kahkaharla gülmeme sebep olan şartlardır. şaka gibi bir ülke olduk, adamlar hastalıklara puan sistemi getirmiş, 6 puanı olan aşı olacak.
--spoiler--
Kalp damarlarında tıkanıklığı, akciğerinde ya da midesinde problem olanlar, beyin kanaması geçirmiş buna benzer rahatsızlığı olanlar ve karaciğer rahatsızlığı olan hastalar 1 puan alabiliyor. Aşı için toplam puanın en az 5 ve 5’i geçmesi lazım. Eğer şekeriniz var, gözünüzde problem var veya böbreklerinize şeker vurmuşsa 2 puan alabiliyorsunuz. Böbrek hastalığınız orta veya ağır derecede ise 2 puan. Felç geçirdiysenin 2 puan. Etrafa çok fazla dağılmayan bir kanser türü varsa 2 puan. Lenf kanseriyseniz 2 puan. Karaciğerinizde orta ve ağır derecede bir rahatsızlık varsa 3 puan alabiliyorsunuz. Eğer çevreye yayılmış bir kanser türünüz varsa, AIDS iseniz o zaman 6 puan alabiliyorsunuz. Bu taslak kabul edilirse bir kişi grip aşısı için 5 ve 5’in üzerinde puan alması gerekmekte.”
--spoiler--
BU SABAH HER ŞEY PLANLADIGIM GiBi BAŞLAMIŞTI. KURDUGUM SAATTE UYANIP AYARLADIGIM ZAMANDA EVDEN ÇIKACAKTIM. HER ŞEY MÜKEMMEL GiDiYORDU. PLANLARIM ARASINDA YURTiÇi KARGONUN BENi EVDE BULAMAMASI VE AKABiNDE KARGOMU GiDiP ŞUBEDEN ALMAK VARDI. (bkz: yurtiçi kargonun müşterilerini evinde bulamaması) AMA ÖYLE OLMADI, NALET OLASI KARGOCU BENi EVDE BULMUŞTU. BiR ANLIK GAFLETiMLE PENCEREYE GiTMEMLE GÖZ GÖZE GELMiŞTiK. artık kaçamazdım ve kapıyı açmalıydım. açtım da. ama bütün planlarım altüst olmuştu. şaşkındım ve birazcıkta kırgındım. bu kırgınlıgım kargocunun beni evde bulamamasına alışık olan bünyeme ters geldiği içindi. ve benim için artık hi. bir şey eskisi gibi olmayacaktı. sanırım artık kargocumu degiştirme zamanım gelmişti. teşekkürler yuriçi kargo. inşallah daha iyi bir dünyada, daha farklı zamanlarda gene karşılaşırız.
şu anki durumum aslında benim. açılsam reddeder endişesi var, ama her gün konuşuyor buluşuyoruz. aynı şekilde oda beni her gün arayıp buluşmak için fırsatlar oluşturuyor.
anlayacağınız bombok bir durumdayım. bazen diyorum konuş gitsin kabul etmezse önünü görmüş olursun diye.
tama olarak izleme sayılmaz aslında da ilk çıktığı zamanlarda fragmanında ki yüzüğü görüp, "yüzük güzel haa" demişliği vardır. ondan sonra öldü içimde ki yüzük kardeşliği.
tanım: yüzük kardeşliğini yanlış anlamış insan beyanı.
tövbe bismillah...
hani böyle ararsın da çalmadan önce dıdıdıt dıdıdıt diye bir ses gelir ya, o esnada akıldan "ulan adam fatura ödemekten canı çıktı demek ki de faturasını değiştirmiş fakir" gibi bir hisse kapılırsın. o adamın aldığı maaşı, nereye ne kadar ödediğine kadar hesaplatır adamı bu sanrı.
adam daha uygun bir tariye geçmiş ola bilir ne bileyim daha kaliteli oldgnu düşündüğü hatta geçiş yapmış ola bilir ama...yok. illa o adamın fakirlikten hattını değiştirdiğini düşünürsün.
özelikle Türkcell den avea ya veya vodafone geçenlerde olur bu sanrı.
genellikle facebook ta rastlansa da aslında sülale toplantılarında falan karşımıza çıkar bu akraba. adam sanki senelik birikimini o toplantıya saklamış gibi kimsenin konuşmasına müsaade etmeden ortalığın amk.
ne dediğini, kime selam çaktığını derdinin tam olarak ne olduğunu kimse anlamaz.
kan donduran bir manşet.
hani geçen gün 1.5 yaşında ki evladının cesedini çuvalla taşıyan baba vardı ya; ha işte o babanın numara yaptığını...akrabaların çelişkili ifadeler verdiğini söyleyen bir manşet.
video donmadan önce şut çekmeye çalışan sabrinin forması kırmızı, rakip takımın forması ise sarı. video donduğu için koşarak eve gelen sabrinin üzerinde sarı forma var. yani rakip takımın formayı giyip gelmiş amk.
buda demek oluyor ki, o reklamda oynayan kişi gerçek sabri.
Türkcell reklamında gözümüzün içine soka soka yaptıkları durum.
la olum ben mi pinpirikliyim yoksa gerçekten bu reklam sakıncalı değil mi? etrafta "gece bizim gece bizim" diye dolaşan kız çocukları var lan. birde kızın karşına eşek kadar herifin birini koymuşlar "şak şak şak" diye cilveleşiyorlar.
sabahtan akşama kadar kahvede oturduğu halde, o ayakkabı pırıl pırıldır. üzerinde kremsi renk bir takım elbise, elde teşbih vardır. o ayakkabılara uygun.
aslında sadece yoğurt değil de ekmek, babaya sigara ne bileyim annenin bulaşık detarjanı falan fıstık...hep bu angari işlere gönderilen çocuktur. ergenlik çağının verdiği asilikle ve sivilceleri ile küfür ede ede arşınlar o yolu.
tam dayaklıktır. gereksiz atarlanmaları... özgüveninin "bir yoğurt al gel marketten" sözüyle yıkılmasının tesiriyle, dünyaya savaş aça bilecek konuma gelmesi ve bu durumun yoğurt sırasında son bulması paradoksuyla hayatına devam eder.
biliyordur ki yarın ki ekmeği alacak olanda kendisidir.
"öncelik hangisi lan bunların" diye içinizden geçirmenize vesile olacak durum.
geçen otobüste oturarak gidiyorum, bir baktım tepemde bunlar, biri hamile biri yaşlı... her ikisi de sinirli, asi, lanet bir şekilde bana bakıyorlar. uyur numarası yapayım dedim, her ikisi ile göz göze geldiğim için onu da yapamadım. Allahtan ineceğim yere yaklaşmıştım da hemen ini verdim. sonra ne oldu bilmiyorum...öncelik kimin hakkıysa o oturmuştur diyeceğim ama, hiç sanmıyorum.
dur lan hemen oo espiri bkz vermeden bir oku, ben öyle ucuz espriler yapacak adam değilim...yok "ayağa giyildiği için ayağa düşmüş falan" bunlar bizim örf ve espri anlayışımıza ters.
ayağa düştü derken, bire bir çakmaları hiç bir yasal mevzuatta tabi tutulmadan kadıköyde, eminönünde bırakın bunları facebook reklamlarında satılır hale gelmesi durumu.
sen orjinali 150tl olan bir ayakkabıyı nike faturasıyla 55tl nasıl satıyorsun, hiç mi şikayet edilmiyorsun be adam.
not: 3 çift çakma nike alan birisi olarak rahatsızım bu konudan, orjinalini alanları varın siz düşünün.
dün Kadıköy den üsküdar'a gelen münübüslere bindim eve geleceğim, yanımda da bir arkadaş. ön koltuğa mahaleden çok iyi tanıdığım bir kız bindi. beni görmedi ama. bir baktım münübüsün kapısında da satanistmidir, ateistmidir belli olmayan bir çocuk...bu kızı yolcu etmeye gelmiş. "ayyy aşkımmmm bende seninle gelmek isyoruaammm" gibi cümlelerle bu kızla vedalşıyor sözde.
arkadaşa dedim ki; ben bu çocuğu döverim. niye lan dedi. lan olum şuna baksana ne yılışık bir şey, mahallemizin kızına sarkıyor falan dedim. oda bana dedi ki, en azından çocuğun kız arkadaşı var, sende oda yok.
el kadar çocuğu kıskandın ya lan dedi.
sonra düşündüm de, doğruydu lan! o çocug kıskanmıştım...yoksa bana ne nasıl konuştugundan.
ciddi söylüyorum lan, adamın yolsuzlklarla falan hiç işi olmuyor. o onu soymuş, o ona şerefsiz demiş...kimi "çare sırrı" demiş bunlar bu adamın hiç umrunda değil. hükümmetten sadece iki üç kişiyi tanır o kadardır.
dedemi ilgilendiren tek konu orman bakanlığı. adam köyde yaşıyor, varı yoğu o dağlar, dağdan odun falan indirir nenemle. darbe olsa etkilenmeyecek tek adam belkide benim dedem.
adam emeklilik maaşını bile çekmeye 4 ayda falan iniyor şehire. arada bir orman kanunu ile ilgili bir şeyler değişmiş mi değişmemiş mi diye muhtara sorar. siyasi otoriteyle bağlantısı bu kadardır.
var abi böyle bir samimiyet. tıpkı esnaf lokantasıyla zenginlerin gittiği restorant arasında ki fark gibi.
samimi abi o sandalye. sanki otururken dile gelecekte "naptın hafız" diyecek gibi, içten ve samimi. ya diğeri "çabuk kalk amk" der gibi. göte batıyor sanki.
aslında büyük bir cahillik örneğidir de, ben dram deyip daha fazla rencide etmek istemiyorum o arkadaşları.
yav arkadaş ne olay olursa olsun, hemen bir paylaşım yapılıyor ve "büyük resme bakmak gerekiyor" diye açıklaması yapılıyor.
o açıklamalardan da bir bok anladığım yok ha...
örneğin son yolsuzluk operasyonlarında, benim anladığım bir yolsuzluk yok, sadece büyük resme bakmamız gerekiyor muş. arkadaş ne büyük ressim miş...yok halkbankası irailin kıskandığı bankaymış, yok bakanlar çok tehlikeliymiş...bu operasyonlar onlara yapılıyormuş. tamam arkadaşım anladık, bankayı, bakanları falan kıskanıyorlar da, yolsuzluk var mı? yok mu? sen onu söyle.
ben küçük ressime bakdıgım zaman koskoca bir yolsuzluk görüyorum.
tıpkı şeye benziyor bu amk (bkz: yaptık ama bir sor niye yaptık)
şimdi özelden birisi mesaj atar, arkadaşım büyük resme bakmadan yazmışsın bu yazıyı diyerek.