SwqueeZ
67 (misyonunun farkında)
altıncı nesil silik 1 takipçi 9.30 ulupuan
entryleri
oylamalar
medya
takip

    swqueez

    2.
  1. bu günden itibaren sözlükte olmayacak yazar.. elveda sözlük...
    0 ...
  2. ben bu yazıyı sana yazdım

    2053.
  3. içimdekilerin susmasını bekliyorum. az-çok, değerli-değersiz ne varsa akıp gitmesini diliyorum. tabi bu herşey bana göre.. sana göre hiçbirşey..
    bakıyorum yazdıklarına öyle.. beni kırdığın zamanlar içinde benden ve kendinden utanmışmısındır acaba?
    yada ne bileyim sen seviyorsun diye yaptıklarım gözlerinde hangi resimlerle kaldı...
    ama...
    mutlusun, önemli olanda bu.
    en son gün, sarıldığında o kadar çok dua ettim ki söyldiklerin doğru olsun diye.
    ama değildi.
    farkındayım. seni izleyen takvimin nasıl işlediğini biliyorum içten içe..
    ne kadar kızsam da, birdaha hiç görmeyecek olsam da ; kalbinin atışlarını duydum ve o an, hissetlerini o bana en güzel şekilde fısıldadı zaten.
    tek kötü laf etmedim, etmeyeceğim de.
    hayatımdaki olumsuzkların devam etme lanetini sana yükleyemem.
    evet üzdün ama çok fazla da üzüldün zaten.
    yeter.
    bazı şeyler zor bulunabilir olur. ikimizde öylesine insanlar değiliz ama bu aynı nefesi paylaşmamızı yeterli kılmıyor. bazen aklının köşesinde kalması için, kokunu bırakıp gitmen gerek belki de...
    oturmuş seni izliyorum şimdi.
    aklımda aynı melodi dolanıyor...
    incompatible, it don't matter though
    'cos someone's bound to hear my cry
    speak out if you do
    you're not easy to find

    is it possible mr. loveable
    is already in my life?
    right in front of me
    or maybe you're in disguise

    who doesn't long for someone to hold
    who knows how to love you without being told
    somebody tell me why i'm on my own
    if there's a soulmate for everyone

    here we are again, circles never end
    how do i find the perfect fit
    there's enough for everyone
    but i'm still waiting in line

    who doesn't long for someone to hold
    who knows how to love you without being told
    somebody tell me why i'm on my own
    if there's a soulmate for everyone

    if there's a soulmate for everyone

    most relationships seem so transitory
    they're all good but not the permanent one

    who doesn't long for someone to hold
    who knows how to love you without being told
    somebody tell me why i'm on my own
    if there's a soulmate for everyone

    hayatın dilediğin gibi akar, bu yıl bir ailen olur ve mutlu bir şekilde yolunda devam edersin umarım. gerçekten, kalpten diliyorum bunu.

    bu yazıyı ben sana yazdım. gerçekten, ben.
    6 ...
  4. sen hiç bilmeyeceksin

    1.
  5. bugün bitti herşey.
    ama bu bitişin bende bıraktığı enkazı sen hiç bilmeyeceksin.
    yarın yeni bir sabaha uyanacaksın
    belki de dünden kalma sarhoşluğun hala devam edecek
    lavaboya gideceksin yüzünü yıkamak için musluğu açacaksın,
    usulca eğileceksin ellerine dolan suyu yüzüne vuracaksın
    sonra doğrulup aynaya bakacaksın suretini göreceksin
    belki de kendi kendine sitem edeceksin
    ben ne yaptım neden yaptım diyeceksin
    ama ben ne haldeyim neler yapıyorum bilmeyeceksin.
    sen hiç bilmeyeceksin!

    her gün aradığın telefonu artık arayamayacaksın
    hep elin arama tuşuna gidecek yapamayacaksın
    iş yerine gittiğinde çekmeceni açıp telefonu oraya koyacaksın
    her saniye elin çekmeceye gidecek aradımı diye bakacaksın
    ve her gün aynı hayal kırıklığını yaşayacaksın
    numaramı sileceksin belki telefonundan
    ama aklından da silebilecek misin?
    ya ruhuna doldurduğun benden vazgeçebilecek misin?
    bu soruların cevabını asla öğrenemeyeceğim biliyorum
    ama şunu biliyorum;
    ben ne haldeyim, ne hissediyorum, ne düşünüyorum.
    sen hiç bilmeyeceksin!

    gün gelecek televizyonu açacaksın
    olur ya denk gelir hastalıkta sağlıkta der sanatçının biri;
    ve devam eder;
    yanabilir saltanatlar, olsun yeniden yaparız...
    ve sen şunu diyeceksin;
    olmaz yeniden yapamayız artık çok geç...
    için yanacak belki de
    ama ben hiç bilmeyeceğim!

    bir gün evinde dolanırken bir şeyler arayacaksın
    olur ya gözüne mavi boncukları olan yapraklı bir küpe takılır
    film gibi değil mi?
    sen yine ona bakarak iç geçireceksin
    ondan bana kalan son şey diyeceksin
    oysa gülerken ışıl ışıl parlayan o gözlere ne de çok yakışırdı bu küpeler
    diyeceksin...
    belki de atmak isteyeceksin onları ama yine kıyamayacaksın.
    ama ben hiç bilmeyeceğim.

    bir çift yürek;
    birbiri için atarken iki yabancı oldu bir anda
    ne acı değil mi be cergi
    artık gözlerimin içinin güldüğü o anları sadece resimlerde anımsayacaksın
    ne acı değil mi artık o gözler başkasına gülümseyecek
    oysa istesen...
    ya da boşver isteme kalmasın yüküm üzerinde
    ağır geldi sana
    belli ki hayat seni hiç zorlamamış
    ben kimim ki!

    şimdi git farzet hiç bir şey yaşanmadı
    farzet ki bu gözler sana hiç bakmadı
    yüreğim senin için atmadı
    kısa bir filmdi geldi geçti
    hakkın geçti helal et
    benimki de helal olsun
    her zaman sevgimle kal
    hoşçakal cergim...
    hoşçakal.
    2 ...
  6. motive etme yalanları

    8.
  7. - sen daha güzelsin
    - çok iyisin
    - en iyisi sensin
    0 ...
  8. sokak köpeklerine tu çiçiçi yapan piç

    47.
  9. iletişim bozukluğunu iliklerine kadar hissetmesi gereken, ruh hastası bir bünyedir.
    0 ...
  10. günü en iyi anlatan şarkı

    426.
  11. bugün sen çok gençsin yavrum.
    hayat ümit neşe dolu.
    mutlu günler vaad ediyor,
    sana yıllar ömür boyu.

    ne yanlızlık ne de yalan üzmesin seni,
    doğarken ağlıyor insan
    bu son olsun bu son...
    2 ...
  12. aşk ı memnu için alternatif isimler

    71.
  13. sevgilinin söylediği unutulmayan sözler

    1255.
  14. yarapunuttunmumahsunkulunu

    0.
  15. nikini ilk gördüğümde okumakta zorlandığım yazar. kendimden nefret ettirdi beni yahu...
    0 ...
  16. gelmiş geçmiş en rezil kişisel iletiler

    8.
  17. nasıl yüz ile çarpıp adam ettiysem sıfır ile çarpıp yok etmesinide bilirim.
    tam bir ağır abi modu iletisi.
    bir örnek daha;
    sakız olup başkalarının ağzında dolaşacağıma bok olur deliğe düşerim daha iyi...
    2 ...
  18. sevgilisinin elini öpüp alnına koyan acemi sevgili

    1.
  19. aslında acemilikten yapılan bir davranış olmamakla beraber tamamen geyik olsun diye yapılmış espirili bir davranıştır.
    -harçlık vereyim mi evladım? karşılığında bir yanıt aldığında da;
    -olur teyzecim diye yanıt veren, sevgili modelidir.
    tıpkı benim minik cergiciğim gibi...
    1 ...
  20. üreten susarsa türkiye susar

    1.
  21. şekerbank'ın enfes reklamı.
    içler acısı halimizi susarak bu kadar mı anlatabiliriz...
    eskiden vasıflı elemanlar kendine sıyrılacak bir yer bulmazken şimdi fabrikasında ekmeği için çalışan işçiler 'yükselen ekonomik değerlere' rağmen işsiz kalıyor. sessiz kalıyor..
    siz o sessizlik ne demektir biliyor musunuz?

    biz işsizler olarak fazlaca farkındayız olanların ve artık bunun herkes tarafından anlaşılabilmesi için reklamlar dışında şeylerin olmasını diliyoruz. *
    4 ...
  22. cv doldururken cinsiyet bölümüne kız yazan insan

    3.
  23. msn de yazışmak yerine sözlükte mesajlaşmak

    7.
  24. sözlüğü chat odası moduna sokan bir durum...
    script özelliğide olsaydı herhalde ignoreler havada uçuşurdu.
    Engellendin artık bana yazamayacaksın!
    0 ...
  25. eyvah kızım büyüdü

    6.
  26. haluk bilginer ve yıldız asyalı'nın birlikte rol aldığı eyvah babam adlı dizinin devamı niteliğinde ekranlara sunulan dizidir.
    hala beni bu kıza çok benzetiyor olmalarıda ayrı bir rahatsızlık diyebilirim. çocukluğumda sürekli ismim yerine bana ece denmesinden dolayı alışkanlık yapmasından çok korkardım doğrusu...
    2 ...
  27. kadınlar günü kutlanınca ben kızım diyen kız

    2.
  28. bir gülüşü ile hayatı unutturan insan

    13.
  29. güldüğü zaman gözlerinin içi de gülen insandır.
    2 ...
  30. senin için

    17.
  31. --spoiler--
    Gittin...

    Dudağıma, çocuksu susuzluğumla asla doyamadığım öpücüklerinden birini kondurup gittin. "Ne olur öyle bakma bana" dedin en son...

    Daha birkaç dakika önce gözlerimde varlığınla alevlenen yaşam sevincinin yerine, boyun eğmiş, donuk ve daha şimdiden hasretinle kavrulmuş bir karanlığı bırakıp gittin... Dolmuştu zamanın.

    Yüreğimdeki kum saatini, o göz açıp kapayıncaya kadar geçen "sen"den, sanki asırlarca tükenmek bilmeyen "sensizliğe" tersyüz ederek gittin.

    içimde, günlerdir yokluğunla zayıflamış, kalbi kupkuru kalmış aşk çocuğunu sevginle emzirme sarhoşluğuyla delirdiğim şu üç saatin içindeki yüzlerce "an"ı "anı"ya dönüştürerek...

    Önce gözlerim öksüz kaldı yokluğunda. Sonra, nefesinin o buğulu sıcaklığından mahrum kalan evimin rutubet kokulu duvarları...

    O ev...

    O eski ev... Oturup, zamanın o yağmursuz, o parça parça yüzüne bakarak, güneşin bütün gün sadece yalayıp geçtiği loş pencerelerinde dalgınlığımızı biriktirdiğimiz o ev...

    Şaşardık bazen. Ansızın, hesapsızca, belki de yorgun düşerek... Akıldışı bir hızla devinen imgelerin ortasında, bir çığ gibi ömrümüze yığılan anılardan birin seçip, dondurarak... Hayat, çok eskilerden gelen sonsuz bir ayinle ilgili gibi, bir gelenek gibi tekrar ederdi etrafımızda, umurumuzda olmadan...

    Elin çaya uzanırdı.
    Tenim dudaklarını özlerdi.
    Bir sözüm şiirin olurdu. Demlenirdik.

    Gömüldükçe düşlerin o büyülü uykusuna, aşkımın kalbimdeki ilahi melodisi çalınırdı kulaklarına birden. Nasıl da ürkerdin... Karanlıktan korkan bir çocuğun teselli isteği gibi bölerdi sesin suskunluğumuzu.

    Ruhlarımızın bir yerlerde buluştuğuna, düşlerimizin bir yerde kesiştiğine inanmak istediğim bu hayattan çalıntı anları, beni bunun aksine inandırmaya çalışan bir sesle ve ilk önce hep sen bölerdin.

    işte böyle anlarda yüzü daha da netleşirdi dünyaya gözlerinden bakan o yaralı çocuğunun... işte ben en çok seni içimden doğru sevdiğim böyle anları severdim.

    Hayatın içinde seni barındırdığı her karesinde uzun uzun soluklar alarak, o günlük, o sıradan ayrıntılarını alabildiğince büyütüp, içinde kaybolarak severdim seni... Odanın içinde, varlığına yıllardır aşina olduğun bir eşya gibi sessizce kaybolarak, seni izlemek ve başının üzerinden sonsuzluğa akıp giden düş bulutlarında şekillenen her şeyi, şu yüreğimde senin için büyüttüğüm şiire mısra yapıp eklemekti seni sevmek.

    Sevmek hayatına tanıklık etmekti benim için...
    Sabahları evden çıkmadan önce, uykundaki o en masum halini öpücüklere boğarken "gitme" diye sayıklayan sesine kıyamayıp, patrona bin bir yalanlar uydurarak, işe gitmemekti seni sevmek...

    Sana kahvaltı hazırlamaktı. Senle hazırladığım sofraya iştahla oturup "sen var ya, bir meleksin, neden seninle evlenmiyorum ki ben? Senden daha iyisini mi bulacağım"diyen muzip sözlerine sevinmek, belki de çocukça inanmaktı. ince ince kıyılmış, tabağa motif gibi işlenerek dizilmiş ve hep sevdiğin gibi üzerinde zeytinyağı ve limon gezdirilmiş domateslere, yaptığım mezelere duyduğun minnete şaşırmaktı. Hayatına eklemekten çılgınca zevk aldığım o şefkatli inceliklere duyduğun minnete şaşırmaktı seni sevmek...

    Seni sevmek, bundan yıllar önce, seni bir idol gibi içimde büyütüp, hayranlığımın yavaş yavaş aşka dönüşünü ürkekçe gizleyerek kaleme aldığım mektuplarıma, aynı incelikle, aynı özlemle, aynı hayranlıkla verdiğin cevaplarına inanmaktı. Tüm ısrarlarına rağmen, bu eşsiz büyüyü bozmaktan çekinip, aylarca seni bir kez bile aramamaktı. Sonra ansızın yollara düşüp, çocukluğumda kalbimde filizlenen sevdası senin aşkınla yeşeren bu kentin sokaklarında izini sürmek, kendi sözlerinle "bu inceliğin ve bu derin anlayışın yüzünü", yani o merak ettiğin yüzümü, gözlerine taşımaktı. Buluştuğumuz cafe de, ayların günlerin telaşı ve suskunluğuyla anlattığın şeylerin hiçbirini algılamadan, sadece hayranlıkla seni, o hepimiz gidiliğini seyrederken, masanın altından bir türlü çıkartamadığın o telaşlı, o çocuk ellerinde kendini ele veren heyecanına inanmaktı...

    Seni sevmek, o gece rakı içtiğimiz köhne meyhaneden çıkıp yürüdüğümüz sokaklarda, Nisan ayında bir mucize gibi gökyüzünde dans eden kar tanelerinin Tanrı'nın bu aşk için gönderdiği bir işaret olduğuna inanmaktı.

    Seni sevmek kadınlığımı, bedenimi ve hazzı ilk defa seninle keşfetmekti. Onyedi yıldır sanki sadece senin için sakladığım bedenimi, en ufak bir tereddüt duymadan ve beklentisiz bir sarhoşlukla sana sunmaktı. Her dokunuşunda kutsal bir ayinin o sıcak ve tatlı şarabını yudum yudum içer gibi...

    Seni sevmek, aşkın uğruna, ama senden izinsiz, başka bir kentteki hayatımı sıfırlayıp, yaşadığın kente, yaşadığın göğün altına, ıslandığın yağmurların altına gelip yerleşmekti. Senden başka, bu koca kentte bir başınalık ve kimsesizlikti seni sevmek... Sokaklarda tek bir tanıdık simaya rastlamamaya alışmaktı güçlükle... Hücrelerimle beraber çoğalan aşkını özgürce ve sınırsızca yaşamak için ailemin şefkatli ve anlayışlı kollarından sıyrılıp kanatlanmak, yıllanmış can dostların sevgisini çok uzaklarda bırakmaktı...

    Seni sevmek, yalnızlığın soğuk kollarından biraz olsun sıyrılıp, nefes alabilmek için geceleri saatlerce tek başıma Beyoğlu'nun karanlık sokaklarında kalabalığın soluğuyla ısınmaya çalışmaktı. Hiç tanımadığım insanların yüzünde senin yüzünü aramak, onların kaybolmuş, umutsuz hayatlarında yaralı geçmişinin ve çocuksu düşlerinin izini sürmekti.

    Seni sevmek, bu kentin tozlu, soluk ışıkları ruhumu ısırırken, aynı gecenin yıldızları altında seni deliler gibi özlemekti. O geceyi de kollarında geçirebilmeye seni ikna edebilmek için saatlerce sokaklarda dolaşıp, barlarda, kahvelerde oturup eve dönüşünü beklemekti. Bazen bu bekleyişlerin sonu, yorgun düşmüş bedenimi sürüklediğim evimde, o gece bir başka kadının yanında uyumana ağlamak olurdu sabaha kadar... Ertesi gün bir şizofren gibi, hiçbirşey olmamış gibi tekrar seni sevmeye koyulurdum. Şaşırırdım.

    Çünkü, seni sevmek direnmekti sevgili... Güçsüz olanı acımasızca yok eden bu kentin hoyratlığına ve senin için artık inanmaktan çoktan vazgeçtiğin, yaşadığın hayal kırıklıklarıyla çok uzun zamandır kaybettiğin o aşk duygusunun gerçekliğinin canlı ispatı olmaya direnmekti. Kalbine inançla aşk tohumları ekmekti seni sevmek. Sevmek o yitirdiğin aşk şarkısı adına sana umut vermekti.

    Seni sevmek, ait olduğun gökyüzünde seni özgür bırakmaktı. Koparmamaktı kanatlarını. Ruhunun ve kaleminin tek besin kaynağından, başka sevgilerin şiirine eklediği mısralardan kıskançlıkla seni mahrum etmeye yeltenmemekti.

    Sevmek, ruhumun tek sahibi olan seni sahiplenmemeye kanaya kanaya razı olmaktı. Çocuksu bir saflıkla tek vazgeçemeyeceğinin ben olduğuma kendimi inandırarak, hayatına boyun eğmekti.

    Seni sevmek, bir babayı, bir can yoldaşını hayatının sonuna kadar yanında olduğunu bildiğin güvenilir bir dostu, ilgiye ve şefkate doymayan çaresiz bir küçük çocuğu, ama en çok da tutkulu, kıskanç ve yüreği sonsuz maviliklere akan bir deli aşığı sevmek gibiydi.

    Bir gün ansızın, telefonda duyduğun bir sese, ya da yeni tanıştığın bir kadına aşık olduğunu, sanki tepkimi ölçmek ya da seni nasıl kıskandığımı görmek isteyen abartılı bir heyecanla söylediğinde, telaşa kapılmamak, bunun gelip geçici bir duygu olduğuna ve asla benden vazgeçemeyeceğine inanmaktı... Yine de içimdeki o kaçınılmaz endişe ister istemez sarardı yüzümü... Sesim soluğum kesilirdi birden... işte öyle anlarda beni sımsıkı sarıp, tutkulu bir sevişmenin ilk öpücüklerini dudağıma kondururken "Sen küçücük bir kızsın, biliyor musun" diyen şefkatli sesini severdim en çok. Ve aslında ben dâhil, hiç kimseye âşık olamayacağını düşünür hüzünlenirdim.

    Rüyalarımın gül kokusu.

    Sonra bir gün aşka açıldı yüreğinin sürgüleri
    Sonra bir gün şiirlerin başka bir aşkın kokusuna büründü.

    Yıkıldı tabuların... Kırıldı zincirlerin... Uzağıma düştün.

    Bu defa farklıydı, hissetmiştim. Yalnız bedenini değil, ruhunu da paylaşmaya başlamıştın bir başka kadınla.

    Sonra sevmek yavaş yavaş kayışını izlemek oldu avuçlarımdan. Seni sevmek, sen sabaha karşı uyuduğumu sanarak yanımdan kalkıp bir başka yürekle telefonda özlem giderirken, içimde kopan fırtınaları susturmaya çalışmak oldu sessizce.

    Habersizce kapını çaldığım o gün, kapında kalıp, içeri girememek oldu. O güne kadar hiç olmazsa bana karşı dürüst olmanla, yaşadıklarını benden gizlememenle, yalan söylememenle avunuyordum. Ama bir başkasını incitmemek, üzmemek için ondan gerçekleri gizlediğini, yalanlarla da olsa o nu koruduğunu fark edince bu avuntu da terk etti beni. Yalanlarını bile kıskanır oldum.

    Neden dürüst olmak için beni seçmiştin sanki. Gerçeğin acımazız zindanlarında neden beni kilitli bırakmıştın.

    Ne çok düşündüm bu soruların cevaplarını.
    Ne çok sorguladım kendimi, nerde hata yaptığımı, neyi eksik bıraktığımı.

    Kadınca oyunlardan haberim olmadı hiçbir zaman. Seçtiğin yaşam biçiminden koparmak, seni soluksuz bırakmak demekti benim için. Hatam seni bir mülk gibi sahiplenmemek miydi? Acaba istediğin bu muydu? Seni yanlış mı tanımıştım? Bana hep, ne kadar asil bir yüreğim olduğunu söyler dururdun. isyanım, kalbimin ezilmiş parçalarının üstünü örtüp, sessizce çekip kapını çıkmak olurdu en fazla.

    Yalnız kalmak istediğini daha sen söylemeden yüzündeki bulutlardan hisseder, çekip giderdim. Özür diler gibi bir sesle, onun geleceğini söylediğinde, sessizce çıkıp giderdim. Karşında ben otururken, onunla saatlerce telefonda konuştuğunda çıkıp giderdim. Hep giderdim.

    Bu onurlu tavrımdı belki de ezen yüreğini. Vazgeçemediğin tek yanım buydu belki.

    Sonra, sevmek yaralı kadınlığımı başka yüreklerle avutma yanılgısına kapılmak oldu. Buna hakkım olduğunu söyleyip dursan da, biliyorum aslında içten içe hiç affetmedin beni. Sen çoktan parçalanmıştın zaten. Benim de yüreğimi böldüğümü düşünmek sana bile ağır geldi. Oysa ben, seni değil, kendimi cezalandırıyordum başka bedenlerle... Ruhumu kemiren bu deli aşkı cezalandırıyordum. Bunu anlamadın mı sevgili?

    Sevmek seni değil çocukluğumu, düşlerimi, kendimi aldatmak olmuştu artık. Bana bağlanan masum aşkları seninle aldatmak olmuştu... Kimseye veremedim yüreğimi. Ne zaman baksalar içime, yüreğimin kırık aynasında kendilerinin değil senin yüzünün aksini gördüler hep... Sessizce çekip gittiler. Fark etmedim bile gittiklerini...

    Gittin...

    Seni sevmek, bensiz akıp giden hayatına bir yabancı gibi uzaktan bakmak oldu çoktandır... O çocuk ellerinin, bir başkasının saçlarında gezindiğini, aniden özlemle sarılıp bir başka yüzü öpücüklere boğduğunu, sabahları uykunda bir başka kadına "gitme" diye sayıkladığını düşünmek oldu, seni sevmek... Geceleri kokuna hasret yatağımda ter içinde uyanmak, kendimin bile affedemediği bir bencillikle, kalbindeki tek aşkın benimki olması için gözyaşları içinde Tanrı'ya yalvarmak oldu...

    Seni yasak bir aşk gibi gözlerden uzakta, rutubetli duvarlar arasında yaşamak oldu, sevmek.Beni hayatından dışladığın için öfke nöbetlerine kapılıp, bana bile yabancı gelen, hiç tanımadığım bir sesle sana bağırmak, haykırmak, ağlamak, sonra pişmanlıkla affedip tutkuyla sana tekrar sarılmak oldu...

    Yabani bir ot gibi ruhumu sarıp sarmalayan öfke ve kıskançlık duygularıyla benliğimden uzaklaşmayı kendime yakıştırmamak, kaldığım bu karanlık dehlizde, kendi kalbimde, yalnızlığımda, sensizliğimde, kendi aşkımla delirmek oldu seni sevmek.

    Şimdi, bu acıya bir son vermesi, kendisini terketmesi, sonsuzluğa bırakıp gitmesi için birbirine yalvaran iki yüreğiz artık. "Ayazda iki yürek" gibiyiz.

    Sen benim şizofren aşkımsın... Ben senin kanayan vicdanınım. Affet beni sevgili... Verdiğim sözleri tutamadım.

    --spoiler--
    2 ...
  32. bakışıyla tekrar tekrar ve tekrar aşık eden erkek

    49.
  33. (bkz: cergibozanlar) bakışlarıyla tekrar tekrar kendine aşık eden mükemmel insan. onda bakış çok bir numara on numara... bakış koleksiyonunu benden başka birine kullanacak diye çok korkuyorum açıkcası.
    1 ...
  34. hastalıkta sağlıkta

    29.
  35. dinlenildiği zaman insana kendini çok özel hissettiren son zamanlarda dinlediğim en güzel şarkılardan biri...
    seni hastalığımda sağlığımda da yanımda görmeliyim, güneşin doğduğunuda battığınıda seninle izlemeliyim... benim biricik cergiciğim iyi bilir bu şarkıyı çünkü bu şarkı ikimizin şarkısı. gönül ister ki ömür boyu kulağıma bu şarkıyı fısıldasın hep yanımda olsun allah bizi hiç ayırmasın...
    2 ...
  36. rakı içen kadın

    74.
  37. iyidir. tabi her içki gibi bunu da pek tüketmemesi gerekir. rakının ince bir ayarla tüketilmesi gerekir. onuda geçtim, alkolü kafa yapmak için değil, damak tadı olarak almak gerekir.
    eğer göçmen bir arkadaşınız varsa ufkunuz daha da genişler rakı mevzunda. çünkü üzüm dışında elde yapılan patates ve kayısı rakıları vardır. birde ouzo var tabi. ama bu biraz sert kaçar.
    0 ...
  38. 8 mart dünya emekçi kadınlar günü

    192.
  39. emeği sömürülen ve adaletsiz davranılan, her şeyin karşısında olduğumuz gibi az da olsa kadını kadın gibi görmeyi hatırlatan bu günü onurla kutluyoruz. tüm kadınların kadınlar günü kutlu olsun...
    4 ...
  40. facebook türk kızlarının tatmin aracıdır

    7.
  41. cergi kart

    1.
  42. gaziantep'in en güzide insanı olan sevgili cergimin kurduğu marketler zinciri olan cergibozan marketler zincirinin hayata ayrıcalıklar katan kartıdır. rivayet edilir ki; her kim ölmeden önce o karttan edinirse cennette ona yer ayrılacaktır. neticede islamiyeti yaymaya gelmiş bir ailenin ferdi olan cergiciğimin bastığı topraklar bile mübarek olup alış veriş yaptığı yerden bir şeyler almak aynı zamanda farzdır...
    1 ...
  43. sözlük yazarlarının itirafları

    8314.
  44. bugün ayrılık günüydü cergim gitti ya çok üzgünüm. oysa aynı şehirde aynı sabaha uyanmak, yakınımda olduğunu düşünmek ne kadar güzeldi...
    21 ...
  45. ben bu yazıyı ortaya yazdım

    5.
  46. üstüne alınan alınsın alınmayan alınmasın düşüncesi ile yola çıkılarak yazılan yazılardır.
    +almazsanız almayın abi alıcıları sağlam biri bulunur nasıl olsa.
    1 ...
  47. yazmak

    67.
  48. hayatı not etmek sonradan geriye dönük hayal edebilmektir. yazdıkça anılar kalıcı olur. hayatı resimlemek kadar güzeldir.
    1 ...
  49. açık adres

    52.
  50. son zamanlarda sertab erener'in yorumuyla mükemmelleştirdiği güzel bir şarkı.
    0 ...
  51. kolbastıyı dünyaya tanıtıp türkiye yi rezil etmek

    13.
  52. o kadar değerimiz varken bizi tanıta tanıta kolbastımı tanıtacak? diyecekler sonra bunların koluna kim bastı. yahu elektriğe tutulmuşlar gibi nereye döndükleri belli değil birde ona oyun diyorlar dünya'ya kıroluğumuzumu tanıtmaya kalkıyorlar. tanıtın efendim tanıtın cemil cümle görsün duysun kıroluğumuzu...
    0 ...
  53. peynirciks in piyanist şantör olması

    6.
  54. koştursun efenim sözlükte isimli bir şarkı yazar piyano eşliğinde sözlüğün kulağının içine sıçardı heralde.
    2 ...
  55. daha fazla entry yükleniyor...
    © 2025 uludağ sözlük