Hepimizin bir şekilde kendimizi içinde bulduğumuz tuhaf yolculuklardır.
soguk otobüs camından konfor yaratmaya çalışmak.Yanınızda habire hatur hutur bir şeyler yemesi, koltuk arkası televizyondan medet umarak yapışkan olmuş kulaklıkları görerek vazgeçmek. Tramvaylarda veya şehir içi
otobüslerde herkesle akraba olmak dahada çeşitlendirilebilir.
maalesef ülkemin gerçeklerindendir. genelde kapalı kapılar ardında
meydana gelen iğrenc olaydır. Umuma açık yerde cinnet getirilmediği
sürece sıkan eylemdir.
Hala anlayamadığım sebepler yüzünden iki defa çaylak yedikten sonra,
elimin klavyeye gitmemesi ve dahi sözlükte istenmediğim duygusuna kapıldığım
garip bir olaydır. Bir daha ki çaylaklık aşamasında üye kaydının silinmesi ile
sonuçlanacak bu tuhaf durumun sözlük formatıyla bir ilişkilendirmesini yapamıyorum.
cifte diplomalı kariyerini yurt dışında devam ettirebilen yazar arkadaşların durumu
anlayabileceğini umut ediyorum. Demekki uludağ sözlük daha üst seviyede mi
diye de düşünmekten de kendimi alamıyorum. Konuyla ilgili görüş ve önerileri merakla
bekliyorum.
sinamamızın usta oyuncularından Tuncel kurtiz vefat etti. Sabah sporundan sonra evinde düşüp başını yere vurarak vefat ettiği iddia edildi.
Usta oyuncunun ömrüne sığdırdığı bir çok film ve oyun var.
herkes öldürür sevdiğini şiirini de seslendirmiştir.
oysa herkes öldürür sevdiğini
kulak verin bu dediklerime,
kimi bir bakışla yapar bunu,
kimi dalkavukça sözlerle,
korkaklar öpücük ile öldürür,
yürekliler kiliç darbeleriyle.
kimi gençken öldürür sevidiğini,
kimi yaşlı iken.
şehvetli ellerle boğar kimi,
kimi altından ellerle.
merhametli kişi bıçak kullanır,
çünkü bıçakla ölen çabuk soğur.
kimi yeterince sevmez,
kimi fazla sever.
kimi satar,
kimide satın alır.
kimi gözyaşı döker öldürürken,
kimi kılı kıpırdamadan.
çünkü herkes öldürür sevdiğini
ama herkes öldürdü diye ölmez.
yürek değil be,
çarıkmış bu,
manda gönünden,
teper ha babam teper,
paralanmaz,
teper taşlı yolları,
bir vapur geçer varna önünden,
uy karadenizin gümüş telleri,
bir vapur geçer bogaza doğru,
nazım usulcacık okşar vapuru
yanar elleri !
herşey yoktan var edilmiştir. Kuran-ı kerimde geçer "bedia" insan kromozomunun (dna code kırılması sonucu Japonlar tarafından) ve cern bilimsel araştırma merkezinin (isviçre) de nötron çarpıştırmas ı(bigbang mini version) sonucu ortaya çıkmıştır. 0 sıfır yani yok sonra 1 yani var güncel hayatta anlaşilabilmesi için makina dilinin bilgisayarda kodlanarak bu yazıyı yazabilmemiz gibi aynı zamanda da allah in varlıgını ortaya koyar her şey yok un içindedir yok olmazsa hiç bir şey olmaz diğer adı " anti Materie" cern labaratuvarında üretibilir ufak bir maddeyi kaybedecek antimaterie üretimi yüzyıllar alacak bir evredir. Yoktan varedilmiş 0 peşine 1 algoritmasını geliştirdikçe evrenin bu kapasiteye ulaşabilmesi için nasıl bir devasa kurgu olduğunun dahada iyi anlaşılabilir . beyin sınırlarını aşabilme kapasitesinin milyar daha fazlası yani insan kapasitesine göre imkansız. Bazen insanlar öyle bir soru sorarki o soruya kendi cevap verebilmesi için en az yedi sene araştırması gerekebilir. Tabu ve gözlük ilişkisinden ve mirasçı zihniyetin dışına çıkıldığında ise" bana göre" çok basit açılımları vardır. Özetle yok un içindeyiz "yok" olmazsa hiç bir şey olmaz . yazdıklarım beni bağlar ezber bozan bir bilimsel yaklaşımdır. Algoritmik ve analitik zeka ürünüdür vede ilk defa açıklanmıştır.*
Büyük umutlarla alınmış telefonun işe yaradığı, kızımızın öfkesini bastırmak için kullandığı yöntem. Toplu taşım araçlarında cirit atan yaratıklara kezzap etkisi yapması dileğiyle, meselenin olmuş veya fake durumundan daha önemlisi gösteriş manyaklarının ellerinden düşürmedikleri telefonların nihayet bir işe yaramış olmasıdır.
O artık yazamadan duramayan. Muhakkak yazması gerekendir.
gece gündüz içeri dışarı fark etmez artık onun için hatta tuvalette balkonda
bile yazar. içten içe kendini sorgular,
-normalmi bu yaptığım ?
-yazar hastalığına mı tutuldum ?
diye de hayıflanır durur kendi kendine. ünlü müzisyenlerin anlattıkları
gelir aklına müzik ve notalar belli bir zamandan sonra kendi kendine dökülür
extra hiç bir şey yapmanıza gerek yoktur derler. bunun doğru olduğunu da
en çok kendisi bilir. Zurnaya merak salıp aldığı zurnayla garip garip sesler
çıkarırken belirli bir zaman sonra hiç kendini yormadan olağan bir şeymiş
gibi istediği makamı çıkarabildiği aklına gelir. demekki yazarlıkta böyle bir
şey severek yapınca belli bir zaman sonra okunabilir yazıların kaleminden
akmasını bekler yazdığı abuk subuk devrik cümlelerden kurulu bağlantıyı eline yüzüne
bulaştırdığı yaziları gelir aklina ama biliyordirki zamanı gelince oda istediği
konuda akıcı yazılar yazabilecektir. Kitap evi müdürünün karşısına gelen yazar kitabını
tanıtır ve bunu yayinlamak istediğini söyler müdür yazar a küçümser bir bakış attıktan
sonra .
-Önce şu konunun bana bir gazete haberini yaz.
diye önüne attığı başlığa bakakalan yazar gelir aklına bu duruma düşmemeli kendini
yetiştirip öyle çıkmalıdır milletin karşısına en son yazdiklarını hiç tanımadıği
anonim insanlara okutup fikir sahibi olmalıdır. cevresindeki insanların onu motive
etmek için söylediği manipule fikirlere kanmamalı kendisini büyük bir coğunluğa
ispatlamalı eğer yazılarında dikkat çeken takıntıları ne bileyim ? kendini tekrar
ettiği konular varmıdır ? bunları bertaraf ederek sağlam bir yazar olmak istemektedir.
yine zurnası gelir aklına yoksa buda geçici bir hevesmi diye ama sonradan zurnasının
küçük kardeşi tarafından kırıldığı aklına gelir ve rahatlar kendi kendine zaten ondan
sonrada ne vakit ne imkan bulabilmiştir bu zurna merakına ve orta okulda etkisinde
kaldığı cahit sıtki tarancı ve orhan veli kanık gelir aklina ...
devam edecek misafir geldi....
35 yaş şiiri
yaş otuzbeş yolun yarısı eder.
dante gibi ortasındayız ömrün.
delikanlı çağımizdaki cevher,
gözünün yaşina bakmadan gider.
Şakaklarıma kar mı yağdı, ne var
Benim mi Allah'ım bu çizgili yüz
Ya gözler altındaki mor halkalar
Neden öyle düşman görünürsünüz,
Yıllar yılı dost bildiğim aynalar
Neylersin ölüm herkesin başında,
Uyudun uyanamadın olacak.
Kim bilir nerde, nasıl, kaç yaşında
Bir namazlık saltanatın olacak,
Taht misâli o musalla taşında.
cahit sıtkı tarancı
daha sonraları ise nazım hikmet oysa ben onun adını hep koyu kominist vatan haini yasaklı yazar
diye biliyordum ama şiirlerini okudukça özellikle vapur şiirini hala kendini tutamayıp sessizce
utanmadan ağladığı aklına geldikçe.
- Evet evet beni bunlar zehirledi yazma fitilini yakıp ne zaman patlayacağı belli olmayan bir
serseri mayın gibi yaktılar bu içimdeki bir türlü sönmeyen ateşi. erteledikçe sadece közlendi
harlanmayı bekliyor sinsice...
hele bunun üstüne bir de intihar eden sözlük yazarları aklına geldikçe dahada efkarlanarak ancak yazarak
bu yükünü hafifleteceğini biliyordu, onların hepsinden birer kırıntı kalmıştı, içinde derinden....
AĞLASAM SESiMi DUYARMISINIZ MISRALARIMDA
DOKUNABiLiRMiSiNiZ GÖZYAŞLARIMA ELLERiNiZLE
BiLMEZDiM ŞARKILARIN BUKADAR GÜZEL,
KELiMELERiN iSE KiFAYETSiZ OLDUĞUNU
BU DERDE DÜŞMEDEN ÖNCE.
BiR YER VAR BiLiYORUM HERŞEYi SÖYLEMEK MÜMKÜN
EPEYCE YAKLAŞMIŞIM,
DUYUYORUM
AMA
ANLATAMIYORUM.
Orhan VELi KANIK
HAVA KURŞUN GIBI AĞIR
BAĞIR BAĞIR BAĞIRIYORUM
KOŞUN KURŞUN ERITMEYE ÇAĞIRIYORUM
Memleketim
Memleketim, memleketim, memleketim,
ne kasketim kaldı senin ora işi
ne yollarını taşımış ayakkabım,
son mintanım da sırtımda paralandı çoktan,
şile bezindendi.
Sen şimdi yalnız saçımın akında,
enfarktinda yüreğimin,
alnımın çizgilerindesin memleketim,
memleketim,
memleketim
Dört nala gelip Uzak Asyadan
Akdenize bir kısrak başı gibi uzanan
bu memleket, bizim.
Bilekler kan içinde, dişler kenetli, ayaklar çıplak
ve ipek bir halıya benziyen toprak,
bu cehennem, bu cennet bizim.
Kapansın el kapıları, bir daha açılmasın,
yok edin insanın insana kulluğunu,
bu dâvet bizim .
Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür
ve bir orman gibi kardeşçesine,
bu hasret bizim
vapur
yürek değil be,
çarıkmış bu,
manda gönünden,
teper ha babam teper,
paralanmaz,
teper taşlı yolları,
bir vapur geçer Varna önünden,
uy Karadenizin gümüş telleri,
bir vapur geçer Boğaza doğru,
Nâzım usulcacık okşar vapuru,
YANAR ELLERi!
nazim hikmet
işte şiirler böyledir adamı dağıtır katı yürekleri içten içe eritir. Daha m. akif ERSOY ya hiç
değinmeden o ki ağız ucuyla rutin bir şekilde okuduğumuz milli marşımızın şairi değerli insan
ve şu an aklıma gelmeyen bir çok şair neyse konumuza geri dönersek.
yazmak işte böyle bir şeydir. bu yazı uzadıkça uzar bakalım daha nereye kadar uzayacak !
abartılı her şey ilişkiyi tehdit eder . Armutun sapı elmanın heşeleği bir şey sebep olacaktır ayrılık acısını herkes tadacaktır. Tedbirli ve her an hazırlıklı olmak lazım yoksa bitkisel hayata giriyor insan.