektiği istanbul fotoğrafları sergilenmiştir.
Requiem for Dying Mothers adlı parçalarıyla beni benden almış olan gruptur. mat i syn (ana ve oğul) filminden görüntülerle hazırlanan bir hayran videosu izlenmeye değerdir ;
2010 iF istanbulda altın lale en iyi film ödülünü aldığındaki ismi 2011 yılında çölde kutup ayısı olarak değiştirilen filmdir . şeylerin boktanlığı adıyla en iyi film ödülü verilen filmi 1 sene sonra çölde kutup ayısı adıyla gösterime sokmak nasıl bir mantığın ve zihnin ürünüdür merak konusu. fakat çok açık birşey var ki oda ülkenin sinema yapımcıları ve dağıtımcılarının sinema sanatının değerleriyle çok kolay oynayabildiği.
filmografisinde önemli yer tutan diğer filmleri i stand alone ve 2009 da çektiği enter the void dir .Yalnızlık,ölüm,yaşam,nefret gibi konuları varoluşçulukla harmanlayan noe , ağır ama her biri ders niteliğinde olan filmleriyle dünya sinemasının en yaramaz çocuklarından biridir. Enter the void filmiyle dünya sinemasına ilkler getirmiştir. kullandığı kamera açıları,hareketli üstten çekimler, renklerle oluşturulan efektler, ışığın dansı vs. gibi öğeler itibariyle enter the void tarihin en önemli filmlerinden biri haline gelmiştir şimdiden . Gaspar Noe sinemanın tanrılarından biridir aynı zamanda.