boş ve yalnız adamdır. varsın hayatını mahvetsin zaten şanslıysa 40 yıl daha yaşar. erken yada geç hiç önemli değildir onun için.
(bkz: hayata siktiri koymak)
blog tv de neredeyse hayatının önemli bir bölümünü yayınlayan abimizdir. bira içerken araba kullanır. lobide kadınlara sarkar ne yaparsa yapsın mor kafa nın da milletvekilleri gibi dokunulmazlığı vardır kalbimizde
yapacak bişeyi kalmamıştır. ya gider tekele doldurur dolabı yada sisli ve buruk düşüncelerini televizyon izleyerek gidermeye çalışır ama uyumaz çünkü yatağı ısıtacak kimse yoktur. bu arada tvde ne var?
eğer gurbetteyseniz sıcak bir akşamda insanlar gözünüzün önünden geçerken sizi çok farklı duygulara sürükleyebilecek bir şarkı. yalnızlığınızı ve dertlerinizi yüzünüze vurur gurbette aile sıcaklığı yoktur
doğrular her zaman can yakar. bu yüzden hıncal uluç a gelen tepkide çok büyük oldu. insanlar doğruları duymak istemiyor. insanların aklından geçen düşünceleri belirtmiş. gazeteci sıfatı yanı sıra bir insanın düşüncesini belirtmesi insanları rahatsız ediyor çünkü diğerleri bunu söyleyemiyor diğerleri yalakalık peşinde evet defne joy foster ı sevmeyenlerde var. bir insanın ölümünden rant elde etmeyen bir yazarda var türkiyede. televizyon karşısında ağlamak yapılan yanlışları düzeltmiyor.
sorun hayvanın kesilmesinde değildir. sorun hayvanın ayinle kesilmesidir kanının insanın alnına sürülmesidir. islam bir tabudur 21. yüzyıldayız eski kabile geleneklerini sürdürmenin çok fazla anlam taşıdığını düşünmüyorum. doğanın kanunu gereği hayatta kalmak için öldürmek gerekir ama bunu bir tören gibide yapmamak gerekir. kurban bayramı benim için insanın gelişmediğinin en büyük göstergelerindendir.
ortama fazla gelen insanların duyduğu cümledir. kendinizi fazlalık hissedersiniz ve adam yerine koyulmazsınız.
-ooo merhaba toplanmışsınız erkenden.
- biz erken gelmedikte sen geç geldin, bak şurdan tabure çek otur.
çağın adamı olamamak yeniliklere ve çoğunluklara karşı olmaktır. bu insanlar popüler kültürle yaşamazlar çünkü onlar popülerdir çağın adamı olmayanlar çoğunluklarla hareket edildiğinde kişiliğini ve yaratıcılığını kaybedeceğini bilir bu yüzden hep karşıdadır ,muhalefettir çünkü tarih hep kendi düşüncesi olan bireyleri yazmıştır tozlu sayfalarına.
Bir insan nasıl bu kadar tezatlık oluşturabilir. Bunun cevabı doğru yolu bulmak olamaz çünkü hayattan umduğunu bulamayan insanlar madde bağımlısı olabilir burada sorun yok kimseyi yargılayacak ta değilim. Sorun şuradaki islamı ticari olarak kullanan bunun üzerinden paralar kazanan bu kişi sadece islama zarar vermiyor. Çok gülüyorum bu adama televizyonda akıllı adam göremiyorum diyor fakat samanyolu tv den başka kanala bakıyormu acaba? Hadisler yalandır diyen bilim insanlarına şebelek diyor fakat o bilim insanları cemaatte beynini yıkamak yerine araştırıyor. En çok güldüğüm sözü ise "Müslümanmısın aptalmısın" bu söze ne denir. Farklı inançlara aptallık diyen bir adam işte. Klasik müzik yapanlar para kazanmıyor diyor senin gibi o kadar paçavra varki kazanamıyorlar işte. zaten sanat senin bildiğin gibi sadece para kazanmaktan ibaret değildir. Mis gibi namaz varken neden yoga yapıyorlarmış. Onların senin gibi dini sömüreceğine yoga yapmaları daha kabullenilebilir olduğundan eminim.
Yanında ise bir kızcağız var belliki düşünceleri bastırılmış onun yerine sadece ona anlatılan şeyleri koymuş haliyle o da çok komik bir laf ediyor; "Adamlar o kadar robot yapıyorlar hala puta tağıyorlar " Zaten siz peygambersiniz kimin nasıl ibadet edeceğine neye inanacağına siz karar vereceksiniz hadi bakalım verin komik paçavralar ama bu dünyadan paçavra olarak ayrılacağınızı unutmayın.
resident evil fimninde bahsi geçen yerleşim birimidir fakat arcadia derken kadın arcadia gemisi yerine kanada daki bölgeye gitmiştir ve filmin ne kadar basit bir senaryosunun olduğunu gözler önüne sermiştir.
Bugün doğduğum ve çocukluğumu geçirdiğim semte gittim. Akşam üstüydü güneş batmak üzereydi. Yürümeyi tercih ettim sanki her adımımda biraz daha iniyordum çocukluğuma her adımda anı, mutluluk, hüzün bir yaşanmışlık vardı. Kişiliğime o sokaklarda kavuşmuştum, o sokaklarda tanımıştım insanları. Eski sokağıma girmek üzereydim heyecanlıydım, eski evimin ışıkları yanıyordu, büyüdüğüm o evde şimdi başkaları vardı, başkalarını ısıtıyordu o ev. Eski bakkalımı gördüm en çok ta bakkalımı özlemişim bir an duraksadım ve girmeye karar verdim herşey aynıydı bakkalda benim bıraktığım gibi 10 seneden bu yana değişen tek şey son kullanma tarihleriydi sanki. Bakkal bana uzun süre baktı ve kim olduğumu sordu eskiden yan apartmanda oturan çocuk diyemedim ve bakkaldan ayrıldım. Dedemlerin eski sokağına girdim dedemlerin evininde ışığı yanıyordu o evin balkonu, odaları, salonu sadece bana aitti sanki içimden çıkın o evden diye bağırmak geldi ama yapmadım çünkü para geçmişi silecek kadar güçlüydü. En çokta eski okulumu özlemişim 6 yaşından 11 yaşına kadar 5 günümü geçirdiğim o zamanlar nefret ettiğim fakat şimdi o okulda bulunmak için 10 yıl geri gidebileceğim okuldu. Adeta hapishane duvarı gibiydi çocukken o duvarların bende yarattığı umutsuzluk yoktu çünkü şu anda o duvarın, o tellerin arkasındaydım ama artık 17
yaşındaydım. Bu okulun içinde yaşadım en masum arkadaşlıklarımı ,dostluklarımı ve o okula selam veremeden gittim en çokta koyan buydu yolculuğumda. Gecikmiş bir selam attım beni ben yapan okuluma beni büyüten duvarlar, okumayı öğreten tahtalar, rahatsız sıraların da beni affettiğini hissettim ve şimdi gidiyordum çünkü eski hayatım yoktu artık büyüdüğüm aklıma geldi mahallemden ne kadar uzaklaşsam o kadar büyüyordum şimdi yeni hayatıma devam ediyorum ama bu sefer geride bıraktığım herşeye veda ederek belki oraya gelemem diye...