(#38661209) entry'sine zamanında çok katıldığımı hatırladığım, az önce bir başlıkta entrysini görünce sevindiğim, sonra "aa ben de burdayım lan, ahahah geri dönmüşüm" dememi sağlayan yazar.
bir şeyler galiba değişmiş midir, yoksa kendisi de benim gibi sıkılıp iki yazıp çıkayım mı demiştir?
özellikle türk erkeklerinde gençlik yıllarında bolca rastlanan, eğer düşünce olarak ilerlememiş ise ileri yaşlarında rastlanabilen eylem. hiçbir amacı, mantığı olmamakla birlikte; aynısını bir kadın yapsa çeşitli ithamlar yapıştırılır.
her yaz olduğu gibi bu yaz da eski türk dizilerine düşme kararımla birlikte düştüğüm kanuni sultan süleyman dönemini anlatan entrikası bol, hareminde olayları ve tabii ki hürrem sultanıyla öne çıkan dizi.
hayatıma daha kimseyi almam, kimseyi önemsemem dediğim dönemde birlikte sabahlara kadar satranç oynayıp komik video izlediğim bir adam dahil oldu hayatıma. arkadaşlarımla geçirdiğim zamandan farksız zaman geçirdiğim, yanında oldukça eğlendiğim bu adama karşı bir şeyler hissetmeye başlamam da yaklaşık 4 ay kadar sürdü. kendisi benim kadar dişli, benim kadar huysuz olduğundan olsa gerek, bir de işin içine karşılıklı inatçılık da binince, ne bir ilişki, ne bir takılma başarılı olamayacak biri göründü. kendisi bir ilişki istemediğini, benimle zaman geçirmeyi sevdiğini ve beni kaybetmek istemediğini söyleyince arkadaş olmaya karar verdik, lakin arkadaşlık boyutunda da değiliz. karışık kafalar, sarılarak uyunulan geceler, terli vücutlar derken; kendimi aşırı bir şekilde bağlanmış, lakin susmak zorunda hissediyorum. bu sebeple de başka biriyle görüşüp kafamı ondan uzaklaştırmaya çalışıyorum, ama aklıma her saniye düşüyor.
öncelikle bir başkentten çok da büyük şeyler bekleyerek gelmemeniz gerektiğini bilip, beklentinizi minimuma düşürün; üzülürsünüz. eğer odtü'de okumak için geliyorsanız kesinlikle yurtta yaşayarak ankara'da yaşamaya başlayın çünkü kampüsün içi ile dışı arasında çok ciddi bir fark var; ankara'nın tamamıyla bir anda yüzleşmeniz çok da sizi mutlu etmeyebilir.
eğer eğleneyim, gezeyim tozayım içeyim diyorsanız şuanda revaçta olan bölgeleri bulun; tunalı her zaman revaçtadır, şimdi de 100yıl son birkaç yıldır en çok gidilen üniversiteli mekanlarıyla dolu. biraz leş, lakin ilk yıllarınızda kesinlikle ortam kurmanıza yardımcı olacaktır. ankara'da üniversite okumuş herkes gibi bir kez de olsa kızılay'da sakarya'ya gidin ve canlı müzik eşliğinde içkinizi yudumlayın-lakin kesinlikle şişe bira dışında hiçbir şey tüketmeyin.
kışı ayaz, ayazı harbiden ayaz, yaz akşamları bile soğuk bir şehirdir ankara. gerçekten soğuğu da soğuktur. kazaklarınızı, kabanlarınızı unutmayın.
yaşadığım mahallenin hem öğrenci mahallesi olmasıyla, hem de çıkınca gittiğim yürüme mesafesindeki mekanlarda kesinlikle birileriyle oturabileceğimi bildiğim için hakkını neredeyse her gece verdiğim istektir.
10 yıl kadar önce yazılarıyla tanıştığım, farklı bir yazım tarzı olup her okuyuşunda farklı yere takılmayı sağlayan, güzel sözleriyle başka diyarlara alıp götüren kişi, yazar.
kendimi yalnız hissediyorum. hatta yalnız kalmış değil de, yalnız bırakılmış gibi.
mutlulukları, özel günleri, gelmeleri, gitmeleri; her bir şeyleri için çaba harcadığım insanlar hiçbir iyi ya da kötü anımda yanımda değillermiş, bunca zamanın sonunda bunu fark ettim. elimi, eteğimi herkesten çektim ve kendime kaldım; ama bu noktada yalnızlığı ben seçmedim. hala arayıp yanına gidebileceğim birkaç insan varken, onları dahi görmeye cesaretim kalmamış, onlar için bile çaba harcamaya takatim yok.
ara ara aklıma gelip de sözlüğe girdiğimde, nick altına yazmadan gidemediğim sözlüğün en güzel trollüdür. zamanında kendisi bir sözlük kurmaya kalkmıştır, ancak herkes zengin trollüne girince işler kontrolden çıkmıştır...
mimarlık isteyip de güzel okullarda kazanamayanlar için, şehir ve bölge planlama bölümünü öneririm. mimarlıktan daha geniş bir alanda çalışma fırsatı sunduğu, birçok disiplinle iç içe olup kendi yolunuzu çizmenizi sağladığı için.
lakin, eğer oralarda bir yerlerde; mezun olduğumda hemen işe gireyim yok şu olsun bu olsun diyenler varsa, ne okursanız okuyun bu çok mümkün olmuyor. o yüzden "geleceğin mesleği abi yaa" denen mesleklere değil, kendi ilginizi çeken şeylere yönlenin.
gözlerinin içine bakarak konuşan bir ikinci şahıs. belki de kenarlarda sessizliğe gömülmüş kalbini biraz olsun hareketlendirdiği için, belki de çocukluğundan kalma yaraların üstü göz gözeyken kendiliğinden kapanabildiği için. ama, gözlerinin içine bakmak; işte o en çok mutlu eden olsa gerek.
odtü'de okuyan biri zeki değildir, çünkü zekanın 100 soruluk bir ya da birkaç "üniversite sınavıyla" alınan puandan, yapılan dereceden ibaret olmadığını bilir.
odtü'de okuyan biri mezun olurken kep atmaz, çünkü mezun olmak odtü'lü olmanın bittiği anlamına gelmez.
ama hiçbir şey, çocuğunun mezuniyetini izlemeye gelmiş ailenin karşısında, seçilmeden gelmiş bir rektörün protesto edilmesiyle çocuğunun güvenlik görevlileri tarafından sürüklenmesini açıklamaz.
odtü'de yanlışa protesto hep vardır ve hep olacaktır.
dün mezun olurken taşıdığım pankartı gururla taşıdım, o sandalyede gururla oturdum, tıpkı bir sürü aile gibi ben de "rektör istifa" diye bağırdım.
dün gece 4 sularında evlerinden göz altına alınan arkadaşlarım için endişeli ama bir odtü'lü olduğum için ne olursa olsun gururluyum.
bir kadına yalan söylersen, saygısız davranırsan;
bir kadının gururunu incitirsen, duygularını yok sayarsan, ailesine saygısızlık yaparsan;
bir kadını aldatırsan, kandırırsan, kullanıp atarsan;
ve hepsinden öte, seni senden bile çok seven kadının sevgisini yok sayarsan;
iktidar ile arası iyi olmayan bir üniversitede, alanında başarılı bir kadın olduğum halde stajımı iktidar belediyede yaptığımda yaşadıklarımı göz önüne alarak, geleceğimin olmadığını görebiliyorum.
hem sokaktaki iktidar destekçisi halk ile muhalefet halkı birbirine düşürmemek için, hem de gerçekten hayal kırıklığına uğramış olacağından dolayı bu halde görünmek istemediği için açıklama yapmaktan, kamera karşısına geçmekten çekiniyor diye düşündüğüm cumhurbaşkanı adayı, benim cumhurbaşkanım.
24 haziran 2018 genel seçimleri ile birlikte görünen odur ki, ülke parçalanmış, iktidar %52lik bir halka hitap ederken geri kalanına sahip çıkmamaktadır.