alman alfabesinin bir harfidir. Kesin ve keskin bir "ss" şeklinde okunduğu iddia edilse de, daha çok "tzs" gibi bir telaffuzu vardır netekim harfin adı da "eszett"dir. alman hükümetinin de pek anlaşamadığı bir harfdir zira 2000 yılında kullanımdan kaldırıp yerine artık "ss" yazılıcak demiş 2, 3 sene sonra hadi gene getirdik kullanın ß'yı demişlerdir.
ß'nın kullanımında sürekli sorun olan bir nokta nerde "ss" nerde "ß" kullanılacağıdır. bazı kelimelerde alman dil bilimciler dahi bu konuda anlaşamamaktadır.
bir latin harfi olan β(beta) ile çok karıştırılır. arada "B"(büyük be) harfiyle karıştırıldığı da olur.
adını vatanseverlik koyunca mübah olduğu sanılan şu aralar pek revaçta olan eylem.
şehir şehir şehit haritası çıkaran mı istersin, karşı köyü aşağılayıp 2. sınıf gören mi, ana avrat düz giden mi.
hani bütünlük diyodun. bütün için her parçanın bulunuyor olması lazım. e sen niye o zaman hoşuna gitmeyen şeyler istiyo diye diğer parça* dışlıyosun. sen ona sırtını dönünce abi küsme valla bilemedim di ben diceğini mi sanıyosun.
eğer ki bu işin sonunda bir ayrılık olursa, alıp başını dağa çıkandan daha fazla "siktirsin gitsin hangi deliğe gidiyosa" diyen suçludur.
açıkçası artık içten içe bölünmeyi engellemek niyetinde değillermiş gibi gelmekte bu eylenmin peşindekiler. zira besbelli ki, beklenen bir sonuç olarak, onlar pis kaka demek işi yatıştırmıyor aksine körüklüyor. akıl sahibinin bunun böyle olacağını görmemesi de mümkün değilken, ancak bilinçli olabilir bu iş.
less adlı grubun eğlenceli bir şarkısıdır. sözleri şu şekildedir:
birden aniden
çıkar şu sokağın köşesinden
kimse yokmuş gibi
o hep kendi halinde
geçen gün arkasından
bağardım ama
ona bağarınca
kimseleri duymaz
geçen gün arkasından
bağardım o duysa bile
hep duymazı oynar
gelde biraz beraber
konuşalım diye
herhalde hanfendi ruh hastasıydı
ama fırsatı olsa herşeyi anlatırdı
dünden bugünden neler yaptığını
herhalde hanfendi ruh hastasıydı
geçen gün aynı banka beraber oturduk
oturduk ama hiç konuşmadık
sanki birbirimizi anlarmışız gibi
birden elini tuttum elini çekti
git başımdan be dedi
sanki ben kırmak ister gibi
geçen gün arkamdan bağardı
o bağarınca hemen dönüp baktım
geldi sanki birşeyler ister gibi
bak dedi seni hiç tanımıyorum
ama artık peşimi bırak dedi
sanki garip bir deliymişim gibi
herhalde hanfendi ruh hastasıydı
ama fırsatı olsa herşeyi anlatırdı
dünden bugünden neler yaptığını
herhalde hanfendi ruh hastasıydı
zaten bütün gün giydiğiniz sütyeni uyurken de çıkarmamaktır. düzenli uyumaktır. uyurken bile kendini kaybetmeden* düzgünce uyumaktır. sarkmasına engel olduğunu iddia edenler, daha rahat olduğunu iddia edenler de vardır. la senza idi sanırım bir iç çamaşırı markasının araştırmasına göre en çok marmara bölgesinde bulunan kadınlardır. bahsi geçen iç çamaşırı markası bu olguyu tasvip etmemektedir yanlış bulmaktadır. ha ayrıca bu, özellikle telli sütyenlerin, farkında olmadan alınan uyuma pozisyonlarında teller çok zorlandığı için, çok daha çabuk eskiyip atılacak hale gelmesine sebep olur.
masumiyet iki bacak arasında degil de götte mı? namus ve bacaklar konulu başlıklarda atıp tutanların, eşcinsellerin horgörülmesine sesini çıkarmayarak iki yüzlülüklerini ortaya çıkardığı başlık.
eşcinseller heteroseksuellerin çoğundan daha masumdur. zira bir heteroseksüelin aşık olup olamayacağının garantisi yoktur, yaptığı haraketlerin yatağa atmak amacında olma ihtimali yüksektir. ama bir eşcinsel istemese bile aşık olur, zaten o yuzden eşcinseldir.
ancak VI ve VII başlıklı olarak bulabildiğim; I, II, III, IV, V versiyonlarının var olduğu çıkarımını yaptığım ancak bulamadığım okunası, güzel ve ağır bir ismail uyaroğlu şiiridir
VI.
Andolsun karanlığa ki
Fuhuşu ve cürmü örten
O kirli, siyah atlasa ki
Bekareti elinden alınmış
Sarışın duluna göğün, aya ki
Gecenin bakir kızlarına, yıldızlara ki
Biz seni yalnızlıkla ödüllendirdik
Yalnız kalasın diye
Orda burada, göğün altındaki her yerde
Sızlayasın diye bir başına karanlığında
Ama sen yüz çevirdin bir vakit
Kalabalıklara baktın bağışımızı unutup
Sunduğumuz acıda boğulup gitme korkusu edindin
Düşünmez misin, niye boğulur boğulanlar
Işıldasınlar diye yalnızlıklarının dibinde
Bunda elbet bir ibret var
Andolsun, yeniden andolsun karanlığa ki
Seni defnedecek şiir bulunur
At yeter ki korkmadan kendini
Kendinden aşağıya
işte böyle. Nezeyne
VII.
Gözettiklerimizden kıldık seni, kayırdık ve defterine
sürgün yazdık. Sen sürgünsün. iyi kullan yabancılığını
Yalnızlığını iyi yürü. Yokuşunu şehvetle çık, ayak
sürüyenlerden olma. Sonunda varacaksın oraya nasıl olsa.
Orda, vardığın yerde bulacağın şeyler sevindirsin seni.
Kararmış bir taş ve gece ve baykuş. Her yolcunun varacağı
şeyler. Gecenin içinde çıplak ayaklı gezinen rüzgâr da
sevindirsin seni.
Öyleyken gürültü eden rüzgâr da. Ve baykuşunu ürküten rüzgâr da.
Rüzgârını da sev sen, baykuşunu da, kayırıldığını unutma
Sürgün olduğunu unutma. işte böyle. Nezeyne
önden tayyip'in başkanı olduğu sonra da sırayla kendi adamlarını koyduğu istanbul belediyesinin yönetimin 16 yıldır elinde tutan, ve buna rağmen sel felaketinin suçlusu olduğunu kabullenemeyip banane banane diye ağlayan şımarık çocuklar misali önüne gelene saldırmak. o kadar ki 16 yıl önceki belediyecilere, küresel ısınmaya, çok yağdığı için yağmura, dereye evet dereye, büyük olduğu için istanbula saldırmakta bir beis görmemek.
başbakan recep tayyip erdoğan: derenin intikamı ağır olur. şu anda olan da budur.
ulaştırma bakanı binali yıldırım: kendi elimizle allahın yarattığı doğayı katlediyoruz. kamu idaresinin ihmali olduğu kadar vatandaşın da var.
çevre bakanı veysel eroğlu: bu hakikaten bir tufan belirtisi. buna ne amerikada ne türkiyede alınacak önlem yoktur.
istanbul valisi muammer güler: altyapıda bazı sorunlarımız yok değil, ama bu yağış çok güçlü altyapıların bile dayanamayacağı nitelikte.
istanbul büyükşehir belediye başkanı kadir topbaş: insanoğlunun doğayı hoyratça kullanmasının faturası. buzullar erimeye başladı, ekolojik kıyametten bahsediliyor.
istanbul büyükşehir belediye başkanı kadir topbaş: chp döneminde yapılan işleri hatırlatmak isterim.
kültür ve turizm bakanı ertuğrul günay: silivriden neredeyse gebzeye kadar bütün bu alanı istanbul saymak da ne kadar tarihen doğru, ne kadar şehirci açısından doğru? bu sorgulanmalı.
var olandır **
ama yani düşün şimdi hepimiz şu dünyada görülecek çoğu şeyi görmüşüz, ölümü görmüşüz, yeniden dirilmeyi görmüşüz, tanrıyı ve diğer yaratıkları görmüşüz, bi işlemlerden geçmişiz, vesaire sonra gelcek sen tee fii tarihinde şöyle bi halt karıştırdıydın diyecek. eğer varsa siz kanan* insanların içini rahatlatmak için söylenen bu yalanların gerçek olmayacağı kesin. ama ben sana inanmıştım, güvenmiştim diyenler için tanrı başta öyle karar vermiştim ama sonra demokratik oldum milli birlik oldum ateist açılımı yaptığım diyebilir.
erdemsiz insanların aslında iradesiyle yapmayacağı şeyleri, topluma zararı en aza indirilmesi için, tanrının yapabilir misin ispatla şeklindeki gazına kanarak yapmasıdır.
zeno'nun 8 paradoksunun çoğu aynı konuya işaret eder. konu şudur ki zaman ve ya mekan sürekliliği olan tek bir parça mıdır yoksa sınırlı parçalarda oluşmuş bir dizi midir?
sürekli bir bütün olarak kabul edersek, şu an diye bi an ve ya burası diye bi yer olamaz. zaman ve ya mekan scalasında belirli bir nokta tayin edilemez zira noktanın bile bir eni vardır. yani bahsedebileceğimiz her yer va ya an belirli kalınlıkta bir mekan ve ya zaman parçasıdır.herhangi bir anda görebileceğiniz br görüntü aslında o anın görüntüsü değil belirli bir an parçası akışının üstüste binmiş halidir. ancak belirli bir an parçasına sahip olabilmek için bu an parçasının da belirli bir başı ve sonu olmalıdor ki noktasal bir andan bahsedemeyecegimizi söylediğimize göre bu da mümkün değildir. bu seçenek sonuçta bizi zamanın ve ya mekanın içinde geçmiş/şimdi/gelecek ve ya ileri/burası/geri/sağ/sol/üst/alt olmayan tek bir bütünden oluştuğuna götürür. bir başka deyişle de sabitlik denen şey aslında yoktur, hiçbirşey sabit değildir. durmakta olduğunu sandığınız eşyanız ya da sabit bir zamanı gösterdiğini sandığınız fotoğraftaki zaman aslında sabit değildir.
zeno zamanı ve mekanı noktasal parçalardan oluşmuş bir dizi olarak kabul etmiş ve paradokslarını buna göre geliştirmiştir. şöyle ki: bulunduğunuz yer ile bir metre öteniz arasındaki yolu tek bir parça değil de milyonlarca noktasal yerden oluşan bir dizi olarak kabul edin. bu dizinin sonuna varmak için önce ilk yarısını yürümeniz gerekmektedir. bu ilk yarıyı yürüyebilmek için de ilk yarının ilk yarısını yani bütünün 1/4ini yürümek gerekmektedir. bütünün 1/4i içinse 1/8i yürümek gereklidir. bu böyle sonsuza dek gider ve harakete asla başlanamaz. zeno bu paradoksdan yola çıkarak haraket denen şeyin aslında var olmadığını, bir ilizyon olduğunu iddia etmiştir. zamanın da binlerce fotografdan oluşmuşbir sinema gibi olduğunu iddia etmiş ve fakat mekan paradoksunu zamana da uygulayarak zamanın da asla geçmediğini sabit bir zaman anı noktası içinde bulunduğumuz sonucuna varmıştır. bir başka deyişle süreklilik diye bir şey yoktur var olan her şey sabitlikler dizisinden meydana gelmiştir.
konuyla ilgili yorumum şudur ki: zaman kısmı hakkında pek bir bilgim yok ancak yazarın mekanla ilgili paradoksu doğrudur, ancak bu paradoks ile haraketin gerçekliğini sağlayabilen şudur ki: (bkz: planck sabiti). zeno temel alabilecek bir mekan miktarı bulamadığından mekanı böldüğü parçaları sürekli bölmeye devam etmiştir. mekanın bölünmesini destekleyen bir fizik kuramının sabiti olan planck sabiti bu temel alınacak mekan miktarını bize verir. planck sabiti kadar enerjiyle alınabilecek mesafe (yani alınabilecek en küçük mesafe miktarına tekabül eder ki kendisine plank uzunluğu da denir herhangi bir varlığın bundan daha ufak bir mesafeyi gitmesi mümkün değildir haraket bu mesafe ve katları uzunluğunda gerçekleşir), işte bu mesefa zeno paradoksunda bölmeyi durdurup harakete başlayacağımız mesafedir ve haraket için gerisi recursive bir code gibi* gelir. yani aslında haraket olarak gördüğümüz olay maddenin bir noktada kaybolup diğerinde ortaya çıkarak dizi halde sürdürdüğü bir sabitlik durumudur. ve evet süreklilik diye bir şey yoktur.
paintitblack ve revolter00'ın çaylak olmasına sebep akımdır. neden güzelim kankişim cancişim oğluşum minnoşum neden yaa? çok mu maçın geldi? ne bu tribünden sahaya bi şeyler atma isteği? sayenizde sözlük ahalisi atsak atsak triübünden aşağı ne atsak moduna girdi. her içtiğinizde sikinizi sözlüğe sürerseniz olmazki ama. ****
ingilizce karşılığı "divine command theory" olan, ahlak felsefesine dair bir probleme verilen cevaptır.
ahlakın temelinin ne olduğuna dair düşünürlerin farklı cevapları var. bu cevaplardan biri ahlakın temelinin din olduğunu söylüyor. problemimiz temelde bunu yani ahlakın temelinin din olarak alınıp alınamayacağını sorguluyor. problemin özü 2 ana yargıdan birini seçilimine dayanan bir soru olarak aktarılabilir. şöyle ki:
***öldürmek yanlış olduğu için mi tanrı öldürmeyi yasaklamıştır yoksa tanrı öldürmeyi yasakladığı için mi öldürmek yanlıştır?
ya da aynı problem şu şeklilde de sorulabilir:
***iyi iyi olduğu için mi tanrı onu emreder yoksa tanrı onu emrettiği için mi iyi iyidir?
kutsal emir kuramı bu probleme tanrı yasakladığı için ya da tanrı emrettiği için şeklinde cevap verilmesi ya da bir başka bakış açısıyla ahlakın temeli olarak dinin(tanrının emirlerinin) alınmasıdır. daha derinde kutsal emir kuramı insanların ahlaklı olabilmeleri için tanrının emirlerine ihtiyaç duymasını da getirir.
kutsal emir kuramı yandaşlarına göre tanrı yoksa iyi/kötü diye bir ayırım ya da doğru/yanlış diye bir ayırım olamaz zira bu kavramlar davranışların tanrının emirlerine göre yorumlanmasından oluşur. kutsal emir kuramı iyi/kötü, doğru/yanlış kavramlarının evrensel olmasını getirir, dolayısıyla öznelerin fikirlerinin farklılığından doğacak çatışmaları yok eder. ancak kutsal emir kuramı bazı durumları açığa kavuşturamamaktadır:
-tanrıya inanıp ahlaksız olma ye ya tanrıya inanlar arasında iyi/kötü, doğru/yanlış kavramları hakkında çelişkiler
-tanrıya inanmayıp ahlaklı olma
-tanrı kavramı tam olarak var olmadan önce yaşamış toplumlardaki ahlak değerleri
-ceza ve ödül üzerine kurulu bir ahlak düzeninin rahatsız ediciliği*
kutsal emir kuramı karşıtlığını ele aldığımızda ise bu şöyle bir sonuç çıkramaktadır: ortada tanrıdan önce ya da en iyi ihtimalle tanrıyla birlikte var olmuş olan iyi/kötü, doğru/yanlış gibi kavramlar vardır ve bu durum tanrının herşeye kadir olması ve ya ezeli ebedi olması sıfatlarıyla çelişmektedir.
-!!!-not : iş bu entry tanrının varlığını ya da yokluğunu baz almamakta ve ya bu konu hakkında tartışmamaktadır. entry ve anlattığı kuram bireylerin ahlak konusunda temel aldıkları kavramlara açıklık getirmeyi amaçlamaktadır. kuramın cevabı olduğu probleme öznel bir cevap verilmek isteniliyorsa tanrı kelimesi inananlar için inandıkları tanrı, inanmayanlar içinse toplumda inanılan tanrı motifini ifade etmelidir.
ismail bir tuhaf adamdır
üç kuruş için hesap sorandır
uyanık geçinir amma yalandır
tüm malvarlığı cebinde olandır
liseyi 6 senede bitirmiş
cin gibi cocuk bizim ismail
neden bu kadar acele etmiş
aklını seveyim lan ismail lan ismail lan ismail lan ismail lan ismail is-ma-il ..
sek sek sekerek ismail (ismail)
rastık çekerek ismail (ismail)
adresim aynı ismail (ismail)
posta kodum da aynı yavrum (ismail)
kel başa şimşir tarak
bu ayakları artık bırak
ne işin var ki discoryum da
yanında bir kiz sarımtırak
ayranın yok içmeye
atla gidersin çeşmeye
bu ne perhiz, what's this
aman ismail, can touch this
hafif psikopattır kendileri
buna enayilik de dahil
kızma amcasi daha çok cahil
ismail
(ismail) ismail odalarda ışıksızım
(ismail) peşindeyim ismail
(ismail) tut ki karnım acıktı kendimi yedim
(ismail) ah .. ben deli ismail, sen benden deli
(ismail)
kırdığın potlar beni aştı
bak yalnızsın herkes kaçtı
ismail de buna şaştı
aklini seveyim lan i̇smail
lan ismail atlı mısın
yavrum bağdat'lı mısın
herkes zeka yaşını sorar
lan sen bu kadar tatlı mısın
ulan ismail ulan ismail ulan ismail ulan ismail ismail
(ismail) sıra sıra siniler
(ismail) hasta olan iniler
(ismail) ismail kel kafandan sen suçlusun
(ismail) ismail miyav dedi
(ismail) minik fare kükredi
(ismail) ismail iki gözüm iki iki musluk
(ismail) oynatmama az kaldı ismail nerde
(ismail) la fa, la sol ismail
(ismail) ismail ballı lokma tatlım benim
(ismail) ismail sensiz cennet bile sürgün sayılır
(ismail) seninki düpedüz vurgun sayılır ismail
(ismail) ismail sen kocaman bir çılgınsın
(ismail)
(ismail) çılgın çocuk iso
(ismail) ismail önemli şahsiyetim benim
(ismail) ismail felsefe yapma
(ismail) ismail tut-i mucize-i guyem
(ismail) ben ne desem laf değil
(ismail) ismail tutti frutti seyrediyorum
(ismail) göremiyorum biraz eğil
ismail beni anlamadın ya, ben ona yanıyorum
ismail mutfakta biri mi var ?
sözlerine sahip hala bile güldürebilen deli gibi eğlenceli bir grup vitamin şarkısının bir kısmı belki de en güzel kısmıdır. *
çok pis tavsiye ederim
yoktur. olmayan ihtimaldir. yeryüzünde din yoktur ki yaratıcı olan en azından senede bir kurban istemesin. din yoktur ki tebasının tanrısını anmasını istemesin.
putperestlik, şamanizm, hinduizm, satanizm ve hatta en uzak örneği olan budizmde dahi büyük güç olarak aldığı olguya övgüler düzülmesi, tapınılması, bütün büyük güç gerektiren olayların onun tarafından yapıldığına inanılması istenir.
ki tek tanrılı dinlerden bahsetmiyorum bile. yani özellikle müslüman arkadaşların tanrıları baya bir yalakalık sever karaktere sahip. bariz bir gerçek bu.**