Yeni Harman dergisiyle yoğun olarak uğraşan, birgün gazetesinde online yazar olarak yazan, yazdıklarını okudukça bir meddah dinlediğinizi hayal ettiren, google görsellerde arattığınızda kankanıza benzediğini düşündürten bir güzel yazar kardeş.
Galip Tekin'in gırgır, limon, leman, penguen gibi karikatür dergilerinde çıkan öykülerinin derlemesinin adıdır. Galip Tekin taramalarına ve uzaylı-köylü diyaloglarına hasta olanlar için tam bir külliyat olup 2 kitaptan oluşan sericik.
Edit: 3 kitap oldu seri.
Şöyle diyebiliriz, dün padişahı sevmesede sindiğinden, korktuğundan, ifade özgürlüğünden ve düşünme özgürlüğünden yoksunluğundan dolayı bunu ifade edemeyen kişilere, kendisini sevmediklerini özgürce ifade etme şansını vermiştir Atatürk. Konu buyken başlık uçurulmaya değerdir.
Ne küfrederek sevmediğini söyleyenler, ne de sevmeyenlere küfrederek sevilmesi gerektiğini söyleyenler, bu ülkenin kuruluş ideolojisini ve Atatürk'ü anlamamışlar gibi gözüküyor. Atatürk bir ilah değildi, bu memleketin aydın, mücadeleci, bağımsız, özgürlükçü, batılı ve akla, bilime, insana inanan bir ferdiydi. Sevip-sevmemek duygusal tepkiler, Atatürk öldü ve Cumhuriyet yıkıldı mı?!? Hayır. Özgürlükleri mi kısıtladı?!? Hayır? Kocasının ayağını yıkayan kadına, seçme-seçilme hakkı vererek sen insansın dedi mi? Evet. Bu topraklara ve onun insanlarına inanmış ve bu destekle mücadeleye girişmiş bir aydın'dı Atatürk.
iddianın asıl sahibi Yalçın Küçük'tür birkaç kitabında yazmıştır, yalanlama olursa düzelteceğini de söyelmiştir ama henüz yalanlama gelmediğinide sözlü mülakatlarda ifade etmiştir. Ciddi ve enteresan bir iddiadır.
Bourne serisinin yönetmeni ve ayrıca Green Zone filmininde senarist ve yönetmenidir. Matt Damon'la daha çok ve iyi işler çıkaracaklar gibi bir izlenim oluşturmuştur bende.
Bu abi ayrıca Amerika politikalarına eleştirel bakışını filmlerine yansıtmaktadır.
Diyarbakır Büyükşehir Belediyesinin girişinin 2 tarafında da duran yaşlı, sakallı insan başlı, kartal kanatlı, aslan vücutlu bir simge, heykel.
Yaşlı sakallı insan başı bilgeliği, kartal kanadı geniş ufuklu olmayı, aslan vücutlu olmasının ise gücü temsil ettiği söylenir.
Sanırım zerdüştlükle, gılgamışla falan ilgili bir destanda geçen bir şey.
anlatım tekniğiyle (bkz: ihsan oktay anar)'ın (bkz: puslu kıtalar atlası)yla benzeşir ve hatta gerçeğe ve akla daha yakın olması bu coğrafyada puslu kıtalar atlasını daha etkileyici yapar. bu arada çeviri bozukluğu altında ezilmemiş, (bkz: seçkin selvi'nin)güzel çevirisiyle diline en yakın tadı vermiştir.
yabancı roman, deneme, hikayelerin dilimize kazandırılması sırasında çeviri işi çok önemlidir, eğer iyi bir çeviri değilse romanan bir hal alabilir, o yüzden suç ve ceza'nın öteki yayınlarından çıkan çevirisini tavsiye etmem.
okullarda, dershanelerde ki adı tenefüs olan, okullarda 10, dershanelerde genelde 5 dk olan.. enjoy the capitalizm'in farkını burada da fark ettiren, kendine dönme, sosyalleşme ve birey olma durumlarının sıkıştırıldığı zamanlar..
(bkz: albert camus)'un ilk romanıdır.. ısrarla saçma duygusu ve saçma algısı üzerinde durduğu söylense de benim açımdan dikkati çeken daha önemli nokta romanın; aslında duygudan kendini soyutlamış, hayata karşı koymayı, direnmeyi, değiştirmeyi, dönüştürmeyi seçmemiş, böyle olunca da tesadüflerin götürdüğü yere gitmeyi ağır bulmamıştır. (bkz: Sabahattin Ali)'nin (bkz: içimizdeki düşman)'ın da; bizim isteğimiz dışında hayatın bize dayattığı şeyleri sonrasında kendimize asıl isteğimiz şeyin aslında o dayatılan şey olduğunu kendine kabul ettiren insan vardır, ancak yabancı'da durum biraz daha sert ve yalın bir şekilde, acılığıyla karşımızda durur. mersault karakteri tercih yapmıyordur ve öleceğini bile bile yaşıyordur, eğer ölecekse er-geç olmasının pek önemi yok gibidir ağırlıklı olarak. yorgun olmasının, uykusu geliyor olmasının bile savunmasını yapmaktan kendini alıkoyuyor olması vurucu derecede ağırdır aslında..
şimdi feto bu belge, bilgi, dezenformasyon bombardımanını (bkz: zaman gazetesi)nden yapsaydı sıkıntı olurdu.. şimdi taraf havayı sisle kaplanmasını sağlıyor, zaman o arada alacağını alıyor, vereceğini veriyor.. her gelen belge'yi haber diye yayınlayan laleler.. (bkz: yıldıray oğur) var bi de.. genç siviller'in kurucularından.. converse'ci.. demokrasi diye sundukları şey terörün şekil değiştirilmiş hali.. bunların dili; terörün feminenleştirilmiş, ağdalanmış ama daha etkili olan dil.. kendi deyimiyle bir kadın göğsüne ülkesini satacak adamın baş yazar olduğu( (bkz: ahmet altan)) gazete işte.. şimdi ülkesini satacağını peşin söyleyenlerin çalıştığı gazeteden ülke menfaatine birşeyler beklemek de ne kadar doğru olur bilmiyorum.. ağzım küfür dolu şimdi başlamayayım.. ülke bu güne kadar gördüğü en büyük psikolojik harple karşı karşıya ve taraf'ta bu hareketin önemli parçalarından biri.. diğerleri için (bkz: zaman) , (bkz: stv) , falan filan.. bu büyük harpte taraf olmak yönü neresi olursa olsun, taraf gazetesine karşı olmakla başlamalıdır..
bu film gösterim tarihi itibariyle de, ihtivası ile de başarısız ve kötü olmuştur. Kötü olmuştur çünkü aynı dönemde gösterime giren türk filmlerinin önünü çok ciddi kesmiş, aslında sektöre içinden bir sağ kroşe vurmuştur. sağ kroşedir çünkü bekleneni yapmıştır, şaşırtmamıştır. Her sinemada 2-3 salonda gösterilince gelmesi gereken filmlerde salon bulup gelememişlerdir. (bkz: soul kitchen) gibi. Film konusuzdur, cem yılmaz vaadini değiştirmelidir. Stand up'larında ki bel altı esprileri tutuyor çünkü orada hayal gücünü seyirci kullanıyor ve bir miktar eylemin içinde oluyor. Sinemada eylemin içine çekmek senaryonun ve yönetmenin işi. E filmde de gördüğümüz üzere bu filmi kotaramamıştır. Cem Yılmaz özeleştirisini yapıp absürt esprilere gülen kitle olmadığını, nicedir biriktirdiklerini tükettiklerini, şu anda krediden kullandığını bilmesi gereklidir. Gitmeyiniz gerek yoktur.
2.nesil yazarım, ara sıra yazarım, bir tane de arkadaşım yok bu sözlükte.. e bu iş biraz da beklentiyle ilgili.. kimsesizlerin kimsesi zeki müren de mefta olduğu için artık tüm arkadaşsızlar yalnızdır.. ve bi miktar alaka için (#6792002)
'yalnız'ın halinden en çok yalnız anlamaz'
yalnızların oluşturduğu kalabalıkta en çok yalnızlıktan söz edilir.
'yalnız görünüyorsun biraz uzan istersen =)' sözü yalnızların düş kurdukları değil, düşlerini yine kırdıkları bir sözdür en fazla..
aslında vadi fenomeni osman sınav yönetmenliğini, soner yalçın'da konsept danışmanlığını bırakalı beri düşüşe geçmişti. olay örgüsü ve mantık kurgusu ilk bölümlere oranlara gittikçe zayıflamıştı.(Serdar Akar her ne kadar biraz kurtarmaya çalıştıysa da aynı trend yakalanamıştır) Bu durum sinema filmine de yansımış, kurgu ve olay örgüsü zorlama olmuştur. Her şey anlatma iddiası ve sloganı ile yola çıkmış ve hiçbir şey anlatamadan filmi bitirmişlerdir. iskender Büyük-Veli Küçük-Nesim Malki-iplikçi Nedim- Notacı- Aytaç Yalman, Fuat Aras-Yalçın Küçük benzerlikleri işi, her işten bir parça copy+paste yapma olayı tatsız tuzsuz arap çorbasına dönmüştü. Bir dönem Polat Alemdar, Abdullah Çatlı benzetilmesi ve o eylemlerin bir benzerini Polat'ın yapması falan filan falan. Filmde Abdullah Çatlı-iskender Büyük benzeşmesi falan filan.. Sinema olarak değerlendirebilecek de pek bir tarafını göremedim. Çünkü ve ne yazık ki Şaşmaz kardeşler tayfası iddiaları sanatsal bir iş yapmak değil, biraz enformasyon, biraz para, şu haliyle de hükümet borazanlığı işleri ile iştigaller. Yani asıl işleri filmcilikten çok başka birşey. Ha biz bunu Osman Sınav ceketini alıp çıktığında anlamamışmıydık.. Kadiri tarikatı baskısı diye okumamışmıydık.. Olmuştu bunlar.. Hükümetin Gladio'su olma işini ise (bkz: şaşmaz kardeşler) üstlenmiş gözükmektedirler.
odtu sosyoloji bölüm başkanı idi bir zamanlar(hala öyle midir bilmiyorum).. ayrıca kıbrıs çıkartmasının parolası olan 'ayşe tatile çıksın' da ki ayşe'nin kocası..