anne-babanın üniversitede tanışıp evlenmesi sonrasında, çocuklarının da aynı üniversiteye gitmeleri ve oradan mezun olmalarıyla sonuçlanan bir nesilden nesile aktarım.
çevremde birçok insanda denk geldiğim ve açıkçası çok kıskandığım bir mevzudur bu. bir ay sonraki mezuniyet töreninde arkadaşlarımdan biri anne-babası ve abisiyle birlikte cüppesini giyip yürüyecek.
sözlük, eğer olur da odtü'lü bir beyle evlenirsem, şuraya yazıyorum, o çocuk odtü'ye gidecek.
tanrı, şeytana son bir hak verir ve onu intihar etmiş bir yazarın bedenine koyar. lucifer'in 1 aylık bir süresi vardır yeryüzünde; seksten, uyuşturucudan, alkolden uzak durup düzgün bir insan hayatı yaşarsa, affedilecektir.
kitabın dili biraz ağır, türkçe çevirisinde bile o kadar derin anlamlar var ki, insan okurken aptal gibi kalabiliyor.
şeytanın dilinden yazılmıştır aynı zamanda, havva'yla adem hikayesi farklı bir şekilde tamamen şeytanın dilinden anlatılmıştır. biraz da, hatta baya, küfürlüdür.
başlangıcı da şöyle bir şey;
--spoiler--
ben, lucifer. günahkar melek, karanlıklar prensi, ışık getiren, cehennemin hükümdarı, sineklerin tanrısı, yalanların babası, baş dönek, insanoğlunun baştan çıkarıcısı, yaşlı yılan, bu dünyanın prensi, ayartıcı, ithamcı, işkenceci, küfürbaz ve şüphesiz, görünen ve görünmeyen evrendeki en iyi düzüşçü (şu haspa havva'ya sorun) her şeyi anlatmaya -oo-lala!- karar verdim.
--spoiler--
efendim, şimdi kasım doğumlu olmak çok zor bir iştir.
örneğin, üniversiteye gittiğinizde herkes reşittir ama siz kasım'da reşit olacaksınızdır. topluca gidilen bir bara alınmama ihtimaliniz bile olabilir.
ama yine de, kasım doğumlu olmak güzeldir. ne çok soğuktur, ne de çok sıcak. en güzel kıvamındadır akşam, doğum gününüzü istediğiniz gibi kutlayabilirsiniz. kutlamayacaksanız, kendi başınıza evinizde oturur sonbaharın tadını çıkarırsınız. hatta belki yağmurun. hatta belki erken gelen karın.
arabesk dinleyen kitlenin düşüncelerini, hareketlerini, davranışlarını ve konuşmalarını saçma bulan insandır. aşağılayabilir. müzik evrenseldir ve herkes istediği tür müziği dinler. eğer arabesk dinleyen biri metal dinleyen birini "gürültü dinlemek", "gürültüye müzik demek" ile aşağılıyorsa metal dinleyen insanın da arabesk dinleyen insanı aşağılaması normaldir.
ayrıca arabesk dinleyene, arabesk dinleyen denirken; neden metal dinleyene metalci denir? böyle bir kural mı vardır?
kış geldi, kar yağdı; bazı yazarlar kardan adam yapmış veya yapacaklardır.
neden herkese her şey yazılırken, kardan adamlarımızı unutalım?
ben bu yazıyı kardan adamıma yazdım.
seni henüz yapmaya vaktim olmadı ve zaten burada fazla dayanabileceğini de sanmıyorum, baksana hemen güneş çıktı. ama olsun, keşke yapsaydım.. ne yapalım, sonraki kara artık..
asıl başlık kedinin başka bir yer yokmuş gibi ayağın üstünde uyuması olacak.
kişi kendini yalnız hissettiği bir anda evin şişko ve uzun tüylü kedisinin sanki bunu hissetmişçesine gelip sahibinin ayağına yatmasıdır.
kişi aniden huzur hisseder, yüzünde bir gülümseme belirir. ayrıca kendini kullanılmış hissettiği de bir gerçektir.
öncelikle yaklaşık 2 yıldır gitar çalmaya çalıştığımı ancak pek de başarılı olamadığımı belirteyim.
lisede müzik dersinde -bazı öğretmenler bunu yapıyor- flüt çalmak zorunlu tutuluyor hatta öğrenciler şarkıyı doğru çalışlarına göre bir sözlü notu alıyor ve bu karneye yansıyor. gitar çalan -çalmaya çalışan- bir bayan olarak söyleyebilirim ki flüt çalmak gitar çalmaktan daha zordur.
gitar çalarken bir ritm tutabiliyorsunuz, tellere vuruşunuzu ayarlayabiliyorsunuz ve perdelere basmak bir süre sonra kolaylaşıyor. ancak ne yazık ki flütte böyle değil, flüt dediğimiz o küçük ama bazen çok işe yarayan müzik aleti üflenmesiyle insanın çalmasını zorlaştırır.
gitarın tellerine vurarken nefesinizi kontrol etmek zorunda değilsiniz, el-göz koordinasyonunuz iyiyse karşısınızdaki tabları rahatlıkla çalabilirsiniz. ancak flüt nefesinizi sömürür efenim.
kendini popüler gösterme çabasındaki insanın egosunu tatmin etme çabasıdır.
pek sevmediğim, birkaç sene önce oldukça ezik bir tip olup babasının parasıyla popülerlik kazanma çabasındaki arkadaşımın bayram tatili için belçikaya gitmesiyle başladı her şey. zaten havada olan bir yerlerini daha da yukarı kaldırmıştı bu durum. ve az önce gördüğüm üzere kişisel iletisinde guylian yazıyor. ne diyeceğimi bilemiyor, susup gözlerimi yere indiriyorum. kahkahalarımı yoksayarak, yeni iletileri bekliyorum.
abiyle aynı şehirde olup onun başka bir evde yaşaması durumudur. bir süre sonra alışılır ancak abi eve geldiği günlerde yaşanan eğlence asla unutulmaz. abi huzur verir çünkü, anlaşabiliyorsanız güldürür. sevdiklerinizi bilir, onları size verir. gülümsetir.
küçük sırlar dizisinin yıldızı olan sinem kobal'ın bu akşam * yayınlanacak olan yeni bölümdeki bakışlarıdır.
o kadar seksiler ki içimiz gidiyor, binlerce kez aşık oluyoruz.
fragman için: http://www.youtube.com/watch?v=2FaBem8c4oQ
48. ve 51. saniyeler arasındaki bakıştan söz ediyorum. sanki küvete süt doldurmuş, götüne buzlu badem sokmuş olan bakışlardan, evet.
ve sinem kobal'a bir şarkı göndermek istiyorum burdan.
kimi insan farkındadır bunun, kimi insan ise küfrü basar bunu görünce. ancak evet, kimi insanlar için doğum günleri depresyon günüdür. çünkü doğum günleri insanların yaşlandıklarını gördükleri gündür, bedende hissedilmeyen değişiklikler yaşanmıştır ancak birden ne olduysa herkes ona bir yaş daha büyüdüğünü anlatır, güzel geçmesi gereken gün mahvolur.
doğum günlerinde yaşlandıklarını hissetmeyenler için başka bir depresyon nedeni daha vardır: facebook'taki doğum günü kutlamaları.
günümüzde facebook o kadar yaygın kullanılmaktadır ki, insanların arkadaş listeleri 500ü aşkın kişi ile dolu olup, her 5 kişiden 1i * doğum günü kutlamaktadır. ve bu insanı öylesine yoran bir eylemdir ki.. her kişiye tek tek cevap yazmak, teşekkür etmek zorundasınızdır; o kadar çok teşekkür edersiniz ki gelecek on ay boyunca teşekkür edemezsiniz kimseye, kötü anılar beyninize hücum eder.
özet geç piç diyenler için;
1-yaşlanmak depresyon sebebidir.
2-facebooktaki doğum günü kutlamaları depresyon sebebidir.
yani; doğum günleri aslında depresyon sebepleridir.
edit: neden böyle düşündüğümü merak edenler için teoman'dan geliyor;
hayatın sözlükten ibaret olduğunu düşünmeye başlamış insan tipidir. internete duyduğu bağımlılıkla asosyalleşir böyleleri. bilgisayarıyla evlenir, küçük bilgisayarcıklara sahip olurlar.
* gidilen lüks bir lokantada hesabı sevgilisine ödeteceği halde erkeğin içine su serpmeye çalışan kızın sözüdür.
ancak hiçbir zaman ortaklaşa ödemezler, her seferinde erkek öder; ne de olsa o türk erkeğidir.
^hesabınız 248 lira beyfendi.
+ * hadi yaa. o kadar yedik mi ki biz?
erkek garsonun elindeki faturayı alıp inceler, tam o anda kızın sesi duyulur.
- istersen beraber ödeyelim aşkım.
erkek faturayı kuzu kuzu öder, kızı alıp gider. sonuç ne midir? birkaç ay sonra ayrıldıklarında erkeğin aklına ilk gelen şey bu 248 liradır. girmiştir, girdiği yetmemiş kalmıştır.